Bizimle iletişime geçin

Makale

Tarihsel Hareketin Esas Yönü Komünizme Doğrudur- 4

Mevcut nesnel dünya gerçekliğini değiştirme derdi olmayanın bütün insanlığın kurtuluş bilgisine ulaşamayacağını kabul etmemiz gerekiyor. Dünyanın insancıl olmayan maddi koşullarına felsefi, edebi, siyasi, kültürel, ideolojik ve belli tarihsel koşullarda askeri olarak saldırmaya mecali olmayan burjuva sosyalizminden etik ve moral değerleri bakımından da bir şey beklememek gerekiyor.

“Bir nesnenin bilgisine varmak için onu değiştirmek gerekir” ilkesi Marksist dünya görüşünün felsefi temelini oluşturmaktadır. Yani biz bu durumdan; devrimcilik yapmayanın gerçeğin bilgisine ulaşmasının mümkün olmadığı sonucunu çıkarabiliriz. İnsan ürettiği maddi uğraşla sadece bilgisinin niteliğini değil, aynı zamanda kendi insanal doğasının niteliğini de üretir. Mesela devrimcilik rolü oynayan bir birey veya örgüt ile gerçekten nesnel manada devrimcilik üreten bir birey veya örgüt aynı nitelikte bilgiye sahip olamayacağı gibi aynı zamanda aynı nitelikte kültür ve moral değerlerine de sahip olamayacaktır.

Dönüştürdükçe bilinebileceğine ve bilinebildikçe daha iyi dönüştürülebileceğine göre devrimci olunamayacağı zaman hiçbir şey olunamayacağı bir gerçektir. Devrimci olmanın ötesine geçerek düzenin yasal icazeti altında parlak politik parseller kapan bazı insanlar Marksist bilgi teorisine göre; aslında bu hayatta hiçbir şey olamamış bom boş insanlardır aynı zamanda.

İnsan toplumlarının insanal olmayan tarihsel maddi koşullarını değiştirmek için eylem yapmayan hiçbir sosyal güç ile yoldaşlaşmamız mümkün değildir. Günümüzde proleter devrimciliğin bir politik pratisyen yaşam tarzı olarak diplere vurup sönme aşamasına gelmiş olmasını Marksizm’in yaşadığı bir varoluşsal kriz olarak yorumlamak tarihin kaydettiği en büyük yalandır. İçinde yaşadığımız bu melun dünyanın eskisinden daha kötü bir yer olmasına yardım eden başka bir sosyal gücün burjuva sosyalizmi çizgisi olduğunu kabul etmeden parıldayan yeni bir devrimci yola girmemiz gecikmeye devam edecektir. İşçi sınıfı siyaseti içinde hakim olan doğrudan burjuva yollar ile bilimin en acıma bilmez yöntemleriyle ideolojik manada hesaplaşmadan hiçbir zaman parıldayan yeni devrimci bir yolun gerekliliği bilgisine ulaşamayacağız. Biz tarihin zaman okunun komünizme doğru hareket ettiği iddiasında bulunurken bunu bir kader olarak görmüyoruz kuşkusuz. Çünkü biz komünistler bütün bilimlerin anası olan tarih bilimini diğer bütün burjuva idealistler gibi insandan ya da insanın toplumcu etkinliğinden bağımsız otonom bir varlık olarak görmüyoruz. Evet doğrudur, bütün yenilgi ve sosyal ihanetlere rağmen toplumsal çelişki yasası komünizmin gerekliliği için tarihe devrimci bir tarzda müdahale edecek ve ihtiyaç duyduğu sosyal gücü yaratacaktır. Peki neden sosyo ekonomik koşulları olmasına rağmen günümüzde bu devrimci sosyal güçlerin yeniden tarih sahnesine çıkması gecikmektedir?

Eğer Kaypakkayacı politik güçler, dünyanın başka bir yerinden karşı dalga oluşturarak gelen umutlu bir gelişmeyi bekliyorlarsa bu durumu ideolojik zayıflamaya dair bir belirti olarak algılamarında fayda vardır. Bütüncül tarih ve siyaset anlayışından uzaklaşmak, güncelliğin peşinden sürüklenmek, parça ile bütün, tikel ile tümel, yerel ile evrensel ve nihayet taktik ile strateji ilişkisinde parçanın, güncelliğin, yerelliğin, tikelin ve taktiğin sınırları içerisine hapsolma durumunun politik geleneğimizin genel eğilimi haline gelmeye başlandığı gözlemlenmektedir. Eğer bu hapsolunan dar çemberden dışarıya çıkamama durumu devam ederse zaten öncelerden toplumsal bir eğilim olarak belirmiş olan genel yenilgi sonrası epistemolojisinden beslenen örgüt ve devrimcilik modeli zihinlerde kabul görmeye başlayacaktır. Bunun devrimci politik bir hareket açısından tarihsel bir anlamı olduğunu ikinci enternasyonalin ölüm sürecinden biliyoruz.

Tarih kuramında alınan yenilgi bir komünist partisi için yenilgilerin anasıdır. Nasıl ki Marks ve Engels yoldaşlar epistemolojik ilk kopuşu gerçekleştirdikleri Alman ideolojisi eleştirisinde; “Biz yalnız bir tek bilim tanıyoruz, o da tarih bilimdir” dedilerse, aynı şekilde bizlerde günümüzde; “biz bir tek gerçek yenilgi tanıyoruz, o da tarih anlayışında ve bilincinde gerçekleşen yenilgidir” dememiz gerekiyor. Proletaryanın sahip olduğu örgüt denen biricik sınıf savaşımı silahını varoluşsal bir ölüme terk etmekle aynı anlama gelen duyarsızlıkları sorgulamanın tam zamanıdır. Saflarımızdaki devrimci dinamikler böylesine kaotik hal almış kriz dönemlerinde akacakları bir minval, yani berrak görünen bir devrimci çizgi göremedikleri için erime eğilimine meyletmektedirler. Bu durumun doğru bir ideolojik müdahale ile tersine çevrilebilceğine dair tarihin kaydettiği deneyimlerden faydalanmak gerekiyor. 1905 Şubat yenilgisinden sonra Bolşeviklerin böyle bir devrimci sönümlenmeye uğradığı konusundaki tarihsel kayıtları analitik bir yöntemle incelenmesinde fayda var. Bu dönem güçlü bir şekilde Rusya’da hortlayan Fabiancı belediye sosyalizmi anlayışı içinde bulunduğumuz süreç ile benzer tarihsel bağlar kurmaktadır. Aynı şekilde Mach ve benzeri fizikçilerin idealist doğa anlayışlarının etkisine giren bir siyaset anlayışının varlığından da bahsetmek mümkündür. Yenilgi öncesi 28 bin olan Bolşevik parti üyesi sayısının yenilgi sonrası gelişen Belediye Sosyalizmi döneminde 150 kişiye düştüğü ve Lenin’in atom fiziğinden toplumsal alandaki bütün burjuvalaşan kategorilere yönelik bilimsel ideolojik müdahalesi ile bu sayının tekrar 50 binlere dayandığı hatırlanırsa bu dönemin incelenmesi günümüz açısından bir miktar faydası olabilir.

Tabii ki bizim kuşakların içinde bulunduğu tarihsel koşulların o dönemden daha fazla zorlukları ve dezavantajları olduğu yönünde emarelerde oldukça güçlüdür. Bu konunun geniş bir şekilde ayrıyeten analitik düzeyde bir tez olarak ele alınması gerektiğinin farkındayız. Ama bir komünist hareket tıpkı yeni doğan yıldızlar gibi kendi artçılarının ya da tarihsel kalıntılarının üzerinden daha işlevli olana doğru yükselmek zorundadırlar. Şimdilik bizdeki sorunların tarihteki yoldaşlarımızın yaşadığı sorunlardan daha derinleşip farklılaşmaya başladığına dair kanıtların güçlendiğini belirteceğiz. Bu ise sağ ve sola denk gelen politik iki çizgi meselesini zorlayan, insancıl ve insancıl olmayan çelişkili maddi toplumsal halin insancıl olanın dejenere olmaya başladığı gerçekliğinden başka bir şey değildir. Saflarımızda son yıllarda hayli güç kazanan bazı orta sınıf sosyalistleri açısından “şıpka geçinde her şey yolunda” olabilir belki ama bu dünyada insancıl olmayan bir hayatı doğuran maddi koşullarla hesaplaşmak gibi derdi olan biz proleter devrimciler için bu sınıf işbirlikçi tutumlar asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Çünkü baştan aşağı kötülüklerle dolu bu dünyayı değiştirmek için gerekli olan devrimci bir eylemin sorumluluğundan kaçan anlayışların doğru bir tarih bilincine ve dolayısıyla büyük insanlık için geçerli olan bilgilere sahip olamayacağını biliyoruz. Devrimci eylem Marksist tarih bilincinden doğar ve bilgiyi sağartır. Devrimci olmayanın bilgiyi hastalıktan kurtararak sağlığına kovuşturması mümkün olmadığı için biz bu bahsettiğimiz krizi doğuran dar çemberden kurtulma görevine reformizmi içselleştiren ya da Avrupa komünizmi örneğinde olduğu gibi kapitalist devletçi anlayışları benimsemiş burjuva sosyalistlerini davet edemeyiz.

