“Bir komünistin söz ve eylemlerini sınamanın en iyi yolu, bunların halkın büyük çoğunluğunun en yüksek çıkarlarıyla bağdaşıp bağdaşmadığına ve onların desteğini kazanıp kazanmadığına bakmaktır. Her yoldaşın şunu anlamasına yardım edilmelidir: Halka dayandığımız, kitlelerin tükenmez yaratıcı gücüne kuvvetle inandığımız, dolayısıyla onlara güvenip kendimizi onlarla bütünleştirdiğimiz sürece, her düşmanı ezebilir ve her güçlüğün üstesinden gelebiliriz; buna karşılık hiçbir düşman bizi yenemez.”
Mao Zedong, Koalisyon Hükümeti Üzerine, 24 Nisan 1945.
Jose Saramago Körlük isimli eserinde, özel bir körlüğe yakalanan, her şeyi bembeyaz gören insanlara, “Örgütlenmek yeter, örgütlenmek bir bakıma görmeye başlamak demektir.” diyor ve körlüğe ya da beyaz felakete karşı örgütlenmeyi öneriyor.
Hiçbir öznesini ayırt etmeden, Türkiye sosyalist siyasetinin bütünüyle körleştiği bir dönemin içinden geçiyoruz. Sosyalistlerin körleştikçe siyaseten hiçleştiği bir dönem yaşıyoruz. Saramago’nun beyaz körleşmesinin sosyalist siyasetteki karşılığı CHP körleşmesidir.
Bu savımızı 31 Mart yerel seçimleri düzleminde ele alacağız. Amacımız bütünlüklü bir seçim çözümlemesi yapmak değildir. Spesifik olarak ele alacağımız bu mesele, süreç içerisinde sosyalist siyasetin tamamen devre dışı kalmasına ilişkindir.
Seçim sonuçlarını kısaca özetleyecek olursak; AKP-MHP rejimi hezimete uğramıştır. Seçimin galibi CHP ve YRP’dir. Bir önceki yerel seçimde başlayan burjuva ikili iktidarı daha da kurumsallaşmıştır. Merkezi idare hâlâ AKP-MHP rejiminin elindedir ama yerel yönetimler dünden daha da güçlü bir şekilde CHP’nin eline geçmiştir. Seçimin birinci sonucu budur.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, AKP-MHP rejimini de var eden resmi ideolojiye, Türk-Sünni İslam ideolojisine oldukça uyumlu isimlerdir. Bu nedenle; önümüzdeki süreçte, Türkiye kapitalizmi açısından beklenen restorasyon şartları daha da olgunlaşacaktır. Yani, artık hâkim sınıflar ve emperyalistler için CHP gerçek bir aday hâline gelmiştir.
Yine, önümüzdeki dönemde AKP irtifa kaybedip, çözülmesi hızlandıkça YRP de güç kazanacaktır. Türkiye burjuva siyasetinde CHP dışında öne çıkan ve gelecek vadeden diğer parti YRP’dir. İslamcı burjuvazi AKP’nin güçten düşme durumuna göre rahatlıkla YRP’ye dahil olacaktır.
Gelelim Kuzey Kürdistan’a…
31 Mart seçimlerinde, Kuzey Kürdistan’da Türk burjuva devleti işgalci rejimine inovatif eklemeler yaptı. AKP-MHP rejimi 31 Mart’ta kayyum yöneticilerine kayyum “seçmen” de eklemiş oldu. Kars’tan Şırnak’a kadar bölge dışından binlerce asker ve polisi “seçmen” olarak bölgeye taşıdı. Türk burjuva devleti, mesele Kürdistan’daki seçimler olunca yine kendi koyduğu seçim kanunlarını çiğnedi.
Kürt Özgürlük Hareketi(KÖH) seçimde yaşadığı devlet terörüyle, esas olarak tek başına mücadele etti. Bazı sosyalistler yazılı açıklamayla durumu kınadılar, dayanışma mesajları yayınladılar. Ancak bunun ötesine geçen, fiili bir dayanışma örneği göremedik.
Seçim sonuçları itibariyle KÖH, Kuzey Kürdistan’daki gücünü muhafaza etti. Ancak HDP ile başlayan “Türkiyelileşme” hamlesi fiilen sona erdi. KÖH yine Kürdistani sınırlara çekilmiş oldu. Ayrıca KÖH’e karşı Barzanici/Kürt milliyetçisi çevrelerce yapılan “Türkiye solundan kopun!” tazyiki de pekişmiş oldu.
Bunun yanında, KÖH Batı’daki Kürt seçmenini de CHP’ye kaptırmış gözüküyor.
Erdoğan dün yaptığı açıklamada Kürtlere yönelik uygulanan şiddetin daha da artacağına ilişkin açık bir mesaj verdi. Seçimin ikinci sonucu da budur.
Tam da burada asıl meselemizi konuşmaya başlayabiliriz. Görüldüğü üzere, “faşizmi geriletme” siyasetinden Batı’da yaşayan Kürt halkı da etkilendi.
Meral Danış Bektaş seçim sonrası yaptığı değerlendirmede, “İmamoğlu bu oylar benimdir demesin sakın, aldığı oylar onun değil. Bizim seçmenlerimiz oraya oy verdi neden? Çünkü AK Parti’yi cezalandırmak istedi.” dedi. Açıkçası yapılan bu açıklama, çevir kazı yanmasın açıklamasından başka bir anlam ifade etmiyor. En nihayetinde İstanbul’da yaşayan Kürt halk kitlelerinin anlamlı bir çoğunluğu CHP’yi destekledi.
Bazı sosyalist çevreler seçim hazırlık sürecinde doğrudan İmamoğlu’na ve Yavaş’a desteklerini açıkladılar. Bu desteği de “faşizmi geriletmekle” gerekçelendirdiler. Bugün itibariyle gazete manşetlerinde ve sosyal medya hesaplarında CHP’nin zaferini kutluyorlar.
Geldiğimiz aşamada sosyalist siyasetin anlamlı bir kesimi CHP’cileşmiştir ve burjuva yasalcılığının batağına saplanmışlardır. Bu belirtilerin toplam adı derinleşmiş ideolojik tasfiyeciliktir ya da likidasyondur. Seçimin üçüncü sonucu da budur.
2000’den sonra muntazam olarak zayıflayan ve burjuva yasalcılığına meyleden sosyalist sol, 2016’dan sonra oluşan daha baskıcı-faşist siyasal ortamda daha da etkisizleşmiştir.
Sosyalist solun CHP’cileşmesini ele alırken, öncelikle geçtiğimiz cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı(EÖİ)’nı değerlendirmekte fayda var. Çünkü Batı’daki Kürtlerin CHP’ye yönelmesinin ve sosyalistlerin anlamlı bir kesiminin CHP’cileşmesinin güncel gerekçesi EÖİ planının devre dışı kalmasıyla ilgilidir.
EÖİ sosyalistler ve KÖH için bir umut olmuştu. EÖİ, Türk burjuva siyasetine karşı emekçi ve demokratik siyasetin üçüncü bir yol açma iddiasıyla bir araya geldi. Bu iddia hem gerçekçiydi hem de yaşanan siyasal sıkışıklıktan çıkmak için bir zemin sunuyordu. Kuruluş metinleri incelendiğinde EÖİ’nin yalnızca burjuva seçimleri esas almayacağı, esas olarak kitle mücadelesine odaklanacağı yaklaşımı görülecektir.
İlginç olan şu ki, bırakalım burjuva seçimleri esas almamayı, EÖİ burjuva seçimlere ilişkin aday dahi çıkarmayıp Kılıçdaroğlu’nu destekledi. EÖİ kendi kuruluş ilkelerini çiğnedi. Kitle mücadelesini yükseltmek şöyle dursun, EÖİ; kitle mücadelesinden korkan, her türlü kitle hareketini “provokasyon” olarak gören Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek kendini hiçleştirdi.
Bugünkü “faşizmi geriletme” söyleminin kökeni, EÖİ’nin kendini hiçleştiren bu kararına dayanmaktadır. Henüz cumhurbaşkanlığı seçimi dahi olmadan EÖİ fiilen dağıldı. Emekçi ve demokratik siyaset komprador burjuvazinin muhalif kliğine yedeklenerek, hem düzen içi siyasete hapsoldu hem de kitle mücadelesinden koptu.
Kitlelerden kopuk, kitlelere güvenmeyen her siyasal çizgi en nihayetinde düzen içileşir. Kitlelere güvenmeyenler Müteahhit İmamoğlu’na, Ülkücü Mansur Yavaş’a güveniyor. Siyasetin diyalektiği bu kadar yalındır.
Bazı sosyalist partiler AKP-MHP rejimine karşı mücadelede, kitleleri seferber eden devrimci bir çizgiye yönelmedikleri için soluğu CHP’nin çeperlerinde aldılar. Bu çevreler bütün olanaklarını CHP’nin ideolojik ve kültürel olarak etkili olduğu alanlarla sınırladılar. Seçime CHP’nin kaybetme olasılığı olmayan alanlarda girip, CHP’nin kazanmasının riskli olduğu alanlarda ise CHP’yi desteklemişlerdir. İşte CHP körleşmesi diye tanımladığımız şey tam olarak budur.
Örneğin YRP’nin işçi havzalarındaki yükselişi, AKP’den kopan işçilerin YRP’ye yönelişi sosyalist siyasetlerin ilgisini çekmemektedir. Sosyalistlerin güncel durumda, işçi örgütleyecekleri alanlar da CHP’nin egemenlik alanlarıyla sınırlıdır.
Daha açık ifade edecek olursak; bu sosyalist partiler CHP ile kaderlerini birleştirmişlerdir. Türk burjuva devletinin kurucusu ve büyük burjuvazinin iki ana siyasal hattından birini temsil eden CHP ön açacak, faşizm gerileyecek, bizim sosyalist siyasetler de bu yoldan büyüyecekler…
Hesap budur. Söylenmeyen, itiraf edilmeyen hakikat bundan ibarettir. CHP’ye ilericilik atfetme düsturu, Türkiye sosyalist siyasetini doğuşundan bu yana kötürüm bırakmış ve hiçleştirmiş bir yaklaşımdır.
71 Devrimciliğinin esas çıkış noktası, “CHP’nin solu” olmayı esas almış reformist siyaset anlayışına isyandır. Çayan ve Gezmiş bu reformizmden pratik, Kaypakkaya ise hem teorik hem de pratik olarak koparak devrimci miraslar bırakabilmişlerdir. Tarihsel olarak da Türkiye devrimciliğinin kırılma anı “CHP’nin solu” olma durumundan kopmaktır. Çayan’ı, Gezmiş’i ve Kaypakkaya’yı devrimci yapan “ayrıntı” bu denli basittir.
Ancak “CHP’nin solu” olma durumu bugün, CHP körleşmesi yaşayan sosyalistlerin eliyle güncellenmektedir. CHP’nin seçim zaferleriyle “faşizmin gerilediğini” iddia etmekle, CHP’yi ilerici ilan etmek denktir.
Yeni bir devrimci kopuş için CHP’cilikten sıyrılmak esastır. Son tahlilde CHP’cilik sosyalistleri kitleselleştirmiyor, bilakis yok ediyor. CHP’ciliğin pratik bir yansıması olan burjuva yasallığını esas alan parlamenterizm, sosyalistlere yol açmıyor, aksine ideolojik tasfiyeciliği derinleştiriyor.