20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Dünya genelinde ülkelerin en fazla taraf olduğu sözleşmenin BM Çocuk Hakları Beyannamesi olduğu hepimizin malumu. Dünya genelinde iktidarlar ve sermaye sahipleri ve bağlı STK’ler çocukların yaşadığı şiddeti kendilerine dokunmayacak şekilde bir duyarlılık ile paylaştı. Türkiye’de benzer etkinlikler düzenledi. AKP’nin il – ilçe örgütleri, İsrail tarafından katledilen Filistinli çocuklar için beyaz bez üzerine boya ile el baskısı yaparak tepki gösterdiler! Tabii panel de düzenlediler ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı İsmail Ergüneş övünerek “2002 yılında koruyucu aile yanında kalan çocuk sayısının 515 iken 2021 yılında 8 bin 242 çocuğa ulaştı” dedi. Her fırsatta kadın bedeni üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan iktidar, aileyi kutsayıp, çocuk doğurun onu da bizim buyurduğumuz şekilde doğurun, güvencesi biziz diyor ama koruyucu ailelerin sayısı her geçen gün artıyor. Böylece Çocuk Hakları günü de pamuk şeker tadında etkinliklerle geçiyor iktidar ve cephesinde. Sermaye çevresinde de geçen yıl 23 Nisan’da yayımladığı mesajın samimiyeti! ile geçtiğini ispatlamak kolay tabi; TÜSİAD, “Çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği, çocuk yaşta evlilik gibi toplumsal yaralar ve bunlara sebep olan koşullarla kararlılıkla mücadele edilmesi;..” diyor.
Yukarıdaki samimi yaklaşımları medya eliyle toplumun geneline ulaşırken, doğru haber alma hakkı da böylece rafta tozlanmaya devam ediyor. 12 Kasım’da İzmir’de ölen 5 çocuğu hepimiz hatırlıyoruz. Tabii meclisteki konuşmaları da. Özlem Zengin’in konuşmasını defalarca dinledik. Başa alıp tekrar tekrar belki de. “Ailemize bir yıl içerisinde 110.705 lira bakanlığımız tarafından kaymakamlık üzerinden de 9 bin lira civarında, ayrıca elektrik desteği verilmiş, bura da annenin de hayat tarzı, her şeyi paraya bağlıyorsunuz …” ifadelerinde bulundu. Bu açıklama elbette ki bizi şaşırtmadı. Ne demek istediği de gayet açık. İktidarları boyunca yoksulluğun nasıl derinleştiğini, toplumsal etiğin nasıl çöktüğünü, madde bağımlığındaki yükseliş, şiddetin artışı, çocuk ihmal ve istismarındaki artış, çocuk işçiliği, şiddete uğrayan, ölen/ öldürülen çocuklar… uzayıp giden bu listenin artışının itirafı geldi Zengin’den. Bu itiraf aklımızın bir köşesinde dursun bakanlığın ve kaymakamlığın verdiği toplam 120.000 civarı olan yardım parasına bakalım. İlk duyulduğunda yüksek bir mebla gibi görünen bu yardım aslından açlık sınırının çok çok altında. TÜRK-İŞ verilerine göre Ekim ayı açlık sınırı 20.431 lira, BİSAM verilerine göre 20.478 lira. Sadece gıda ihtiyacımızı karşılamak için yıllık 245.172 liraya ihtiyacımız var. Yani ölen 5 çocuğun sadece sağlıklı bir şekilde beslenebilmesi için 125.172 lira daha bir paraya ihtiyaçları var. İçinde yaşadıkları evin sağlıksız fiziksel koşulları, sağlığa ulaşım, eğitime ulaşım vb. sırf çocuk oldukları için temel haklarına yoksulluktan dolayı ulaşamadıklarını, annelerinin çocuklarını evde bırakmak zorunda kalıp çöplerden plastik ve hurda toplayarak geçinmeye çalıştığını, güvenlik kaygısı ile (çocuk istismarı, çocuk kaçırma vb.) çocuklarını kilitlemek zorunda olduğunu hesaba katmazsak ekonomik değil ama hesap tam da buradan tutuluyor; ekonomik sebeplerden. Biraz daha geriye gittiğimizde sağlığın özel sektöre devredilmesinin sonuçlarından birisi olan ‘Yenidoğan Çetesi’nin yaptığı bebek katliamı var. Bebekleri katledenlerin sermayelerini arttırdığı ne kadar gerçekse ailelerinin de yoksul olduğu o kadar gerçek. Tabii ki çarpıcı bir gerçeklik daha var. Çocuk işçiliği…
TÜİK’in 2023 verilerine göre; çocuk nüfusu 22 milyon 206 bin 34’tür. 2020 yılında çocuk işçi oranı yüzde 16,2 iken 2024 yılında bu oranın yüzde 21,1 çıktığı paylaşıldı. İSİG Meclisi, 2024 yılında 20 Kasım tarihine kadar 0-14 yaş aralığında 21, 15-17 yaş aralığında ise 44 olmak üzere 65 çocuk işçinin hayatını kaybettiğini açıkladı. 2013 yılından bu yana 736 çocuk, iş cinayetinde hayatını kaybetti. 9 çocuk ise MESEM kapsamına ki stajda hayatını kaybetti. İş kazalarının tam olarak sayısı ise hala bilinmiyor. Artı Gerçek’in Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo ile yaptığı söyleşide; “TÜİK rakamlarına göre çocuk işçiliği oranı yüzde 22,1. Üstelik, bu oranın içinde kayıt dışı çalışan, MESEM’e giden 2 milyona yakın çocuk bulunmuyor. Ailelerin çocuklarına bakamadığı için Sosyal ve Ekonomik Destek (SED)’e başvuruları 2020 yılında 129 bin 422 iken, 2022’de 157 bin 248’e, 2023’te ilpose 170 bine kadar ulaştı. Bu çocuklar da yarın çocuk işçi oranına katılacak. Çocuk işçiliğinin /artması aynı zamanda okul dışında kalan çocuk sayısının da arttığının bir göstergesi. Eğitimden, sosyal, kültürel hayattan uzakta sadece temel giderlere odaklanmış bir hayat yaşayarak büyüyor çocuklar.” diye belirtiyor. Gerçeklik ortada. Yoksulluk, yani temel olarak ekonomik. AKP iktidarı boyunca sermaye ile kol kola yürümekten asla taviz vermedi. Ortaya çıkardığı eser de yoksulluk sebebi ile okulu terk etmek zorunda kalan çocuk işçilerin oranının her geçen gün artması, devlet eliyle çocukların sermayeye ucuz, güvencesiz işçi olarak sunulması, bu da yetmez deyip tarikat ve cemaatlerde her türlü ihmal ve istismara maruz kalmasının yolunu açması olmuştur. Rabia Naz olmuştur. Narin olmuştur. FISA’nın 2024‘ün ilk 6 ayını kapsayan Çocuğun Yaşam Hakkı raporuna göre 343 çocuk öldü. Muhafazakar neoliberal politikalar çocukları göz göre göre ölüme terk etmeye devam ediyor.