Emperyalist hegemonya çatışmaları, tüm dünyayı etkisi altına alan bölgesel düzlemde cereyan eden emperyalist savaşlarla, insan ve doğayı yıkıma sürüklemektedir. Ve emperyalist sürece bağlı olarak bölgesel gerici iktidarların, sömürülen-ezilen halklar-mazlum uluslar üzerinde, işgal-ilhak-sömürü ve baskılarla kapsamlı bir kuşatma yarattığı bir tarihsel kesitin içindeyiz.
Kürt ulusunun tarihsel belleğinden ezilenlerin ortak değeri olmuş Newroz’u, dünyada, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, dünya gericiliğinin geliştirdiği bu savaş konseptinde karşılıyoruz. Ukrayna, Filistin, Kürdistan, Kafkasya, başta olmak üzere, emperyalist güçlerin paylaşım sahası olarak “üs” kabul gören bölgelerde, işgal ve saldırılarla geliştirilen emperyalist savaş, sivil katliamları, yaşam alanlarının yakılıp-yıkılması ekseninde kuralsız bir şekilde geliştirilmekte, fiili savaş ve çatışma bölgeleri üzerinden, emperyalist haydutlar yeni stratejik savaş hamleleri yapma planları yapmaktadırlar. Tamda bu kesitte, dünya halklarına kan kusturan emperyalist-kapitalist dünya gericiliğine karşı, ezilenlerin devrimci mirası olan tarihsel birikimleriyle isyana durmak, günün politik görevlerini, devrimci tarihsel hafızamızla birleştirerek, dünü bugüne, bugünü yarına taşımak, diyalektik ilerleyişi ifade eder.
Ezilenlerin devrimci yürüyüşünde, tarihsel anlam kazanmış tüm değerleri gibi, Newroz, bu tarihsel-diyalektik ilişki içinde anlamlıdır, devrimcidir. Newroz ateşinin temsil ettiği isyan, günün politik görevlerinde devrimci nitelik kazanır, ezilenlerin öfkesi olarak zulüm saltanatını galebe çalar.
Lakin uzun bir tarihsel öykünün bahane olduğu güçlü isyan ateşinin günümüze vuran şavkının gereğidir bu. İnsanlık tarihinin ilerleyişinde temel dinamik olan sınıf kavgamız, yaşamın ana rahmine düştüğü ilk andan beri süren ve her tarihsel sürecin özgünlüğüne göre özgürlük bilincimiz olarak isyanımızda anlam bulan devrimci tarihimizden söz ediyoruz. Doğanın yasaları karşısında, türünü sürekli geliştirerek yol alan insan, özel mülkiyet dünyasının günümüz barbarlığı olan kapitalist “medeniyet” paradigmasının efendileri ile, kozmosun sonsuzluğunda bulunan ve yaşamını sürdürdüğü yerküre üzerinde, tüm canlıları ve doğayı yıkıma götürmeyi amaçlarına mübah görmektedir. Bunun karşısında ezilen çoğunluk, kendisiyle birlikte tüm canlılar için “yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” sürdüreceği kesintisiz mücadeleye dair kullanıyor tüm değerleri.
İsyan bugün Newroz’dur
Son tahlilde, eşitsizlik ve sömürü dünyasının yasa koyucularını, isyan darbesiyle alaşağı etme cüreti gösterenlerin suyu hürmetine sürmektedir yaşam. Tarih bu cüreti ortaya koyanların birikimiyle aydınlatır bugünü. İnsanlığın yaşadığı ilk yenilgiden bu yana girdiği özgürlük mücadelesidir, bugün ardıllarının peşine düştüğü. Yaşamın kıyısında kalmış özgürlüğü yaşama katmaktır tüm çaba. Özgür ve yaşanılabilinir bir dünyaya kapıları açmaktır, isyanımızın gayesi… Kadınların ve erkeklerin öfkelerinde büyüyen zafer muştusudur, köleci, gerici, imha ve inkara dayanan zihniyetlerin karşısında, yeniden yaşamı üretmek için ayağa doğrulan. Ezilenlerin devrimci tarihinin öğrettiği budur. Binlerce yıllık karanlığı, Dehak’ı öldürerek son veren devrimci Kawa’nında öğreticiliği, ezilenlerin her tarihsel mirası gibi, demirci Kawa’nın devrimci mirasının, geçmişten bu güne, günümüzden geleceğe açtığı yoldur. Tarihin her kesitinde, farklı biçimlerde saltanatını sürdürmeye çalışan Dehak’ların zulmüne karşı, ezilenlerin, mazlumların, sömürülenlerin, özgürlük uğruna yaktığı ateş, Newroz’da, Kawa’nın Gürz-ü Kamberinde bayraklaşmıştır.
Mitolojik anlatım ile, “Ahur-a Mazda”nın “kutsadığı” topraklarda, ne Zervan denen tanrının kötülük-nefret-kıtlık ve açlık saçan oğlu Ehriman’ın yarattığı Dehak’lar insanlığın ortak değeridir ne de insan kanından beslenen Dehak’ların saltanatı yıkılmaz kaledir. Tarihin olgunlaştırdığı ezilenlerin öfkesi, yıkılmaz denen nice kaleleri yıkmış, “baki” fetvası ile kutsanan nice saltanatları tarihin çöplüğüne gömmüştür. Tarihin ilerici hükmü budur. Kandan ve çocuk beyninden beslenen Dehak, emperyalist-kapitalist dünyanın tarihsel bileşenidir. Emperyalist sistemin organik ilişkisi içinde konumlanmış bölgesel gerici iktidarlar, “insan eti yiyip kan içen” Dehak’larla saltanatlarını sürdürmektedirler. Büyük çoğunluğu örgütsüz olan ezilenler, dünyayı esaret altına alan bu sisteme karşı hoşnutsuzdur, itiraz etmektedirler. Örgütsüz itirazlar, devrimci gelişim yaratmaz ama, devrimci savaşın potansiyel dinamiğidir. Bu nesnel gerçekten hareket eden egemenler, burjuva dünya içinde, farklı burjuva aktörler yolu ile, toplumun bu itirazlarını, “alternatif” olma iddiasıyla kendisine entegre etmeye çalışmakta ve olası toplumsal hareketlenmeyi, sistem içine çekmenin politikalarını geliştirmektedirler. Zervan denen tanrının, kötülük temsili olan oğlu Ehriman’ın “karşısında”, “iyilik” – “güzellik” temsili olarak Hürmüz’ü ezilenlere “umut” olarak sunması gibi.. Tarihin ispatıdır.
Her konumlanışın niteliği, bir sınıfın rengini taşır. Özel mülkiyet dünyasının zırhtan korunan kaleleri, insanlığa kıtlık ve kıyım yaşatmıştır. Ve ezilenlerin kurtuluş davası, bu kalelerin içinden çıkan farklı aktörlerle değil, bu kaleleri yıkmayı hedefleyen örgütlü gücüyle yolunu bulmuştur. Kawa’nın Newroz’da yaktığı isyan ateşi, ezilenlerin kendi gücüne dayanan niteliğiyle, tarihsel belleğimiz olmuştur. Kawa’nın kendi emeğiyle Dehak’ı öldürürken silahı olan Gürz-ü Kamber, ezilenlerin kendi emeğiyle örgütlü gücünün sembolüdür. Bir karabasan gibi, sömürü, baskı, katliam, milli zulüm ile ezilenlerin üzerine çöken bu koyu karanlık iklimini ürpermeden, geri adım atmadan devrimci yıkıcılığın zaptı altına almak, ezilenlerin en meşru eylemidir. Bu eylemin en ileri mevzisi isyandır. İsyan bugün Newroz’dur.
Tarihsel, sınıfsal, ulusal, mitolojik aktarımın ötesinde, ezilenlerin yaşadığı acılar, çığlıklar, haykırışlar, başkaldırılar, tarihler boyu kendisini üreterek bu günlere gelmiştir. Demirci Kawa, Persler başta olmak üzere, Ortadoğu’daki-Asya’daki halkların varoluşlarına dayandırdıkları bir efsane olmuştur kuşkusuz. Ancak Kürt ulusu açısından Newroz, binlerce yıl önce yaşanmış bir efsane olmasından ve bu tarihi takvimsel olarak anılmasından öte, ap ayrı özgün bir yanı vardır. Tarihi olarak, Asur kralı Dehaq’ın zulmüne karşı, Demirci Kawa önderliğindeki Med halkının isyan ederek Ninova kalesinin burçlarına özgürlük ateşini yakmasının tarihidir. Ve bin yıllardır, hep yaşanan, yeni Dehaq’lara karşı, Çağdaş Kawa’larla süren, milyonlarca insanın özgürlük mücadelesiyle günceldir, yaşanan sınıfsal ve milli zulme karşı somut bir kavga bayrağıdır. Yani binlerce yıl önce yaşandığı gibi, bugünde ezilen halkların, özgün olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında, genel olarak tüm Ortadoğu’da, gerici egemenler tarafından bir “statü” olarak dayatılan, yaşanan katliamlarla-soykırımlarla-baskılarla trajediye dönüşen “yazgısına” karşı, Newroz’u özgürlük için ayağa kalkmanın, kendini yeniden üretmenin ve zalimi galebe çalmasının bir günü haline getirmesidir asıl olan….
Emperyalist savaşlara, işgallere, sömürüye, baskıya, katliamlara karşı Newroz’un isyan ateşinin etrafında birleşelim!
Ekonomik ve hegemonya krizi denkleminde emperyalist yayılmacılık, gerici savaşlarla sürecini planlamaktadır. Filistin, Ukrayna, dört parçada Kürdistan’ın işgali, emperyalist sürecin birer ayakları olarak yaşanmaktadır. Arap yarımadası, Ortadoğu, Kafkaslar, Asya Pasifik sahasına uzanan emperyalist güçler arasındaki çatışma, savaşın yayılma trendini ortaya koymaktadır. Emperyalist blokların dünyayı “yeniden” paylaşımı üzerinde vuku bulan çatışma hali, nükleer savaş riskini aktüel hale getirdiği gibi, savaş ve sermayenin yıkıcılığı, doğada ve insan yaşamında geri dönüşü olmayan tahribatlara neden olmaktadır.
Yerel seçimler, savaş, işgal ve tüm toplumsal muhalif dinamiklerin boğazlanması denkleminde politik sürecini inşa eden “T.C.” iktidar bloğu, ekonomik-sosyal-siyasal saldırılarla halkımıza vahşet ve kıyım yaşatmaktadır. Kürt ulusunun ulusal demokratik tüm haklarını tasfiye etmek için, inkâr ve imha zihniyeti ile sürdürdüğü askeri işgal, Kürt coğrafyasında yaşamdan yana tüm değerleri katletme biçiminde icra edilmekte, işgali yaygınlaştırmak için bölgesel gerici güçlerle yeni “ittifaklar” oluşturmaya çalışmaktadır. Cihatçı çetelerle kurulan katliam tugaylarına ek olarak, Irak yönetimi ile Kürt ulusuna karşı oluşturulmaya çalışılan gerici savaş cephesi, sürdürülen işgalin bölgesel düzlemde genişletilmesi planıdır.
Kapitalist neo-liberal sömürü ve yıkımın temsilcisi olan AKP-MHP iktidarı, bu sınıfsal niteliğini, mafya-cemaat-cihatçı kimliğiyle birleştirerek, iç politik sahada da çatışma ve savaş ilişkisinde kendisini üretmeye çalışmaktadır. Hırsızlık, yolsuzluk, kara para ilişkileri ile kurulan rant sofrası, ağırlaşan sömürü yönetimi ile sermayeye devasa olanaklar yaratırken, ekonomik kriz, ağır çalışma koşulları, sosyal bir olgu haline gelen açlık sınırı, halka reva görülen yaşam “standardı” olarak dayatılmaktadır. Kadın ve iş cinayetleri, planlı bir politika olarak geliştirilen umutsuzluk ve yozlaştırma, devrimci, sosyalist, aydın, demokrat güçlere karşı geliştirilen saldırılarla birleşerek, ideolojik-siyasal-kültürel-askeri ayaklarıyla örülen savaş denkleminde, iktidarını tesis etmektedir.
Ekonomik kriz dahil, yaşanan ve derinleşen tüm toplumsal çelişkileri, burjuva siyaset sahasında yaşanan tüm çatışmaları, toplumu sosyal olarak ayrıştıran fay hatlarını planlı kullanarak güncellediği toplumsal kutuplaşmaları, kendisini üretmenin aracı haline getiren “T.C.” iktidarı, savaş ve çatışma halini, temsil ettiği sermayenin süreci gereği örgütlemektedir. Sermaye dikensiz gül bahçesi gibi, kuralsız yayılma sahası ister ve doyumsuz kar hırsına göre, toplumun her alanına, kendi iktisadi politikasına göre yayılmak ister. Bunun için toplumun tüm itiraz odaklarına saldırıyor, ekonomik-demokratik tüm hak arama hakkını “terör hukuku” ile kuşatıyor. Şovenist-ırkçı kışkırtıcılıklar, cihatçı-cemaatçi-mafyacı çetelerle organik ilişki içinde, burjuva siyaset sahası dahil, tüm toplumsal siyasal süreci buna göre dizayn etmeye çalışıyor.
“Söz-Yetki-Karar Halkındır” şiarını, Newroz’un isyanı ile kazanıma dönüştürmek günün görevidir!
Güncel olan Yerel Yönetim Seçimleri sürecini de iktidar bu genel savaş konseptinin bir ayağı olarak ele almaktadır. Burjuva iktidar ve burjuva muhalefet için, yerel yönetimler, merkezi besleyen kaynaklar olduğu gibi, geniş rant sahalarıdır. İktisadi ve siyasal gücü, üstten uygulama ile kendisine direk bağladığı yerel ayaklardan örgütlemek planın bir ayağı iken, temsil ettiği sermayeye yereli birer arpalık haline getirmek, planın bir diğer ayağıdır. Geniş bir analiz gerektiren bu konuyu kısaca burada geçmemizin nedeni, sermaye iktidarı ve burjuva muhalif temsilcilerinin yerel yönetim siyaseti, halka yerelden hizmet etme ve halkın iradesini alma üzerine şekillenmez, halkın iradesini demokratik olmayan seçim yöntemi ile gasp ederek, halkın emeği dahil tüm birikimleri sermayeye rant sahası haline getirme siyaseti olarak şekillenir. İktidar için ek olarak, yerel sahalar sadece rant ve sömürü sahası değil, geliştirdiği savaş ve çatışma iklimi içinde gereklidir. Yerel yönetim adayları olarak seçtikleri burjuva aktörlerin profili bu durumu yeterince teyit etmektedir. Tekçi-ırkçı zihniyet, merkezden yerele doğru sürecini planlıyor ve yerel yönetim seçimler politikasını bu stratejisine göre ele alıyor.
Kendi içinde bazı eksikler barındırsa da devrimci, sosyalist, yurtsever güçlerin ittifak bileşeni olduğu “sosyalist-halkçı yerel yönetimler” siyaseti, tam da bu kesitte önemli bir duruşu ifade etmektedir. Yerel ayaklarda, sosyalist, devrimci yerel yönetim anlayışını somut olarak örgütlemek, sadece iktidarın politik sürecini darbelemek değildir, (ki okun sivri ucu iktidarın politikasınadır) aynı zamanda tüm burjuva yaklaşımlara karşı cepheden bir karşı duruşu ortaya koyar. Temel mesele, burjuva minderi ve burjuva araçları kullanırken dahi, burjuva ve ona bulaşık tüm ideolojik-siyasal çizgilere cepheden karşı durma meselesidir. Proletarya ve tüm ezilenler, tarihteki tüm görkemli birikimlerini, verili sistem içi arayışlarla değil, cepheden sisteme bayrak olarak yarattılar. Çünkü faşizm koşulları dahil, sermaye iktidarlarına karşı mücadele, liberal hedeflerle, ekonomik-demokratik haklarla sınırlanamaz. Ama bu sermaye iktidarlarında gedikler açacak, yarılmalar yaratacak, alternatif dünya görüşümüze alanlar açacak ve toplumsal devrimci muhalefete önemli sıçramalar yaratacak politikalar ve bu politikaya uygun araçları ret etmek anlamına gelmez. Yerel yönetimler seçimleri süreci, bu muhtevada politik bir süreçtir. “Sosyalist-halkçı yerel yönetim” anlayışı ile, “Söz-Yetki-Karar Halkındır” şiarını, Newroz’un isyanı renginde üretmek ve gericiliğe karşı yığınların örgütlü gücü olarak kazanıma dönüştürmek, devrimci-ilerici duruşun politik kazanımıdır.
İşgal, haksız savaş ve ağır sömürü ortamında, halkımıza dayatılan açlık-yoksulluk ve kuralsız zulüm, “tanrının buyruğu” olarak kutsanmaktadır. Gelişen her politik sürece, ezilenler bu “buyruğu” ret ederek kendi kurtuluşlarına yürümüşlerdir. Newroz’un isyan ateşini harlayan Demirci Kawa’nın dili, eylemi, ezilenlerin bu özgürlük yürüyüşünün tarihsel yolu üzerindedir. Sömürü, savaş, işgal ve ilhaka karşı isyan, ateşin gücüyle özgürleşen sloganımızdır. Kürt ulusunun, işçi sınıfının, kadınların, öğrencilerin, aydınların…. Yani ezilen insanlığın kendisine ve doğaya ilişkin tüm devrimci hedeflerinde birleşerek, Newroz’un isyan ateşini büyütmek, özgürleşmektir.
Newroz’un rengini verdiği Mart ayı, aynı zamanda, devrim ve sosyalizm için ödenen büyük bedellerin, karanlık kirli ellerle yaşanan katliamların ayıdır. Gazi, Halepçe, Qamışlo, 16 Mart Beyazıt ve 72 silahlı devrim çıkışının önderlerinden Mahir’lerin Kızıldere’deki katliamları, hesap sorma bilincimiz olduğu kadar, düştüğümüz yerden yeniden ayağa doğrulma cüretimizdir. Newroz bir tarihsel anın değil, tarihten aldığımız güçle geleceğe yürüyüşümüzün isyanıdır. Birlik-mücadele-zafer şiarı ile, Newroz Piroz be!