Burada, içinden geçtiğimiz yenilgi yıllarının etkisiyle politik sosyal güç bağlamında oldukça azınlığa düşmüş olsalar bile, Kaypakkayacı tarih anlayışından hala beslenmeye devam eden proleter devrimcilere büyük görevler düşmektedir. Mevcut nesnel dünya gerçekliğini değiştirme derdi olmayanın bütün insanlığın kurtuluş bilgisine ulaşamayacağını kabul etmemiz gerekiyor. Dünyanın insancıl olmayan maddi koşullarına felsefi, edebi, siyasi, kültürel, ideolojik ve belli tarihsel koşullarda askeri olarak saldırmaya mecali olmayan burjuva sosyalizminden etik ve moral değerleri bakımından da bir şey beklememek gerekiyor. Çünkü insancıl olmayan maddi koşullarla arasındaki uzlaşmaz çelişmelerin ortadan kalktığı bir anlayış en sonunda o insancıl olmayan maddi koşulların bir onaylayıcısına ya da daha açık ifadeyle o koşulların bir suç ortağına dönüşmesi doğanın ve insan tarihinin içinde hareket eden yasaların sonucu olarak kaçınılmaz bir durumdur.

Bu konuda toplumsal hayat içerisinde yüzlerce örnek vermek mümkündür. Komünist hareketin bırakın kendi ülkemizde, dünyanın her köşesinde yeniden şahlanması için tarih fırsatları muazzam çelişkiler bağlamında ayağımıza getiriyorken bizler neden geriliyoruz sorusunun cevabı hayatın canlı pratiği içerisinde her yerde gözlemlenebilecek bir durumdadır. Mesela kadın hakları ya da erkek egemen şiddetine karşı kadın öz savunması dendiğinde bir çok devrimci görünümlü insan sosyal medyada mangalda kül bırakmamaktır. Ama akan gerçek hayatın içinde, koşuşturan karıncalar dünyasında ve nihayet aile denen piramitlerden daha eski olan küf bağlamış toplumsal dehlizlerde bir kadının çığlığını duyup devrimci eylem yoluyla sorumluluk alan kaç tane devrimci çıkar günümüzde? Biz sadece bu sorunun cevabının inandırıcı kanıtlarla hiç bir zaman başarılı olarak verilemiyeceğinden eminiz. Bu eleştirilerden post modern gösteri toplumunun bir maymununa dönüşmüş olan bazı kadın devrimcileri de muaf tutmuyoruz. Kadınları eril şiddetten koruma görevinin devrimci çoğunluk açısından tamamen burjuvazinin polisine terk edildiği bilgisi tıpkı bu dünyada Everest Dağı gibi bir dağın olduğu bilgisi kadar gerçektir. Evet doğrudur, Marksizm bir hümanizm hareketi değildir ama insancıl olmayan bu maddi dünya gerçekliğinin ilk ve son bir mezar kazıcısıdır. Yerin dibine gömülmek üzere olan tarihsel hortlaklarla onların bir mezar kazıcısının arasındaki görev ayrımı belirsizleşmeye ve benzeşmeye başlayınca saflardaki Kaypakkayacı proleter devrimciler ideolojik oklarını ilk olarak mezarcıya doğru çevirmelidirler. Çünkü insanın öz doğasını ortaya çıkaracak maddi koşulların üretiminden soyutlanmış sözde bir Marksizm anlayışı ve buna denk düşen bir örgüt modeli çelişki yasası nedeniyle gelmesi gereken bir komünist dalganın önünde tampon görevi görmektedir. İnsancıl olmaktan soyutlanmış ve teknik bir sistemin işleyişine göre mekanik düşünce üreten bir komünist partisine aklı başında hiç bir ezilen kadın ve işçi gelmez.

Komünizm ülküsü saflarımızda burjuvalaşmış sosyalistler için belki gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir ama unutmamak gerekiyor yerin altındaki dehlizlerde ve yerin üstündeki kuytuluklarda akan ötekilerin, yamalıların, kakılmışların, dişsizlerin ve donsuzların dünyasında bilimsel olarak berraklaşmamış ve adı konulmamış bir gerçeklik olarak fışkırmayı beklemektedir. Şimdilik sessizleşen ama ayağa doğrulduğunda yıkan, kahreden ve muazzam bir şekilde yeniden yapan bu tarihsel deve hayat veren çelişki yasasının, onların kendi felsefi, politik, ideolojik, sanatsal, etik, estetik ve savunma bağlamında ordulaşmasını sağlayacağına olan bilimsel güvenimiz tamdır. Devrimci hareketin Hegel’in diyalektiğine ve Feurbach’ın materyalizmine kıtalar halinde geri dönüşü bizim eleştirel ideolojik hedeflerimiz arasında olmaya devam edecektir.

Sonuç olarak devrimcilerin çoğu genelde Marksizm’in 11. tezine atıfta bulunur ve bu durumu kendi eylemsizlik hali içinde fetişleştirirler. Yani dünyayı değiştirmek için eylem yerine bir tılsım ya da büyüyü geçirirler. Ama Marks’ın unutulan 3. tezi tam da günümüzün koşullarına hapsolmuş klasik devrimci kadro tipolojisi için biçilmiş bir kaftan gibidir. Burada insanı tarihin koşullarının yarattığını ama insanında tarihin koşullarını yarattığından bahsediyor. Adeta günümüzde insanı yapan tarih, kendisinin de tekrar insan tarafından yeniden yapılmasını bekliyor. Ama tarihin yarattığı verili insan veya kadro bu yaratımdan memnuniyet duyuyorsa onun için tarih artık diğer burjuva idealistleri için insan iradesi dışında otonom hareket eden tanrısal bir varlıktır. Tabii ki kendisi ise artık verili tarih yapımı bir nesne durumundadır. Tarihin şeyleştirdiklerinin dönerek tarihe bir çeltik atması tarih boyunca görülmüş bir şey değildir.

Marks yoldaş 3. tezde; “Koşulların ve insan faaliyetinin deģiştirilmesinin ya da kendi kendine değişmesinin üst üste çakışması ancak ussal olarak ve devrimci pratikle kazanabilir ve anlaşılabilir” derken günümüzde öten siyaset zurnasının tamda zırt dediği yere dokunuyordu. Evet, Marks yoldaş günümüzde unutulmaya yüz tutmuş bu tezinde mevcut koşulları ve öğrenilmiş bilme halini değiştirmenin materyalist öğretisini kuramsallaştırıyordu. Tarih içerisinde komünizme doğru atılan zaman okunun yayını geren ve atanın bizzat insan eylemi ya da praksis özellikler kazanmış zorlayıcı bir sosyal güç olduğunu kastediyordu. Marks, tarihsel koşulları değiştirmenin materyalist öğretisinin bu ortamı değiştirmek için yeni insanlara ihtiyaç duyduğunu hatırlatıyor ama bu insanları eğitmek durumunda olan eğiticinin kendisinin de eğitilmeye gereksinimi olduğunu unutmaması gerektiğinden bahsediyor. Gerçi Marks dâhiyane bir öngörü ile eğiticinin kendisinin de eğitilmeye gereksinimi olduğunu unuttuğu tespitini yapmıştır.

Yine “Kutsal Aile”de Engels yoldaş aslında tarihin hiçbir şey yapmadığını, bütün bunları yapanın gerçek ve yaşayan insan olduğunu söylerken günümüzdeki devrimci kadrolara mevcut siyasal tablonun sizlerin eseri olacağı mesajını veriyordu. Tıpkı son dönemlerde cılızda olsa dilendirilmeye başlanan, ama içinde bulunduğumuz zamanların tarihsel değerini almaya rakipsiz bir şekilde aday olmaya hazırlanan ideolojik tasfiye süreci gibi tabloları tamda burada örnek olarak verebiliriz…

 Devam edecek…



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler