Bizimle iletişime geçin

Analiz

Savaş Öncelikli “Bir” Dünyada Barış Sağlanmaz  

Gerçek o ki, bir ülkeyi “yönetimsizliğe”, kaosa ve iç “istikrarsızlığa” iten yegâne neden, yolsuzluk olmuştur. Bir ülke yönetimi yolsuzluklarla ayakta kalmaya direniyorsa, o ülkede inanılmaz düzeyde sınıflar arası çelişki ve uzlaşmazlığa bir işarettir. Genel anlamda bu şu demektir; özgürlüklerden, uzlaşıdan ve çoğulculuğun anayasal hakkının ihlal edildiği bir ülke gerçeği demektir.

Çıkarların çatıştığı tek kutuplu kapitalist dünyada, anti-emperyalist ve anti-kapitalist mücadele tek yanıttır. Silahların yarıştığı savaşlar, tehdit ve yoksulluğun hüküm sürdüğü günümüz dünyasında örgütlü karşı çıkıştan başka bir alternatif kalmamıştır. Emperyalist ülkeler sahip oldukları “güçle” hükmederken, yoksulların ve zayıf ülkelerin bir suskunlukla biat etmeleri isteniliyor. 21. yüzyılın “modernitesi” aşırı silahlanmalarla boy gösterisinde bulunurken, savaşla, işgalle, sömürü ve baskılarla devam ediyor. İnsanlık; günümüz koşullarında bu gidişatın dışında sadece “güçsüz örgütlülüğüyle” adacık ve de onun çok gerisinde bir var oluştur. Görünen o ki dünya sosyalist hareketi post-Sovyet’in (1992) geriye bıraktığı küllerin etkisinden henüz kurtulamadı. Ve bunun için beklenen yeni doğum sancılı bir şekilde henüz gerçekleşemedi. Bundan böyle, dünya sosyalist hareketi henüz somut ve güçlü olmasını gerektiren yapılanmayı “yeni baştan” yaratamamaktadır. Şüphe yok ki bu bir geçici ve de konjektürel bir duraksamadır, kapitalist sınıfların adaletsizliği ve güçlünün hükmüne rağmen. Bu duraksama sadece ve sadece kapitalist dünya sisteminin zorbalığına vesiledir ve de onun yeni alanlara sahip olmasına neden olmak demektir. Bunu bir fırsat bilen kapitalist sistem, tereddütsüzce dünya halklarını baskılayarak çıkarlarını çok yönlü olarak sürdürmeye devam etmektedir. Bu yaptırımların somut uygulamasını aşağıdaki verilerde görmekteyiz.

2024’de Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) raporuna göre, Amerika Birleşik Devletleri 2019-2023 yılları arasında uluslararası silah satışının %41,7 ile dünyanın en büyük silah ihracatçısı olarak konumunu korumaktadır. Oysa ABD’nin 2017-2021 yılları arasında dünya silah ihracatındaki payı %38,6 idi.  ABD bu güç yoğunlaşmasıyla dünyada 100’den fazla ülkenin silah ihtiyacını karşılarken (1) ve bununla inanılmaz bir boyutta küresel bazda egemenliği elinde tutmaktadır.

                                                      Tablo:1

2021-2023 döneminde dünya sıralamasında en fazla silah ihracatı yapan yedi ülke (2)

Ülkeler                                                            Oran (%)

Amerika Birleşik Devletleri%41,7
Fransa%10,9
Rusya%10,5
Çin%5,8
Almanya%5,6
İtalya%4,5
İngiltere%3.7
İspanya%2.7

ABD, bu sayede askeri, siyasi ve iktisadı alanda hükmünü genişletirken, “Küçük Amerikalar” esprisi söz konusu ülkelerde ciddi bir etkiyle içselleşir konuma gelmiştir. Bundan böyle silahlanma ve de güvenlikçi politika küresel düzeyde daha da önemli bir konuma gelirken ve ülkeler (Küçük Amerikalar) ABD’ye yaranmak için bir yarış halinde çoktan teslimiyet bayrağını çekmiştir. Bu transformasyonla ABD’nin açık tehditti 100’den fazla ülkede günlük yaşama damgasını vururken ve bu ülkelerin varoluş kriteri adeta Amerika’ya bağlı bir zorunluluk olmuştur. Bundan böyle “Küçük Amerikaların Entegrasyonu” 70’li yılların başından itibaren yeni-sömürge ülkeler olarak ABD’ye olan dış bağımlılıkları mutlak ve de zorunlu bir konuma gelmiştir. Ayrıca ilginç olanda; tablo-1’de de görüleceği üzere, silah ihracatında Fransa’nın Rusya’yı geride bırakarak ikinci sıraya yükselmiş olması dikkate değer bir durum. Dünyanın en büyük silah ithalatçısı olan Hindistan, (3) fazlasıyla ABD ve Fransa’yla olan ikili ilişkileri daha da önemli kılmıştır. Bu yarış içinde olan ülkelerin silah sıralamasındaki güç gösterisi, bir yönüyle o ülkenin küresel düzeyde bilfiil savaş içinde ve savaştan yana konumunu gösterir anlamını taşır. 

70’li yıllardan günümüze dek gelen zaman diliminde “küçük Amerikalar” ülkesi olarak anılanlar büyük bir “yönetimsizlikle” yolsuzluğun, kaosun, devlet terörünün hüküm sürdüğü ve iktisadi bunalımın halkların kaderi olduğu bir çıkmaza dönüşmüştür. Gerçek o ki, bir ülkeyi “yönetimsizliğe”, kaosa ve iç “istikrarsızlığa” iten yegâne neden, yolsuzluk olmuştur. Bir ülke yönetimi yolsuzluklarla ayakta kalmaya direniyorsa, o ülkede inanılmaz düzeyde sınıflar arası çelişki ve uzlaşmazlığa bir işarettir. Genel anlamda bu şu demektir; özgürlüklerden, uzlaşıdan ve çoğulculuğun anayasal hakkının ihlal edildiği bir ülke gerçeği demektir. Ülkeyi yönetenler mevcut çözümsüzlüğü aşmak için dış güçlerden medet umar olmuştur.

Çözümsüzlüğü aşmak adına alınan çoklu dış yardımlarla geleceğe umut bağlanırken, yöneticiler hep kendine oynar olmuştur. Bu ve benzer yönetimsizlikler benzer ülkelerde sınıflar arası çelişki hepten uzlaşmazdır, zengin daha zengin ve yoksulun yokluğu zamana yenik düşen bir yaşam standardı olmuştur. Yönetimsizliğin iktidarı tüm bunların farkında olurken, tek çözüm olarak uluslararası güçlerden destek ve yardım bekleme yalvarışı içinde umut besler olmuştur. Örneğin; Dünya Bankası (DB), IMF ve Birleşmiş Milletler örgütü gibi. Hep bilinen bir gerçek vardır; IMF ve DB öteden beri “küçük Amerikalar” için bir borç küpü ve de bağımlılığın sürekli kılınmasına vesile olmuştur. Zira, BM gerek savaş ve işgaller döneminde olsun, gerekse de çatışmasızlık durumlardaki mevcut krizler karşısındaki tavrı BM adeta Birleştirilmeyen Milletler örgütü olarak işlev görmüştür. Bunun asıl nedeni ise hukuk veya adaletin insanlık terazisinde işleyerek değilde, güçlünün hükmü, ısrarı ve de kararı belirleyici olmuş olmasındandır.

