“Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?” (1)
Başlığı Ahmet Hamdi Tanpınar’dan ödünç aldık. Çünkü seçim sürecini bütünlüklü olarak ele aldığımızda, komünist/sosyalist solun ve Kürt dinamiğinin durumunu anlatacak daha anlamlı bir ifade bulamadık.
İkinci tur değerlendirmesi yapmayacağız, ilk turdan sonra yaptığımız genel değerlendirmeyi(2) sahnenin dışında kalan sosyalistleri ve Kürt dinamiğini/demokratik siyaseti mercek altına alarak sürdüreceğiz. İlk değerlendirmemizde seçimden iki sonuç çıkarmıştık ve sosyalist solun, demokratik siyasetin önünde duran yeni mücadele hattına kısaca değinmiştik.
Uzatmadan, direkt söyleyelim: Bu seçimlerde sosyalistler ve Kürt dinamiği esasen yoktu. Sosyalistler ve Kürt dinamiği seçimde taraftı ama burjuva muhalefetinden yana taraftı. Burjuva muhalefeti yenildi ve dolayısıyla sosyalistler ve Kürt dinamiği de öznesi olmadığı bir mücadelede yenildi.
Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler’de ‘Fikirler arkalarında kendi kalabalığını isterler. Onu bulamazsa konuşan hür olmaz.’.(3) diyor, maalesef sosyalistler ve Kürt dinamiği kendi kalabalıklarını, güçlerini; kendilerine ait olmayan fikirlerin ardına takarak boca ettiler.
Emek ve Özgürlük İttifakı burjuva muhalefetinin adayını koşulsuz destekleyerek, hem toplumun önüne kendi planını ve siyasetlerini koyamadı hem de Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun Türk milliyetçiliği yarıştırdığı bir siyasal zeminde, sınıf düşmanları ve ezen ulus fraksiyonları arasında tercih yaptı.
Emek ve Özgürlük İttifakı kendi adayını çıkarmayarak, Turancı-faşist Oğan ve Özdağ’ın seçimde kilit rol oynamalarına neden oldu. Seçimde hem Türk milliyetçisi klikler yarıştı hem de Türk milliyetçisi klikler arasındaki yarışı da belirleyen ara güç, üçüncü bir Türk milliyetçisi güç oldu.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kendi adayını çıkarmaması ve ortak bir listeyle mebus seçimlerine girmemesi ittifak içerisinde krize yol açtı. Krizin nedeni ne oydu ne de bu, bizzat ittifakın adaysızlığı ve siyaseten kendini hiçleştirmesiydi, iradesizliğiydi, burjuva muhalefetinin kuyruğuna takılmasıydı.
***
Şimdiye kadar konuştuğumuz mesele sosyalistlerin ve Kürt dinamiğinin “legal” hatalarından ibaretti. Ancak daha büyük hata, burjuva parlamentarizme temsil olarak, kitleleri evde tutan burjuva muhalefetinin pasifizmine razı olmaktır. Ekonomik kriz sonucu yaşanan muazzam yoksullaşma koşullarında; Kürt halkına, kadınlara ve bütün ezilenlere şiddet siyasetinin tırmandığı bir toplumsal ortamda sokağı boşaltmak, kitle mücadelesiyle araya mesafe koymak, telafisi olmayan hatalardı.
Kitleler seçim sandıklarında değil, sokaklarda özgürleşecektir. Kitlelerin siyaseten özne olacağı yerler burjuva muhalefetinden kurtuluş beklenilen mecralar değil; iş yerleri, semtler ve meydanlardır.
Sosyalistler halka güvenmelidir. Sosyalistlerin emekçi halkla egemen sınıflar ve burjuva devleti arasındaki çelişmelere yoğunlaşmaları yaşamsaldır. İslamcı faşist rejimin yaşadığı siyasal ve ekonomik kriz daha da derinleşecektir. Liberal iktisatçılar, AKP’ye yakın olanlar da dahil, doların reel değerinin 25 TL’nin üzerinde olduğu konusunda uzlaşı hâlindeler. İslamcı faşizm daha sert ve baskıcı önlemlerle krizin faturasını emekçi halka kesmeye devam edecektir.
Özellikle büyük kentlerde; konut, beslenme, fatura, sağlık/eğitim masrafları, ulaşım ve reel ücretlerin erimesi sorunları yaşanan krizi daha da derinleştirecektir.
Güncel olarak, büyük kentler İslamcı faşist diktatörlük için yumuşak karındır. İslamcı faşist diktatörlüğün en fazla mülksüzleştirdiği ve yoksullaştırdığı kesimler kentli emekçilerdir. Bu kesimlerde İslamcı faşist rejimden anlamlı bir kopuş yaşandığı gözükmektedir. Sosyalistler mevcut konfor alanlarından çıkarak kentli- mülksüz emekçiler içerisinde siyasal güç olmaya yoğunlaşmalıdır. Burjuva muhalefetinin, kentin çeperlerine yerleşmiş bu kent yoksullarına müdahale etme olanağı, hem ideolojik hem de sınıfsal konumlanışı gereği oldukça zayıftır.
Moliere Tarttuffe isimli eserinde ‘Söylemekten yapmaya kadar olan yol uzundur.’ (4) diyor, evet, yol uzundur uzun olmasına ama esas olan iradedir. Bugün toplumsal çelişkileri doğru okuyan ve çelişkileri daha da derinleştirecek müdahaleler yapacak bir devrimci-kolektif iradeye ihtiyaç vardır.
Sosyalist siyaset, İslamcı faşist siyasetin büyük kentlerdeki fiziksel ve psikolojik yenilgisini değerlendirerek ve burjuva muhalefetinin de peşinden ayrılarak; kendine, kent yoksulları ve emekçileri içerisinde inşa edeceği devrimci bir yol açmalıdır. Örneğin İstanbul’da; Tuzla’dan Eyüpsultan’a, yoğunlukla emekçilerin yaşadığı milyonlar içerisinde, Erdoğan rejiminin altta kaldığını görüyoruz. İstanbul’dan Adana’ya tek tek veriler üzerinde çalışmak, istatistik elde edip yoğunlaşma alanları belirlemek gerekiyor.
***
Büyük kentlerdeki siyasal kırılma alanları dışında, sosyalistlerin ve Kürt dinamiğinin mücadele olanaklarını genişletebileceği ikinci alan ise Anadolu’da, devlet tarafından homojenleştirilememiş(Türkleşme-Sünnileşme), devletin fiziksel ve psikolojik etkisinin zayıf olduğu yerlerdir.
Daha açık ifade etmek gerekirse, önümüzdeki süreçte daha fazla Dersim pratiğine ihtiyaç vardır. En önemlisi ise memleketin muhtelif yerlerinde, yeni Dersimler oluşturmaya nesnel imkânlar vardır.
Belirtmekte fayda var. Kürdistan’daki siyasal sonuçlara özellikle değinmedik. Bunun iki sebebi var: Birincisi Kürdistan’daki siyasal sonuçları değerlendirecek olan, öncelikle Kürdistan devrimcileri ve sosyalistleridir. İkincisi bütün olumsuz koşullara rağmen Kürt Özgülük Hareketi, Kürdistan’daki psikolojik ve fiziksel üstünlüğünü bir kez daha kanıtlamıştır.
Bütün bunlarla birlikte, seçim süresince hiçleşmesine rağmen, sanırız; sosyalistlerin ve Kürt dinamiğinin burjuva muhalefetini desteklemesinin tek olumlu yanı, batıdaki Cumhuriyetçi Türkler içerisinde Kürtlere yönelik oluşan sempatidir. Bu yeni bir durumdur.
Bu yeni durum, Gezi Ayaklanması sırasında; polis şiddetine karşı direnen iki kişinin, birinin elinde BDP, diğerinin elinde ise Türk bayrağının olduğu o meşhur fotoğraf karesinin ötesindedir. Keza; geçmiş seçimlerde Selahattin Demirtaş’a oy veren Cumhuriyetçi Türk seçmenin de ötesine geçmiş bir sempatiden söz ediyoruz. Hem sosyalistler hem de Kürt Özgürlük Hareketi bu yeni durumu değerlendirmelidir.
***
Özetle; 28 Mayıs sonrasında, sosyalistler ve Kürt dinamiği açısından üç başlık öne çıkıyor:
Bir: Kitlelere güvenmek ve kitleleri seferber etmek esastır. Özellikle büyük kentlerdeki kırılma noktalarını belirleyip, müdahale etmek, kavgayı göze almak belirleyicidir.
İki: Dersim pratiğini kalıcılaştırmanın ve yeni Dersimler oluşturmanın imkânları vardır.
Üç: Faşizme karşı mücadelede; Kürt dinamiği ile Cumhuriyetçi Türkleri bir araya getirecek ve her ikisinin de düzenle uzlaşmış tutumlarıyla mücadele edecek, daha çok Cumhuriyetçi Türkler içerisinde şovenizme karşı ideolojik mücadeleyi yükseltecek, devrimci komünist bir yol açmak çok değerlidir. Burada işçi sınıfının ideolojik önderliği rehberdir.
***
Üç maddede ifade ettiğimiz bu önerileri başarmak kolay değildir, biliyoruz ama başarılırsa bütün ideolojik-siyasal iklimi değiştirecek bir ortam doğacaktır.
Sosyalistler ve Kürt dinamiği birlikteliklerini; ideolojik zaaflarıyla hesaplaşarak, kendi güçlerine ve emekçi halka güvenerek, yoldaşlık hukukunu ve siper yoldaşlığını ilke hâline getirerek, dayanışmayı ve birlikte mücadeleyi daha da kalıcı hâle getirerek sağlamlaştırma olanaklarına sahiptir.
Birbirimizin zaaflarına teslim olmadan, birbirimize ve emekçi halka güvenerek, dayanışmayla yürünecek bir yol vardır.
Bütün sorun bu yolu inşa edip edememektir ve bu aynı zamanda, yarınlarda siyaseten var olup olmama sorunudur.
(1) Hamlet, Willim Shakespeare, İş Bankası Kültür, sy. 71-72, Ç: S. Eyüboğlu, 28. Baksı, 2021, İSTANBUL.
(2) 14 Mayıs’ın İki Sonucu: Kürt Düşmanlığı ve Kent-Taşra Gerilimi https://gazetepatika19.com/kerem-yildirim-yazdi-14-mayisin-iki-sonucu-kurt-dusmanligi-ve-kent-tasra-gerilimi-135218.html?fbclid=IwAR11HrtLJ-NLsqVh-L-pT46LilvboYAlRI-l3Vl3mK6N3j9brKNDKpWlwAQ
(3) Sahnenin Dışındakiler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Büyük Kitaplık, Sy.65, 1. Baskı, 1973, İSTANBUL.
(4) Tartuffe, Moliere, Remzi Kitabevi, sy. 41, Ç: Cevdet Perin, 1. Baskı, 1963, İSTANBUL.