Sanayi devrimi sonrası doğan mekanik örgütsel yapıların içinde bulunduğumuz son yüzyılın artan enformasyon ve veri işlem hızına yetişemeyeceği açıktır. Eski yüzyılda olguları açıklamak için kaba determinist yöntemler oldukça işe yarıyordu. Çünkü işlevi fazla karışık olmayan fabrika mekaniğine bağlı üretim modeli, düşüncenin, kültürün ve sosyal ilişkilerin doğasında şekillendiriyordu. Bu nedenle olguların parça-bütün ilişkisiyle tarif edilmesi daha basit bir şekilde gerçekleşmekteydi. Ekonomik, siyasal, askeri ve örgütsel alanların birbirinin içine geçerek karmaşık tek bir yumak haline geldiği çağımızda, toplumsal olguları anlama ve çözme yolunda bir düşünce yöntemi olan mekanistik determinizmin işlevinin zayıfladığı anlaşılmaktadır.
Dünyayı anlamak için eskisinden daha fazla uzmanlık bilgisine ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde doğru ve kullanışlı bir örgüte kavuşmak için eskiyen bilgilerimizin ve paradigmalarımızın fazla bir işe yaramayacağı belli olmuştur. O halde işe nereden başlamak gerekmektedir? “İçinde bulunduğumuz tarihi koşullarda örgütün anlamı nedir?” sorusu cevaplanmadan, “Doğru bir örgüte kavuşmanın bilgisi nedir?” sorusunun cevaplanamayacağını burada hatırlatmak istiyoruz. Yeni çağın özellikleri değişim dinamiklerinin ışığında kavranıp tarif edilmeden ihtiyacımız olan örgütün tarifini yapmak mümkün olmayacaktır. Aşılması gereken şey sadece Newtonyen prensiplerle çalışan mekanik örgüt modeli değil, aynı zamanda mekanik bir siyaset anlayışıdır da. “Eğer ekonomik kriz yada açlık varsa devrim mücadelesi yükselecektir” türünden kaba determinist bir neden-sonuç ilişkisiyle hayatın olası akışına karşı bir konumlanış içerisinde olunamayacağı artık belli olmuştur. Kitlelerin hareketinin yönü her şeyin sonuçlarının önceden bilindiği bir belirlenimci anlayış yoluyla tespit edilemez. Anlatmak istediğimiz toplumsal hareketlerin tamamen belirimiz oluşu değildir. Bilakis eldeki eski bilgi paradigmasıyla böyle bir sonuç alınamayacağı gerçeğidir. Çünkü günümüzdeki olgular kompleks, iç içe geçmiş ve karmaşık bir halde olduğu için parçalara ayırıp tek bir parçayı inceledikten sonra sonuca gitmek imkânsız gibidir. Bu ise çağın ihtiyaçlarına uygun yeni örgüt ve siyasette uzmanlaşmaya karşılık gelmektedir.
Burada önemli bir ayrıntıyı açıklamak istiyoruz. Mekanistik örgütlerde de aslında sıkı bir iş bölümü ve ihtisaslaşma vardır. Ama çağımızda birçok kavram gibi bu bahsini ettiğimiz kavramlarında anlamı değişikliğe uğradı. Artık iş bölümü ve uzmanlaşmaya dair yükümlülük ve yöntemlerin net olarak tanımlanamadığı bir model içerisinde kalarak sürece cevap olunamayacağı açıktır. Günümüzde artık işler tek bir yöntemle belirlenmiş olarak finale varamamaktadır. Toplumsal olguların çok katmanlı ve karmaşık bir hale gelmesi birçok alanda uzmanlaşmayı gerekli kılıyor. Modern matematik bilmeden iyi bir iktisat analizcisi olunamayacağı gibi tarih, diplomasi ve sosyal psikoloji bilmeden iyi bir siyasetçi olunamayacaktır.
Newton paradigmasından dünyaya bakan devrimciler, sahip oldukları örgütü belirli kaba parçalardan oluşan bir makine gibi tasavvur ederler. Oysa günümüzde ihtiyaç duyulan örgüt modeli; determinist çalışan parçaların toplamından oluşan bir bütünden daha fazla akışkan bir yetenek göstermelidir. Enformasyon çağında dış dünya ile etkileşime hızlı girebilen esnek ve otonom örgütlenmelerin yaygınlaştırılmasında fayda vardır. Çünkü küresel ortamın başkalaşması, örgüt olmanın anlamını da başkalaştırmaktadır. Her köşesinin küresel ağlarla birbirine bağlandığı bugünkü dünya koşullarında aniden patlayacak toplumsal fırtınalara karşı hazırlıklı olmak gerekmektedir. Böyle bir hazırlığın eski örgüt paradigmalarından kopamayan bilgisiz kadrolarla yapılamayacağı kesin gibidir. Bu nedenle önümüzdeki dönemin örgütsel politikası, çağımızdaki sınıf mücadelesinin yeni hal ve ihtiyaçlarına göre kadro yetiştirecek akademiler kurmak ve yaygınlaştırmak olmalıdır. Stratejik ve taktik rollere göre iki yıl ile dört yıl arasında süren bir profesyonel bilgi paylaşım ve işlem sürecinden sonra sosyalist demokrasi mücadelesinde yeni bir örgütsel formasyona ulaşmak olanaklıdır.
Stratejik yönetim bilgisi olmayanın iyi bir taktisyen olamayacağı bir çağın kapısından içeriye girmiş bulunmaktayız. Bu durum bizleri devrimci halkçı özelliklerden başka özel yeteneklerle donanmayı zorunlu kılıyor. Sınıf mücadelesinin kendiliğinden gelişen doğal seyri içerisinde ortaya çıkan klasik kadro düzeyiyle bu süreç karşılanamayacaktır. Politika bilimine dair eski yüzyılın efsaneleri birer birer ölmekte ve yerlerini devrimci zekanın iradi müdahalelerine terk etmektedirler. Örgüt ve siyasetle ilgili ürettiğimiz fikirlerin makine metaforundan beslendiğini biliyoruz. Bu makine tepkisi devrimci hareketin uluslararası gelişmelere karşı gösterdiği tepkilerde de ortaya çıkmaktadır. Özellikle Filistin ve Karabağ sorununda analitik bir politikanın yeterince ortaya çıkmamasının sebebi; öğrenilmiş makine algoritması esprisini akla getirmektedir.
Newtonyen örgüt ve siyasetin en belirgin temel özelliği ontolojiyi mekanik görmesidir. Eğer varlıkların varoluşuna kaynaklık eden iç yasalar bir fabrika düzeneği içerisinde çalışıyorsa, o halde epistemoloji denen varlıkların bilgisi de bizlere mekanik görünüyor olmalıdır. Bu durum geçmiş yüz yılın bilimsel hastalığı olan pozitivizmin yücelttiği rasyonelliğe olan abartılı inançtan başka bir şey değildir. Bir makineden ne bekleniyorsa örgütten de onu bekleyen bir anlayışın karşılaşacağı sonuç mekanik bir siyaset olacaktır. Anlayış düzeyinde ontolojik bir evrime uğramadan epistemolojik bir evrime uğramak olanaklı görünmemektedir.
Sanayi devrimiyle birlikte fabrikaların sağladığı verimlilik artışından ve kolaylıklardan etkilenerek makine metaforuna kendini kaptıran anlayışların günümüzdeki belirsizliklere son vermesi beklenemez. Pozitivizme kayan politik tutumların en belirgin özellikleri olguların felsefeyle olan ilişkisini koparmasıdır. Devrimci felsefenin yardımı olmadan olay ve olguların iç ve dış bağlantıları arasındaki ilişkiler tam olarak kavramlaştırılamayacaktır. Her şeyden önce pozitivizm belki dünyayı gözlemleme şansını bir miktar size verir ama onu derinlemesine kavrama ve değiştirme ihtimalini elinizden tamamen alır. Zira ruhani olandan dünyevi olana geçmiş olmak devrimci bir düşüncenin ortaya çıkmış olmasının ölçütü değildir. Dünyanın ezilenlerin lehine değiştirilme sürecinin mekanik yöntemlerle şekillendirilemeyeceğini artık kabul etmemiz gerekiyor. Salt aklın kapasitesinin dünyayı anlamada yeterli gelemeyeceği bellidir. Çünkü insan aklı bu dünyanın ürünüdür ve ancak devrimci felsefe yardımıyla özgürleşebilir. Tıpkı fizikist süreçlerde olduğu gibi psikoloji biliminde de “bütün parçaların toplamıdır” önermesi paradokslara yol açmaktadır. Bizler artık rahatlıkla siyaset bilimi açısından; “bütün parçaların toplamı değildir” önermesini kabul etmeyi tartışabiliriz.
İnsan bilinci nasıl ki anatomide olduğu gibi insan vücudunun parçalara ayrılarak temel birimlerinin incelenmesi gibi incelenemiyorsa, iyi bir siyaset teorisini belirgin kılan temel özellik de mekanik parçalara bölünemez oluşudur. Siyasetin makine üretimi bir olgu olduğunu kabul eden anlayışlar, makine mekaniğiyle bir tarlayı düzeltir gibi insan zihninin değiştirilemeyeceğini anlamaları gerekir. Böyle bir örgütsel yaşam içerisinde olağanüstü özgün durumlarla başa çıkacak bir kadro modelinin doğmasını beklemek, bir masal düşünün gerçek olmasını beklemeye benzer.