Bizimle iletişime geçin

Makale

Taksim Yasağı ve Burjuva Örtüsünden Sıyrılmış Sınıf Mücadelesi

Devrimci-komünistlerin görevi, Taksim yasağı gibi; sınıf mücadelesinin üzerindeki burjuva örtülerin atıldığı mücadele alanlarındaki krizleri derinleştirmektir, bu alanlardaki mücadeleleri emekçi halkın nazarında meşrulaştırmaktır.

İçişleri bakanı, “Terör örgütleri, 54 sosyal medya hesabından ‘Taksime gelin’ çağrısı yapıyorlar.” dediği sırada, Dostoyevski’nin Ecinniler’inde geçen şu tümce zihnimde beliriverdi:

“Herkes susarken, bildiriler bağırıyor”.

Evet, bakanın Taksim çağrıcılarını, devrimcileri terörist olarak tanımladığı bir ortamda, sınıflar mücadelesi en berrak hâlini yaşıyor demektir.

Neden mi?

Çünkü; bakanın sözünün bittiği yerde, Taksim’e çağrı yapanların bildirileri bağırıyor!

Eveleyip geveleseler de, taraflar belirgin, saflar net.

Burjuvazi yasaklıyor, işçiler Taksim’de inat ediyor!

Bakan Taksim’in 1 Mayıs için uygun olmadığını; turistlik faaliyetin aksaması, gündelik rutinin bozulması ve trafiğin tıkanması gibi gerekçelerle açıklamaya çalışırken, bir anda 29 caddeyi ve bu caddelere açılan sokakları trafiğe kapatacaklarını itiraf etti.

Şimdi Taksim yasağı mı hayatı felç ediyor, yoksa Taksim’e çıkmak isteyenler mi?

Bakan hem saçmalıyor hem de gizlemeye çalıştığı sınıf kimliğini, işçi düşmanlığını açığa vuruyor.

Bu anda Marx’ın Lois Bonaparte’ın 18 Brumaıre’in girişinde yaptığı olağanüstü belirlenim bir kez daha güncelleniyor:

“Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerinde kâbus gibi çöker.”

Bakan; 1977 1 Mayıs katliamının faili kontrgerillanın, Taksim’e Topçu Kışlası yapmaya çalışıp yapamayan zorba iktidarın, büyük sermaye sınıfı ve onun devletinin kişileşmiş hâli olarak, karşımıza çıkıveriyor.

Karşısında Taksim’e çağrı yapan devrimciler var, haklarını almak için bir araya gelmiş işçiler var.

Nâzım’ın 28 Kânunisânî’yi Unutma şiirinde dediği gibi, iki motörde iki sınıf çarpışıyor. Taksim yasağı meselesi, iki sınıfın çarpışmasıdır.

Bakan yasağa ilişkin her ne kadar sudan meseleler sıralasa da, hakikat, bakanın sermaye sınıfının siyasal temsilcisi olduğudur. Bakan o kadar bilinçli bir burjuva siyasetçisi ki, konuşmasını bitirirken Mustafa Kemal referanslı “milli birlik” çağrısı yapmayı da unutmuyor.

Bakan, Türk burjuva siyaset geleneğinin bütün zırhlarını kuşanarak, işçi sınıfını ve devrimcileri tehdit etmeye özel önem gösteriyor.

Ancak bütün bu zırhlar ve tarihsel referanslar önemsizdir, işlevsizdir. Çünkü Taksim yasağı üzerinden yaşanacak her saflaşma; sermaye siyaseti ile emekçi siyasetler arasındaki saflaşmadır. Yasağı onaylıyorsan, burjuva devletin ve patron sınıfın yanındasın. Yok, onaylamıyorsan, yasağa karşı çıkıyorsan; işçilerin ve devrimcilerin yanındasın. Her şey bu denli yalındır. Burjuva siyasetin karmaşası içinden böylesine bir basitlik ortaya çıkıvermiştir.

John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün’deki askerin çokbilmiş öğrenciye verdiği o meşhur yanıtı da hatırlayalım:

“Nasıl açıklanır bilmem orasını. Ama her şey bana olduğu gibi gözüküyor. Cahil olmasına cahilim. Yine de yalnız iki sınıf var galiba ortada. Proletarya ve Burjuvazi… Birine karşı olan öbürüyle beraberdir.”

İşte Taksim yasağının yarattığı saflaşma da bu kadar nettir. Her şey olduğu gibidir.

Özellikle de belirtelim;

Bu saflaşmanın en güzel yanı da, burjuva sınıfların iç hesaplaşmasında taraf olarak yenilme olasılığının baştan yadsınmasıdır.

Bu saflaşmada ve mücadelede yenileceksek de biz yenileceğiz, kazanacaksak da biz kazanacağız. Çünkü bu saflaşmanın bir tarafında isyancı işçiler ve devrimciler var, diğer tarafında patronların devleti var.

Bu saflaşmada, “faşizmi sermayenin muhalif kliğiyle geriletme” hesabı da devre dışıdır. Çünkü “muhalif” burjuva klikleri bu saflaşmada, sessizce, egemen burjuva kliğin safında yer almaktadır. Bazı “muhalif” burjuva partilerin Taksim için “kefil” olma çıkışları, burjuvazinin kendi içinde tezgâhladığı pespaye bir müsamerenin ötesinde bir anlam taşımamaktadır. Burjuvazi bütün siyasal renkleriyle Taksim’in karşısındadır.

Devrimci-komünistlerin görevi, Taksim yasağı gibi; sınıf mücadelesinin üzerindeki burjuva örtülerin atıldığı mücadele alanlarındaki krizleri derinleştirmektir, bu alanlardaki mücadeleleri emekçi halkın nazarında meşrulaştırmaktır.

Tanpınar Sahnenin Dışındakiler’de çok güzel bir ifade kullanıyor:

“Dövüşmek lazım olduğu zaman sadece dövüşülür.”

Bugün tam da bu aşamadayız. Sahnede işçi sınıfı ve devrimciler var. Gün, burjuvaziye karşı dövüş günüdür.



Temmuz 2024
PSÇPCCP
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031 

Daha Fazla Makale Haberler