Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Bir Kez Daha Tasfiyecilik Sorunu Üzerine- 1

Tasfiyeci saldırının devrimci hareketi geri iterek yarattığı sonuçlar, ideolojik, teorik, siyasi, örgütsel, askeri, kültürel değerler olmak üzere birçok ayakta vücut bulur. Bu tamamen devrimci hareket veya parti-örgütün tasfiyeciliğe karşı duruşuna, dolayısıyla devrimci ilkeler ve mücadele ilkesine kararlılıkla sarılıp sarılmamasına bağlıdır. Devrimci direnç gösteren yapılar tasfiyeci saldırıdan daha az etkilenirken, bu direnci göstermekte basiretsiz olanlar çok daha derin etkilenirler.

Bir hastalığın teşhisi nasıl ki o hastalığın tedavi sürecini gündeme getirir ise, öyle de tasfiyeciliğin tespit edilmesi ona karşı mücadele sürecini gündeme gerektirir. Basit mantık yürütmesinden ibaret olan bu kıyas ya da çıkarsama, diyalektik işleyiş ve disiplin yasalarına uygun bilimsel tutarlılık taşır. Diyalektiğe has her sürecin ilişki ve çelişkileri bu tutarlılık içinde açıklanır. Sorun varsa bunun karşıt önermesi olarak çözüm de vardır. Bunun tersini savlamak, karanlık var ama aydınlık yok demeye benzer. Sorunu tespit etmek ve hastalığa teşhis koymak ilk adımdır ki, bu adım rasyonel olarak doğru mücadele ve biçimlerini koşullayıp tayin ederek önem taşır. Sorunu tespit etmek ama teşhis konulan soruna dönük çözüm sunmamak ya da sorunu çözmeye dönük mücadele metotlarından bahsetmemek eklektik tutarsızlık ve boş konuşmaktır. İlgili herkesin altını çizip tespit ederek hem fikir olduğu tasfiyeciliğin tarifini yinelemek yeterince anlamlı değil, bilakis anlamsızdır. Tasfiyeciliğe karşı kararlı bir mücadele bilinci, bu mücadelenin yol-yöntem ve biçimlerinin tarif edilmesi asıl ihtiyaçtır…

Her süreç karşıt önermelerden oluşur ve/veya karşıtların birliğini ihtiva eder. Ki, ters önermelerden oluşan her süreç birbirini yadsıyan-olumlayan sonsuz helezon içinde sergilediği gelişme çizgisi üzerinde biçimlenir, bu gelişme spesifiğini izler. Zıtların birliği zemininde cereyan eden mücadele ulaşacağı sonuçlar itibarıyla zıtlardan birinin egemen olmasına, ötekinin bastırılıp ezilmesine ya da son tahlilde silinip süpürülmesine yol açar. Bu mücadele, stratejik ve/veya nihai olarak gerici olanın aleyhine dramatik sonuçlara tanık olsa da, verili somutta veya taktik süreç açısından devrimci olanın geçici yenilgisine de seyirci olabilir. O halde, tasfiyeciliğin aşılarak tarihte bırakılması son tahlilde veya stratejik açıdan kesin olsa da, taktiksel bakımdan devrimin geçici veya örgütsel yenilgi alması da tamamen mümkündür…

Şartlar, koşullar, çelişkiler değişir, strateji ve taktikler değişir, toplumsal yapı, devrimin niteliği ve stratejisi vb. vs. değişir fakat devrim değişmez; her şart ve koşulda devrim yine devrim olarak kalır, özünü yitirmez. Mücadele biçimlerini vb. vs. istediğiniz kadar değiştirin ama bunların hepsi devrim içindir veya devrime bağlıdır. Hepsini ilke sorununa denk gelmeyen tarzda değiştirebilirsiniz fakat argüman ve kavram olarak devrim kavramını değiştiremezsiniz. Ve eğer değiştirir iseniz, reformizmden başka şansınız ve varacağınız yer olmaz. Mücadele biçimleri, araçları ve yöntemleri belli şartlar temelinde değişir ya da değişen şartlarda değişik mücadele biçimleri geçerli hale gelir/gelebilir. Ancak mücadele değişmez! Yöntemi, biçimi, araçları farklılıklar göstererek zenginleşse de mücadele yine mücadele olarak kalır; değişmez! Söz konusu tasfiyecilik ve bu tasfiyeciliğin devrimi baltalayıp devrimci hareketi gerçek manada marjinalliğe itmiş ise, burada mücadeleden ve mücadele yoluyla devrimi ve devrimci olanı geliştirmekten başka bir seçenek yoktur…

İşin özü şu ki, içinden geçtiğimiz ağır sancılı süreçte ve özellikle de tasfiyeciliğin doludizgin boy verdiği mevcut süreçte, eylem pratiğinden gıdasını alan devrimci bilincimizi diri tutmaz, sürekli uyararak keskinleştirmez ve sınıf mücadelesi pratiğine dökmez isek, devrimci motivasyon başta olmak üzere, devrimci hareket ve mücadele adına çok daha fazlasını kaybetmekten kurtulamayız. Devrimci bilinci keskinleştirerek eylemsel pratiğe yansıtmayı, bugün itibarıyla tasfiyeci saldırı ve tehdide karşı hayata geçirmek, başarmak durumundayız. ‘’Nasıl başaracağız’’ sorusunun cevabı sır değildir, bilakis açık ve bilinendir: Mücadele, çaba ve çalışma! Yani, ‘’Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz’’ (gerekirse onu da yapalım!) fakat keşfedilmiş devrimci mücadeleyi daha güçlü örgütlemek için tüm gereksinimleri tartışmalı ama illa da mücadele ilkesi ve devrim ilkelerine sıkı-sıkıya sarılmalı; daha kararlı sarılmalıyız. Hepsi bu…

Giriş bağlamında özetlediğimiz yukarıdaki bakış açısına uygun olarak, önce tasfiyecilik sorunu ve sonuçlarıyla alakalı belli tespitlerde bulunup, daha sonra sorunun çözümüne veya soruna karşı mücadeleye dönük değerlendirmelerde bulunacağız. Zira sorun doğru tarif edilerek ortaya konulmadan ona karşı mücadele hattı da doğru ortaya konulamaz…

Tasfiyeciliğin tanımı ve yorumu üzerine birkaç söz

Tasfiyecilik sadece bir biçim altında özetlenemez. O, bir bütün olarak tüm niteliğin baştan sona erozyona uğratılması biçiminde gelişeceği gibi, ilgili niteliğin revize edilmesi/revize olması biçiminde de gelişebilir. Fakat her halükarda, tasfiyecilik mevcut niteliğin sulandırılarak ters orantılı bir tahkimatla hedef niteliğin deformasyona tabi tutulmasına yol açar. Bu deformasyon ve revizyon tahkimatının oranı değişken olabileceği gibi, sonuçları üzerinde taşıyan tesir alanları da değişkenlik barındırır. İdeolojik-teorik çürüme, yozlaşma ve yabancılaşma bunun bir alanıyken, örgütsel-askeri açıdan yaşanan daralma ve çözülme de tasfiyeciliğin nüfuz kurduğu alanlar olabilir. Kısacası genel siyasi çizgi düzeyinde bir bozulma yaşanabileceği gibi, bu bozulma genel çizginin tek-tek parçalarıyla da sınırlı kalabilir. Ancak bir tasfiyecilikten söz etmek için, nitel stratejik pozisyon veya somut siyasette veya taktik çizgide esasa dair bir kırılmanın, bozulmanın ve nitel aşınmanın yaşanması gerekir.

Devrim, mücadele ve parti-örgüt aleyhine olmak kaydıyla, belirgin bir örgütsel gerilemenin, nitel değişim ve dönüşümün, ideolojik-siyasi duruş ve doğrultuda sapmanın, değerlerde esneme, kültürde bozulmanın, bir uzuvda da olsa çürümenin yaşanması gerekir. Aynı zamanda devrimci hareket ya da devrimci parti-örgütün mücadele görevlerini yerine getirmemesi, görev ve sorumluluklarına kayıtsız kalması, devrim ve mücadelenin veya parti-örgütün geliştirilmesi için lazım gelen siyasetleri geliştirmemesi ve devrimci ihtiyaç olarak öne çıkan meselelerde gerekli adımları atmaması vb. vs. niyetten bağımsız olarak tasfiyeciliği besleyen etmenler olarak rol oynarlar. Misal, devrimci mücadele birliklerine dönük somut siyasetler geliştirerek doğru adımlar atmaması ve örgütsel birlikleri öteleyerek mücadele kuvvetlerinin bölük pörçük kalmasına vesile olması tasfiyeciliğin gelişmesine hizmet eder. Eğer bir devrimci parti-örgüt stratejik bir gereksinim olarak gerekli olan örgütsel birliği ya da devrimci birlikleri geliştirme iradesi ortaya koymuyor, bundan ısrarla sakınıyor ise, tasfiyeciliği derinleştirmekten başka bir iş yapmış olmaz…

Devrimci açısından tasfiyecilik nedir, ne anlama gelir? Tasfiyecilik, mücadele teorisi ya da pratiği, mücadele stratejisi ya da taktikleri, örgütsel yapı ya da örgütlenme faaliyetleri açısından, devrimin, karşı-devrim tarafından stratejik veya taktiksel düzeyde geriletilmesi, devrimci şartların yerine gerici şartların geliştirilip yaygınlaştırılması veya örgütsel-siyasi şartların devrim aleyhine egemen kılınması, devrimci örgütlenme ve mücadele çalışmalarının daraltılması, engellenmesi ya da çarpıtılarak boşa çıkarılması; başka değişle devrim veya mücadelenin burjuva ideolojik-siyasi-askeri tahribat, tahrifat ve saldırılarla baltalanıp güçsüzleştirilmesi, mümkün olduğu oranda ezilerek çökertilmesi, en önemlisi de kitlelerden koparılarak fersiz bırakılması ve marjinalleştirilerek proletarya ve geniş halk kitleleri içinde adeta tecrit edilerek tutunmasının koşullarını cılızlaştırılması vb. vs. olarak ifade edilebilir.

Bunun veya bu tasfiyeciliğin daha da dramatik olan bölümü ise, tasfiyeciliğin ya da tasfiyeci saldırının devrimci hareketin içine sızıp sirayet ederek onu sadece dıştan değil içten de kuşatması ve yarattığı tahrifat-tahribatlar çerçevesinde onu sarsıp sersemleştirerek kulvar ve rotasından saptırması, yani değerlerinden kopararak varlık gerekçelerini tartışır hale getirmesi, böylece devrimci hareketi içten kuşatarak felç edip eylemsel pratikten men etmesi ve hareket edemez duruma getirmesinde açığa çıkar. Ki, bu durum tasfiyeciliğin büyük bir tehdide dönüştüğü durumdur. Bugün devrimci hareketin buna yakın bir durum yaşadığını söylemek yanlış/abartı olmaz. Dahası, bu durumsalt örgütsel birlikler açısından geçerli değildir. Aynı zamanda iç birlik, parti-örgüt içi birliğin sağlamlaştırılmaması ya da gevşetilmesi de tasfiyeciliğin değirmenine su taşıyan zaaftır. Özcesi tasfiyecilik bu gibi etmenlerde de aranmalı, bu basamaklarda da önlenmelidir. Zira bunların hepsi tasfiyeciliğin güç aldığı kaynaklardır…

Tasfiyeciliği tanımına dönüp daha basit dille söylersek; bir şeyin ortadan kaldırılıp yerine başka bir şeyin koyulması ya da ikame edilmesi hareketidir tasfiyecilik. Bir şeyin ortadan kalkması, kapsadığı alanın daralması, gerilemesi, mevzi yitirmesi hali ve boş bir alanın yaratılması/oluşması anlamına gelir. Ve şayet boşluk, boş alan varsa burası mutlaka ve mutlaka başka bir şey tarafından doldurulur. Mücadele boşluk tanımaz demenin bir manası da budur. Karşıt güçler her an mücadele halinde olup birbirini geriye doğru iterler. Bu itim gücü kimin lehine ise o daha fazla alan elde eder, öteki de buna doğru orantılı olarak alan kaybeder. Kaybedilen hiçbir alan boş kalmaz, en azından sonsuza kadar boş kalmaz, pek tabii olarak karşıt kuvvet tarafından doldurularak işgal edilir…

Tasfiyeci saldırının devrimci hareketi geri iterek yarattığı sonuçlar, ideolojik, teorik, siyasi, örgütsel, askeri, kültürel değerler olmak üzere birçok ayakta vücut bulur. Bu tamamen devrimci hareket veya parti-örgütün tasfiyeciliğe karşı duruşuna, dolayısıyla devrimci ilkeler ve mücadele ilkesine kararlılıkla sarılıp sarılmamasına bağlıdır. Devrimci direnç gösteren yapılar tasfiyeci saldırıdan daha az etkilenirken, bu direnci göstermekte basiretsiz olanlar çok daha derin etkilenirler.

Tasfiyecilik her zaman ve her durumda dışarıdan geliştirilen strateji ve saldırılarla dayatılan bir süreç, bir tehdit-tehlike, bir olgu değildir. Bazen içerdeki yozlaşma, yabancılaşma ve çürümeyle filizlenip boy verir. Devrime bağlılık ve bilimsel inancın zayıflaması, ideolojik-siyasi kırılmalar tasfiyeciliğin içte gelişmesini sağlarken, müzminleşen başarısızlıklar ve sürekli sorunlu hal de tasfiyeciliği besleyen şartlar olarak rol oynar. Ki, tasfiyeciliğin en tehlikelisi de içte gelişen biçimidir. Ve tasfiyecilik dış bir olgu olarak gelişse de son tahlilde tasfiyeciliğin etkisi veya yaratacağı tahribatlar esasta içeriyle/iç sağlamlık ve içerdeki durumla alakalı ya da orantılıdır. Tasfiyeci saldırıya açık ve uygun örgütsel-siyasi şartların bulunduğu örgütsel koşullarda elbette tasfiyecilik çok daha kuvvetli nüfuz gösterir. Daha sağlam ve hazırlıklı örgütsel durumlarda ise, dıştan dayatılan tasfiyecilik nispeten daha az tahribatlar yaratır. Lakin devrimci hareketin zayıf olduğu koşullarda tasfiyecilik uygun zemin bulur ki, bu şartlarda adeta silindir misali ezip geçer/ezip geçmesi tamamen mümkün olabilir…

Bugün tasfiyecilik dünya devrimci hareketi ve onun tek-tek parçalarını devrimci mücadele pratiği şahsında adeta hapsederek kontrol altına alan aktüel nüfuzuyla evrensel bir sorun, tehlike ve tehdit durumdadır. Bu pozisyon ya da tesirini koruyup sürdürmekle birlikte, tasfiyeciliğin yarılmasına dönük dinamikler giderek canlanmaktahenüz yetersiz de olsa gelişme eğilimi gösteren devrimci direnç sergilenmekte, bu gelişme dinamiklerinin katkısıyla devrimci olanaklar açığa çıkmakta ve devrimci iyimserliği çağıran olguların başını gösterdiği değişken durumlar olsa da somut tehlike ve tehdit olmaya devam etmektedir.

Ne yazık ki, bu tehdidin devam ediyor olmasında belirleyici unsur esasta devrimci hareketin kitlelere giden köprüyü kullanmaması, örgütsel çözülme ve daralmalara paralel olarak dağınıklık yaşaması, yabancılaşmanın derinleşmesiyle toparlanıp birlikler geliştirememesi ve kayda değer bir mücadele pratiği sergileyememesi gerçeğidir. Dolayısıyla tasfiyeci süreç aktüel olarak devam etmekte, tehdit olma niteliğini korumakta, yaratıp yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması tüm aciliyetini korumakta ve tasfiyeciliğe karşı mücadele görevleri tümüyle geçerliliğini sürdürmektedir. O halde, çözüm de kendiliğinden belirmiş oluyor; devrimci hareketin her ölçekte eylemsel mücadele pratiğine sıkı-sıkıya sarılması ve tasfiyeci süreci püskürtmek üzere ulusal ve uluslararası mücadele birlikleri temelinde mümkün olan en geniş mücadele cephelerinde birleşerek toparlanması ve ayağa kalkması elzemdir…

Tasfiyecilik tehlike olmaktan çıkıp tehdide dönüşmüştür…

Egemen eğilim ve aktüel rüzgâr olma imtiyazından aldığı kuvvetle sert esen tasfiyeci rüzgâr, söz ve eylemimize sirayet eden sersemletici etkisiyle bilinçli-bilinçsiz devrimci hareket dahil olmak üzere, en geniş politik yelpazeyi ideolojik-siyasi tahrifatla nüfuz altına almış yaşamsal bir tehlike, tahripkâr ve yıkıcı bir kemirgen olarak tam bir tehdit durumuna gelmiştir. Yarattığı sonuçlar örgütsel siyasi pratik bakımdan hayati derecede ağır iken, ideolojik kültürel tahrifatlarıyla devrimci değerlerde aşınma yaratan ciddiyette alarm veren bir tehdittir. Daha da önemlisi devrimci değerlerde göze batan bir aşınma vücut bulurken, ideolojik-kültürel deformasyon ve bozulma saklanma gereği duymayacak kadar cüretkarca yansıyıp yaşanmaktadır. Örneğin, devrimci militanlık ve alçakgönüllü devrimcilik günümüzde adeta endemik tür durumuna gelmiştir.

Buna karşın sağ-pasifist, yasalcı liberal devrimcilik tarzı konfor alanı olarak çekici hale gelip büyük oranda yerleşmiş durumdadır. Feda ruhunun yerine sakınma eğiliminin gelişmesi, ‘’tehlikeden’’ uzak durma ya da mesafeyi koruma tavrının genel pratiksel siyasete dönüşmesi, bedel ödemeyi göze almama tavrının devrimcilikte genel kabul görme durumu ve devrimci potansiyelin bu müştereklerde buluşarak ortaklaşması vb. devrimcilikte tasfiyecilik lehine yaşanan en kaba aşınma ve bir deformasyon durumudur. Faşist baskıların akıl almaz boyutlarda uygulanması devrimci taban ve potansiyel üzerinde kesin bir etki yaratsa da, yaşanan durum esasen devrimci parti-örgütlerin sürece denk gelen kabulleriyle perçinlenmektedir.

Objektif durumun bir yüzü buyken, ikinci yüzü de aşağıdaki gibidir. Devrimci harekete dönük yürütülen eleştirilerin ekseriyeti doğru olsa da eleştirilen devrimci hareketin ve tek-tek bileşenlerinin gerçek durumunu görmek gerekir. Nedir bu gerçek durum? Evet hemen her parçası için geçerlidir ki, devrimci hareket örgütsel güç bakımından hem nicel hem de nitel olarak son derece zayıf, güçsüz durumdadır. Kadrosal olarak oldukça daralan devrimci parti-örgütler, örgütlü potansiyel bakımından da militan dinamiğe muhtaç olup, yeterli nitelik ve nicelikte aktivist ya da mücadeleci güce sahip değildir. En önemlisi de tasfiyeci tesir altında uzun yıllar süren pasifist edilgenlik süreci devrimci taban ve örgütçü potansiyelde adeta bir alışkanlık yaratmıştır ki, bu rehavetin atılması hala sağlanamamıştır. Çırpınan az sayıdaki devrimci kadro ve faaliyetçi, ne yazık ki örgütsel güç olanakları ve potansiyelin genel durumu açısından süreci ters yüz etme şansına sahip değildir. Bu niyetlerden bağımsız olarak objektif gerçekliktir. Durum buyken, bu durumu göz önüne almayan birçok yoldaşın katı eleştirisi şöyle biçimlenmektedir. ‘’Neden bu veya bunlar yapılmıyor, şu yapılmalıdır’’ vb. vs… Bu eleştiriler temelde doğru da olsa, gerçek durumla örtüşmedikleri, bilakis ondan kopuk oldukları için, eleştirinin temel kurallarından olan objektif eleştiri prensibini yadsıyarak soyut eleştiri tutumuna düşmektedirler.

Dahası ilgili eleştiri biçimleri, yapılması gerekenleri hep dışarıya atarak ve başkalarına havale ederek onarın yapmasını isteyen misafir pozisyonuyla eleştirmekte, eleştirmiş olmaktadırlar. Az sayıda devrimci parti-örgüt ve az sayıda kadro ve faaliyetçinin bulunduğu bugünkü şartlarda, “parti yapsın biz alkışlayalım” yaklaşımı geçersizdir. Her yoldaş katkı sunabileceği alanda ve sunabildiği oranda mücadelenin parçası olmalı, parti-örgütün enerjisini büyütmeli, görevler alarak çalışmalara katılmalıdır. Zira devrimcilik ve mücadele sorunu sadece örgütlü bulunan kadroların sorunu değil, köhnemiş burjuva düzeni yıkmak isteyen her devrimcinin, işçi sınıfı ve halkın sorunudur.

Devrimci örgütlenme ve çalışmalara katılmamak, bunlara gerekli olan desteği mümkün olan en ileri düzeyde vermemek, bilinçli devrimciler açısından tasfiyeciliği desteklemek ve onunla ortak olmak demektir. Binlerce sayıdaki devrimci potansiyel içinde en iyimser haliyle en fazla yüzde onu doğrudan örgütlü bulunup etkin çalışmalarla mücadele yürütmektedir. Bu tasfiyeci yelpazenin en yakın portresidir.

Oysa her yoldaşın katılabileceği örgütlülükler, yapabileceği çalışmalar ve gerçekleştirebileceği görevler vardır. Lakin işe geldiğinde bahane, konuşmaya geldiğinde eleştiri çoktur. Kuşkusuz ki bu realite devrimcilik değil, tasfiyecilik üretir. Mesele şu raddeye gelmiştir; ya devrimci mücadelenin yanında yer alınacak ya da tasfiyeci saldırı sürecinin yanında yer alınacaktır! Bilinçli bir devrimci açısından tek tercih vardır; o da proletarya ve emekçi halkın saflarıdır! Çünkü tasfiyecilik bir şaka, bir oyun değildir; tehlikesi ve tehdidi alelade bir şey değildir. Tasfiyecilik iç olguya dönüşerek ya da içte olgulaşarak büyük bir tehdide dönüşmüştür. Devamla, tasfiyecilik, devrimci parti-örgütleri değirmen taşı gibi öğütmekle birlikte, örgütlü bulunup çalışma yürüten devrimci kadro ve faaliyetçilerin enerjisini de adeta çalmaktadır.

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler