Marx Kapital’in Almanca baskıya önsözünde “kitabın amacı modern toplumun ekonomik hareket yasasını ortaya çıkarmaktır” diyor. (1) Gerçekten Kapital’le Marx kapitalist düzenin hareket yasasını ortaya koydu ve bu yasa hâlâ geçerliliğini sürdürmeye devam ediyor.
Bu yasa, ölü emek olan sermayenin ancak vampir gibi canlı emeği emmesiyle işliyor. Vampir canlı emeği ne kadar çok emerse o kadar çok yaşıyor. Bununla birlikte vampirin iştahı canlı emeği emdikçe artıyor, yani sermayenin hareket etme sınırı da bulunmuyor.
Vampirin sınırsız iştahla emdiği emek işçinin emeğidir.
Marx kapitalist düzenin hareket yasalarını ortaya koyarken berrak da bir işçi tanımı yapmıştır ve yaptığı tanım güncelliğini korumaktadır.
Bugün açısından sermaye tam teşekküllü bir biçimde küreselleşmiş durumdadır. Hâliyle emeğin sömürülmesi de küreselleşmiştir ve Marx’ın yaşadığı tarihsellikle kıyaslanmayacak düzeyde bir proleterleşme, mülksüzleşme ve işsizleşme yaşanmaktadır. Yani sermayenin sınırsız genişleme isteği, bugün, dün olduğundan daha da belirgin bir hâlde kendini göstermektedir.
Kapitalist üretimin yarattığı işçi ordusu da işsizler ordusu da devasa oranlarda her geçen gün genişlerken; diğer yandan da bu genişlemeyle birlikte işçileşme pratiği de karmaşıklaşıyor.
İşçi sınıfı içindeki aristokratlaşma olgusu çok kadimdir. Bu olguya ilk kez Engels, 1845 yılında yazdığı İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu eserinde değinmişti. (2)
İşçi sınıfı içinde yaşanan aristokratlaşma ve parçalanma kadim bir mesele ama her geçen gün kendi varlığını daha da ayrıntılandırıyor. Aristokratlaşma ve parçalanma dün sadece Avrupa işçi sınıfı içinde bir olguyken bugün küresel bir olguya dönüşmüş durumdadır.
Örneğin bugünkü prekarya tartışması yine bu parçalanmanın en yeni biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında göçmen işçilik olgusu da çığ gibi büyüyen başka bir gerçekliği temsil ediyor. Ancak biz kapitalizmin sınıfı parçalayarak varlığını sürdürmesini ve göçmen işçi meselesini ele almayacağız. Bunu daha önce, başka bir yazıda tartışmıştık. (3)
Biz bu yazıda modern sınıf kavramının iki karşıt esasından biri olan işçinin neliğini ele alacağız.
Marx’ın nesnel olarak kapitalist üretim ilişkileri içindeki konumu gereği sermayenin mezar kazıcısı olma potansiyeline sahip diye tanımladığı, kolektif çalıştığı için dünyayı değiştirme öznesi hâline gelebilecek sınıfı var eden tekili, yani işçiyi kritik edeceğiz.
Bugün kimin işçi olup olmadığı, işçi olmanın ölçüsünün ne olduğu sorunlarına yeni ve farklı yanıtlar veriliyor. Liberal çevreler ve hatta bazı Marksist olma iddiasındaki “işçi partileri” dahi işçi tanımını yanlış kullanıyorlar, kavramı bilinçli bir şekilde manipüle ediyorlar.
Örneğin milyonlar kazanan bir dizi oyuncusu emek gücünü sattığı için işçi olarak sunulabiliyor. Ya da bir şirket yöneticisi de sigortalı olduğu için, yani emek gücünü sattığı için işçi olarak gösterilebiliyor.
İddialar salt ekonomik tasnif için kullanılmamaktadır, iddianın tarafları işçi tanımını manipüle ederken, esasen son derece siyasal tutumlar almaktadırlar.
Verilen örneklerdeki manipülasyon ise Marx’ın emek gücü tarifine dayandırılmaktadır.
Peki iddia ettiğimiz gibi bu örnekler üzerinden yapılan işçi tanımı gerçekten bir manipülasyon mu? Marx’a göre işçi nedir?
Bu soruları kısaca tartışacağız.
Çünkü Marx’ın işçi tanımını hatırlatma ihtiyacı, entelektüel değil, ideolojik-siyasal bir ihtiyaçtır; ayrıca hakikati ortaya koymak açısından da tarihsel bir sorumluluktur. İşçi tanımı manipülasyonu cehaletten değil, bilinçli bir şekilde, burjuva siyasetler ve işçi sınıfı siyaseti içindeki burjuva eğilimler tarafından yapılmaktadır.
İşçi tanımı için Marx’a başvurmak, ideolojik bulanıklığın ve tahrifatın yadsınması için zorunludur. Çünkü bir sınıf olarak işçiler; özel mülkiyeti tasfiye etmek, kendisiyle birlikte bütün toplumu kurtarmak, mülklüleri mülksüzleştirmek ve kapitalizmin mezarını kazmak gibi eylemlerin hem tarihsel/nesnel hem de güncel/potansiyel öznesidirler.
Yani işçi tanımındaki bozulma; dolaysız olarak komünist devrimci siyasette teorik ve dolaylı olarak da siyasal pratik bozulmalar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca Marx’a başvurmamızın bir başka önemli ve pratik gerekçesi ise işçi tanımını manipüle eden telakkinin bu manipülasyonu Marx’a dayandırmasıdır. Daha somut ifadeyle, malum çevrelerce; Marx’ın işçiliği emek gücünün satılmasıyla/kiralamasıyla temellendirmesi, Marx’ın iktisadi tezlerinin bütünlüğünden koparılarak, tekil bir durum olarak sunulmaktadır. Böylelikle emek gücünü satan ve kiralayan her kimse işçi tanımına dâhil edilmektedir.
Bu durumda emek gücünü satan popüler bir dizi oyuncusu ya da bir şirket yöneticisi işçi olarak tanımlanabiliyor.
Marx emek gücü; kullanım değeri üretirken harcanan zihinsel ve fiziksel yetilerin toplamıdır (4) ve her türlü emek, fizyolojik anlamda; insan emek-gücü harcanmasıdır (5) dedikten sonra şunu da ifade ediyor:
“İşçi, bütün yaşamı boyunca emek gücünden başka bir şey değildir.” (6)
Peki bütün yaşamı boyunca emek gücünden başka bir şey olmayan, bu hâle nasıl gelmiştir? İşçileşme hangi tarihselliğin ürünüdür?
Marx bu durumu Kapital’in birinci cildinde “evleri ve toprakları ellerinden alınıp kentlere sürülenler…” diye betimliyor. (7) Marx Kapital’de, 15. Yüzyılın sonundan başlayarak, mülksüzleştirilen ve işçileşen kitlelerin kanlı yasalarla kentlere zorla nasıl sürüldüğünü özlü bir biçimde anlatır.
İngiltere’de, Hollanda’da ve Fransa’da; özetle Avrupa’da işçi sınıfının ataları zorla dilenci ve serseri hâline dönüştürüldüler ve bu nedenle de ağır cezalara tabi tutuldular. Köylerinden sökülüp atılan, atölyesini kapatmak zorunda kalan mülksüzler, işçileşerek sermaye rejimi altında ehlileştirildiler.
Kapitalist üretim süreci diyordu Marx, bir kez örgütlenmesini tamamladı mı, bütün direnmeleri kırar. İşte mülksüzleşen eski köylüler, artık örgütlenmiş sermayenin büyümesi için, yoksullaştıkları ve başka çareleri olmadığı için işçileştiler.
Marx Grundrisse’de meseleye ilişkin daha açık ve manipülasyona izin vermeyen bir tanım yapıyor:
“Kapitalistin mümkün olan en yüksek kazancı sağlamasına imkân verecek kadar yiyen ve fazlasını talep etmeyen kişi.” (8)
Görüldüğü üzere Marx, işçinin sermaye düzeni içindeki konumunu yoksullaşma dinamiğinden bağımsız bir biçimde açıklamamıştır. Bilakis Marx işçiyi, kendi derisini pazara götüren ve yüzülmekten başka umudu olmayan kimse olarak nitelemiştir. (9)
İşçinin, ücretli kölenin tarihsel serüveni bir yoksullaşmayla başlayıp başka ve katmerli yoksullaşmalarla devam ediyor.
Yine Marx Kapital’de iktisatçı Ortes’in kapitalist üretimdeki uzlaşmaz karşıtlığı etkili bir şekilde özetlemesine yer vermiştir. Burada da Ortes işçileşme ile yoksullaşma arasındaki bağı çok özlü bir biçimde ifade etmiştir:
“Bazılarının servetindeki bolluk, her zaman, diğerlerinin servetindeki yokluğa eşittir.” (10)
Ortes’in de ifade ettiği gibi kapitalist zenginleşme demek işçinin yoksullaşması demektir.
Marx’a göre köleliğe izin verilmeyen bir özgür ulusta en güvenilir servet kaynağı, yoksul emekçilerin çokluğudur. Bu emekçi nüfus, kendi yarattığı sermaye birikimiyle birlikte, kendisini nispi ölçüde fazlalık hâline getiren, nispi artı-nüfus hâline çeviren araçları da üretmiş olur ve o bunu, her zaman artan boyutlarda yapar. Bu anlamda nispi artı nüfusun ya da yedek sanayi ordusunun, işsizliğin yaratılması da aktif sanayi ordusunda gittikçe genişleyen bir tabakanın sefaleti ve yoksulluğun bir safra hâlinde çoğalması sonucunda ortaya çıkar.
Kısacası; kapitalist üretim ilişkileri yalnızca yoksullaşan kitlelerin zorunlu işçileşme pratiğini yaratmakla kalmaz. Aynı zaman yoksullaştığı için işçileşen kitlelerin ve her geçen gün çoğalan işçi kitlelerin de işsizleşme pratiğini yaratır.
İşçi kapitalist üretim ilişkileri içerisinde bir yandan zenginliği üretirken diğer yandan da kendi yoksulluğunu üretir.
Marx ve Engels’in birlikte kaleme aldıkları Komünist Parti Manifestosu’nda da işçileşmeyi yoksullaşma dinamiğiyle birlikte ele alırlar:
“Modern emekçi ise tersine, sanayinin ilerlemesiyle yükseleceği yerde, gittikçe daha çok kendi sınıfının varoluş koşullarının altına düşüyor. Sadakaya muhtaç hâle geliyor ve sadakaya muhtaçlık, nüfustan ve servetten daha hızlı gelişiyor.” (11)
Marx işçileşme ile yoksullaşma dinamiklerinin diyalektik ilişkisini, daha komünizme ilk adım attığı zamanlarda çözümlemişti. İşçi sadece kendi fiziksel geçim araçları için savaşım vermek zorunda değildir diyordu Marx, iş bulmak için, yani etkinliğini gerçekleştirme olanağı için, etkinliğini gerçekleştirme araçları için de savaşım vermek zorundadır.
Marx ekliyordu:
“Eğer toplumun zenginliği azalıyorsa, en çok sıkıntı çeken işçidir; çünkü işçi sınıfı toplumun refah durumunda her ne kadar mülk sahibi sınıfı kadar kazanamasa da toplumun gerileme durumunda hiçbir sınıf işçiler sınıfı kadar sıkıntı çekmez.” (12)
Görüldüğü gibi işçilik hem doğuşunda hem de gelişiminde bir yoksullaşma pratiğidir. Bu nedenle Marx’ın işçi tanımı; başka çaresi olmadığı için emek gücünü ve zamanını satanların, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış olanların dâhil olabileceği bir tanımdır. Yoksul ve mülksüz olduğu için, başka çaresi olmadığı için emek gücünü ve zamanını kapitaliste satmak; işçi tanımı için ayırt edici bir niteliktir.
Milyon dolarlara bir takımdan diğer takıma transfer olan bir futbolcu, milyonluk reklam anlaşmaları yapan bir manken ya da oyuncu emek gücünü ve zamanını kapitaliste satsa da işçi değildir. Çünkü emek gücünü ve zamanını satma eylemi herhangi bir mülksüzleşme gerekçesine dayanmıyor. Tam tersine bu futbolcu ya da manken, emek gücünü ve zamanını satarak elde ettiği parayı yatırıma dönüştürdüğü anda devasa bir kapitalist olma potansiyeline sahiptir.
Keza benzer durum şirket yöneticisi için de geçerlidir. Şirket yöneticisi de emek gücünü ve zamanını kapitaliste satan, sigortalı bir çalışandır. Ancak işçi değildir. Çünkü şirket yöneticisinin kapitalist üretim ilişkisindeki rolü kapitaliste vekalet etmektir. Kapitalist bir vampirse eğer, şirket yöneticisi de vampirin elindeki kırbaçtır. Şirket yöneticisinin misyonu sermaye için daha çok artı değer ve kâr için işçilere baskı yapmaktır. Kapitalist zenginleştiği ölçüde şirket yöneticisinin de geliri artar ama bu sırada işçinin yoksulluğu artar.
İşçinin hayati ihtiyaçlarından başka bir şeyi yoktur, diyor Marx, varlığı tüm yönleriyle ihtiyaçtan ibarettir. (13) İşçinin ömrü kapitaliste hasredilmiş hem bir emek makinesi olma hem de kendi amortisman giderlerini kendisinin karşıladığı bir süreçtir. Marx bu hasredilme eylemini işçinin hayvanlaştırması olarak tanımlıyor. (14)
Son tahlilde; işçileşme pratiği tercihen emek gücünün satıldığı bir etkinlik değildir. İşçileşme, zorunlu olarak, yoksulluktan ötürü ücretli köleliğe, Marx’ın da ifade ettiği gibi bir nevi hayvanlaşmaya rıza gösterme pratiğidir.
Bu belirleyici ayrım ile yapılan işçi tanımı ve işçinin hangi tarihsel pratiğin ürünü olduğunu ortaya koymak; her türlü liberal ve “sol” safsatayı önlemek için zorunludur.
Yoksulluğun kendisinde bir hikmet yoktur Marx’a göre ama yoksullaşan kitlelerin ücretli kölelere dönüşmesinde ve bu kölelerin birlik olma durumunda, dünyayı değiştirecek bir devrimci potansiyel, keramet vardır.
İşçi tanımının üzerindeki liberal ve “sol” tozları almak, manipülasyonu ifşa etmek işçi sınıfındaki kerameti anlamak için belirleyicidir.
Kaynakça
1-Kapital-I, K. Marx, sy. 18. Ç: A. Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, 10. Baskı, 2011.
2-İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu,F. Engels, Ç: O. Emre, Ayrıntı Yayınları, sy. 39., İstanbul, 2. Baskı, 2019.
3-İşçi muhafazakârlığı, ekonomizm ve göçmen sorunu: https://gazetepatika22.com/kerem-yildirim-yazdi-isci-muhafazakarligi-ekonomizm-ve-gocmen-sorunu-140689.html
4-Kapital-I, K. Marx, sy. 171., Ç: A. Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, 10. Baskı, 2011
5-Age, sy. 58.
6-Age, sy. 230.
7-Age, sy. 701.
8-Grundrisse, K. Marx, sy. 296., Ç: S. Nişanyan, Birikim Kitapları, İstanbul, 4. Baskı, 2018.
9-Kapital-I, K. Marx, sy. 179., Ç: A. Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, 10. Baskı, 2011
10-Age, sy. 615.
11-Komünist Parti Manifestosu, K. Marx-F. Engels, sy. 130., Ç: M. Erdost, Sol Yayınları, 3. Baskı, 1993
12-1844 Elyazmaları, K. Marx, sy. 91., Ç: K. Somer, Sol Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2005.
13-Grundrisse, K. Marx, sy. 513., Ç: S. Nişanyan, Birikim Kitapları, İstanbul, 4. Baskı, 2018
14-Age, sy. 312.