Savaş, işgal ve yıkımlarla dolu bir yılı daha geride bırakıyoruz. Emperyalist sistemin yaşadığı krizleri/çıkmazı aşmak için belirlediği ve uyguladığı ekonomik politikaların (işgaller, darbeler, savaşlar, çatışmalar vb.) sonuçlarının ne denli yıkıcı olduğuna ve daha büyük krizlere zemin hazırladığına 2024 yılı boyunca bir kez daha şahit olduk. Emperyalist bloklar arasında süren rekabet ve çelişkilerin şiddeti savaş ve çatışmalarında şiddetini tayin etmektedir. Dünya hegemonyası uğruna süren bu savaş büyük insani felaketlerle ve doğa kıyımıyla iç içe sürdürülürken, özel mülkiyet sisteminin toplumun derinliklerine kadar sindirilmiş erkek egemenliği de bu çatışma ve savaş ortamında daha da güçleniyor, tüm dünyada kadına yönelik şiddet gelişerek-genişleyerek ilerliyor. Savaş, işgal ve çatışma koşulları, kadınlara yönelik saldırıları hem arttırıyor hem de ağırlaştırıyor, şiddeti büyütüyor ve katliamları olağanlaştırıyor. Gerek emperyalist saldırganlığın tırmanması gerekse faşizmin güçlenmesi en çok kadınların yaşamlarını ve kazanımlarını tehdit altına alıyor. Geride bırakacağımız yıl bu anlamda dünya genelinde kadınları hedef alan saldırıların hayata geçirildiği bir yıl olması açısından da öne çıktı. Tonlarca bombalarla yıkılan, yerle bir edilen kentlerde, ekonomik krizlerin daha da yoksullaştırdığı ülkelerde, göç yollarında en büyük trajediyi yaşayanlar yine kadınlardı, yine çocuklardı.
Ekonomik krizlerin faturası en çok kadınların sırtına yüklendi, kadının emek gücü sömürüsü yoğunlaştı, esnek ve güvencesiz çalışma koşulları işçi- emekçi kadınların ‘kaderi’ kılındı. Kadın yoksulluğu giderek derinleşti. Ev idaresinin tüm yükü omuzlarında olan kadınlar, süren ekonomik kriz şartlarında daha çok şiddete maruz kaldı.
Kadınları eve ve aileye hapseden politikalar hiç olmadığı kadar bu dönem de gündem oldu, kadın için tam bir hapishane olan ev ve aile politikalarının öne çıkartılmasının bir sebebinin de sermayenin çıkarları gereği olduğu tekrar tekrar gözler önüne serildi. Kadını değil aileyi savunan politikalar hiç kuşkusuz cins kırımının ve kadına yönelik şiddetin önünü daha da açtı.
Kadın bedeninin ve doğurganlığının denetim altına alınması çabaları yoğunlaştı, kadınların yasal kazanımları bir bir hedefe konuldu. LGBTİ+’lar ve LGBTİ+ hareketi, erkek egemen gerici saldırıların hedefi durumunda oldu, birçok ülke LGBTİ+’lara varlık hakkı tanımama politikalarını üst düzeyde sürdürdü. Toplamda dünyada kadınlara, LGBTİ+’lara ve mücadele örgütlerine yönelik baskılar geçmiş yıllara oranla daha da arttı.
Saldırı varsa direnişte var
Coğrafyamızda da AKP-MHP faşist iktidarının yıllardır sürdürdüğü sistematik kadın düşmanı politikalar, kadınların yaşam hakkının dahi yok sayıldığı bir evreye ulaştı. Erkek egemen faşist iktidarın aileyi güçlendirme, cezasızlık, erkek şiddetini teşvik ve katliamların önünü açan politikaları cins kırımını daha da görünür hale getirdi. Devlet politikalarıyla kadına yönelik erkek ve devlet şiddeti meşrulaştırılmaya çalışılmakta, kadın katliamları sıradanlaştırılmaktadır. Kadınların bedeni, emeği, yaşamı ciddi ve çok boyutlu bir kuşatma altındadır. İşçi sınıfına dönük kapsamlı saldırılar ve ağır sömürü şartları kadın işçi ve emekçiler söz konusu olduğunda daha da katmerli bir hal almış durumdadır.
Buna rağmen kadınlar bu saldırıların pasif, mağdur, itaat eden, boyun eğen, geri adım atan tarafı olmadılar hiçbir zaman, aksine kadınlar tüm saldırılara rağmen direnişi ve mücadeleyi kararlılıkla sürdürdüler, yaygınlaştırmaya çalıştılar, büyüttüler. Filistinli kadınlar, İsrail Siyonizm’inin soykırım saldırılarına karşı kendi yurtlarını terk etmeyerek direniş geliştirdiler, Kürt kadın gerillalar, Kürdistan dağlarına her gün yağdırılan tonlarca bombaya, kimyasal silahlara rağmen işgalcilere geçit vermeyerek mevzilerini büyük bir iradeyle savundular. İranlı kadınlar gerici molla rejiminin tüm baskılarına, idam tehditlerine karşın direnişlerinden bir adım dahi geri atmadılar, Afganistanlı kadınlar, Taliban rejiminin yasakçı politikalarını, kadınları yaşamın tüm alanlarından soyutlayan kararlarını kabul etmeyerek boyun eğmediler. Dünyada gelişen faşist yönetimlerin kadınları eve ve aileye hapsetme politikalarına kadınlar birleşerek yanıt verdiler.
Avrupa ve Amerikalı kadınlar, kürtaj yasaklarına, kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı eylemsel duruş sergilediler, Gazze’ de süren soykırım saldırısına karşı kitlesel olarak meydanları doldurdular, gerici-işgalci savaşa karşı direnişte birleştiler. Hindistan, Filipinler ve Rojavalı kadınlar, devrimci kadın öncülerinin/önderlerinin katledilmesine karşın geri adım atmadılar, aksine yoldaşlarının mücadele bayraklarını devraldılar, direnişin en ön saflarında mevzilendiler.
Türkiye- Kuzey Kürdistanlı kadınlar, faşist iktidarın kadınları yok sayan politikalarına, özel savaş uygulamalarına rağmen sokaklarda oldu-olmaya devam ediyor, birleşik kadın mücadelesini geliştirmenin mücadelesini yürütüyor, yol-yöntem-araçlarını geliştiriyor. Yine işçi- emekçi kadınlar grev ve direnişlerin öncülüğünü yapmaktan geri durmuyor, gelişen ve hala devam eden birçok işçi direnişinin öznesi olarak en önde yürüyor, direniyor. Zindanda, sokakta, fabrikada, tarlada, okulda yaşamın ve kadının olduğu her yerde direnişte var olmaya devam ediyor. Bugün kadınlar, kadını yok sayan ve yaşamlarını zindana çevirmeye çalışan anlayışa, kölelik koşullarına mahkûm eden erkek egemen kapitalist sisteme itaat etmiyor, etmemekte direniyor.
Kadınların, cins özgürlük savaşımının yanında toplumsal mücadelelerin de önemli bir öznesi oldukları bir gerçek. Hem erkek egemenliğine hem de emperyalist kapitalist sistemin yarattığı tüm yıkıma, sömürüye, yoksulluğa, işgal ve savaşa karşı mücadele yolunda ilerlemektedir kadınlar. Yeni yılda bu mücadeleyi daha üst düzeye kavuşturmak, birleşik kadın mücadelesini ve örgütlü mücadeleyi daha da güçlendirmek hedefindedir. Erkek egemen kapitalist sistemin örgütlü, sistematik ve çok yönlü saldırıları karşısında kadınlar da örgütlenmek, örgütlü gücünü büyütmek, ortak mücadele ve dayanışmasını yükseltmek zorunda. Kadın kırımına ve kadına yönelik şiddette karşı örgütlü öz savunmanın geliştirilmesi ötelenemez bir ihtiyaçtır.
2025’te mücadele kazanacak!
Emperyalist savaşa ve işgale karşı daha kitlesel ve sürekliliği sağlanmış bir mücadele pratiği yeni yılın da somut görevidir. Kapitalizme ve ataerkiye karşı, kadın yoksulluğu, emek ve beden sömürüsüne karşı daha etkili politikalarla hareket edilirken ve günün yakıcı sorunları gündemleştirilirken esas sorunun erkek egemen kapitalist düzenin kendisi olduğu unutulmamalı, kadınların kurtuluşunun önünün bu düzeni kökten yıkmakla açılacağı geniş kadın kitlelerine kavratılmalı, devrimci mücadelenin zorunluluğu pratikle birlikte ortaya konulmalıdır.
Kadınların ortak sorunları bölgemizde ve dünyada kadınların ortak mücadelesini şart koşmaktadır bu nedenle bölgesel ve dünya ölçeğinde emekçi-ezilen kadınların birleşebileceği çeşitli düzeylerde ve kapsamda mücadele araçlarını yaratmak önem kazanmaktadır. Gerek var olan örgütlenmelerin daha aktif hale getirilmesi gerekse de ihtiyaçlar doğrultusunda yeni örgütlenmelerin inşa edilerek enternasyonal mücadelenin büyütülmesi gerekmektedir.
2025 yılı kadınların, LGBTİ+’ların, işçi ve emekçilerin, tüm ezilenlerin devrimci mücadelesinin kazanacağı bir yıl olacak; birleşik devrimci mücadele emperyalizmi, kapitalizmi, faşizmi ve erkek egemenliğini hak ettiği yere gönderecektir.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.