Suriye’ye kirli müdahalenin ana aktörleri 13 yıl sonra cihatçı güçler eliyle hedefine ulaştı. Esad’ın gidişinin ardından ‘yıkım aktörü’ Heyet Tahrir el Şam’la (HTŞ) birlikte Suriye’yi yeniden biçimlendirme savaşı başladı. 2011’de olduğu gibi ABD sürece yine yön vermeye çalışıyor. Washington, Amerikan düzenine sadık bir Suriye hedefliyor. “Yeni Suriye komşularını tehdit etmemeli” uyarısı İsrail’i güvenceye alma önceliğinin altını çiziyor. Amerikalılar sonuçtan memnun ama gelecekten emin değil! Şekil vermek ciddi ağırlık kullanmayı gerektiriyor.
Ankara, Şam’daki güçlerle en içli dışlı ülke olarak “sürecin patronu benim” demeye getiriyor. MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Amerikan hükümetince başına 10 milyon dolar ödül konulmuş Ebu Muhammed el Colani’nin sürdüğü araçla Emeviye Camii’ne gitmesi taraflara “artık Şam’ın yolu Ankara’dan geçer” mesajını veriyor. Bu sarhoş edici bir iddia!
İsrail, Baas rejiminin yıkılması, İran’ın uzaklaştırılması ve Hizbullah’ın ikmal hattının kapatılmasından dolayı HTŞ’ye müteşekkir olsa da ülkeyi kemiksiz hale getirerek patronun kim olduğunu peşinen belletmeye çalışıyor. Bunu Hermon Dağı, Kuneytra ve Şam kırsalında büyük bir alanı işgal etmekle kalmayıp Suriye’nin tüm üslerini, radarlarını, cephaneliklerini, silah üretim tesislerini, donanma gemilerini, jet ve helikopter filolarını, füze ve hava savunma sistemlerini bombalayarak yapıyor. Mafyatik terör devleti olmak böyle bir şey! Şam’da dümene geçen HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’nin İran ve Hizbullah gerekçesinin ortadan kalktığını belirtip “İsrail ile çatışmaya girmeyeceğiz” demesi, hatta Suriye’deki Filistinli örgütleri silahsızlandırmaya girişmesi İsrail’in saldırılarını durdurmaya yetmiyor.
Büyük bir kısmı vekalet savaşı sırasında yıkım tayfasında yer almış Arap ülkelerinin endişeleri öne çıkıyor. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kafasını kaldıracağı, Lübnan’da radikal selefi grupların uyanıp ülkeyi yutacağı, BAE’de siyasal İslam’ın güçlenip kendi kıyılarına vuracağı, Irak’ta IŞİD’in Sünni üçgeninde dirileceği, Ürdün’de İslamcı damarların karıncalanacağı korkusu sürecin HTŞ’nin tekeline bırakılmaması gerektiğini fısıldıyor. İsrail, Suriye’de işine yarayan cihatçıların Ürdün’de düzeni sarsacak tetikleyiciler olmasını istemiyor. Ürdün, Yahudi devletinin güvenlik mimarisindeki köşe taşlarından biri. İsrail devlet televizyonu KAN’a göre Suriye’deki yeni durumun Ürdün’ün istikrarını bozacağından endişe eden İsrail cuma günü Şin Bet Direktörü Ronen Bar ve Askeri İstihbarat Direktörü Şlomi Binder’i gizli görüşmeler için Amman’a gönderdi.
***
Cumartesi Akabe’de Arap Temas Grubu’nun genişletilmiş dışişleri bakanları toplantısında nasıl bir Suriye istendiğine dair beklentiler ve hassasiyetler ortaya konuldu. Sonuç bildirisi yol haritası niteliğinde olmasa da belli ilkelere vurgu yaptı. BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına uygun siyasi geçiş sürecine destek verildi. Tüm askeri operasyonların durdurulması istendi. Türkiye bu maddeyle iğnenin kendisine batırılmasına izin verdi! Irk, mezhep veya din ayrımı yapılmaksızın halkın tüm bileşenlerinin haklarına değinildi. Devlet kurumlarının korunması, Suriye’nin kaosa sürüklenmemesi, vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması, toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması gibi genel geçer hassasiyetler sıralandı. Geçiş dönemi ve yeniden inşa sürecinin desteklenmesi kararıyla da HTŞ liderliğindeki geçici hükümete meşruiyet sunuldu. Geçiş dönemi masa başındaki tüm aktörlerin terörist olarak kabul ettiği HTŞ’nin güdümünde. Akabe buluşması bu paradoksu aşmanın ilk adımıydı. Gerçi toplantıda HTŞ temsilcisi yoktu ama temenni ve tembihler eşliğinde sürece kredi açıldı.
***
Esad’ın fişi çekilirken azınlıklarla ilgili HTŞ’ye yapılan tembihlerin etkisi çok uzun sürmeyebilir. Colani’nin pragmatizmi HTŞ’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması, uluslararası meşruiyetin garantilenmesi, Sezar Yasası’nın kaldırılması ve yardımların önünün açılması bakımından bir seçenek değil zorunluluk. ‘Ilımlılık’ iksirini sigorta eden de Türkiye. Kalın, Colani’nin değiştiğine kefil olduğu pozunu vererek bir bakıma “İş bende” diyor.
Türkiye’nin peşi sıra AB ülkeleri de Şam’daki elçiliklerini açma hazırlıklarını yaparak Suriye hamurunu yoğuracak yakınlıkta olmaya çalışıyor. Bu, Suriye karmaşasından çıkacak olan neyse onu kabullenmeye hazır olduklarını da gösteriyor. İstedikleri ödülleri ve ödünleri vermeye hazırlar, yeter ki HTŞ herkesin görmek istediği geçişi sağlasın, mümkünse farklı bileşenleri hükümete ortak etsin.
***
Ne var ki herkesin görmek istediği Suriye tablosu aynı değil. Burada temel çelişki ABD ile Türkiye arasında beliriyor. Silahlı isyanın sevk ve idare edilmesi, Suriye’nin çökertilmesi ve İsrail’in temin edilmesi konusunda iki ülkenin öncelik listeleri uyuşsa da SDG-YPG’nin yeni düzene ortak edilmesine sıra gelince yollar ayrılıyor. Yine de Suriye hamurunu ne Türkiye, ABD’ye rağmen ne de ABD, Türkiye’ye rağmen yoğurabilir. Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara ziyareti ve Ürdün’deki toplantı öncesinde Türkiye’nin Suriye Milli Ordusu ile Menbic’ten öteye Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonları durdurması Washington’ı gözetme ihtiyacını gösteriyor.
Şam’daki yeni düzenin uluslararası meşruiyet kazanması açısından Türk-Amerikan eşgüdümü hayati. Yine de Ankara, SDG-PYD çizgisini Şam’a taşıyacak tüm yolları peşinen tıkamaya çalışıyor. Menbic’te sağlanan ateşkes 16 Aralık itibariyle sona erecek. Öncesinde SMO’nun Fırat istikametinde artan tahkimatı, sahada kontrol haritasını değiştirme arayışının kaldığı yerden devam edeceğine işaret ediyor. Çatışmalar tekrar başlarsa, Ankara’nın Trump gelinceye kadar kontrol haritasını değiştirmek için belli ölçüde gerilimi göze aldığını gösterir.
***
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Blinken’ı uğurladıktan sonra NTV’ye verdiği röportajda Fırat’ın doğusuyla ilgili stratejiyi net olarak ortaya koydu. Rusya, İran ve Esad rejiminin gidişinin ardından YPG’nin rol aldığı zeminin çöktüğünü belirtip ABD’nin de artık bir şey yapamayacağını savundu. “Şam’daki yönetimin atacağı adımlar neticesinde YPG artık zemin bulamayacak” dedi. Yani HTŞ’nin liderliğindeki yeni düzende YPG’ye yer olmayacak! “Ya kendi kendilerini feshederler ya da feshedilirler, yani yok olurlar” dedi. Üç aşamalı bir stratejiden bahsetti:
“Birinci aşamada bir an önce YPG içerisinde bulunan ve Suriyeli olmayan uluslararası terörist savaşçı statüsünde olan unsurların, Türkiye, İran, Irak ve Avrupa’dan gelen PKK kadrolarının bugün itibariyle ülkeyi terk etmeleri gerekiyor. İkinci aşamada YPG’nin bütün komuta kademesinin Suriyeli olanlar da dahil olmak üzere ülkeyi terk etmesi gerekiyor. (Üçüncü aşamada) PKK’lı olmayan kadroların yeni yönetimle bir anlayış birliği içerisinde silahlarını bırakarak, normal hayatlarına dönerek, bütünleşerek artık milli, eşitlikçi, bütüncül, Suriye içerisinde hayatlarına devam etmeleri gerekiyor.”
YPG elimine edilirken Kürtlere zarar gelmemesi konusunda HTŞ’nin bilinçli olduğunu savundu. Bu şekilde HTŞ’ye hem kefil oluyor hem de IŞİD’den doğup bugüne gelen bir örgütün bu stratejiyi Türkiye adına hayata geçireceğine inanıyor.
***
ABD de Suriye’de yeni düzeni kendi önceliklerine göre şekillendirinceye kadar Fırat’ın doğusundaki statükoyu korumak ister. Ayrıca Kürtlerin Şam’da kurucu aktörler arasında olmasını Amerikan-İsrail çıkarları için daha işlevsel bulabilir. 2003 sonrası Irak’ta Kürtleri yeni düzenin sigortası olarak Bağdat’ta iktidara ortak etmişlerdi. Irak’ta Amerikan karşıtı Şiilerin, Suriye’de El Kaide çizgisindeki Sünnilerin frenlenmesi için müttefik bir güç denkleme sokuluyor. Beri tarafta Türkiye ile işbirliği ihtiyacı tavan yapmışken Ankara’nın stratejisine karşı Amerikan direnci zayıflayabilir ama yine de ABD odaya tek bir kartla girmek istemiyor.
Şu anda ABD iki ayaklı bir plan güdüyor. Doğrudan güç kullanmaksızın Fırat hattında çatışmaları durdurmak aciliyet arz eden birinci plan. Şark’ul Evsat’a konuşan Kürt yetkililere göre Amerikalı komutanlar kapsamlı siyasi çözüme kadar Fırat hattında çatışmaları önleme yönünde SDG’ye söz verdi. Rakka, Haseke ve Deyr el Zor’da aşiret liderleriyle de görüşen Amerikalılar ayrıca SDG’deki Arap bileşenlerin çözülmesini önlemeye çalışıyor. Bu çözülmenin ilk işaretleri Deyr el Zor’da geldi.
İkinci plan, Kürt birliğini sağlamak. Fransızlar da işin içinde. Öncelikli hedef Şam’da HTŞ’yle müzakereye oturacak bir ortak Kürt heyeti oluşturmak. Geçen hafta Amerikalılar ve Fransızlar birbirine hasım Kürt partilerle görüşmeler yaptı. PYD çizgisindeki Kürt Yüksek Konseyi ile Barzanilerin desteklediği Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) 2012’de sağlanan Hewler Mutabakatı’na rağmen yönetimde ortaklık kuramamıştı. ENKS partileri PYD’yi gücü tekeline almak ve Baas gibi davranmakla suçluyordu. SDG Komutanı Mazlum Abdi de Kürt partilere birlik çağrısı yapıp Kürdistan yönetiminden destek istedi. KDP lideri Mesud Barzani’nin Ankara’nın kırmızı çizgilerini göz ardı ederek adım atması zor. Fakat Fidan’ın üçüncü aşama olarak tanımladığı çözüm doğrultusunda PYD’nin ismen silindiği bir Kürt birliği Ankara’nın kırmızı çizgilerine girmeyebilir. Tenakuz şurada: Hedeflenen Kürt birliğinin amacı Ankara’nın “yok olsun” dediği şeyi korumak.
Abdi’nin ayrıca ABD’den iki talebi var: Özgürlük Şafağı Operasyonu’nun durdurulması için Ankara’ya yeterince baskı yapılması ve bölgedeki Amerikan askeri varlığının korunması. Muhaliflerin kullandığı Suriye bayrağının Fırat’ın doğusunda göndere çekilmesi müzakereye zemin oluşturmak için ilk adımdı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kesmedi tabii. MSB Yaşar Güler de “Yeni dönemde Suriye’deki PKK/YPG terör örgütü er ya da geç tasfiye edilecek. Bunu hem yeni yönetim hem de biz istiyoruz” dedi. Şam’da iktidarın şekline şemaline dair kendilerinden çok eminler.
***
Öte yandan Amerikalılar da artık doğrudan HTŞ ile görüşmeye başladı. Blinken Amman’daki toplantıdan sonra HTŞ ile doğrudan temas kurduklarını duyurdu. Bu, Ankara’ya olan ihtiyacın azalacağına ve Türkiye üzerinden verdikleri istikametle artık yetinmeyeceklerine delalet ediyor. Blinken, HTŞ’nin şu üç ilkeyi karşılamaması halinde uluslararası tecride maruz kalacağı uyarısında bulundu: “Tüm azınlıkların korunması; Suriye topraklarının komşu ülkeleri tehdit etmek için bir üsse dönüştürülmemesi; kimyasal silah stokunun imha edilmesi.”
Bu taleplerin alt başlıklarının nasıl döşendiğini tahmin ediyoruz. “Ya benim kurallarıma göre oynarsın ya da parya muamelesi görürsün” dayatmasıdır bu. HTŞ’nin kamburu kendi cüssesinden daha büyük. Bundan sonraki süreç Şam’ı çatışmasız teslim almaya benzemeyecek.
***
Bir tarafta Suriye’de parmağı olan yabancı aktörlerin çatışan istekleri; diğer tarafta etnik, dini ve mezhepsel çeşitliliğin güçlü olduğu bir ülkede dümene geçen koyu mezhepçi bir anlayışın kapsayıcılık sorunu. Bu cenderede Akabe’de sözünü ettikleri Suriye’nin birliğini, bütünlüğünü ve egemenliğini sağlamak hiç de kolay olmayacak. Kürtlerin yanı sıra Süveyde ve Golan’daki Dürziler, Lazkiye-Tartus bölgesindeki Aleviler, Süryaniler, Ermeniler ve diğer Hıristiyan gruplar, sayıları az da olsa Şiiler, İsmaililer ve Ezidiler diken üstünde duruyor. Colani’yi arayıp tebrik eden Lübnan’daki Dürzi lider Velid Canbolat gibi burnu iyi koku alan isimler ilişkili oldukları toplulukların geleceği için güvence almaya çalışıyor.
Diğer azınlıklardan farklı olarak Kürtlerin fiili bir özerk yapı ve savunma gücüne dayanmaları, Amerikan hesabında olmaları ve Türkiye’nin hedefinde durmaları daha ciddi bir pazarlık masasını gerektiriyor.
“Ya kendilerini feshederler ya da feshedilirler” ihtarını tekrara düşürecek karmaşıklıkta bir denklem şekilleniyor. Üç aşamalı stratejinin yürümesi Amerikan tutumunda değişimin garantilenmesi, ABD’nin Şam’dan istediklerini almış olması ve HTŞ’nin de dümene gerçekten hakim olması gerekir. HTŞ henüz Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nu bile içeri almış değil. Martta hedeflenen kapsamlı hükümet kuruluncaya kadar denkleme daha nelerin gireceğini bilmiyorum.
Bu yazı ilk olarak Gazete Duvar‘da yayımlanmıştır.