Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Yıkan Emperyalizm, Yıkılan Suriye ve Halklarının Geleceğidir!…

IŞİD, El-kaide, El Nursa ve türevi cihadist çetelerin İdlib’e konuşlandırılması birden bire olmadı. ‘’Arap Baharı’’ safsatasıyla başlatılan emperyalist strateji bağlamında Suriye’de yaşanan ilk iç savaş döneminde bu çeteler İdlib’e yerleştirilip bekletildi. Ve tabi ki bu süre içinde eğitilip donatıldılar, her türlü desteklerin yanı sıra maaşa da bağlandı. Yani bu gerici cihadist çetelerin İdlib’e yerleştirilip orada tutulması ve hazırlanması, bugünkü sonucu almaya ayarlı stratejik bir planın sonucudur.

Suriye‘de vesayetçi paravan olarak kullanılan HTŞ ve ÖSO-SMO gibi fundamantalist gerici çete ve güçlerin, ABD ile İsrail tarafından (ve görev alma anlamında eklemlenen Erdoğan-Bahçeli güruh iktidarının da) harekete geçirilmesiyle startı verilip, manipüle edilmek istenen dünya hegemonyasına bağlı emperyalist yağma ve dizayn saldırısı, Esad iktidarının devrilmesiyle yeni bir aşamaya geçip çıta yükselterek hegemonik hasımlarına karşı stratejik kazanımlarını perçinledi. Esad ülkesini terk ederek Rusya’ya sığınmak zorunda kaldı. Suriye diye üniter bir devlet artık yok. Zira en az üç veya dört devletçiğin kurulacağı anlaşılmaktadır. Etnik, dinsel-mezhepsel, siyasal-sosyal kategorilere bölünmüş toplumsal birim ve güçlere ve elbette emperyalist haydutların çıkarlarına uygun devletçilerin kurulması sağlanacak/gerçekleşecektir…

Yaşanan gelişmelerin gerçek nedenleri ve gelişmelerin arka planı nereye dayanır sorusuna yanıt vermek önemli. Ki, baş döndürücü hızla yaşanıp kısa sürede ciddi siyasi sonuçlara yol açan ve emperyalistler arası dalaş ile emperyalist güç dengelerinde bir kırılma noktasını oluşturan, somutta Suriye ve bölgenin dizaynı olarak işleyen mevcut süreç, ancak bu sorulara verilecek yanıtlarla anlaşılabilir.

ABD emperyalizmi tarafından Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nin (GOP) hedeflerinden sadece biri olan Suriye’nin parçalanması ve küçük devletçiklere bölünmesi nihayet tamamlanmış oldu. Böylece esasta ABD ve Rusya başta olmak üzere emperyalist güç ve bloklarının Suriye halkının canı üzerinden süren tepişme, dengelerin ABD emperyalizminin çıkarları lehine sonuçlandırmış görünüyor. En azından mevcut tabloda resmolan bu…

Stratejik bir kurguyla Suriye iç savaşının ilk etabında farklı ülkelerden gelen ve getirilen yüzlerce cihatçı, gerici çetenin IŞİD ve EL-KAİDE şemsiyesi altında İdlib’e yerleştirilmesi, bizzat ‘’TC’’ devleti Erdoğan-AKP/MHP iktidar beslemesi ÖSO/SMO gibi suç güruhları ile ittifak halinde bir haftada iktidara taşınması, aynı zamanda Suriye’de “ikinci iç savaş perdesi”nin açıldığının da habercisidir. ABD emperyalizminin 50-100 yıllık planlar yaptığı söylencesinin boş bir lakırdı olmadığı, bu çetelerin sebepsiz yere bu işgalci saldırganlığa kalkışmayacağı gerçeğiyle de bir kez daha anlaşılmış oldu…

Bu çeteler, GOP tarzı uzun soluklu planlama ve hazırlıklarla dünya hegemonyası stratejisi güden ABD emperyalizmi, İsrail Siyonist iktidarı ile koordineli olarak Erdoğan-Bahçeli iktidarının komutasıyla harekete geçtiler. Mevcut durum ve tüm gelişmeler (Suriye’nin merkezi yapısını yitirerek şimdiden üçe-dörde bölüneceği yorumları) dikkate alındığında, üç-dört biçimindeki devletçiler söylencesi Suriye içindeki güçlerin temsiliyetlerine denk gelen bir rakamsal oran olması itibarıyla da teyit edilmiş olur.

Ortadoğu bağlamında bu aşamaya nereden gelindiğini hatırlarsak; ABD emperyalizminin doksanlardan sonra Rusya Federasyonu’na karşı ‘’Turuncu Devrim’ler‘‘ söylemiyle yürüttüğü stratejik saldırı hamlelerini, Rus emperyalizminin eski Sovyet ülkeleri ekseninde tutarak esasta boşa çıkarması, aynı ABD emperyalist blokunun bu kez de Rusya’nın nüfuz alanlarını daraltmaya yöneltti. Büyük Ortadoğu Projesi/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi strateji buradan çıktı ve başlangıç olarak ‘’Arap Baharı’’ safsatasıyla kuzey Afrika şeridinde estirdiği rüzgâr, Suriye ayağında bizzat Rusya emperyalizminin karşı girişimiyle yere çakıldı. Bu hamlede Rusya emperyalizmi prestij kazanırken, ABD emperyalizmi görece tökezledi ancak ne bu durumu sindirebildi ne de kolayca havlu atıp köşesine çekilebilirdi; zira bu emperyalizmin doğasına aykırıydı. (Çünkü emperyalist paylaşım nihai anlamda asla tamamlanmaz, helezonik dalgalarla kendi yıkımına kadar sürer…)

Ukrayna hamlesiyle Rusya dikkatini Ortadoğu’dan uzaklaştıran ABD’nin, İsrail üzerinden Filistin’e yönelmesi “Hamas saldırısı” ile örtülmeye çalışılsa da peşi sıra izlenen Filistin soykırımı karşısındaki tavırsızlık, sahada kan döken İsrail olsa da asıl mimarının ABD emperyalist bloğu olduğunu gizlemeye yetmedi. Tabi ki, bu Siyonist kıyım süreci, Hamas, Hizbullah gibi örgütlerin ağır darbelere maruz bırakılmasıyla, bunlar ve İran‘ı türevlerinden güç alarak bölgede belli bir nüfuza sahip olan İran’ın da elini-kolunu bağlayan bir rol de oynadı. İran’da yaşanan iktidar değişimi ve İran’a dönük baskı ve yaptırımlar gibi bir dizi sorunlar yumağı İran’ı etkisiz ve zayıf kıldı. İsrail Siyonizm’inin Filistin katliamıyla yarattığı bütün sonuçlar ABD emperyalizminin GOP kapsamındaki stratejik planını hayata geçirmeye mümkün olan uygun koşulları hazırladı. Suriye’yi bölme perspektifiyle bildik cihatçı grupları devreye sokarak bölgenin yeniden tasarlanmasının kapılarını açtı. ABD önderliğindeki emperyalist bloğunun İsrail Siyonizm’i ile ittifak içinde geliştirdiği stratejik saldırıyla aldığı mevcut sonucun, Suriye açısından dramatik sonuçlar yaratacağı ve yarattığı tartışma götürmezdir. Bu sonuçlardan ilk tanımlı olanı ise Rusya emperyalizminin bu “güreşte” yenildiğidir… Genel anlamda ABD’nin kazanması Rusya’nın kaybetmesi; özelde de mevcut durumda Suriye’nin yenilmesi fiilen Rusya’nın yenilmesi anlamına gelir…

Peki Rusya, yazarı ABD emperyalizmi olan bu “kadere” razı gelir mi; dediğimiz gibi, tasavvur edilemez ki, bu emperyalizmin doğasına aykırıdır. (Tabi ki, ABD ile Rusya arasında; “Biz Ukrayna’da sana karışmayacağız, sen de Suriye-Esad sorununda müdahil olma” mealinde bir konsensüs sağlanmadıysa!…) Emperyalist haydutlar paylaşım savaşıyla halletmeden önce, bir biçimiyle anlaşmalar yaparak tahakküm ve talanlarını sürdürürler ki, bu anlamda büyük kaybetmezler; en azından Suriye-Esad iktidarı gibi kaybetmezler… Suriye halkının dışında “kaybeden yoktur” denebilir. Ancak oyun kuranın ABD bloğu olduğu çok açık olduğuna göre, kısa sürede olmasa da Rusya emperyalizminin kapsamlı bir stratejik karşı hamle geliştirmesi kaçınılmazdır. Bu durumda da Rus emperyalizminin geliştireceği bu düzeydeki karşı hamlelerin, kendisiyle birlikte yeni bir paylaşım savaşını masaya getireceği de kaçınılmaz olur.

Mesele çok boyutludur ve en temel soru şudur: Suriye’de dolaylı-dolaysız olarak kimler bulunmakta ve bunlar neden Suriye’dedir?… Rojava Kürt yönetim bölgesini de dahil ederek sayarsak; ABD emperyalizmi, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Çin gibi emperyalist haydutlar ve İsrail de dahil en az burada ismi zikredilen malum devletlerin istihbarat örgütleri başta olmak üzere, tabi ki İran, Türkiye gibi aslen vesayetçi devletler ile birlikte, IŞİD, Hizbullah, Hamas vb. gibi onlarca gurubu ittifak çatısı olarak bağrında toplayan El-Kaide bozması cihadist radikal dinci HTŞ barbarlığı, Erdoğan-Bahçeli iktidar güruhunca kundaklanıp beslenen ve her nevi güçlendirilerek büyütülen öncelerinin ÖSO’su (Özgür Suriye Ordusu), şimdilerin ise (isim değiştirip yeni guruplar içine alarak) tesis edilen MSO’su (Milli Suriye Ordusu) isimli selefist ağırlıklı radikal dinci gurup, bütün bunlardan arta kalan yerde de meşru Suriye devleti, iktidarı ve ordusu bulunmaktadır. Yine Batı Kürdistan/Rovava Kürt yönetim bölgesinde/Batı Kürdistan coğrafyasının önemli kısmında Kürtler bulunmaktadır ki, bunlar kendi topraklarında olma anlamında alandaki meşru varlığı temsil ederler…

İkinci soru; Peki Esad iktidarı altındaki “meşru” Suriye iktidar ve devleti, aynı biçimde toprakları üzerinde bulunan Kürtler dışında, yukarıda saydığımız bunca barbar ve haydut gücün Suriye’de ne işi var, bunların Suriye’deki varlıkları meşru mudur? Kesinlikle hayır, asla meşru değil oradaki varlıkları. Bilakis işgalci, talancı ve saldırgan durumdadırlar; Suriye devletinin (uluslar arası mevcut emperyalist hukuk nezdinde) egemenlik hakkını çiğnemekle birlikte, Suriye’nin iç işlerine burnunu sokarak emperyalist ve gerici çıkarları temelinde oraya müdahale eden gerici, işgalci ve gayrı meşru güçlerdir. Nitekim Suriye’deki mezhep zeminini vb. kullanarak iç savaşı bizzat kışkırtıp çıkaran, muhalif güçleri örgütleyip silahlandırarak ve her bakımdan donatarak destekleyip savaştıran, son tahlilde Suriye’yi kaosa sürükleyen ve bugün bu kaosu Suriye’nin bölünüp parçalanması amacıyla derinleştiren bu gerici, saldırgan, işgalci ve emperyalist barbarlardır.

Cihadist çeteleri İdlib’e yerleştirenler bugünü planlayanlardır

HTŞ saldırılarının güdeme gelmesi ve bu saldırıların beklenmedik hızla bugünkü sonuca ulaşması, planlayanların dışındaki çoğu ilgiliye “bu nasıl mümkün oldu” sorusunu sordurdu. Tabi ki soru, durumun oluş biçiminin yarattığı şaşkınlığı doğal sonucu olsa da sadece sonuçlardan bakıldığında makul karşılanabilir. Ancak sebepleriyle birlikte ele alındığında durum çok da şaşırtıcı değildir…

Şöyle ki, IŞİD, El-kaide, El Nursa ve türevi cihadist çetelerin İdlib’e konuşlandırılması birden bire olmadı. ‘’Arap Baharı’’ safsatasıyla başlatılan emperyalist strateji bağlamında Suriye’de yaşanan ilk iç savaş döneminde bu çeteler İdlib’e yerleştirilip bekletildi. Ve tabi ki bu süre içinde eğitilip donatıldılar, her türlü desteklerin yanı sıra maaşa da bağlandı. Yani bu gerici cihadist çetelerin İdlib’e yerleştirilip orada tutulması ve hazırlanması, bugünkü sonucu almaya ayarlı stratejik bir planın sonucudur. O çeteleri İdlib’e yerleştiren, orada toplaşmasına göz yuman, besleyip donatan, maaşa bağlayan kim ve kimler idiyse, harekete geçiren de onlardır. Bunlardan ABD emperyalizmi BOP/GOP ve daha fazlasına uzanan planlarla bu stratejinin babası, Erdoğan-AKP/MHP iktidarı da bu planın unsurlarının koruyup-kollayanı ve harekete geçtiklerinde de herkesin gördüğü gibi, gözcüsü, ikmalcisi ve geri destek taburudur.

Ukrayna ile Rusya savaşını kışkırtmanın ve Ukrayna’yı desteklemenin nedeni; Filistin soykırımına verilen açık desteğin nedeni de artık daha anlaşılır olmuştur

GOP bağlamında Suriye’deki saldırganlık sürecini planlayan stratejik akıl, bugünü hesaplayarak Ukrayna savaşını kışkırttı ve destekleyip uzun sürmesini sağlayarak Rusya emperyalizminin meşgul edilmesi, kendi sorunlarına boğulması ve zayıflatılmasıyla bugün sahnelenen Suriye saldırganlığına müdahil olmamasını, olsa bile etkili olmamasını sağlamış ya da koşullarını yaratmış oldu. Nitekim doğrudan savaş içinde olan ve ABD ile AB emperyalistleri tarafından desteklenen Ukrayna’yla savaşan Rusya, bu savaş sorunuyla meşgulken, ikinci cephede savaşa girmekten sakınmak durumunda kalabilirdi, kaldı da. Ha keza, İran ‘da benzer stratejiyle devre dışı bırakılarak Esad’ı desteklemesi fiilen engellenmiş oldu. İran’ın bölgede adeta vesayetçi veya paravan örgüt olarak kullandığı siyasal dinci hareketler İsrail Siyonizm’i tarafından darbelenerek etkisiz hale getirildiler. Dolayısıyla İran bu güçleri kullanma avantajlarını yitirmiş oldu ki, bizzat İslami faşist diktatörlük sisteminin sonucu tarafından kan dökme ve idam mekaniğini çalıştırmakla ürettiği ama bu kanlı yöntemlerle bitirmeye çalıştıkça daha da ağırlaştırdığı zulümle ürettiği sorunlarla boğuşan İran’ın Esad iktidarına daha fazla desteği de pek mümkün olmadı…

Filistin’de gerçekleştirdiği vahşi soykırıma seyirci kalmayıp, aksine hasım gördüğü tüm bölge üzerinde estirdiği vahşi terörle İsrail Siyonizm’ini her platformda açıkça destekleyip teşvik eden, İran‘dan Yemen‘e, Suriye’den Lübnan’a kadar gerçekleştirdiği siyasi suikastları alkışlayan, bütün terörist faaliyetlerini “kendini savunuyor” argümanıyla meşrulaştıran; askeri, siyasi ve diplomatik destekle katliamları sürdürmesi yönünde motive eden ABD ve AB’li emperyalistlerin, “koalisyon güçleri” adı altında 2003‘te Suriye’ye çullanmalarına gerekçe yaptıkları “IŞİD teröristleriyle savaşma” gerekçesi ortadayken ve tabi, Hamas ve Hizbullah liderlerini Filistin’de, Lübnan’da, İran’da nokta atışlarla katlederken (ki bunlar çok açık olarak kapsamlı bir terör ve cinayettir) HTŞ’ye dokunmaması da artık her kesin anıldığı gerçek olmuştur.

Mevcut iktidar üzerinden ‘’TC’’ devleti bu sürecin neresindedir

Suriye’deki ilk iç savaş döneminde AKP iktidarı, kaostan istifade ederek Batı Kürdistan topraklarında bir denetim ve kontrol kurma hedefiyle Suriye’deki iç savaşı bizzat kışkırtıp körükleyen doğrudan ve etkili bir rol oynadı. ÖSO denen karmaşık çeteleri eğitip maaşa bağladığı, bu dönemden başlamak üzere Esad iktidarının yıkılması için elinden geleni yaptı, bölgedeki cihadist gurupların örgütlenmesinden, bunların silahlandırılmasına kadar tüm şerhi gayreti gösterdiyse de, Rusya ve İran’ın etkin destekleri nedeniyle bu aşamada Esad iktidarının yıkılması engelledi. Fakat, Erdoğan-Bahçeli güruh iktidarı Suriye’deki cihadist çetelerle ilişkisini kesmedi, bilakis maaşlarını ödemeye ve her türlü yardımı yapmaya devam etti… İdlib’e yığdıkları çeteleri eğitip silahlandırma gibi tüm faaliyetlerini sürdürdü. Ve bunun ABD emperyalizminden bağımsız olmadığı aşikardır. Bunun içindir ki, iktidarın birçok sınır ötesi saldırısına izin verdi… ÖSO’yu diğer guruplarla tahkim edip güçlendirme süreçlerini ABD ile zımni anlaşma içinde yürüttü. SMO’yu her bakımdan destekleyerek Suriye’de sahaya sürdü. Rojava’daki statü ya da yönetim bölgesini daraltmayı vb. hedefledi. Bu aşamada da cihatçılar nerdeyse çatışmasız bir şekilde Şam’a ulaşmalarına rağmen ‘’TC’’ devleti tarafından beslenip harekete geçirilen SMO çeteleri Minbic gibi Batı Kürdistan topraklarına dönük işgalci saldırılarını sürdürmekte, ciddi çatışmalar yaşanmakta; Türk savaş uçakları Rojava topraklarını/Minbic’i bombalamaya devam etmektedir. Ancak biliyoruz ki, bütün bunları ABD emperyalizmiyle koordineli ve en önemlisi de kontrollü olarak yaparken, karşılık olarak Kuzey Kürdistan coğrafyasındaki Kürt meselesinde iktidara soğuk terler döktüren bir inisiyatif geliştirmesini istemektedir. Aksi taktirde BOP/GOP bağlamında cereyan edecek gelişmelerin kendi aleyhine olacağı veya aleyhine gelişeceği uyarısıyla gerekli direktifleri aldığı da artık sır değildir. Erdoğan-Bahçeli iktidar güruhunun Suriye iç sorununda cihadist çeteleri devreye sokması ve Bahçeli’nin Öcalan’a dönük çağrıları da bu zeminde gündeme geldi. Lakin Erdoğan-bahçeli güruhunun ABD emperyalizmine bağlı, ona hizmet eden ve onun stratejik planları temelinde görev yürüten maşa durumundadırlar…

Rojava’ya/Kürtlere dair birkaç söz

‘‘TC‘‘ devleti ve mevcut iktidarı yangın yerinden mal kaçırmaya odaklanmış bir talancı ve hırsız gibi davranarak gerçek yüzünü ve gerçek niyetini bir kez daha ortaya koymaktadır. O, HTŞ ile birlikte ve bizzat uçakları ve güçleriyle Minbic’e saldırıp orayı işgal etse de, stratejik plan onu da sınırlayan muhtevaya sahiptir ve bu muhteva batı Kürdistan/Rojava Kürtlerini dikkate alarak meşruluklarını tanıyan ve ilgili Kürt yönetimini buna uygun ele alarak konumlandıracak/pozisyon verecek bir muhtevadır. Yani, ırkçı-faşist Türk milliyetçiliği ne kadar saldırırsa saldırsın, belli ödünler alması dışında, Kürt yönetim bölgesinin meşruluğunu ve hatta meşru topraklarını gasp ederek Kürt yönetimine engel olması mümkün olmayacaktır… Saldırganlığın kaos karmaşasını fırsata çevirerek ‘‘kapan kaptığıyla karlı çıkar‘‘ hesabı güden haydutlar ve özelde de ırkçı-faşist Türk burjuvazisi yanılgı içindedir. Kısmi çıkarlar edinse de, Rojava Kürt Yönetim Bölgesi ve belki de Kürt devletinin kurulmasını engelleyemeyecektir. Kürtler belli düzeyde kurban edilip çatışma ve saldırganlığa maruz bırakılsa da, kazanan Kürtler olacaktır.

Devrimci ve komünist tavır

Esad iktidarı şahsında, vesayetçi paravan örgüt ve çeteler eliyle yürütülüp, ABD ve İsrail ile birlikte ‘’TC’’ devletinin bizzat dahil olduğu emperyalist stratejik saldırganlık en azından şimdiki sonuçlarıyla başarıya ulaştı. Nihayet desteksiz ve yalnız kalan Esad ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Daha da dramatik olan şey, Suriye bir hafta gibi kısa bir sürede bölünmüş, parçalanmış olarak yeni devletçiklerin oluşacağı bir coğrafyaya dönüştü/dönüşüyor…

Komünistler olarak bizlerin tutumu, emperyalist haydutların bölge ve dünya hegemonyası kapsamında geliştirdikleri stratejik saldırganlığa ve bunun mevcuttaki somut sonuçlarına, Suriye’nin egemenliğine dönük işgalci saldırganlığa kesinlikle karşı olduğumuzu açıkça ortaya koyuyoruz. Suriye Suriyelilerin/Suriye topraklarında yaşayanlarındır; işgalcilerin ve emperyalist odakların değil…

ABD, AB, İsrail, ‘’TC’’ gibi güç ve devletin Suriye’de bulunması işgaldir, uluslararası anlaşmalara, ulusların egemenlik haklarına aykırıdır. Bu barbar işgalciliğe, başka ülkelerin iç işlerine karışılmasına kesinlikle karşıyız. Ancak bu, Esad’ı desteklediğimiz veya destekleyeceğimiz anlamına gelmez…

Ve yine bizler, Batı Kürdistan/Rojava topraklarına dönük gerçekleştirilen işgal ve her türden saldırganlığa kararlılıkla karşı çıkar, Kürtlerin topraklarını, yaşamlarını ve geleceklerini belirleme uğruna ortaya koyduğu direnişle dayanışma içinde olmaktan tereddüt etmeyiz.

Tarihsel yasaların işleyişinden ve sosyal çelişkilerin doğasının gösterdiği istikametten biliyoruz ki, bu çağda uğruna savaşılacak tek özgürleştirici amaç, savaşları, yıkımları, işgalleri ve yağmayı üreten emperyalist kapitalist sisteme karşı insanlığı din, dil, ırk ve cins ayrımını ortadan kaldıracak olan insanlığın kardeşleşmesini sağlayan komünist bir dünyanın yaratılması için olan savaştır. Din, mezhep, ulus, renk ve cins farklılığı gerekçesi üzerinden sürdürülen savaşın halka mı halk düşmanlarına mı; ezenlere mi ezilenlere mi; mazlumlara mı zalimlere mi, gerçek bir inanca sahip olana mı yoksa dini emperyalizmin ve faşizmin hizmetine sunana mı hizmet ettiğini, ilk olmayan ve son da olamayacak örneğini Suriye özgülünde zehir tadında tecrübe ediyoruz: ama halkların, demokratik-devrimci-aydın, dünyanın zehir içmeyi reddetmesi gerekiyor…

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü‘nde yayımlanmıştır.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler