Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Devrimci Eleştiri Yoldaşlığın Harcıdır…

Her yoldaşın eleştiri yöntemi ve buna dönük alışkanlığını gözden geçirerek, eleştirisinde daha yapıcı, geliştirici ve birleştirici olmaya dikkat etmesi ve yine eleştirisinde karamsarlığa ve motivasyon bozucu etkiye vesile olmayan bir yöntem benimsemesi devrimci sorumluluk ve yoldaşlık gereğidir.

Mutlak, mükemmel ve kusursuzlukta tanımlanabilecek hiçbir şeyden söz edilemez. Bunun gibi, tamamlanmış ve muntazam olarak tarif edilebilecek hiçbir süreç de yoktur. Her şey hareket halindedir, diyalektik gelişim ve değişime tabidir. O halde her şey noksandır, eksiklik barındırır, şu veya bu oranda kusur taşır. Bu, her şeyin göreceli ve değişken olup, gelişim ve ilerleme içinde olduğu anlamına gelir. Diyalektiğin işleyen dinamik yasası bunu teyit eder. Her şey ve her süreç çelişkiden/karşıtlıktan ve/veya mücadele içinde bulunan karşıtların birliğinden ibarettir. Öyleyse her şey ve her süreç süreğen olan çelişki tabiatına uygun görelilikte teşekkül olur ve bu tabiatın yansıması olan doğru-yanlış mücadelesine tanık olur. Diyalektik yasaları takip etmeyen, diyalektik dışı bir tasavvur bilime aykırıdır. Fakat bu diyalektik süreç, yaşamdaki göreli gerçeği, izafi olan somut durum ve doğruyu yadsımaz.

Bilakis, verili süreçleri ve bu süreçlerde biçimlenen somut gerçeği ve doğru-yanlışı tanır. Özellikle toplumsal yaşam ve sisteme dair siyasal mücadele, insana özgü düşünsel etkinlik, plan-program, ekonomik-siyasi düzen, değiştirme eylemi, yaşamı düzenleyen ve üreten etkinlikler gibi, bütün faaliyet alanlarını kapsayan teorik-pratik döngüde doğru-yanlış ikilemi gerçek rol oynayan büyük önemiyle öne çıkar. Kısacası, diyalektik süreç her şeyi belirsizleştirerek boşluğa bırakan, hiçleştiren ve anlamsızlaştıran bir girdap olarak yorumlanamaz, algılanamaz. Aksine, diyalektik her şeyi nedenleriyle açıklar ve her şeyin bir varlık gerekçesine dayandığını açıklar…

Bilimsel olan her şey tutarlıdır, tutarlı olan bilimselliğin neticesidir

Şeylerde ve süreçlerde mükemmel kusursuzluk yoksa, bu, kusur var demektir. İnsan ve faaliyeti de bu süreçten muaf değildir, bilakis onu en keskin biçimde resmeden bir aynadır. Siyasal yaşamdaki hata ve yanlışlar bu “kusur” durumuna denk gelir ya da “kusur”u ifade ederler. Hatanın, yanlışın ve kusurun kopmaz bir parçası olduğu siyasal yaşam etkinliği eleştiriyi de aynı düzeyde bağrında taşır…

Her şeyden önce doğru ya da yanlış eleştiri bir haktır, reddedilemez. Doğru-yanlış tartışması başka bir sorun iken, her iki niteliğiyle eleştiri ise bir hak olarak daha başka bir konudur. Eleştirinin hatalı veya yanlış olduğunu tartışmak, eleştiri mekanizmasının yanlış olduğu anlamına gelmez. Eleştiri mekanizması itici bir motor olarak son derece değerliyken, eleştirinin amacı dışında bencil, kötü niyetli ve dar hesaplar için kullanılması, eleştirinin yanlış, sübjektif, önyargılı olup hatalar taşıması elbette sorunsuz bir durum değildir. Bu anlamda eleştirinin eleştirilmesi veya eleştiri konusu yapılması kaçınılmazdır…

Eleştiri dün vardı, bugün vardır, yarın da olacaktır. Dünkü eleştiri dünün sorunlarını, bugünkü eleştiri bugünün sorunlarını konu aldı, yarınki eleştiri de yarının sorunlarını konu edinecektir. Olağan eleştiri açısından eleştirinin olmasında hiçbir sorun ve sakınca yoktur. Bilakis, doğru orantılı amaç ve mantığına uygun eleştiri, bilimsel gelişmenin temel bir gereksinimi ve yaşamsal bir ihtiyaçtır.

Her şeyde olduğu gibi, eleştiride de doğru ya da yanlış olmak üzere birden fazla biçim, yöntem, nitelik, hedef ve amaç ve eleştiri türü vardır. Örneğin eleştirinin sübjektif ya da objektif olması, eleştirinin somut ya da soyut olması, açık ya da kapalı olması, önyargılı ya da bilimsel olması, öç almayı/burun sürtmeyi/ezmeyi hedefleyen ya da ikna-eğitim değiştirip dönüştürmeyi hedef alan eleştiri vb. eleştirinin doğru veya yanlış biçimlenen türlerini ifade ederler…

Bilimsel olan her şey tutarlıdır, tutarlı olan bilimselliğin neticesidir. Tutarlılık aynı zamanda verili konuda istikrarlılık ve sistematikliktir. Eleştiri asgari düzeyde de olsa bilimsel olursa daha makuldür, amacına daha uygun ve faydalı olur. Çünkü bilimsel ölçüleri esasta aşan eleştiri, sekter, kaba ve yıkıcı olabilir. Oysa bilimsel eleştiri bu tahripkâr sonuçların tersine, geliştirme işlevi görür, ilerletir, hataların düzeltilmesine yardımcı olur. Bilimsel eleştiri değiştirip düzeltme ve geliştirmeye dayanan temel mantığıyla doğru orantılı olarak, objektif, tarafsız, somut, açık, önyargıdan uzak, gerçeğe sadık, gerçeğe ulaşmayı amaç edinen, ikna-eğitimi esas alan özellikler taşır ve bu özelliklere bağlı olarak bilimsellikten güç alır.

Eleştirinin olumsuz biçimine dikkat çeken hiçbir sözümüz eleştiriyi engelleme veya bastırma amacı taşımaz. Bizler devrimcilerle birlikte yürürüz, yoldaşlarımız ile sonuna dek ve tereddütsüz yürürüz. Dolayısıyla yoldaşların eleştirisini doğru-yanlış dışında münakaşa etmez, ondan rahatsız olmayız. Zira devrimci eleştiri yoldaşlığın harcı, en kuvvetli tutkalıdır. Devrimci eleştiri yoldaşlığı zedeleyip gevşetmez. Lakin eleştirinin amacına uygun ve etik olması, demokratik meşruluk taşıması, mümkün olabildiğince hakkaniyetli ve adil ölçüler taşıması, objektiflik ve doğrulukta itinalı biçimlenmesi, tabi ki, açık ve önyargısız olması oldukça önemlidir. Eleştiriyle amaçlanan sonucun alınması eleştirinin hiç değilse yukarıdaki özelliklere sahip olmasıyla orantılıdır…

Eleştiri sadece eleştiri değildir, sorumluluk gerektirir

Bilimsel ya da devrimci eleştiri sadece tutarlı olmakla yetinmez, sorumlu davranmayı da içerir, sorumsuzluktan sakınır; özellikle yoldaşlar arası eleştiri bu duyarlılığı taşır-taşımalıdır. Sorumluluk ve duyarlılık sorunu, esasen şartları, koşulları ve objektif gerçeği dikkatte alarak, bunu eleştiri tavrında göz önünü almakla alakalı bir hassasiyettir. Eleştirinin yönteminde sadece ve sadece hata, yanlış ve eksiklikler gerçeğinden hareket edilmez. Bütün bunların nasıl, hangi şart ve koşullarda geliştiğiyle ilgilenmek, ortaya çıkmış olan bu sonuçların nelerden kaynaklandığına, objektif bir durumdan mı, yoksa izlenen strateji ve siyasetten mi ileri geldiğine bakmak, yani eleştiri konusu durumun şartları objektif mi, yoksa sübjektif mi sorularıyla ilgili olmak bilimsel yaklaşımdır. Bu yaklaşımı değil de sadece ortadaki sonuçlar üzerinden eleştiri yürütüp münakaşa yapma yaklaşımını benimsemek doğru-sorumlu ve bilimsel eleştiri metodu değildir, tutarlı devrimci sonuçlar da vermez.

Özellikle, karmaşık sorun ve zorlu süreçleri göğüsleyerek yönetmeye çalışan yoldaşların içinde bulunduğu bu şartları dikkate almadan, sadece eksik var, yanlış var vb. vs. bakış açısıyla en keskin ve en ağır eleştiriler yürütmek sorumlu tavra denk gelmez. Dahası, ağır ve zorlu şartların göğüslenerek ters yüz edilmesi uğraşına yardım etmeyip kayıtsız kalan veya doğrudan sorumluluk almayıp ama sorumluluk alanları ise hep eleştiren, sorunların aşılması için görev sırtlamayan eleştirmenlerin bu tutum ve eleştirisi tabi ki sorumluluktan uzaktır. ‘’Ben eleştirimi yürütürüm, işleri kim yaparsa yapsın beni ilgilendirmez’’ aymazlığıyla yürütülen eleştiriler ise baştan sona sorunsuzcadır. Eleştirenlerin alternatif ortaya koymaması ise tam bir paradokstur. Öyle ya maden yanlışı görmekte mahiriz, o halde doğrusunu da aynı yetkinlikte ve anlaşılır olarak ortaya koymayı bilmemiz gerekir. Bir yanlışı tarif ediyorsak bize göre doğrusu nedir; bir şeyin yapılmamasını istiyorsak, yapılması gerekenin ne olduğunu da ortaya koymak gerekiyor. Ama yok, bazıları sadece eleştirmeyi bilirler, zira sadece eleştirmeyi öğrenmişler, doğrultmaya gelince, taşımaya gelince, ikame etmeye gelince dirhem takat ve caba göstermezler. İşte bu eleştiriyi değil ama ‘eleştiri’deki amacı tarif eder.

Bir de şu tarzda eleştiren ya da eleştiri yürüten yoldaşlar var. Sürekli eleştiri, her şeyi eleştiri ve hep eleştiri ya da hiçbir şeyi beğenmeme, hiçbir şeyi olumlamama, her şeye burun bükme tarzındaki eleştiri. Bu tarz eleştiri yürüten veya eleştiri tarzı bu olan yoldaşlar, objektif olarak hiçbir süreçte, hiçbir faaliyette vb. olumlu bir tek yan görmeyen yaklaşımdadırlar. Oysa, en olumsuz şeyde bile bir olumluluk mutlaka vardır; zerre kadar da olsa iyi şey de vardır, tersi diyalektiğe veya çelişki yasası ve zıtların birliği yasasına aykırıdır. Bu eleştiri tarzına sahip olan yoldaşlar, elbette iş de yaparlar ama daima eleştirirler, sürekli bir hata ararlar, asla ve bir zerre memnun olmazlar. Bu eleştirel tutum tipik olarak müzmin eleştiriye denk gelir, buna eleştiriye hastalanmak da denebilir.

Halbuki, eleştirilecek çok şey olmasına karşın her an eleştirme zorunluluğu yoktur; özellikle kabul gören ve hemen herkesin paylaşıp gördüğü sorunların eleştiri konusu yapılması ve sanki büyük ve bilinmeyen gerçekler keşfedilmiş gibi eleştiride gereğinden fazla keskin olmak çok da sempatik değildir. Hep eleştirdikleri halde fazla şey değişmemekte, çünkü değişmesi için belli şartların hasıl olması gerekmektedir. Bu şartları beklemeden, oluşturmadan, aralıksız biçimde ve hız kesmeden son gaz eleştirmek en devrimci tavır değildir. Birazcık da olsa eleştiriye ara verip dinlenseler “dünyanın yıkılmadığını’’ görecekler, ne var ki bu kadar sabırlı değiller. Bu da doğruyu söyleseler bile eleştirileri bunaltıcı, boğucu yapmakta bazen de karşı tepki üretmektedir. Herkesin bildiği gerçeği, birinin kalkıp yüzünüze yüzünüze onarca kez tekrar etmesi tabii ki, bunaltır, tabii ki tepki yaratır…

Şöyle bakalım; devrimci görev ve sorumluluklar son derece ağır ve birikmiş bir ‘’yük’’ olarak, son derece az sayıda devrimcinin/yoldaşın omuzlarına yüklenmiştir. Malum eskisi gibi bol kadro, bol savaşçı vb. bugün yok. Haliyle belli sayıda devrimci, belli sayıda yoldaş mücadele sorumluluğuyla görev yürütmektedir. Sürecin ağırlığı da işin cabası. Birikmiş yığınca görev ve çalışma ama az sayıda kadro ve faaliyetçi! Bu tabloda, az sayıdaki kadro ve faaliyetçinin verdiği çabanın yanı sıra, kafasını avuçlarının arasına alıp kara-kara düşünmesi çok tabiidir. Bu işleri nasıl yapacağız diye plandan plana geçen ve kara-kara düşünen yoldaşların karşı karşıya kaldığı bu durum yetmezmiş gibi, tam da o anda eleştirisini sakınmayan ve kara patos gibi savuranlar devreye girer.

Ağır görev ve sorumluluklar altında zorlanıp üstüne üstlük sürecin dezavantajlarının oluşturduğu şartlarla da boğuşan o az sayıdaki devrimciye/yoldaşa bir de yoldaşların acımasız ağır eleştirileri eklenince ne olur? Devrimci sonuçlar mı doğar? Hayır, tam tersine zorluk ve ağır şartlar altında zorlanan o az sayıdaki yoldaşa daha fazla yük bindirmiş ve bazen de bunaltmış oluruz! İşte eleştirisini sakınmadan en acımasız ve keskin biçimde yapan, dahası sorumluluk taşımadan yapan yoldaşların o kıymetli eleştirileri bu sonuçları doğurur, daha iyisini değil…

‘’Örgüttür yapsın, bizden mi bekliyor’’ şeklindeki kolaya kaçan küçük-burjuva/köylü kurnazlığıyla sorumluluktan kaçan demagojik ve sübjektif sözler asla ve asla durumu kotarmaz. Örgütün yapması bizleri sorumluluktan kurtarmaz. Tüm kolektif zor anlarda veya zorluklar karşısında şu veya bu düzeyde sorumludur, fonksiyon sahibidir. Dolayısıyla ‘’örgüt yapsın’’ havalesiyle yırtığımızı yamalayamaz, söküğümüzü dikemez; sorumsuzluk zırhı hiç edinemeyiz. Kısacası, şartları dikkate almak es geçilemez bir sorumluluktur. Zorlu şartlarda en geniş dinamiklerin harekete geçmesi, en azından az sayıdaki iş yapan dinamiği bunaltıcı yaklaşımlardan uzak durması elzemdir…

Eleştiri yapmak büyük bir iş, bir imtiyaz ve bir üstünlükmüş gibi algılayanlar var. Ve bunlar eleştiri yürütmeyi ‘’kimsenin gösteremediği cesaret’’ olarak telakki ederler. Yürüttükleri eleştirileri yeni veya sarsıcı tespitlermiş gibi düşünürler. Bunun için de çok sert eleştiride bulunur ve gerile-gerile örgüte eleştiri yürüttüklerini anlatırlar. Oysa içinden geçilen süreçte eleştiri yürütmeyen tek bir devrimci, tek bir yoldaş yoktur. Bizler gibi demokrasi anlayışı geniş olan ve eleştiri özgürlüğü bulunan yapılarda eleştiri yürütmek maharetten sayılmaz. Onun için hiçbir yoldaş ‘’ben eleştiriyorum’’ diye göğsünü kabartıp caka satmamalıdır. Çünkü yürütülen o eleştiriler hemen herkesin eleştirdiği, gördüğü eleştirilerdir ve onların çok daha fazlasını örgüt zaten kendisine dönük yapılmaktadır. Ancak örgüt, kendisini eleştirmekle birlikte, olumlulukları da görmektedir.

Faaliyet yürütme motivasyonu da esasen bu olumluluklar tarafından büyütülmektedir. Ama hep eleştiren, her zaman eleştiren ve her şeyi eleştiren müzmin eleştiriciler bu eleştiri temposu ve tarzıyla karamsarlık büyütmekten başka bir iş görmez, göremezler. Anlamak zor değil ki, her şeyi kötü olduğu ve hep kötü olduğu yerde iyimserlik değil, kötümserlik doğar veya karamsarlık filiz verir. Hem her şeyi olumsuzlayacağız ve hem de mücadeleyi geliştireceğiz; bu tutarlı olmaz, değildir de… En önemlisi de iyi-kötü, az-çok, başarılı-başarısız da olsa, bir şey yapma uğraşında olanlardır eleştirdiklerimiz. Yani iş yapan hata yaptığı gibi, doğal olarak yanlış ve eksiklikleriyle de eleştirilen olmaktan özgür kılamazlar kendini. Mesele eleştiriyi yürütenin genellikle faaliyeti ve devrimciliği sadece eleştiri yapmakla sınırlı görmesidir sorun olan.

Sonuç olarak;

Hem teorik hem de pratik zeminde yakıcı etkiye sahip olan eleştirinin yaşamsal önemi, onun doğru kullanılmasıyla orantılıdır. Eleştiri mekanizması çelişki dinamiğine bağlı olarak en etkin mekanizmadır. En çok yapılan şey eleştiridir ve en çok hata yapılan şey de eleştiridir. Eleştirinin önemi asgari düzeyde bilinen iken, eleştirinin kullanılması ise bir o kadar sorun barındırmaktadır. Dolayısıyla eleştirinin yaşamsal önemine ilişkin tartışmadan ziyade, hatalı eleştiri kavrayışı ve hatalı eleştiri biçimi üzerinde durmayı yeğledik. Her yoldaşın eleştiri yöntemi ve buna dönük alışkanlığını gözden geçirerek, eleştirisinde daha yapıcı, geliştirici ve birleştirici olmaya dikkat etmesi ve yine eleştirisinde karamsarlığa ve motivasyon bozucu etkiye vesile olmayan bir yöntem benimsemesi devrimci sorumluluk ve yoldaşlık gereğidir.

“Kusursuz” ve “mükemmel” hamasi sözlerdir, bunlar gerçekte yoktur. Öyleyse eleştirmek eşyanın tabiatı gereğidir; çünkü bu tabiatta hatasız hiçbir şey yoktur. Yaşamın hiçbir biriminde şaheser göremeyiz. En ileri yaşam olan devrimci yaşam da dört-dörtlük bir ideallik yoktur, bu aranamaz da. Mükemmeliyetçilik kırılma yaratan en büyük anlayış tehlikesidir. Çünkü hiçbir zaman o mükemmeli göremez, yakalayamayız. Şimdiki dünyada onun peşine koşmak boşa koşmak, yorularak tükenmekle maluldür. Bundan sakınmak doğru yoldur!

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler