Bizimle iletişime geçin

Makale

Hegel’in Felsefe Tarihi’ne Giriş- 1

Hegel, Felsefe Tarihine ilişkin bu belirlemeyi yaparken, yine her türden bilime niteliğini veren öngörüde bulunabilme olanağına dair yadsımanın yadsınması ya da olumsuzlamanın olumsuzlanması yasasına gönderme yapmaktadır. İçerikle özdeş mutlak bir forma sahip olmayan bir felsefe yok olup gitmek zorundadır. Çünkü formu hakikatin formu değildir. 

Hegel’in Felsefe Tarihi üç ciltlik bir çalışmadır. Hegel 1805’ten 1831’e dek felsefe tarihi dersleri verdi. Ölümünden sonra öğrencisi Karl Ludwig Michelet hem Hegel’in bizzat kendi elyazmalarından hem de bu farklı tarihlerde (başta 1805 1806 Jena dersleri olmak üzere) verilen derslerden öğrencilerin tuttuğu ders notlarından faydalanarak Hegel’in Gechichte der Philosophie eserini yayınladı. Eser İngilizceye 1892 yılında E. S. Haldane ve F. H. Simson tarafından çevrildi. Burada esas aldığımız çevirinin orijinal Alman dilinden çeviri olmayıp bahsedilen bu İngilizce çeviriye dayanmak gibi bir kusuru bulunmakla birlikte, Hegel’in Felsefe Tarihi’nin yayınlanmasından bu yana 186 yıl geçmiş olmasına rağmen henüz başka bir Türkçe çevirisi yapılmamıştır.

Hegel ‘in Felsefe Tarihi’nin birinci cildi, burada değindiğimiz uzun bir girişle başlayıp Doğu Felsefe’sini ve Thales’ten Platon‘a kadar ki filozofları ve felsefi okulları ele alıyor. İkinci cilt Platon’dan Orta Çağ’a kadar ki dönemi kapsıyor. Üçüncü cilt ise Orta Çağ felsefesiyle başlayıp modern felsefeyi ele alıyor ve Hegel’in kendisine kadar ilerliyor. Biz, burada birinci cildin giriş bölümündeki Felsefe Tarihi üzerine Hegel tarafından yapılan kimi önemli belirlemeler üzerinde duracağız. Bu ilk cildin çevirisi 2018’de Note Bene Yayınları tarafından Doğan Barış Kılınç çevirisiyle yayınlanmıştır. Hegel’e göre felsefe somuttur. İdea somuttur. Ancak biçim olarak soyuttur. Gelişme, somutun devinimidir. Gerçek olan, devinim içinde bir süreçtir. Gelgelelim bu sürecin içinde dinginlik de vardır. Mao’nun deyimiyle bu, “denge tali dengesizlik esastır” biçiminde ifade edilmiştir. Zihin somuttur ve onun öznitelikleri de özgürlük ve zorunluluktur.

Zihnin özgürlüğü zorunluluğa dayanmaktadır. Öyleyse, zihin ancak zorunluluğun bilincine vararak özgürleşebilir. Özgürlük bununla birlikte, zorunluluğun olmadığı soyut özgürlük de olabilir. Bu sahte özgürlük keyfi iradedir. Bu nedenle bu tür özgürlük kendine karşıt hayali özgürlüktür. Gelişme, neden ve sonucun karşılıklı olarak birbirine dönüşümüyle ve burada neden olan şeyin şurada sonuç tarafından yadsınmasıyla gerçekleşir. Başka bir ifadeyle, evrensel hareket, olumlama ve olumsuzlamalarla bir biçimden başka bir biçime dönüşerek sonsuza gider (b.n). Düşüncenin kavrama uyarlanması, ona düşünce formu, soyut bir form kazandırır. Bu eylem böylece daha önce biçimlendirilmiş olanı daha öte biçimlendirir, ona ilave belirlenimler kazandırır, onu kendi içinde daha belirli daha gelişkin ve daha derin hale getirir. Sonuç olarak bu süreç kendi içinde geri dönen bir çember oluşturur.

Kendinde somut olan ve kendini geliştiren idea, o halde organik bir sistemdir ve gelişim içindeki aşamalar ve uğraklar çoklusunu içeren bir bütünlüktür. Çünkü, kendisini içsel olarak harekete geçirip geliştiren yalnızca canlı ve tinsel olandır. Felsefe, kendi içinde, şimdi bu gelişmenin kavranışı olmuştur ve kavrayan düşünce olarak, bizzat düşüncedeki bu gelişmedir. Bu gelişmede ne kadar yol katedilirse, felsefe de o kadar eksiksiz olur. Bu gelişme dışsallıktan öteye gitmez ama gelişmenin kendisinin dışına gitmesi, aynı zamanda bir içeriğe gitmedir. Gelişme olarak kapsamlılık, bir dağılma ve ayrı düşme olmayıp, tersine, kapsamın, kapsam ve içerik bakımından daha büyük olması olarak son derece çeşitli ve birleştirici bağ olarak anlaşılmalıdır.

Felsefe gelişim içinde bir sistemdir, felsefe tarihi de böyledir. Düşüncenin gelişimindeki değişik aşamalar, ilerleyici zorunluluğun bilinciyle meydana gelmektedir ki bu durumda her bir aşama kendisini ardışık olarak türetir. Felsefe tarihi, rasyonel olduğunu ancak akıl yoluyla saptanmış bir fenomenler ardışıklığı olarak ve içeriğin sadece akıl olduğunu açığa vurarak gerçekten gösterilebilir. Bu kaydedilen olayların akıl içinde olduğunu gösterir, akıl içinde gerçekleşen sürecin bütünü de rasyoneldir. Felsefe Tarihi, rastlantıların insani işleri yönlendirmesine olanak tanımayan bir süreçler ardışıklığıyla birlikte, biçim olarak da olsa her sürecin başlangıca çok daha gelişmiş bir içerikle geri döndüğü bir süreçler ardışıklığı ve helezonik bir tarihsel hareketi ortaya koyar ki burada Hegel, yadsımanın yadsınması ya da olumsuzlamanın olumsuzlanması diye de bilinen diyalektiğin bir yasasına gönderme yapmaktadır.

Felsefenin işi, tezahürleri tarihe ne kadar ait olursa olsun tarihin gene de bir tek idea tarafından belirlenmiş olduğunu tanıtlamaktır ki o idea da tarihsel gelişmenin aşama ve süreçlerinin düşüncede kavranmasından ve geleceğe ilişkin veriler üzerinden öngörü yapabilmeye ilişkin olarak her türden bilime niteliğini veren olmazsa olmaz ilkenin bilince çıkarılmasından başka bir şey değildir. Eğer, tarihsel gelişme birbiri üstüne binen daha gelişmiş içeriklerin birbirini yadsıması biçiminde olmasaydı ve yalnızca olumlama ve olumsuzlamalarla ilerleyen belirsiz bir süreç olsaydı, felsefe tarihini bir bilim haline getiren öngörüde bulunabilme olanağı da mümkün olmazdı. Zihnin varoluşu onun etkinliğidir.

Doğa ise nasılsa öyledir, doğanın geçirdiği değişimler o nedenle tekrardan ibarettir. Ve salt çember formunda hareket eder ki düşüncenin gelişimi ile doğanın hareketi arasındaki helezonik benzerlik, tam da doğada gerçekleşen süreçlerin kavranması ve daha ilerideki gelişmelere ilişkin olarak bir öngörüde bulunabilme olanağı için zorunludur. Zihnin etkinliği kendini bilmektir. Zihin kendini, kendine dışsal olarak kurar. Dışsallık formundan birisi de zamandır ve bu formu hem doğa felsefesinde ve hem de sonlu zihinde daha öte incelemek gerekir derken, adeta kendi dönemi için zaman kavramının felsefi temellendirmesinin yapılabilmesi için örneğin; Einstein’in görelilik yasası gibi yeni yasaların keşfine dair gerçekleşmesi, yine zamana ve tarihsel gelişime bağlı olan bir nesnel ihtiyaca işaret etmektedir. Somut olan idea, farklılıkların birliğidir ve bu sayede gelişir.

Zihnin kendini düşünerek kavrayışı, aynı zamanda düşünen bütüncül edimselliğin ilerleyişidir. Bu ilerleyiş, bir bireyin düşüme etkinliği ile yol alan ve kendini tekil bir bilinçte sergileyen bir ilerleme değildir. Zira, formunun tüm zenginliğiyle kendisini dünya tarihine sunan evrensel zihin olarak kendisini göstermektedir. Zorunluluk ve evrensellik, zorunluluğun evrenselliği baskıladığı negatif anlamıyla özdeş değildir, fakat zorunluluğun evrenselliği teşvik ettiği pozitif anlamıyla özdeştir. Örneğin, kapitalizmin serbest rekabetçi aşamadan tekelci aşamaya geçişi, burjuva sınıfı için zorunluluğun evrenselliği teşvik ettiği kapitalist üretim ilişkileri için zorunlu bir aşamaya karşılık gelir ki, kapitalist toplum biçiminde üretimdeki yoğunlaşma ve iş bölümündeki derinleşme tekelci aşamayı zorunlu kılmaktadır. Buna karşılık bir emekçinin kendi ücretinden daha fazlasını tüketmesi, evrensellikle zorunluluk arasındaki negatif bir ilişkiye karşılık gelmektedir. Ki bu, bugünkü kapitalist üretim ilişkilerinde kredi kartlarının böyle bir şeye olanak tanıması kapitalist üretim ilişkilerinin aynı zamanda irrasyonel niteliklerinden birini de ortaya koymaktadır.

Doğanın ereğine olası en kısa yoldan ulaştığı ve bunun adil ve rasyonel olduğu sözü gereksiz bir sözdür. Zihnin takip ettiği yol dolaylıdır ve kendisini tarihsel koşullara uyarlar; zaman zahmet ve maliyet gibi sonlu yaşama ilişkin hususların burada hiçbir yeri yoktur; dünya tarihi ağır ağır ilerler. Felsefe Tarihinin bütünü, içkin bir zorunluluğun harekete geçirdiği, kendinde rasyonel olan ve ideasıyla apiriori (önsel) belirlenmiş bir ilerlemedir. Felsefe Tarihi, aynen kavramların gelişimi gibi mutlak bir şekilde apiriori belirlenmiştir ve itici güç olarak formu onun kendi iç diyalektiğidir. Zira, sonlu olan ne gerçektir ne de olduğu şeydir. Sonlu olanın varlığı belirli doğası ve onu var eden koşullara bağlıdır. Bununla birlikte içsel idea bu sonlu formları ortadan kaldırır. Hegel, Felsefe Tarihine ilişkin bu belirlemeyi yaparken, yine her türden bilime niteliğini veren öngörüde bulunabilme olanağına dair yadsımanın yadsınması ya da olumsuzlamanın olumsuzlanması yasasına gönderme yapmaktadır. İçerikle özdeş mutlak bir forma sahip olmayan bir felsefe yok olup gitmek zorundadır. Çünkü formu hakikatin formu değildir. 



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler