Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Siyasal Bir Özne Olarak Kadın-2

Zapatistalı kadın bir devrimcinin de dediği gibi, “bu yokuş yukarı bir mücadeledir” ve kadınlar mücadele ettikleri her alanda bu yokuşu çıkmak zorunda olduklarını hatırlamalıdırlar. Bunun bilinci ile hareket etmeyi ve bunun bilinci ile öğrenmeyi sürdürdüğümüz taktirde, kadınların ve LGBTİ+’ların siyasal bir özne olarak mücadeledeki yeri büyümeye ve gelişmeye devam edecektir.

Tüm diğer deneyimlerde olduğu gibi kadınların politik deneyimi de geneli özelle birleştirme görevi üstlenir. Politik tutarlılığa ve pratik sürekliliğe duyulan yalın gereksinimi sorunsallaştırır. Belli bir mesafe kat etmek ya da aşamalı biçimde ilerlemek için, amaç ile ilişkilenişi doğru bir rotaya oturtmak gerekir. Ayrıca bu ilişkideki kaidelere de sadık kalmak gerekir.

Mesela kazanılan küçük bir mevzi mevcut yerin kalıcılığı sağlandığı taktirde kazanım haline gelirken, eğer amaca uygun hareketi sınırlıyorsa-diyelim ki sisteme entegre ediyorsa- bunu kazanım olarak okumanın bir kıymeti yoktur. Buradaki temel ayraç, karşıtlık arz eden durumları birbirini besleyen iki olgu olarak görme yanılgısına kapılmadan politika geliştirebilmektir.

Devrimci mücadele bağrında yetiştirdiği devrimci kadrolara sorgulayıcı olmayı, eleştirirken alternatif sunabilmeyi ve fayda-yarar ilişkisini ele alırken, toplumsal kurtuluşla bağını öne çıkarma gereğini bu sorunsala özgü de dayatır.

Bazen küçük sayılan bir kazanımın büyük kazanımlara ön ayak olduğunu, bazen ise büyük denilerek mücadelenin merkezine yerleştirilen kazanımların mücadelenin devrimci parçasını massederek, erittiğine tanık olmak pek tabii mümkündür.

Araç ve amaç ilişkisinin muğlaklaştığı her süreç bu temelde ilerleyen sorunlu yaklaşımların çokluğu ile kendini yaratır. Bu nedenle bir eylemin ya da politik bir kararın uyumlu bir biçimde yürütülebilmesini sağlayacak olguları amaç ve araç ilişkisine uygun düzenlemek, mücadele hattının doğru temeller üzerinden yükseltilmesinin olmazsa olmaz koşuludur.

Amaç-araç ilişkisine dair bu genel doğru cins çelişkisinin mücadele metodunu da içermekte ve mücadelenin bilfiil öznesi durumdaki kadın ve LGBTİ+’ların rotasını da belirlemektedir.

Kimi zaman sistemden koparılan her bir parçaya yüklenen abartılı anlam ile sosyalizm mücadelesinin esaslarını oluşturan ve gerçek kurtuluş aşaması olarak tanımlanabilecek politik çalışmalar hatalı bir biçimde yer değiştirebilmekte, sistem içi ayrıcalıklar ile mücadelenin nihai amaçları birbirine karşılaştırılabilmektedir. Hâlbuki sosyalizm mücadelesi ya da ona içkin olarak kadınların kurtuluş mücadelesi sistemin kendisine bir reddiyedir ve onunla savaş kaçınılmaz olarak karşıt cepheden teçhizatlarla yürütülmeli, İçinde eriyerek değil.

Kadınlar sistemi yaratan tüm kodlara karşı mücadeleyi örgütlemelidirler

Dolayısıyla da sistemi ele alma biçimi kadınlar içinde radikalleşmenin mecburi bir aşamasıdır. İhtiyaç olan şey aşınmaların yamanması değil, devrimci zorun, mücadelenin örgütlenmesidir. Eğer özgür bir yaşam isteniyorsa sosyalizm mücadelesinin bir parçası olarak kadınlar; özgürlüğe dair talepte bulunmalı, söz söylemeli ve söz kurdukları yerde de sistemi yaratan tüm kodlara karşı mücadeleyi örgütlemelidirler. Ve aynı zamanda dışlanıp ötekileştirildikleri tüm alanlarda, kendi ihtiyaçlarının gözetileceği politikalar oluşturmak zorundadırlar. Özellikle siyaset alanı bu anlamda kadınların en görünmez olduğu, sözlerinin örgütlü bir güce dönüşmekte yetersiz kaldığı alanların başında geldiğinden buraya özel olarak eğilmelidirler. Siyaset alanının altyapısından üstyapısına kadar bütüncül tüm etkiler hesap edilerek dönüşüme tabi kılınmalı ve politik özneler siyaset alanının kurucu unsuru haline gelene kadar bilfiil mücadeleyi sürdürmelidirler.

Kadınların devrimci mücadele içindeki hareketliliğine baktığımızda, kadın ve LGBTİ+ öznelerin bu alanlardaki sayısal oranları ile devrimci mücadelenin hedefleri arasında asimetrik bir durum söz konusudur. Bu durumun birden fazla nedeni olmakla beraber öne çıkan neden; söylem ile eylemin, teori ile pratiğin ilişkilendirilmesinde yaşanan kopukluktur. Mevcut olumsuz ilişkilenme, sorunların nesnel zeminine yönelik müdahalelerde zayıflıklara neden olmakta ve ileriye çıkışları engellemektedir. Tıkanmanın bu biçimi diğer tüm sorunlara kaynak oluştururken, ezilen cinslerin siyaset ile ilişkilenişine ise taş koymaktadır.

Biliyoruz ki her sorunun kendine özgü yanları vardır ve her sorun kendine özgü çözümlere ihtiyaç duyar. Kadın-siyaset ilişkisi ile kadının politikleşme mücadelesini tartışırken de bu eksenden yola çıkmak gerekir. Nihayetinde siyasetle ilişkilenmek erkek için farklı bir deneyimken, kadın için bambaşka bir deneyimdir ve bunların sonuçları da birbirinden farklıdır.

Bu somut olgu, farklılaşan deneyimlerin de politik bir sorun olduğunu göstermektedir. Sistemin erkek egemen karakteri, kadınların toplumsal alana karışmasını, siyasetin merkezinde söz sahibi olmalarını ve politik mücadele içinde hareket kabiliyeti kazanmalarını engelleyici bir dizi normdan oluşmaktadır. Ve bu normlar bir sarmal şeklinde kadını her yerden kuşattığı için, cinsler arasında yarar ilişkisi istikrarlı biçimde erkek cinsi lehine işlemektedir. Dolayısıyla politik olsun ya da olmasın kadın ve erkek arasında derin uçurumlar oluşmasına neden olmaktadır.

Hareket noktamızı oluşturan bu somut olgu devrimci mücadele içinde kendisine yer arayan, politik mücadeleyi kendine görev edinen tüm kadınların arayışına karşı da engeller oluşturmaktadır. Kadının politikleşme süreci içinde erkekten kat be kat mücadele etmek zorunda olması ve emek sürecini daha fazla işletmek durumunda kalması bahsettiğimiz bu durumun bir sonucudur.

İşte tam da bundan kaynaklı kadınların politik mücadeleye yönelmelerinin koşullarını hazırlamak ve siyaset alanını kadınlar ve LGBTİ+’lar için politika yapmaya uygun hale getirmek temel bir meseledir. Keza bu mesele aynı zamanda sosyalizm mücadelesi yürüten tüm yapılar için özgürlük mücadelesinin de bir ölçüsüdür.

Bu bağlamda cins özgürlüğünün sağlanabilmesi hedefi ile yola çıkmış, sosyalizm sürecine giden yolu bu eşitsiz ilişkilenmenin aşılması için de sorunsallaştıran tüm parti ve örgütlerin sorumluluğu, var olan tüm bu süreci kadın ve LGBTİ+’lar lehine çevirmek ve ezilen cinslere buralarda alan açmaktır.

Örneklerle devam edecek olursak; kadınların politikleşme sürecinde çözülemeyen sorunlarının başında zamana dair engeller vardır. Bu engel politikleşmek isteyen kadının politika ile ilişkisini kaygan bir zeminde tutmaktadır ve bu durum ayrıca da sınıfsaldır. Çünkü ezilen sınıftan kadınlar erkeklerden farklı olarak iki mesaiye tabidir. Kamusal alandaki işin yanına ev işindeki mesai de eklenir ve kadının çalışma kapasitesi ve süresi iki-üç katına çıkar. Toplumsal iş bölümünün yarattığı bu eşitsizlik erkek siyasallaşmasında bir avantajken, kadın siyasallaşmasında bir dezavantajdır. Ve hatta bu durum kadın siyasallaşması önündeki en temel engellerden biridir ve kadınların vakit bulma, zaman ayırma imkânları erkeklere göre sınırlıdır.

Kadınların yapabilirlikleri asırlardır erkek egemen sistemler tarafından saldırı altındadır

Bu yüzden bir erkeğin siyasallaşma olanakları evdeki yemeğin hazırlanışına, evin ve evdekilerin temizliğine takılmadan ilerleyebilir ya da politik bir çalışmaya ayırması gereken vakti, çocuğu bırakacak yer stresi yaşamadan da yapabilir. Fakat kadınlar doğrudan bu sorunların muhataplarıdırlar. Emek sürecinin eşitsiz dağılımı bir nevi kadınlar için politika ile ilişkilenişinin önündeki demir duvarlardır. Dolayısıyla da kadınları politik mücadeleye çağırırken ve politik ajitasyona dâhil ederken bu somut olgu unutulmamalı, çözüme ilişkin önlemler geliştirilebilmelidir. Yapılması gereken politik çalışmayı, toplantıyı ve pratik işi kadınlara uygun saatlere göre ayarlamaktır. Toplantı saatlerini uzatmamak, toplantı, eğitim ve çalışma günlerini kadınların en uygun olduğu zamanlara göre ayarlamak, çalışma ve faaliyetleri yaşadıkları yerlere yakın, ulaşım sorunu yaşamayacakları biçimde düzenlemek başlıca önlemler olabilir ve bu önlemlere ek olarak pratik sahada karşılaşılan özgün sorunları zamana yaymadan, an’da çözüm üretmek gerekir.

Temel hedef kadınları politikayla ilişkilenmekten alıkoyan her ne varsa onların ortadan kalkması için özel çabalar sarf etmek gerekir. Dolayısıyla da kadınların iş yükünü hafifletmek bunların başında gelmektedir.

Kadınların politika ile ilişkilenişinin önündeki bir diğer sorun ise sıkça tartışılan özgüven sorundur. Ki bu sorun çokça konuşulduğundan şunu belirterek geçelim: Kadınların yapabilirlikleri asırlardır erkek egemen sistemler tarafından saldırı altındadır. Cinsler arası eşitsizlik ezilen cinsin öz gücüne olan güveninin elinden alınması ile de sistemli biçimde tahrip edilmiş, kadınlara bir rol dayatılmış ve bu rolün sınırları dışına çıkılmaması öğretilmiştir.

Dolayısıyla da bu denklemdeki özgüven sorununun bir anda aşılması söz konusu değildir. Fakat süreç içinde doğru yöntemler ile belirli bir mesafe kat edilebilir. Hâlihazırda çözüm olarak sunabileceğimiz yöntem ise politik eğitimler ile bu eğitimleri tamamlayıcı pratik görevlerdir. İkisinin birliği doğru temelde sağlandığında örneğin, zorlayıcı olmak yerine itekleyici ya da destekleyici olmak gibi kadınların ileriye çıkması büyük oranda sağlanabilir.

Tüm bunlara ek olarak denilebilir ki kadınların siyasallaşması, politik yaşama katılım sorunu pozitif ayrımcılık ilkesi ile kotanın uygulanabilirliklerini de kapsamaktadır. Genel yazılı kaideler dışında sınırları esnek, uygulanabilirlikleri değişkendir. Karşı karşıya kalınan sorunlarda reçete aramak ve ona göre çözüm üretmek her zaman mümkün değildir. Dolayısıyla da eğer bu ilkeler programsal ve tüzüksel olarak benimsenmiş ise esneklikler ve uygulanabilirlikler pratik mücadelenin karşımıza çıkardığı her bir engele ve bu engelin özgünlüklerine göre de ikame ettirilebilir.

Mücadele yaşamında kadın ile erkek arasındaki ihtiyaç farkının azaltılması, ezilen cinsler üzerinden ötekileştirmenin engellenmesi ve belli bir eşitlik ilişkisinin sağlanabilmesi için ezilenlere fırsat önceliğinin ve genel anlamda destekleyici tüm olanakların sunulması şarttır.

Örneğin; kotaya ilişkin sadece siyasal katılım oranları biçiminde örgütlenme benimsemek bugünün şartlarında sınırlılıktır. Bu nedenle daha geniş biçimde uygulanabilirlikleri artırmak gereklidir. Konuşma sürelerini artırmak, kadınların olmadığı çalışmaları geçerli saymamak, belirli çalışmaları sadece kadın ve LGBTİ+’lardan oluşturmak, her eğitim çalışmasına zorunlu olarak bir kadın eğitimi koymak vb. gibi kadının siyasette önünü açacak tüm olanaklardan kota adına yararlanmak doğru olandır.

Üstte tartıştığımız konuların doğru anlaşılıp uygulanması halinde devrimci mücadele içerisindeki kadınların yanı sıra, mücadele alanları dışında kalmış kadın bölüklerinin de siyasal alana geçişi ve bu alandaki etkinlikleri artacaktır.

Bu bağlamda kadınlar; politik mücadele içerisinde karar alma mekanizmalarında kendi sorunlarını tartışıp görünür kılabilme imkânına, toplumsal anlamda çözüm talebine ve bu talebin somut adımlarının atılması için örgütlü bir iradeye sahip olabileceklerdir.

Erkek egemenliği ile mücadele merkezileşmediği taktirde kadın kazanımları tehdit altındadır

Her şeye rağmen şunu da söylemek gerekmektedir: Tedbir, önlem, kural vb. gibi normlar kadınların erkek egemenliğine karşı verdiği mücadelenin bir parçasıdır ve bu nedenle önemlidir. Fakat bu somut olumluluğa rağmen içinde sorunların çözümüne ilişkin sınırlılıklar mevcuttur.

Ve diyebiliriz ki cins çelişkisinin sistematik biçimde geriletilebilmesinin temel anahtarı bu gibi normlara yaslanarak, tüm mevzilerde erkek egemenliği ile mücadelenin canlı biçimde sürdürülmesi, politikasının merkezileştirilmesidir. Erkek egemenliği ile mücadele merkezileşmediği taktirde kadın kazanımları tehdit altındadır.

Tüm bu yazdıklarımızı bir araya getirdiğimizde her kapı erkek egemenliği ile doğrudan mücadelenin önemi üzerine sabitlenecektir. Bunu bir görev biçiminde değerlendirmek ve ciddiyetini anlayarak mevzi tutmak önemsenmelidir. Burada açığa çıkan diğer bir mesele ise sosyalist- devrimci kadınların varlığıdır.

Sahip çıkma perspektifi ile hareket eden, uygulansın ya da uygulanmasın denetleyen; ilerletilmesi için emek veren devrimci kadın öznelerin varlığı, kadın özgürlüğünün her zaman ve her yerde tek güvencesidir.

Toparlarsak; tüm alanlarda kadın erkek arasında ayrımlar söz konusudur fakat özellikle bu ayrım siyaset alanına ilişkin hissedilir biçimde belirgin ve eşitsizdir. Siyaset; erkek egemen sistem tarafından mahrem bir alana dönüştürüldüğü sürece ve kadınlar ile LGBTİ+’ların siyaset alanına geçişi engellendiği müddetçe, mücadele buralar için de daha sert ve meşakkatlidir.

Zapatistalı kadın bir devrimcinin de dediği gibi, “bu yokuş yukarı bir mücadeledir” ve kadınlar mücadele ettikleri her alanda bu yokuşu çıkmak zorunda olduklarını hatırlamalıdırlar.

Bunun bilinci ile hareket etmeyi ve bunun bilinci ile öğrenmeyi sürdürdüğümüz taktirde, kadınların ve LGBTİ+’ların siyasal bir özne olarak mücadeledeki yeri büyümeye ve gelişmeye devam edecektir.

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler