Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Devrimci Hareketin Bugünkü Baş Görevi Tasfiyecilikle Mücadeledir

Dünyadaki değişimi göremeyen, gerçek durum ve yenilikleri okuyamayan ve yanı başındaki devasa değişim şartlarına kayıtsız kalan bir devrimciliğin söylemi geçmeyeceği sır değilken, statükoculuğa hapsolmuş değişim ve yenilenme kabzı olan bu tarz devrimciliğin kendi gelişiminin önündeki asıl engelin yine kendisi olduğunu fark etmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur…

Tasfiyeciliğin iyi okunarak doğru kavranması ve kuşkusuz ki etkili bir mücadele süreciyle kırılması devrimci zorunluluktur. Tasfiyecilik sözle ifade edildiği kadar alelade ve yüzeysel bir unsur değil, bilakis özellikle bugün edinmiş olduğu derin içeriği ve gelişim boyutuyla devrimin önüne dikilen büyük bir baltalayıcı, kelimenin gerçek manasında tam bir sabotör, pratik bir tehdittir. Zira bu kemirgen devrimci dinamiğin kanını bir vampir misali emerek, ideolojik, siyasi, örgütsel, kültürel değerlerde büyük bir erozyon yaratan “ölümcül” bir nüfuza sahiptir. Öyle ki, devrimci hareketin ferini söndürerek direncini kıracak kadar yaptırımcı bir tesir kurmuş durumdadır. Öyleyse tasfiyeciliğin tesir ve etkilerini, yol açtığı ve yarattığı sonuçları iyi açıklayarak doğru kavramak ve karşı mücadeleyi pratikleştirmek hayati bir sorundur. Çünkü meselenin tümü bu yabanılın tahripkâr etki ve sonuçlarında kilitlenmektedir.

Devrimci hareketin mevcut durumda yaşadığı en genel ve somut sorunda baş çelişkisi ya da esas görevi kesinlikle tasfiyecilik ve onunla mücadeledir. Onunla mücadele aynı zamanda emperyalist saldırı stratejilerine, manipülasyon ve tahrifatlarına, yerel iktidarların faşist baskılarına ve son tahlilde devrimci kırılmaya karşı verilen mücadeledir. Tasfiyecilik sadece dış merkezli olup dışta kalan bir olgu değil, aksine devrimci hareketin her düzeyde saflarına sirayet etmiş, içine sızarak mekân tutmuş özelliğiyle, yani devrimci harekette karşılık bulmuş olmasıyla anlam kazanmıştır. Bütün bunlar tüm yıkıcı etki ve sonuçlarıyla somut olguya dönüşmüş olan tasfiyecilik üzerinde tekrar tekrar durarak onu bertaraf etmeyi reel politikte birincil görev yapmayı gerektirir. Tasfiyecilik engeli aşılmadan devrimci hareketin gelişip büyümesi tasavvur edilemez. Mesele bu kadar net, bu kadar berraktır…

Devrimci hareketin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu bilinen bir gerçek iken, aynı devrimci hareketin örgütlü güçler bileşeninin edimsel dinamiğini yitirip hasta yatağında takatsiz düştüğü de tüm çıplaklığıyla ortadadır. Gelişememe veya güç olamama probleminden öteye, varlık gösterememe derinliğinde köklü sancılara maruz kalan bilinçli devrimci hareketin tasfiyeciliğin kolları arasında sıkılarak büzüldüğü acı ama maalesef bir gerçektir… 

Nesnel şartlar devrimden yanadır

İşin matematiği şu; emperyalist dünya gericiliği sistemi altında teknolojik sahada dudak uçuklatan devasa gelişmeler büyük bir tahakküm kurmakta, kurmuş durumdadır. Aynı gerici şemsiye altında ve siyasi bakımdan dünya sistemini belirleyen ve onların türevi gericilikler askeri devletlere dönüşmüş olup dünyayı büyük bir kaosa sürüklemiş durumdadırlar. Vekâlet savaşları, bölgesel savaş ve çatışmalar bir kıyım makinesi olarak işlerken, ekolojik dengenin alt-üst edilerek çevre-doğa felaketinin insanlık felaketine dönüştürüldüğü, ekonomik kriz ve savaş spekülatörlüğüyle dünya halklarının en geniş ölçekte kuşatılıp adeta teslim alındığı çok yönlü çelişki ve çatışmalarla beslenen bir kaotik dünya yaratılmış durumdadır. Öte taraftan, dünya gericiliği her düzey ve jandarmasıyla birer askeri karakol olarak işlev görüp halkların canına okurken, ekonomik kriz şartlarının ağır faturası da dünya halklarını çekilmez bir yaşama itmiş durumdadır. Büyük teknolojik gelişmelerle toplumsal kitleler üzerinde ve hatta devrimci saflarda ciddi bir kontrol ve tahakkümün kurulduğu, aynı düzeyde bir tahribatın yaratıldığı aşikârdır. 

Gerici dünyaya alternatif olan devrimci dünya ise, örgütlü devrimci hareketi şahsında tamamen bir daralma, geri çekilme ve felçli hale gelme/getirilme durumuyla karşı karşıya ki, tasfiyeciliğin esasta devrimci hareketin bu edilgen durumundan güç ve destek aldığı söylenebilir… Emperyalist gerici dünya devletleri ve tek-tek gerici yerel iktidarlar büyük baskılarla halkları esaret ve kanlı boyunduruk altına alan bir tiranlık olarak işlerken, devrimci hareket tam da bu süreçte en ağır gerilemeler içinde varlık-yokluk sorunu yaşama noktasına kadar gerileyip zayıflamıştır. Yok olmamış ama varlık gösteremeyecek kadar cılızlaşmıştır… Nesnel şartlar açısından son derece uygun zemin/devrimci şartlar olmasına karşın, kurumuş yaprakları dökmeye yetecek kadar gerekli olan devrimci rüzgâr ne yazık ki esmemekte/estirilememektedir… 

Lakin sınıf orijinli ve sınıf çelişkilerinden ibaret olan  toplumsal çelişkilerin yoğunluğuyla gelişen nesnel şartlar devrimden yanadır. Tasfiyeciliğin kolaçan ettiği devrimci hareket tüm zorluk ve ağır şartlara karşın, daralarak azalmış olan güçleriyle de olsa devrimci iddiasını sürdürmekte, ağır bedeller pahasına saygıya değer bir direnç ve kararlı irade göstermektedir. Ezilen dünya halkları emperyalist barbarlığın kanlı zulmüne karşı öfkeyle dolmuş, kitlesel hareketlerde bulunarak büyük patlamalara davetiye çıkarmaktadır. Emperyalist barbarlık bloklara bölünmüş haliyle keskin dalaş ve çatışmalar içindedir. Yeni dengelerin oluşmasına gebe pazar dalaşlarının ürünü olan emperyalist güdümlü vekâlet savaşları ve emperyalist haydutlar arasında aktüel olarak yaşanan keskin çelişki ve çatışmalar devrim lehine şartların gelişmesine vesile olmaktadır…

Gericilik ne kadar güçlü ise, bir o kadar da kof ve zayıftır; çünkü her bakımdan haksızdır, yoz ve çürüktür, geleceği temsil etmemektedir. Onun halklara verdiği tek şey acı ve açlıktır, baskı ve zulümdür, kan ve ölümdür, felakettir. Oysa devrim halkların ve hatta tüm insanlığın özgür geleceği olarak en büyük çıkarı, yoksul dünyayı kurtaracak olan yegâne yoldur. Halkları gerçek çıkarlarının nerede olduğuna anlatılarak ikna edilmesi devrimin boy vermesi için yeterlidir. Bunun için örgütlenme çalışmalarının derinleştirilmesi, örgütlenmek için çok daha büyük çabaların gösterilmesi ve bütün bunlarda her türlü olanağın zorlanarak yeni metotların, yeni araç ve biçimlerin geliştirilerek mücadelenin zenginleştirilmesi şarttır. Daha da önemlisi bu yapılabilirdir… 

O halde devrimci savaşımın geliştirilerek büyütülmesi tamamen mümkündür. Devrimin belli şartlar itibarıyla zayıflaması ve gerilemeler yaşaması kalıcı ve tayin edici gerçek değil, geçici bir süreçtir. Devrimin ideolojik-siyasi motivasyonu sınıfların varlığı ve bu zemininde keskinleşerek ilerleyen sınıf çelişkilerinin yol açtığı toplumsal, siyasal ve iktisadi şartlar ya da sonuçlardır. Dolayısıyla, tüm eşitsizliklere, dengesizliklere, geçici durum ve ağır süreçlere karşın devrim esas akım olarak aktüeldir. Devrimin nesnel şartları aslen güçlüdür ve bir yığın olanak barındırmaktadır. Bu olanak ve fırsatları siyasi mücadeleye yansıtan veya yansıtacak olan bilinçli devrimci hareket ise ne yazık ki, örgütsel-siyasi bakımdan esasta negatif durumdadır. Bu durumda mesele, devrimci hareketin varlık göstermesine, toparlanıp güç olmasına ve mücadele arenasına gerçek manada çıkmasındadır ya da çıkamamasındadır. Bu durumun ne pahasına olursa olsun değiştirilmesi gerekir ki, bu doğrudan devrimci iddianın sürdürülmesinde bir turnusoldür…

Gerçeğin objektif tespiti aynı gerçeğin değiştirilmesinde ilk adım olarak tayin edici rol oynar

İşin özeti şu ki, devrimci hareket lehte ve aleyhte olan şartları iyi sorgulayarak köklü bir muhasebe yapmakla yüz yüzedir ve hatta buna zorunludur. İçinden geçilen sürecin genel ve özel, taktik ve stratejik karakterini inceleyerek yaşanan değişimi ve mevcut şartları objektif olarak tahlil etmek durumundadır. Buna paralel olarak kendisini de masaya yatırıp eksiğini-gediğini onarıp yenilenmeli, yeni şartlara uygun silahlarla donanma perspektifini benimsemelidir. Amaç, temel ilke ve ana doğrultusunu, enternasyonal karakter ve evrensel devrimci tecrübeyi ihmal ve inkâr etmeden, bütün araç, biçim ve yöntemini taktikten stratejiye kadar göreli tüm tabloyu gözden geçirerek şartlara uygun metotları devreye sokmaktan sakınmamalıdır. En önemlisi de kendisi değişmeden gerici gerçeği ve dünyayı değiştiremeyeceğini bilmeli, bilincine kazımalıdır. Dünyadaki değişimi göremeyen, gerçek durum ve yenilikleri okuyamayan ve yanı başındaki devasa değişim şartlarına kayıtsız kalan bir devrimciliğin söylemi geçmeyeceği sır değilken, statükoculuğa hapsolmuş değişim ve yenilenme kabzı olan bu tarz devrimciliğin kendi gelişiminin önündeki asıl engelin yine kendisi olduğunu fark etmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur…

Gerçeğin objektif tespiti aynı gerçeğin değiştirilmesinde ilk adım olarak tayin edici rol oynar ki, reel duruma teslim olmayıp mücadele perspektifiyle alternatif duruşa odaklanmak değiştirme eyleminde can alıcı devrimci tutumdur. Ne tek gözle bakmakla yetinmeli, ne de gerçeğe gözlerimizi kapatmayı yeğleyebiliriz. Tüm gerçeği çıplaklığıyla görüp tespit etmek durumundayız ki, kendi pozisyonumuzu doğru çizip görevlerimizi doğru tayin edebilelim. Gerçekten korkmak manasız olmanın ötesinde, felakete giden yoldur. Devrimci gerçeği güçlendirmeli, gerici gerçeği değiştirmek üzere onunla savaşmalıyız. Tarihsel sorumluluk gibi, tarihsel görevin icrası bunu emreder…

Barikat savaşları dönemi burjuvazinin geliştirerek kullandığı silahlar karşısında miadını doldurarak yeni bir mücadele biçimini gündeme getirdi. Şimdinin reformist biçimi olarak mahkûm edilen parlamento, o gün gündeme gelen yeni biçim olarak devrimci taktik olarak devreye girmişti… ÇKP 1921’e kadar şehirlerde örgütlenip mücadele ederken, bu yıllarda şehir mücadele biçiminde aldığı yenilgiden sonra dağlara çekilme taktiği veya stratejisine başvurdu; mücadelede taktik ve strateji değiştirdi… Rusya’da Marksist gruplar bir araya gelerek ortak parti kurdular ve Bolşevikler ile Menşevikler aynı parti içinde yer alarak mücadele ettiler. Menşeviklerin devrim karşısındaki sınıf niteliği Bolşeviklerin iktidar mücadelesinin önünde engel olmaya daha açık başladığında, bir parti içinde kalmanın koşulları kalmayarak Bolşeviklerle Menşevikler ayrışarak kendi kulvarlarında yürüdüler ve yeni tipte bir parti/Leninist parti bu süreçte ortaya çıkmış oldu…

PKK darbeden sonra geri çekildi ve 84 atılımıyla ülkede yeniden silahlı mücadeleyi/gerilla savaşını başlattı… Partimiz 17’ler katliamından sonra, geri çekilme kararı aldı ve kısa süre sonra yeniden gerilla bölgesine yerleşip Halk Savaşını/Sosyalist Halk Savaşını yürütmeye devam etti… Buradaki ortak özellik, değişen sürecin yeni siyaset, taktik ve stratejiler gündeme getirdiğidir ki, bahis konusu her değişen süreç, gündeme gelen yeni şartlar ve yeni durum tamamen haklı olarak yeni taktiklerle karşılanıp omuzlanabildi. Özcesi, şartlar neyi gerektiriyor idiyse onu yaptılar; doğru yaptılar. Ayrı şartlara karşın aynı şeyi ısrarla tekrar etmektense, yeni durum ve şartlara uygun olarak yeni taktik ve yeni biçimlere başvurma yönelimi benimsendi…  

Değişim zincirine bağlı olarak gelişen yeni şartlara karşı bu şartların ihtiyaçları temelinde yenilenecek siyasi pozisyon geriye dönük değil, ileriye dönük olmak durumundadır. Geri adım atarak ileri gidilemeyeceği açıkken, sadece ileri devrimci adımlarla gelişmek veya geliştirilmek mümkündür.  Düzen içine hapsolmuş demokratik mücadeleyle değil, zorlayıcı militan biçimlerle devrimci tarz mücadelenin yeşertilip büyütülmesiyle mümkündür. Es geçmemek gerekir ki, militan devrimci dinamik törpülenerek cılızlaştırılmıştır. Genel anlamda söylersek bedel göze almak giderek uzak bir ihtimale dönüşmüştür. Mevcut devrimci hareket bileşeni sayılı devrimci veya örgütlü militanla varlığını sürdürmektedir. Mücadeleci, militan devrimci potansiyel son derece zayıflamış, ne yazık ki parmakla sayılacak kadar azalmıştır. Çoklu sebeplere dayanan bu realite devrimci hareketi edilgenliğe itmekte, elini kolunu bağlamaktadır. Fakat bu gerçekliğe karşın, mevcut olan az sayıdaki devrimciyle az sayıda devrimci görevin örgütlenerek gerçekleştirilmesi mümkündür.

Gümbür gümbür bir pratik ve militan mücadele sergilenemeyebilir ama nitelikli, seçici ve stratejik bazı çalışmalar yürütülebilir, belli görevler gerçekleştirilebilir. Hâsıl olan zemine kıvılcım çakma cüretiyle hareket edip bedel ödemeyi göze alan devrimci bilinç ve pratik tutumla yol açılabilir. Dengeleri koruyan, tamamen savunmacı, sürece uyum endeksli zımni yaklaşımlar ve devrimci keskinliği yitirmiş bilinçle süreç ilerletilemez, gelişme sağlanamaz. Bütün odak mücadele pratiğinin sergilenmesine kilitlenmelidir. Harekete geçmeden hareketin gelişmesi beklenemez. Yürüyüşe geçmeden kitleler peşinden yürümezler. Bunlar basit yasalardır ve devrimci dinamik bu yasaları dikkate almak, tabi ki uygulamak durumundadır… 

Durum, süreç ya da şartlar ancak ve ancak bu perspektifle, bu perspektif ışığında aşılabilir, çözülür veya çözüm yoluna girebilirler. Bazen sınıf mücadelesinin inişli çıkışlı tabiatına uygun olarak geri adım atmak gerekse de, mücadele perspektifi ve özellikle de stratejik unsurda geri adım ileri taşımaz. İleriye doğru atılan adımlar ilerletir, geliştirirler. Mücadele belli biçim ve yöntemlerle sınırlanamaz; sadece ve sadece temel ilkeler bakımından sınırlanabilir. İlkelere ters olmamak kaydıyla yeni biçim ve yöntemlerin devreye sokulması vazgeçilmez ihtiyaçtır. Özellikle içinde bulunulan şartlar dikkate alındığında yenilik ve yenilenmelerin yaşamsal bir zorunluluk olarak kendisini dayattığı görülür, görülmektedir. Eğer bir adım ileri sıçramak için geriye bir adım atmak gerekiyorsa bunda tereddüt edilemez. Taktiksel düzeyde ve taktik siyasette her türlü esnekliğin benimsenmesi münakaşa edilemez biçimde doğru, meşrudur. Strateji ve ana yönelimi destekleyerek besleyen, onun yolunu açan ve değişim pratiğine hizmet eden (ve etme koşuluyla) her adımın taktik siyaset zemininde atılması tamamen şart olup tartışmadan muaftır. Biçimler üzerine yürütülen spekülatif tartışma ve demagojik söylemler gerçek dışıdır, devrimci ihtiyaçlar bakımından geçersizdir… 

Şayet bir yol ayrımından, tarihsel süreç bakımından kritik bir kavşaktan, tasfiyeciliğin kahredici hükmünden, devrimin diri güçleriyle ezilip marjinal kulvara girdiğinden ve devrimci tarzın yerine demokratik tarzın ikame ettiği tespiti ve devrimci bir kriz halinden bahsedilecekse ise, köklü bir tartışmanın yürütülmesi kaçınılmazdır. Bu tartışmalar devrimci kaygıdan beslenen çözüm odaklı bir mücadele biçimi ile yürütülmelidir. Tüm yöntem ve arayışlar dışarıda bırakılmaksızın, devrimci özde bir eksen oluşturarak mücadele geliştirilmelidir…  Ancak genel duruma dünya ve ulusal ölçekli bakıldığında mevcut tasfiyeci saldırı sürecinin ve en genelde mevcut sürecin basit taktiksel siyasetlerle ters yüz edilmesi pek olası görünmemektedir. Bu manada sürecin göğüslenerek aşılması uğruna çözüm eksenli köklü tartışma ve arayışların hem taktik hem de stratejik düzlemde devrimci yönelimin aktüel görevi olmak zorundadır. Ancak kabul buyurmak gerek ki, gerek tasfiyecilikle mücadele sorunu ve gerekse de genel durumda köklü değişim ve yeniliğin sağlanması basit bir taktik siyaset, araç ve biçim gibi yenilenmelerle veya bir strateji değişikliğiyle karşılanabilecek bir mesele değildir. Fakat basit ve küçük de olsa somut adımlar atmak önemlidir. “Küçük” adımlar atarak büyük adımların olanaklarını yaratmak rasyonel olandır.

Mevcut devrimci hareket durumunda ve tek tek hareketlerin siyasal-örgütsel gerçeği dikkate alındığında emperyalist sistemdeki büyük teknolojik gelişmelerle boy ölçüşmek ya da bu kapsamda bir mücadele resmetmek, mütevazı ve gerçekçi olmak gerekirse mümkün değildir. Dolayısıyla güç ve olanaklarımız ölçüsünde yapabileceklerimiz ve mevcut güçlerimizle hareket edip buna uygun adımlarla işe başlamak mantıklı olandır. Ve devrimci hareket olarak bizler olanaklarımızın elverdiği somut adımlarla işe başlamak durumundayız. Yapay zekâ teknolojisiyle boy ölçüşme durumunda olmamamız hiçbir şey yapamayacağımız anlamına gelmez. Önemli olan gelişme yolunda doğru yöntemlerle ilerlemek, ilerleme perspektifine sahip olmaktır. Her çelişkinin çözümü bir adım ileri taşır ise, atacağımız her pratik adım da bizleri bir adım ileri taşır; bilinç ve tutum bu olmalıdır…  

Karanlık parçalanacaksa hiç şüphesi ki bunu devrimciler devrimci tarzla yapabilirler!

Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, bugün büyük bir tasfiyeci süreçle yüz yüzeyiz. Tasfiyeci süreç çelişkileri ortadan kaldırmak bir yana, aksine derinleştirerek daha da katılaştırmaktadır. Fakat bilinçli devrimci hareketi, yani öznel güç/sübjektif etmeni ciddi oranda hırpalayıp adeta eritmekte, tırpanlayarak biçmektedir. Dahası, büyük bir yabancılaşmaya, devrimci değerlerden uzaklaşmaya, bencilleşerek bireycileşmeye, aidiyet duygularının körelerek ortadan kalkmasına, bedel ödemekten sakınmaya ve daha fazlasına yol açmakta; devrime, mücadeleye, sınıfa, halka, davaya ve ölümsüz yoldaşlara bağlılık gibi erdem ve bağlayıcı müştereklerin önemsizleşmesi gibi yıkıcı sonuçlar yaratmıştır bu pandemik salgın…

Kısacası, tasfiyeciliğin sonuçları bağlamında, emperyalist-kapitalist sistem çarkının birer dişlisi olup onun döngüsüne girme, sistem içinde yer edinerek “gemisini yürüten kaptan olma” eğilimi yayılarak toplumsal kitleleri sarmalamış, bilinçleri kuşatıp teslim almıştır. Devrimci hareket saflarında da aynı etki ve sonuçlar yankı bulmuştur. Bedel göz almama tavrı, bunun ürünü olarak polisle karşı karşıya gelmekten sakınma ve devrimci simge, portre ve değerlerin taşınmasından imtina etme bu etkilerin bazı sonuçlarıdır. Örgüt bilinci, örgüt tavrı-tutumu, örgüte lakayt yaklaşıp disiplin ve kararlarına kayıtsız kalma, görevlerden kaçma ya da görev yürütmeme, çalışmalara gönüllü katılmama ve onları birer yük telakki etme, çalışmalarda gevşeklik gösterme ve mümkünse iş yapmaktan uzak durma, devrimci faaliyeti yük görme gibi birçok gerçeklik yabancılaşmanın emaresi olup tasfiyeciliğin tahripkâr sonuçlarından bir diğer kısmıdır. Halkla ve hatta kendi tabanıyla ilişkileri zayıflatma ve örgütlenmede tutuk davranıp devrimci faaliyeti adeta bir memur yaklaşımıyla ele alma vb. vs. aynı zincirin devam eden halkalarıdır.

Tasfiyecilik ve sonuçlarını bir politikanın sonucu, birilerinin suçu olarak değerlendirmek tamamen yanlıştır. Tasfiyecilik komplike şartlarla ve bu şartların eseri olarak gelişen bütünlüklü bir sürecin işidir. Devrimci hareket tasfiyeciliğin tümünü değil, tasfiyeci dalganın sert vuruşlarla yarattığı sonuçlar karşısında sadece payına düşen bölümün sorumluluğunu almak, alarak üstlenmekle mükelleftir. Emperyalist dünya barbarlığının strateji ve saldırılarının, aynı biçimde faşist baskıların yarattığı sonuçlardan sorumlu olamaz. Zaten mesele suçlu arama meselesi değil, sorunu tartışmaya dönük çözümler üretme sorunudur. Tüm kaygı devrimci mücadelenin gerçek dinamiği üzerinde daha güçlü olarak tesis edilmesi, dünya proletaryası ve halklarına umut olmasıdır. Tekrar edelim ki, tek tek hiç kimse ve hiçbir siyaset tasfiyecilikten ötürü suçlu değildir fakat tasfiyeciliğe karşı mücadeleden sorumludur.  Kimse suçlu değil ama herkes sorumludur…

Özetle, üstten alta kadar tarif etmeye çalıştığımız mevcut durum karşısında bilinçli devrimci hareketin yeni açılımlara yönelmesi, çözüm metotları geliştirmesi ve gerektiğinde karanlığı yaran bir çığlık olarak yükselmesi yaşamsal bir zorunluluktur. Eğer bir karanlık parçalanacaksa hiç şüphesi ki bunu devrimciler devrimci tarzla yapabilirler!..

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler