Bizimle iletişime geçin

Makale

Devrimci ve Militan Çizgide Israr; Devrimin Kitlelerin Eseri Olduğu Doğrusunda Israr Etmektir

Her komünist, en yalın niteliğiyle proletarya ve halklarımızın komünist mücadele ve devrim gereksinimi karşısında koşulsuz bir görev, şartsız bir sorumluluk taşır. Bu görev ve sorumluluk hiçbir gerekçeyle pazarlık konusu yapılamaz. Komünistlerin birliği, dolayısıyla parti birliğimiz, bu görev ve sorumluluğun yerine getirilmesinin ön koşuludur. Bundan kaçmak, bunu ertelemek, bunu iç örgütsel sorunlarla gerekçelendirip belirsizliğe sürüklemek ve buna kayıtsız kalmak komünist bilinç ve tutumla bağdaşmaz…

Devrimci çizgide ısrar etmek, devrimde ısrar etmenin alameti olarak son derece kıymetlidir. Bu ısrar, sağ pasifist tasfiyeci reformist damarın derin kökler tutarak, ezilenleri yerelliklere dilimlediği günümüz şartlarında özellikle çok daha kıymetlidir.

Doğru-devrimci çizgide ısrar etmek; devrimin kitlelerin eseri olduğu tarihsel bilinç ışığında devrimde ısrarı onun bu doğasına uygun samimiyet zemininde ısrardır; meselenin özü budur. Bilimsel olan doğrudur ve aynı zamanda devrimcidir. Bundan hareketle söylenebilir ki, ‘‘doğruluk-bilimsellik-devrimcilik‘‘ kavram ve argümanları arasında doğru orantılı bir ilişki ya da özdeşlik vardır. Teorik açıdan veya teorik doğru anlamında buna itiraz etmek paradokstur. Fakat, teorik doğru babında, bilimsellik-doğruluk-devrimcilik üçlüsü arasında eşdeğer olma veya özdeşlik olarak tarif ettiğimiz anlamdaşlık ilişkisi, gerçek yaşam veya siyasi gerçekte, mutlak doğru değil, bilakis genel-teorik doğrudur. Yaşam pratiği veya siyasi gerçekte, devrimcilik, her zaman doğru ve her zaman bilimsel olmayabilir; hatta değildir. Her doğru da devrimci ve bilimsel değildir, olmayabilir. Komünist veya devrimcilerin gerçek pratikte, doğrudan ve bilimsellikten uzaklaştığı dönemler, anlar, pratikler olmuştur; bunlar inkar edilemez gerçeklerdir. Lakin meselenin önemi salt teorik doğru ile pratik gerçek arasındaki ilişkide açığa çıkan ters orantılı açıdan ibaret değildir. Daha da önemli olan şu ki, bu ters açıda felsefi ve diyalektik bir arka plan vardır. Tarihsel koşullarla sınırlı insan bilgisi, kavrayışı ve yeteneklerinden bağımsız olarak, hareketli-dinamik-işleyen canlı bir organizma olarak, dogma ile arasına keskin mesafe koyup ‘‘mutlak‘‘ı reddeden, gerçek’e ‘‘kuşkuyla‘‘ yaklaşıp tüm tez ve savında yanılgı payı bırakarak ‘‘hata‘‘ tanıyan, teoremini objektif ‘‘olasılık‘‘ üzerine kuran gerçek bilimin bizzat bağrında bu tezat vardır. Bu, ‘‘Zıtların birliği yasası‘‘dır; buna göre, mutlak, monolotik, tek doğru ve çelişkisiz tek bir şey ve bir süreç yoktur.

Bu manada, doğru, tarihsel şartlara tabi olarak göreli-geçicidir demek yanlış olmaz. O halde, devrimcilik de tarihsel-toplumsal şartlar içinde değişken ya da yeniden biçimlenen dinamiğiyle sabit-statik bir biçim değildir. Özü aynı kalsa da, biçimi tarihsel-toplumsal koşullara bağlı olarak değişir. Misal, burjuvazi, proleter devrimler öncesi dönemde devrimci baruta sahipti. Proletarya tarih sahnesine bir sınıf olarak çıkmadan önce burjuvazi devrimci rol oynuyordu, ama proletaryanın sahneye çıkmasından itibaren gericileşti. Feodalizme karşı mücadelede, milli burjuvazinin sol kanadı devrimciydi, devrimin müttefikiydi. İşgal şartlarında bir avuç işbirlikçi hain dışında diğer milli güç ve sınıflar anti-emperyalist cephenin bileşeniydi, milli davanın/ulusal kurtuluş savaşının ittifak güçleriydi. Bunun gibi,  şeyler ve süreçler bilimsellik ilerlemeler-değişimler-gelişmeler göstermekle birlikte, bir öz meselesi olarak her şartta daimdir; biçimi değişse de, muhtevası zenginleşip gelişse de bilimsellik dışında başka bir kategoriyle tarif edilmez. Bilimsellik değil ama bilimsel olan, diyalektiğe tabi olarak her farklı tarihsel koşulda değişen-gelişen-başkalaşan canlı bir dinamizmdir. Bilimsellik farklı ama bilimsel olan farklıdır; bilimsel olan yarın geçersiz hale gelerek eskiyebilir fakat bilim eskiyip geçersiz hale gelmez, yalnızca nicel ve nitel zenginlikler edinme zemininde gelişip değişir. Misal, Marksizm, önce Leninizm aşamasıyla nitel ilerleme gösterdi, sonra Maoizm aşamasıyla yeni nitel aşamaya ulaştı. Leninizm, Marksizm bilimini reddetmeden onu tarihsel-toplumsal şartlardaki gelişme ve değişimlere bağlı olarak güncelleyip ilerletti; ondan kopmadan onun yaşayan canlı ruhunu alarak onu bir üst seviyeye taşıdı. Maoizm de Leninizm bilimini reddetmeden, bilakis ona sıkı-sıkıya bağlı olarak, onu farklı tarihsel-toplumsal koşullara uyarlayarak zenginleştirip bir üst seviyeye ulaştırdı. Bu durumda, Maoizm’in temsil ettiği bilimsel devrimci çizgi (Komünist teori), Marksizm‘in ve Leninizm’in temsil ettiği bilimsel çizgi-teoriden daha ileridir. Marks, Lenin ve Mao yoldaşın yaşayarak tahlil ettiği, sonuçlar çıkararak yeni sentezlere ulaştığı şartlarda yaşamadılar, o şartların aynısını görüp analiz etmediler. Dolayısıyla onların yaşamadığı ve görmediği  gelişmeleri Mao yaşayıp gördü ve tahlil edip teori-pratiği geliştirdi. Bunun için daha ileridir ve bu gayet anlaşılır bir durumdur.

Burada ek bir parantez açarak, Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgisiyle ilgili yaşanan ‘‘münakaşa‘‘ya dikkat çekmek yerinde olacaktır. Marksizm’in nitel gelişim aşamaları bağlamında ona yapılan katkılara ters reaksiyon göstermeyip pozitif yaklaşımla karşılanırken, aynı bilimsel tutum, Kaypakkaya yoldaşın yarım asır önce siyasi coğrafyadaki sistem-sınıf veya sosyo-ekonomik yapı hakkında ortaya koyduğu somut tahlil-tespitlerin, tam yarım asır sonra bugün somut koşullar temelinde güncellenerek ilerletilmesi-yenilenmesi ve geliştirilmesinde gösterilmemekte; bunun Kaypakkaya yoldaş ve komünist çizgisinin reddedilmesi olduğu ileri sürülmektedir. Evet bu dikkat çekicidir. Neden mi? Çünkü, bizlerden bağımsız olarak UKH düzeyinde, yani ‘‘başkalarının‘‘ kabul ederek gerçekleştirdiği ve hazır olarak önümüze getirdiği temel-nitel ilerleme ve değişimleri sorunsuz olarak kabul ederken, kendimizin yapması gereken veya kendimizin yaptığı gelişim ve değişimlere aynı pozitif tutumla yaklaşılmamakta, sorumluluk alınmamakta, bilakis dogmacı bir inat sergilenerek somut tahlil-tespitlerde gerçekleştirilen değişim ve ilerlemeler birer suçlama konusu olarak ele alınmaktadır! Çifte standartçı bu tutum, bilimsel değil, dogmacıdır.  Üstelik, Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgisi tartışma konusu değil, ülkeye dönük somut tahlil-tespitler ve bunlara bağlı yenilikler-değişimler tartışma konusudur. Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgisine dönük bu yaklaşım, O’nu salt somut tahlil-tespitlere indirgeyen başka bir hatalı yaklaşımdır.

Kaypakkaya yoldaş, o gün yarı-feodal üretim tarzı ve ilişkileriyle biçimlenen toplumsal ölçekteki ekonomik-siyasi şartlara baktığında fiilen o gerçeği gördü ve bunu o gün için tahlil ederek tespit etti. Haklıydı, bilimseldi tespitleri. Çünkü, o gün gördüğü somut durum ve şartları analiz etti, görmediklerini değil. Bugünü göremezdi, görmediği için O‘nu suçlayamayız. Ama şunu yapabiliriz; bugünün o güne oranla değişmiş olan somut koşulları ve durumu pek haklı olarak bizler analiz edip tahlil etmeli-edebiliriz. Kaypakkaya yoldaş, ‘‘karla kaplı‘‘ siyasi coğrafyaya baktığında, bu şartların ‘‘kış‘‘ koşulları olduğunu söyledi! Başka ne diyebilirdi ki. Bugün bizler, ‘‘karların‘‘ kalktığı ve ‘‘karanın‘‘ egemen olduğu bir doğaya-coğrafyaya-topluma bakıyoruz; ‘‘kış‘‘ mı demeliyiz Kaypakkaya yoldaşı reddetmeme adına!? Diyemeyiz, dersek asıl o zaman Kaypakkaya yoldaşı ve komünist çizgisini dogmatikçe dondurmuş oluruz. Böylece onun canlı özü gibi MLM’yi reddetmiş oluruz; çünkü, ‘‘somut koşulların somut tahlili ilkesi‘‘ MLM’nin ve komünist teorinin yaşayan canlı ruhudur. Özcesi, çelişki yasası ve buna bağlı değişim yasasına tabi olan toplumsal gelişim süreci bilimsel verilerin ışığında izlenmeden ve bu değişim-gelişim paradigması somut tahlil-tespitlere, teori ve siyasete yansıtılmadan bilimsel devrimci çizgide ısrar etme tavrı temsil edilemez.

Bu hatırlatmalar ışığında, iyi niyetinden kuşku duymadığımız ama son tahlilde tayin edici olanın çizgi veya anlayış sorunu olduğu doğrusundan hareketle, sübjektif ve dogmatik anlayış sorunsalıyla biçimlenen, değişim ve yeniliğe kapalı ama eskinin katı tekrarıyla yükseltilen ‘‘devrimci çizgide ısrar etme tavrı‘‘na sıkı-sıkıya sarılan yoldaşlar var ki, bu yoldaşların bu tutumu aslen kuru iddiacılıktan malul olup, bir yığın çelişkiyi barındıran ideolojik muhtevasıyla tartışmaya muhtaç olduğu açıktır. Devrimci çizgide ısrar etmek, onun değişen şartlara paralel biçimde geliştirilmesinden muaf tutulamaz. Dahası, gerçekler karşısında kamanıp görevsizlik siyaseti güdülerek bilimsel devrimci çizgi temsil edilemez, slogancı söylemi bayrak edinen yetinmeci yaklaşımla hiç temsil edilemez.

“Değişim dediğiniz nedir” biçiminde samimi olarak sorulan sorularla karşılaşmaktayız! Değişimin ne olduğunu soru eden bir yaklaşımın, yaşadığı dünya ve ilgili parça coğrafyasına bakmaktan aciz, nesnel gerçeği görerek ona uygun adım atmaktan korkan ve kendisini geleneksel ezberlerine hapsederek yanı başındaki muazzam değişim sürecine kör inatla sırt dönen ama çıplak gerçeği kafasındaki hayali kurguya uydurmaya azmedecek kadar da ‘‘cesur‘‘ olan ‘‘cahaletiyle‘‘ zaten sınıfta kaldığı aşikardır. Değişim realitesi ve bunun bir parçası olan komünistlerin birliği konusunda ketum davranan bir çizgi, bilimsel devrimci çizgide ısrar etme tavrını hakkıyla temsil etmez-edemez.

Devrimci çizgide ısrar etme tavrına sahip olmakla birlikte, komünist çizgiyi benimseyerek savunan MLM güçler yelpazesi birden fazla yapıyı içermektedir. Yani birlik muhatapları bir veya iki yapıyla sınırlı değil, daha fazladır. Bu yoldaş yapılar arasında, örgütsel birlik tartışması bağlamında, ileri bir yönelim olarak ‘‘ortak çalışma‘‘da mutabık olduğumuz ve ortak çalışma kültürünü pratikleştirerek sürdürdüğümüz yoldaş yapı mevcuttur. Prensip olarak komünistlerin birliğine kayıtsız olmayan bu yoldaşlar, örgütsel birlik noktasında bazı anlayış ve yaklaşım engelleri taşısa da, esasta olumlu ve ileri bir yönelimi temsil etmektedirler. Ki, ortak çalışma adımıyla karşılıklı olarak geliştirdiğimiz süreç aktüel olup devam etmektedir. Hiç kuşkusuz ki, bu yoldaşların tutumu bilimsel yönelim barındırarak devrimci çizgide ısrar etme tavrını pozitif manada temsil etmektedirler. Burada söylemek gerekir ki, birlik meselesini, devrimci çizgide ısrar etmenin somut bir belirtisi, hatta bilimsel gerekliliği olarak mütalaa ettiğimiz için gündemde tutmaktayız. Bizler için, komünistlerin birliği karşısında sorumluluk almayan ve buna dönük pratik bir siyaset geliştirmeyen bir anlayış, devrimci çizgide ısrar etme tavrında noksan ve kusurludur. Devrimci çizgide ısrar etme tavrı, elbette salt birlik meselesine indirgenemez, çok daha kapsamlı bir içeriğe sahiptir. Fakat, komünistlerin birliği, bilimsel devrimci çizginin temsil edilmesinde önemli bir parametredir. “Doğru birlik anlayışı olmayanların, doğru bir devrim anlayışı da olamaz” sözü, birliğin devrimci çizgiyle bağını gösterir.

Hali-hazırda, tahlil-tespit, ideolojik-siyasi-örgütsel esasta aslen bir maraz görmedikleri halde, ufku sübjektivizme takılarak devrimci-komünist sorunluluğu kayıtsızlığa yatıran türden, ayrı kalmayı ısrarla yeğ tutan yoldaşlar da var! En geniş bileşenine atfen ve ironiyle söylersek; ‘‘kalemimi aldı, defterimi yırttı, bana sormadı, haberim yoktu, bana bağırdı‘‘ vb. diyerek, ‘‘kabul etmem, tanımam, ben yokum, ayrılırım‘‘ diyerek gerçekten de ayrılan ve bir parça kibir çağrıştıran yaklaşımla “fes et, gel konuşalım“ tavrıyla ayrı kalmakta ısrar eden yoldaşlar var! Bu yoldaşlardan, genç yaşta olup tecrübesi az olan ve tahripkar süreçlerin ‘‘doğal mağduru‘‘ olarak muhtelif pozisyonlara mahkum edilip dağıtılan, bu bağlamda ‘‘kaderleri‘‘ dönemsel gelişmelere terk edilen yoldaşların, basit öfkelerle hareket etmesi ve hatta ideolojik tutum-tercih dışında adete ‘‘küsme‘‘ tavrıyla parti birliği ve bilinci açısından tamamen sorunlu olan mevcut durum ve duruşu benimsemeleri anlayışla karşılanabilir ve hiç şüphesiz ki eleştiriye yer bırakmayacak kadar anlaşılabilir bir şeydir. Ancak, uzun mücadele yıllarını ve buralardaki ağır badireleri omuzlayan-omuzlamaya devam eden,  kayda değer bir ideolojik-teorik birikim ve örgütsel tecrübe biriktirmiş, devrime bağlılığı ve partiye karşı aidiyet duygularının kuvvetinden, samimiyet ve yoldaşlıklarından zerrece şüphe duymadığımız türden yoldaşlara ne demeli? Bu yoldaşların tutumu, bilimsel devrimci çizgide ısrar etme tavrıyla örtüşür mü? Yoldaş güçlerin ayrı durmasını, örgütsel güçlerin parçalı ve dağınık kalmasını sindiren, birleşmek için gerekli çabayı sarf etmeyen tutum ne kadar bilimsel olabilir? İdeolojik-teorik-siyasi çizgiden bahsetmiyoruz; örgütsel çizgi savunusu ve pratik tutumdan bahsediyoruz.

Komünistler arasında hiçbir dayatma kabul edilemez. Dayatma özgürlükçü komünist ruhla bağdaşmaz. Büyüklük kompleksi gibi, küçüklük kompleksi de komünistlere yabancı burjuva kültürdür. Eşit ve onurlu şartlar, taraflar arası diyaloğun temel şartı, demokratik normlar bu şartın olurlu politik tezahürüdür. Komünistlerin birliği için mücadele devrim bilincinin ürünü, kazanmanın bir silahıdır. Komünistlere havale edilmiş bir sorumluluk olarak her komünistin tarihsel sorumluluğudur birlik. Komünistlerin ayrı kalması bir yana, bir komünistin bile ayrı kalması büyük bir kayıptır. Ayrı kalmış her bir komünist, tek bir komünist bile birlik mücadelesinin yeterli sebebidir. Bundandır ki, bireyle birlik, gurupla birlik, örgüt ve partiyle birlik perspektifi, komünistlerin birliği, sınıfın birliği ve halkın birliği perspektifinin somut içeriğidir.

Komünistlerin omuzladıkları tarihsel sorumluluk bilinciyle, ideolojik-siyasi perspektife uygun, pratik mücadele ilkesine bağlı ve bunu gözeten örgütsel adımlar atmayı ertelemeden, komünist çizgiyi eğip bükmeden, devrimci görevler karşısında suskun kalıp edilgenliğe tamah etmeden ve militan çıkışlar uğruna cüretkar atılımlarla ileri çıkma yükümlülüklerini unutmamaları elzemdir…

Her komünist, en yalın niteliğiyle proletarya ve halklarımızın komünist mücadele ve devrim gereksinimi karşısında koşulsuz bir görev, şartsız bir sorumluluk taşır. Bu görev ve sorumluluk hiçbir gerekçeyle pazarlık konusu yapılamaz. Komünistlerin birliği, dolayısıyla parti birliğimiz, bu görev ve sorumluluğun yerine getirilmesinin ön koşuludur. Bundan kaçmak, bunu ertelemek, bunu iç örgütsel sorunlarla gerekçelendirip belirsizliğe sürüklemek ve buna kayıtsız kalmak komünist bilinç ve tutumla bağdaşmaz…

Birleşebileceğimiz güçlerle birleşmek, devrimin mantığına uygun olup komünistlerin temel tutumunu tayin eden pratik bir ilkedir. Komünistlerin birliği uğruna her tartışma sürecine hazır olarak, örgütsel nicelik gözetmeksizin parti güçlerinin birliğini önemsiyoruz. Sınıf düşmanımıza karşı tavrımız yıkıcı ve uzlaşmazdır! Bunun aksine, devrimci ve yoldaş güçlere karşı tavrımız, toparlayıcı, birleştirici ve koruyucudur. Bu koruyuculuk, bariz bir sınıf koruyuculuğu olarak, doğru-yanlış mücadelesiyle daha güçlü, birlik bilinciyle yakıcı bir ihtiyaç ve ideolojik bir tutumdur. Komünistlerin ufku mekan ve fiziksel barikatlara teslim olacak kadar sığ değildir; onların düşsel-amaçsal ve duygu birliğini baltalayamaz…



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler