“Marx ve Engels’in -metafizik yönteme karşı- diyalektik yöntem adını verdikleri şey, topluma, sürekli bir gelişme durumundaki canlı bir organizma olarak (mekanik bir biçimde birbirine bağlanmış ve dolayısıyla ayrı toplumsal öğelerin her türden rastgele birleşmelerine izin veren bir şey olarak değil) incelenmesi, o toplumsal biçimlenmeyi oluşturan üretim ilişkilerinin nesnel bir tahlilini ve bunların işleyiş ve gelişme yasalarının bir araştırmasını gerektiren bir organizma olarak bakan toplumbilimdeki bilimsel yöntemden başka bir şey değildir.” (Halkın Dostları Kimlerdir- Lenin)
Tez-antitez-sentez diyalektiği Hegelci diyalektiktir. Hegel’e göre tarih yabancılaşmış zamanının tinidir. Mutlak tinin kendisini yabancılaşmış bir biçimde gerçekleştirmesidir. Hegelci diyalektikte mutlak olan yabancılaşmış bir biçimde olumlanır. Dolayısıyla Hegelci diyalektikte mutlak olan gerçekte yadsınmamış, yabancılaşmış bir biçimde olumlanmıştır. Böylesi bir diyalektik toplum bilime uyarlanamaz. Bu diyalektiğin toplum bilime uyarlanması idealizme karşılık gelir. Fakat, bu böyle bir diyalektiğin yaşamda hiçbir karşılığı olmadığı anlamına da gelmez. Örneğin, doğanın diyalektiği kendiliğinden bir biçimde tez-anti tez-sentez olarak gerçekleşir. Fakat, burada da tez, anti tez ve sentezi Hegel gibi bir mutlak fikrin kendisine yabancılaşması olarak değil doğanın kesintisiz hareketinin karşıtıyla birlikte varoluşu olarak almak gerekir. Örneğin, atmosferde alçak basınç denilen durum yüksek basınçla birlikte var olabilir. Atmosferin bir kısmında yüksek basınç olmadan nasıl alçak basınç da olamazsa, bu iki basıncın dengelenmesine karşılık gelen bir sentez basınç durumu da olamaz. Dolayısıyla, tez-anti tez-sentez, yani; hareket, karşı hareket ve birleşik hareket doğanın gayri iradi kendiliğinden diyalektiğine karşılık gelir.
Hegelci diyalektiğe göre tez, antitezle yabancılaşmış bir biçimde de olsa sentez biçiminde uzlaşmıştır. Bu diyalektiğe göre örneğin, burjuvazi ile proletarya, sermaye ile emek arasındaki karşıtlık yabancılaşmış bir biçimde bir uzlaşmadır. Sermaye, emeğin yabancılaşmış bir biçimde kendisini gerçekleştirmesidir. Oysa, çelişki zaten bu yabancılaşmanın kendisindedir. Yabancılaşmayı yaratan, yani, emeğin sermayeye dönüşmesini sağlayan neden emekle sermaye arasındaki ilişkinin niteliğindedir. Oysa, Hegelci diyalektikte, karşıtların birliği ilkesi, her özgül durumda bu birliğin niteliğinin analiziyle çözümlenmez. Birlik mutlak olarak alınır. Yadsıma mutlağın yabancılaşmasına indirgenir. Mutlak olan yabancılaşmış bir biçimde karşıtıyla uzlaştırılır. Böylesi bir diyalektik uzlaşmaz karşıtlığı yani antagonizmayı tahlil yeteneğinden yoksundur.
Örneğe dönecek olursak, sermaye ile emek arasındaki çelişki sermaye ile emek arasındaki ilişkinin analizi ile teorik olarak çözülür. Pratik çözüm ise bu analizden yola çıkarak emeğin sermayeyi yadsıması, yani ortadan kaldırması ile sonuçlanır. Analiz-sentez diyalektiğinde uzlaşmaz karşıtlığın çözümü pratiğin işidir. Oysa, Hegelci tez-antitez-sentez diyalektiğinde mutlağın yabancılaşmış bir biçimde kendini gerçeklemesi kendiliğinden bir sürece indirgenmiştir. Mao, Hegelci diyalektiğe karşıt olarak analiz-sentez diyalektiğini ortaya koyar. Tez-anti tez-sentez diyalektiği doğa ve evrenin gayri iradi kendiliğinden diyalektiğine, analiz sentez diyalektiği ise toplum bilimin diyalektiğine karşılık gelir.
Tez-antitez-sentez diyalektiği karşıtların birliğinde çelişkinin iki kutbunu da birbirine eşit olarak ele alır. Oysa, her olguda çelişkinin karşıt kutupları tarihseldir ve birbirine denk değildir. Biri tarihsel olarak daha ileri, diğeri geridir; biri statükocu diğeri değişimden yanadır vb. Hegel diyalektiği tarihi diyalektik yönteme indirgerken bunu idealist bir biçimde mutlak tinin kendini gerçeklemesi olarak alır. Oysa, toplum bilimde diyalektik tarihsel özneler arasındaki ilişkinin biçimidir, yöntemidir. Aynı zamanda bu, maddileşmiş bir biçimdir. Düşünme ve çözümleme eyleminde yapılan şey bu maddileşmiş diyalektiğin soyutlamasıdır. Bu soyutlama, tarihsel özneyi değiştirmek için tekrar diyalektiğin bu kez pratik kullanımı için yapılır. Sentez, olanın eleştirisiyle gerçekleşir. Tarihsel gelişme olanın pratik eleştirisidir. Proletaryanın bilimsel ideolojisinden önce tarihsel gelişmenin dinamiği eşitsiz gelişme yasasının üretici güçlerin gelişme diyalektiği üstünde dolaylı, dolaysız hakimiyetinin bir sonucuydu.
Proletaryadan önce tarihsel gelişme kendiliğinden bir süreçti. Proletaryanın emeği toplumsallaştıran sınıf olması ile tarih öncesinin sınıfsız toplumuna yeniden dönme olanağı ortaya çıkmıştır. Ama bu kez, olağanüstü gelişmiş üretici güçler zemininde ilkel komünün sınıfsız niteliğini yeniden inşa olanağı, üretim araçları üstünde özel mülkiyeti ortadan kaldırmakla ilk kez olanaklı hale gelmiştir. Proletaryanın öncüsünü tarihin bilinçli öznesi yapan gerçeklik buradadır. Proletaryanın öncüsü, tarihsel rolünü, genel olarak sınıflı toplumların, özel olarak kapitalizmin bilimsel eleştirisi üstünden oynar. Sınıflı toplumun bilimsel eleştirisi toplumsal yapıyı oluşturan sınıfların bilimsel analiziyle yapılır. Bu bilimsel analizin materyali kendisi de tarihsel olan sınıflar arasındaki ilişkidir. Dolayısıyla, diyalektik materyalizm, olgulara dair bir soyutlama olmanın ötesinde ete kemiğe bürünmüş maddi gerçekliğin kendisidir. Pratik-teori-pratik diyalektiği sonsuz bir gelişmenin dinamiğidir. Teori pratiğin bilimsel bir tahlilinden üretilir ve tekrar pratik alana daha üst düzeyde bir bilgi ve daha gelişmiş bir pratik olarak geri döner. Tez-antitez-sentez diyalektiği evren ve doğanın hareketinde olduğu gibi gayri iradi kendiliğinden süreçlerin diyalektiğiyken, analiz-sentez düşüncenin, yani, iradileştirilmiş süreçlerin diyalektiği, yani devrimci diyalektiktir.
Hegel diyalektiğinde yadsıyan yadsınanın yabancılaşmış özdeşidir. Mutlak tinin yabancılaşmış görünümüdür. Oysa, uzlaşmaz karşıtlıklar da anti tez, tezin yadsınmasından başka bir şey değildir. Sentez, anti tezin, tezi yadsımasıdır. Yoksa, tez-antitez-sentez diyalektiğinde olduğu gibi antitezin tezle uzlaşması değildir. Proletarya, üretim araçlarını toplumsallaştırarak kendisini köleleştiren sermayeyi ortada kaldırır. Proletarya devrim pratiğinde kapitalizmi yadsır. Uzlaşmaz karşıtlıklarda antitez, tezden sentezlenemez. Anti tez, yalnızca tezin karşıtı değil ama aynı zamanda onun yadsınmasıdır. Oysa, Hegel diyalektiğinde anti tez, tıpkı tarihin yabancılaşmış zamanın tini olması gibi tezden sentezlenmiştir. Hegel diyalektiği aşkın bir diyalektiktir. Oysa, Marksist diyalektik tarihe içkindir. Her şey karşıtıyla birlikte vardır ve karşıtını yadsıyarak değişir. Sermaye proletaryayı yadsıyamaz. Sermaye, sermaye olarak kendisini yeniden üretebilmek için proletaryayı da proletarya olarak yeniden üretmek zorundadır. Oysa, proletarya sermayeyi yadsıyabilir. Proletarya, sermayeyi yadsımakla proletarya olarak kendisini de yadsır.
Olgular ister doğal ister toplumsal olsun belirli yasaların işlemesi ile gerçekleşirler. Diyalektik, olguların bilimsel soyutlama yöntemidir. Diyalektik, olguların analizine dayanır. Analiz yapabilmemiz için olguların yasalarını bilmemiz gerekir. Örneğin, değer yasasının kapitalist ekonomi politiğin yasası olması gibi. Olguları yasalarıyla tahlil eder ve bu tahlilden onları değiştirmek için belirli sentezlere ulaşırız. Diyalektik, olgulara dair bilgimizin ve onları amaca uygun olarak değiştirmemizin yöntemidir. Diyalektik, epistemoloji, yani olgulara dair bilgilerimizi temellendirme yöntemi olduğu gibi aynı zamanda mevcut epistemolojiyi kullanarak yeni bir ontoloji yaratma yöntemidir. Örneğin, kapitalist toplumun ekonomi politiğinin yasalarından hareketle bu toplumun tam karşıtı, yani, anti tezi olan komünist toplumu inşa etmek için işe kapitalizmin ekonomi politiğinin analizi ile başlar ve buradan yeni bir toplumsal ontoloji olan komünist toplum tanımına yöneliriz. Ama bunun için, yani, bir komünist toplum için elimizde hiçbir veri olmadan böyle bir toplumsal ontoloji sentez edemezdik.
Bir komünist toplum ontolojisi için elimizde ilkel komün gibi sınıfsız bir toplum modeli vardır. Biz, bu modeli, tarih bilgisinden ediniriz. Tarihin diyalektiğinin, aynı zamanda, yadsımanın yadsınması yasasının döngüsel hareketiyle, bir olgunun gelişme süreci boyunca edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak başka bir temel üzerinde gerçekleşmesi olduğu bilgisi, bize, tarihsel hareketin yönü konusunda kimi öngörülerde bulunma imkanı da vermektedir. Biz, son sınıflı toplum olan kapitalist toplumun tarihinin komünist toplumla sonuçlanacağını diyalektiğin yasalarından biri olan yadsımanın yadsınması yasasından hareketle ön görebiliyoruz.
Marks, tarihsel gelişmenin yönünün komünist topluma doğru olduğu öngörüsüne kapitalist toplumun ekonomi politiğinin analiziyle birlikte bütün bir toplumlar tarihinin analizi üzerinden ulaşmıştır. Dolayısıyla, Mao’nun “tez-antitez, sentez yoktur; analiz sentez vardır.’’ Biçimindeki tespitini toplum bilim için yani, insan iradesiyle değiştirilebilen bir toplum ontolojisi yapıntısı için söylediğinden hareket etmek gerekir. Çünkü, komünist toplum evren ve doğanın diyalektiğinde ya da kendisinde önceki sınıflı toplumların diyalektiğinde olduğu gibi doğaçlama gerçekleşmez. Komünist toplum, bir sosyalizm aşamasını da kapsayan bir dizi devrimci süreçlerin ürünü olarak politik özne öncülüğünde inşa edilen bir düşünsel yapıntıdır ve bu paradigma bütün bir sınıflı toplumlar tarihinin analizinden çıkarılan sentezlere dayanır.