Mark Rutte (Hollanda eski başbakanı) 1 Ekim 2024’de yeni NATO Genel Sekreteri olarak ilk çalışma gününe başladı. NATO patronu olarak verdiği ilk demecinde daha öncekilerin mesajından farklı bir şey demiyordu. Transatlantik cephede ve ABD’nin NATO ile ilgili fikirlerinde hiçbir değişikliğin olmayacağının altını çiziyordu. Rutte, gelecekte kendi görev döneminde hiçbir taviz verilmeden Transatlantik güç ittifakının çıkarları korunacaktır dedi. Bu güç gösterisini de gerek Rusya’ya ve gerekse de Çine karşı ısrarlı bir biçimde sürdürüleceğinden bahsetti. Zira, Rutte ilk çalışma gününde verdiği ilginç bir demecinde şu açıklamada bulunur:

“Güçlü ve bağımsız bir Ukrayna’nın olmadığı bir yerde, Avrupa güvende olamaz”. (4)

Hukuk ve adaletin öncelenmediği eşitlikçi bir dünyada; görüyoruz ki silahlanma, savaş, işgal ve tehditle çıkarların ön planda tutulduğu güvenlikçi anlayışların belirleyici olduğu bölgesel ve de uluslararası bir iliş anlayışı hükmediyor. Rutte ilk toplantısında yaptığı konuşmanın devamında, Donald Trump’a övücü sözlerle gündeme taşırken ve “onun sayesinde başkanlığı döneminde Avrupa ülkeleri NATO harcamalarına ciddi katkıda bulunduğunu” (5) hatırlatır. Rutte’ye göre Avrupa ve müttefiklerinin güvenliği bundan böyle güvenlikçi politikalardan geçtiğini ve aksi durumda Rusya ve Çinin üstünlüğü bütün Avrupa’nın aleyhine olacağı iddiasında bulunur. Yeni NATO Genel Sekreteri Rutte daha da çarpıcı açıklamalarda bulunur. Ona göre Transatlantik cephenin karşı konulmaz bir askeri/savunma gücüne ulaşması Rusya’yı destekleyen İran, Çin ve Kuzey Kore’ye bir uyarı anlamını taşıyacaktır. Ve ancak o zaman Avrupa kıtası gerçek anlamda Rusya’ya karşı güvende olduğunu söyleyebiliriz. (6) 

24 Şubat 2022’den beri devam eden Rusya-Ukrayna savaşı dolayısıyla, tarihte ilk olarak “tek kutuplu” kapitalist dünya sisteminde farklı egemen güçleri savaş cephesinde bir araya getirdi. Kapitalist dünya sisteminin bu temsilcileri güç çatışmasının neden olduğu uzlaşmazlık sonucu savaş ve işgalin olduğu bir noktada buluştular. Transatlantik ittifakın açık desteğiyle, düşmanlıklar Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden dünyanın dört bir yerine yayılırken açıktan hissedilir olmuştur. Bu savaşın devam etmesinde ve de tırmandırılmasında en etkili rol oynayan güç, şüphesiz Avrupa Birliği ve de ABD olmuştur. 17 Ekim 2024’de Brüksel NATO genel merkezinde üye ülkeler ve Ukrayna devlet Başkanı Zelenski ile bir araya geldiler.  Ukrayna’nın NATO üyeliği ve de bu ülkeye yeni askeri ve mali yardımlar görüşüldü. Zelenski bu görüşme sonunda verdiği bir demecinde şunu söyledi: “Biz zaten gayri resmi olarak çoktan NATO’ya üyeyiz” (7) derken, aslında bu bir anlamda gerçeği itiraf etmektir.

Kullanılan ve yararlanılan kaynaklar

1-) SIPRI-Yearbook 2024, Armaments, Disarmament anf İnternational Security, Oxford University Press on behalf of the Stockholm İnternational Peace Research İnstitute, sayfa 12.

2-) A.g.e., sayfa 10-13.

3-) A.g.e., sayfa 10-13.

4-) Baas, Thijs, “Rutte Geinstalleerd als Secretaris Generaal van de NAVO”, Nieuws&Politik, 1 oktober 2024, 11.39

-https://www.nato/cps/en/natogq/opinions.htm

-De Volkskrant, 2 oktober 2024 Nederland.

5-) A.g.e.

6-) A.g.e.

7-) De Volkskrant, 18 Oktober 2024 Nederland.

-NRC, 18 Oktober 2024 Nederland.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Analiz Haberler