Nitelik ile nicelik arasındaki ilişkinin doğru kurulması önemli bir sorundur. Ne ki, bu ilişkinin ele alınması genellikle sorunlu olmuş, müzmin tartışmalara vesile olarak hatalı anlayış ve yaklaşımların türemesine önayak olmuştur. ‘‘Nitelik belirleyicidir” doğru fikri, niceliği tamamen önemsizleştiren zeminde tek yanlı olarak algılanıp propaganda edilmiştir. Bazen de nicelik önemsenerek nitelik göz ardı edilmiştir. Her iki durumda da tek yanlı öznelci yaklaşım egemen olmuş ve önemli zaafların doğmasına yol açmıştır. Oysa, nitelik ile niceliğin karşı karşıya konmadan ve birbirlerini ekarte etmeyen bir uyum içinde ele alınması bilimsel olandır.
Bu ilişki alanında sergilenen hatalı yaklaşım ya nitelik lehine tek yanlı olmuştur ya da nicelik lehine tek yanlı olmuştur. İki durumda da hatalı yaklaşım ve anlayış benimsenerek büyütülmüş, bunun ürünü olarak bir dizi başarısızlık koşullanmıştır. Buradaki hatalı yaklaşım veya anlayışın bir benzeri de siyaset ile strateji ilişkisinde açığa çıkmıştır. Yani, siyaset ile strateji arasındaki ilişki de, bu ilişkinin kurulması da aynı kaderi yaşamış ve yaşamaktadır. Ya tek yanlı olarak strateji önemsenerek siyaset-taktik küçümsenmiştir ya da siyaset-taktik önemsenerek strateji objektif olarak küçümsenmiştir. Ve bu hatalı yaklaşımın her ikisi de başarısızlıklara yol açmıştır.
Araç ile amaç arasındaki uyumlu ilişki de gözden kaçırılan noktalardan biri olup, aynı hatalı yaklaşımın bir yansıması olarak biçimlenmiştir… Teori ile pratik ilişkisi neredeyse hiç bir zaman tam olarak sağlanamayan veya başarılamayan ilişki alanı olmuştur. İnsan ile araç ilişkisinde de tek yanlı yaklaşımın gölgesinde kalınarak doğru denklem kurulamamıştır. Siyaset ile silah arasındaki ilişkisi yaşamsal bir sorun olmakla birlikte, doğru inşa edilemeyen başat konulardandır. Yöneten ile yönetilen ilişkisi bu tek yanlı hatalı yaklaşım tarzından muaf mı kalmıştır? Hayır. Bu alanda da pratik siyasette bilimsel metot izlenememiş, tam manasında pratikleştirilememiştir. Önderlik ile örgüt/örgüt tabanı arasındaki ilişki de sağlıklı kurulamayan, kah birinin linç edildiği, kah ötekinin ihmal edildiği sorunlu yaklaşın arasında gel-gitler seyretmiş, bu ilişki tam manasıyla yerine oturmayan ciddi bir problem barındırmıştır. Özcesi, esas-tali, birincil-ikincil, strateji-siyaset/taktik, nicelik-nitelik, insan-araç, araç-amaç, önderlik-taban, yöneten-yönetilen gibi ikilemlerin hemen hepsinde hatalı yaklaşım ve ele alış tarzı egemen olup bilimsel tutumu zayıflatmıştır.
Her biri bir çelişkiyi ve zorunlu bir uyumu ifade eden, bizlerin ikilem dediğimiz bu ilişki alanında yer alan tartışmalardan biri üzerinde özellikle durmak gerekir ki, bu, devrimci mücadeleyi doğrudan etkileyen temel bir sorundur. Öyle bir sorun ki, mutlaka ve mutlaka bilince çıkarılarak açıklanması ve bilimsel kavrayış zemininde asgari düzeyde de olsa çözüme bağlanması gereken bir meseledir. Bahis konusu sorun, teknik-teknoloji ile insan arasındaki ilişki veya bu ilişkinin ele alınışıdır. ‘‘İnsan mı, yoksa teknik mi belirleyicidir” sorusu bu ilişkiyi özetleyendir. Bu soruya verilen yanıt ekseri olarak tek veya ortak olmasına karşın, yanıtını ‘‘ak-kara‘‘ biçiminde mekanik materyalist veya formel mantık veya kaba materyalist anlayışla verenler ile yanıtını diyalektik ve tarihi materyalist felsefeye uygun verenler arasında belirgin biçimde farklılık gösteren derin bir uçurum ortaya çıkar…
İstisnasız olarak herkes “teknik mi, insan mı belirleyicidir” sorusuna, “belirleyici olan insandır” yanıtı verir, vermektedir. Fakat bu yanıt birliği biçimseldir, dolayısıyla verilen yanıtın dayandığı mantık veya yanıtın gerekçelendirilmesi bu uçurumu açıklar. Bu uçurumun temeli, insanla teknik arasındaki ilişkiyi doğru kuramama veya doğru tarif edememe yanılgısına dayanır. Yanılgılı anlayış, “belirleyici olan insandır” diyerek yanıtını bununla sınırlayan ve tekniğin-teknolojinin oynadığı rolü inkar ederek hiçleştiren tek yanlı öznelci bakışıcısı ve kaba materyalist felsefeden beslenir. Siyasi-politik olarak ise, dar dogmatik ve sol sekter siyasetten gıdalanır. Başka bir değişle, strateji ile siyaset arasındaki kopmaz bağı objektif olarak ret ve inkar eden tekçi anlayış ya da siyaset-taktik kabızlığı taşıyan, dolayısıyla strateji ile siyaseti karşı karşıya koyan sığlıktan beslenir.
Engels’in Almanya‘da sınıf savaşları üzerine yürüttüğü tartışmaları ve klasik barikat savaşları döneminin kapandığını söylerken, bunu yeni kullanılan silahlarla gerekçelendirdiğini unutan, bununla yetinmeyip Mao’nun “iktidar namluların ucundadır” mealindeki belirlemesini de bir çırpıda atlayan ama Mao savunusu altında ve Mao’yu referans göstererek “belirleyici olan insandır” diyerek tekniğin, teknolojinin, araç-gereçlerin rolünü inkar eden tek yanlı öznelci anlayış, insanın belirleyiciliğinin yanında tekniğin önemine de işaret edenleri çürük barutla doldurdukları ideolojik saldırılarının hedefine koyarak acımasız suçlamalarda bulunmaktadırlar…
Peki o halde, Mao, “iktidar namluların ucundadır” derken insanın belirleyici olduğunu inkar mı ediyordu? Bilakis tekniğe karşın insanın belirleyici olduğunu söyleyen Mao, aynı zamanda ‘‘iktidar namluların ucundadır” demiştir. Ama sadece stratejiyi gören, buna karşın siyaseti görmeyenler, tekniğin önemine dikkat çekenleri ağır bombardımana tutmaktan geri durmamaktadırlar. Farkına varmadan Mao’yu da suçlamakta, yadsımaktadırlar. Çünkü Mao da silahlara yüklediği manayla aracı-tekniği haklı olarak önemsemiştir. Teknik-teknolojinin önemine dikkat çekmek ve bunu kavramak ayrı, onun belirleyici olduğunu söylemek daha ayrı bir şeydir. Bunlardan biri, stratejiye ilişkin ilişkin tutumdur, diğeri ise siyaset meselesidir. Tamam, insanın belirleyici olduğu kesinlikle doğrudur. Stratejik bakış açısı olarak bu değerlidir. Ancak stratejik tutum ve bakış açısı tüm meseleyi çözmek için yetmez. Aynı zamanda bu stratejik tutuma uygun bir siyasetin de olması gerekir. İnsan belirleyicidir demek stratejik tutum olarak gereklidir. Ancak bunu söyleyerek meseleyi kapatmak yetmez. Bir de siyasetiniz nedir, ne olacak sorusuna yanıt vermeniz gerekir. Stratejik tutumu açıklamak işin bir bölümü ama bu stratejiye uygun siyaset ve bakış açısına sahip olmak da işin değer yanıdır. Sadece stratejik tutumu açıklayarak sorun ve problemler çözülemez. Bu çözümün taktik veya somut siyaseti de olmak durumundadır. Gerekli araç, yol-yöntem ve biçimler geliştirmeden stratejiyi canlı yaşamda etkin kılmak veya mücadelenin önündeki engelleri aşmak olanaklı değildir. İşte bundandır ki, stratejik tutum ve yaklaşımı açıklamakla birlikte, bunun siyasetini, taktiğini de açıklamak gerekmektedir. “Belirleyici olan insandır” diyerek durmak ve meseleyi bununla bitirmek sorunludur. Tekniğe-teknolojiye, araç-gerece, silaha ve bunların önemine dair de bir şeyler söylememiz gerekir. Bunu söylemeden tek başına insan belirleyicidir demek sorunu çözmez. Bu temel stratejik tavrı siyasetle besleyip somut gerçekte pratikleştirmek elzemdir.
İnsanın belirleyiciliği kesindir, gerçektir. Ancak insan bu belirleyiciliğini, teknikten, teknolojiden, silahtan, siyasetten bağımsız olarak mı gerçekleştirir. İktidarı zapt etmek için silahlı savaşa başvurmaz, silah kullanmazsa insan bunu nasıl başarabilir? Bunu başarması için siyasete, taktiğe, tekniğe başvurması daha rasyonel, mantıklı değil midir?
İnsanın belirleyiciliği ne demektir? İnsan olmadan teknik ve teknolojik hiçbir araç-gerek, hiçbir silah vb. kendi başına bir işe yaramaz. Hepsini kullanan, etkili ve anlamlı kılan insandır. İnsan tekniği-teknolojiyi iyi amaçla da kötü amaçla da kullanan yegâne unsurdur. Bombaların, silahların veya teknolojik araçların işgal ettiği topraklara insan sahip çıkmazsa, gerçekleştirilen işgalin bir anlamı kalmaz. Yani, insan o topraklara girip yerleşmeden silahların gasp ettiği topraklar kime hizmet edebilir ki?. Mao mealen şöyle demişti; atom bombalarıyla insanları öldürüp yok edebilirler ama o toprakların ele geçirilmesi için bizzat insanın o topraklara girmesi-gelmesi gerekir. İnsan gelmeden silahın öldürerek insansızlaştırdığı topraklar kime yarar sağlayacaktır? Bu durumda, Mao’nun insan belirleyicidir demesinden daha mantıklı, daha bilimsel ne olabilir ki? ‘‘İktidar namluların ucundadır” derken de Mao tamamen haklıydı ve bunu söylerken insanın belirleyici olduğunu reddetmiyordu…
Elinde silah bulunan bir insan ile elinde hiçbir şey olmayan insan arasındaki kavga aklını doğru kullanan lehine sonuçlanabilir. Fakat bu kavgada eli silahlı olan daha avantajlıdır. Bu iki insanın aklını eşit olarak kullandığını düşünürsek, bu durumda avantajlı olanın elinde silah olan insan olduğu aşikardır… Kısacası, insanın belirleyici olması onun teknik üzerindeki egemenliğinden, onun tekniği kullanmasından, onun tekniği üretmesinden tamamen bağımsız değildir. İnsan bu yeteneğini kullanarak da belirleyici olur, üstünlük kazanır. İktidar mücadelesi veren insan silah kullanmaz ise bu hedefine ulaşamaz diyebiliriz. Buna karşın silah kullanması durumunda ise bu amacına ulaşması çok daha olanaklı olur diyebiliriz. İnsan belirleyicidir ama ‘‘iktidar namluların ucundadır” bu diyalektiği, bu ilişkiyi kavrayamayanlar bilimsel görüşe sahip olamaz; doğru pratik geliştiremezler…
İnsanın stratejik bakımdan belirleyici olması ayrı ama somut pratikte belirleyici olması daha farklı şeylerdir. Silaha, tekniğe, teknolojiye ve bunların sağladığı avantajlara rağmen, son tahlilde belirleyici olan insandır. Ancak somut bir çatışmada-mücadelede, o çatışmada üstün araç-teknik-teknolojiye sahip olan insan avantajlıdır; somut çatışmanın somut sonucunu bu teknik-teknolojik-silah üstünlüğü belirler. Savaşın doğru yönetilmesi savaşın kazanılmasında temel roldür. Ancak, kullanılan silahların da bu savaşta etkileyici, somut durumda belirleyici olduğu inkar edilemez. Bunu reddeden anlayış kuru slogancılıkla maluldür. Ve bunu reddedenler siyaset yoksunudurlar…