Modern fizik halen klasik fiziğin bunalımını aşamamıştır. Bu nedenle, maddenin hareketinin neden –sonuç ilişkilerinde diyalektiği yadsıyan belirsizlikler teorileri gibi post modern felsefedeki değerlerin öznelliği ve nesnel ortak ölçütün yokluğu gibi teorilere zemin oluşturan kuantum parçacık teorileri modern fiziğin bunalımını da ortaya koymakta ve yansıtmaktadır. Modern fizik de tıpkı klasik fizik gibi matematikteki sıfır kavramını halen tanımlayamamıştır. Modern matematikte de 1/ 0 halen tanımsız olarak kabul edilmektedir. Biz bu makalede modern matematiğin ve modern fiziğin klasik fiziği halen aşamamış olan genel kabullerinin bir eleştirisini yapmaya çalışacağız.
Ben bu makalede ikiz açıları 37 derece ve tepe açısı 106 derece olan ikiz kenar üçgeni Hareketin Evrensel Göreli Ritm yasasının matematiği olarak ele alıyorum. İkiz açıların her biri herhangi bir çelişkinin karşıt kutuplarının özdeşliğini ve tepe açısı ise karşıtların birliğini temsil etmektedir. Marks da benzer bir örneği Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı adlı çalışmasında metayı kullanım değeri ve değişim değeri arasındaki karşıtlığın birliği olarak bir üçgen örneği ile değerlendirmiştir. Fakat ben, burada, ikiz kenar üçgenin taban açılarının niçin 37 derece ve tepe açısının ise 106 derece olarak ele alındığını ve karşıtların birliğinin ritminin neden bu biçimde ifade edildiği sorusuna cevabı sonraya bırakacağım. Ancak matematiğin sıfır ( 0 ) kavramının, burada, sanıldığı gibi, ‘’yok’’ anlamına gelmediği, çelişkinin, iki kutbu arasındaki karşıtlığın, görelilik yasası bağlamında, birbirine, dönüşebilirliği anlamında, ikizkenar üçgenin tepe açısına karşılık gelen çelişkinin öznesinin, örneğin, değer yasası için söylersek, ‘meta’ parametresinin, ikiz açılardan her birine karşılık gelen değişim değeri ve kullanım değeri arsasındaki diyalektiğin, bu parametrelerin her birinin karşılıklı olarak birbirine içkin bir ontolojik ilişkisine karşılık gelmesi gibi, çelişkinin, zaman parametresiyle ilişkisi içinde çözümünün, bu parametrelerden herhangi birinin nesnel olarak ortadan kalkması biçiminde değil ama bu parametrelerin her birinin birbiriyle içkin bir biçimde, aralarındaki çelişmenin ortadan kalkarak, bir tek parametreye dönüşmesi anlamına geldiğini ifade eder. Ki bu diyalektiğin yadsıma yasasına karşılık gelir.
Böylece, ne doğa tarihi için ne de toplum tarihi için sıfır (0) kavramı hiç bir zaman ‘’yok’’ kavramına eşitlenemez. Çünkü, örneğimizdeki, kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki karşıtlıkta da olduğu gibi, matematiğin sıfıra karşılık gelen sayısının, nesnel karşılığı, dildeki ‘’yok’’ kavramı değil, çelişkinin kutupları arasındaki karşıtlığın tarihsel gelişimine bağlı olarak zaman parametresiyle göreli bir ilişki içinde birbirine dönüşebilen ve zamanla, çelişkinin çözümüyle birlikte bir tek parametre olarak bir özdeşlik ifade edecek bir ontolojiye karşılık geldiği anlamına gelir. Fakat, örneğimizde olduğu gibi kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki çelişkinin, Komünist toplumun ikinci aşamasında, üretici güçlerdeki olağan üstü gelişmenin ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarına olanak tanımasıyla çözülerek, metanın, değişim değeri parametresinin kullanım değeri parametresiyle özdeş bir hale gelerek, metanın da meta olarak ortadan kalkarak, bir kullanım değeri biçiminde yeni bir ontolojik varlık kazanması örneğinde olduğu gibi, çelişkinin karşıt parametrelerinin, zaman parametresiyle göreli bir ilişki içinde bir tek parametre halinde özdeşleşerek çözülebileceği anlamına gelir ki, bu, aynı zamanda, her çelişkinin zaman parametresiyle göreli bir ilişki içinde, tarihsel olduğunu ve ancak tarihsel olarak çözülebileceğini ifade eder.
Böylece, varlığın ontolojisinde matematikteki sıfır (0) kavramının dildeki ‘’yok’’ kavramına özdeş olmadığı, çelişkinin karşıt parametrelerinin zaman parametresiyle göreli bir ilişki içinde çözülürken birbiriyle özdeşleşerek bir tek parametreye indirgenen, iki karşıt kutuptan birinin diğeriyle çatışmasının, zaman parametresiyle göreli ilişkisini temsil edeceği, bu örnekten de anlaşılabilir. Bu anlamda da tıpkı, görelilik yasasının kütle ile enerji arasındaki birbirine içkin göreli karşıtlık ilişkisinde olduğu gibi bu iki parametrenin birbirine dönüştüğü, birbirini yadsıdığı özel bir uğrak olarak, hareketin bir biçiminden başka bir biçimine dönüşümünde, hareketin önceki biçimi için ‘’olumsuzlama’’, sonraki biçimi için ‘’olumlama’’ya karşılık gelir. Böylelikle, sıfır (0), olumlama ve olumsuzlama üzerinden, yaratan ve yok eden kavramlarının , zamansallık ve mekansallık parametrelerinin birbirine içkin göreli bir karşıtlık ilişkisi içinde, tanrısallığa özdeş bir soyutlama ifade eder ki burada, enerji ile kütle arasındaki bir birine içkin göreli karşıtlık, evrensel hareketin kendiliğindenliğine karşılık gelen nedenselliğinden başka bir şey değildir
Hareketin bir biçimden başka bir biçime dönüşümü, aynı zamanda neden- sonuç ilişkisinin de tam karşıtına dönüşmesidir. Sıfır (0), burada, bir çelişkinin çözülüp yeni bir çelişkinin ortaya çıktığı özel bir uğraktır ve yadsımaya karşılık gelir. Bu anlamda, dildeki ‘’var’’ ve ‘’yok ‘’ kavramları tarihsellikten bağımsız olarak değerlendirilemez. Bir şeyin varlığı da yokluğu da o şeyi hareket ettiren çelişkinin tarihselliği tarafından belirlenir. Bugün, burada var olan bir şey gelecekte başka bir şeye dönüşerek yok olabileceği gibi, bugün nesnesi yok olan herhangi bir soyutlama gelecekte somut bir varlık da kazanabilir.
Matematiğin sıfır ( 0 ) kavramı, bir analoji olarak değil ama işlevsel olarak, gastrointestinal sisteme karşılık gelir ki tıpkı bu sistemin işlevselliğinde olduğu gibi kendisinde maddi bir içerik barındırmaz ve tüm maddi içeriği kendi dışına öteler. Matematikteki sıfırı başka bir analoji üzerinden tanımlamak gerekirse, evrendeki karadelikler tıpkı sıfır gibi düşünülebilir. Nasıl ki karadelikler içerisine düşen her maddeyi atom altı parçacıklarına kadar parçalıyor ve enerjiye dönüştürüyorsa, yani, madde olarak maddeyi yasıyor, öteliyorsa tıpkı bunun gibi matematikteki sıfır da felsefi olarak kavramlaştırıldığında bir karadelik gibi maddenin yadsındığı, başka bir ifadeyle maddenin enerjiye dönüştüğü bir moment olarak düşünülebilir. Nasıl ki evrendeki karadelikleri yok sayamıyorsak, matematikteki sıfır kavramını da felsefi anlamıyla yok sayamayız. Kaldı ki bugünkü bilgilerimizle karadeliklerin nereye açıldığını, örneğin paralel bir evrene açılıp açılmadığını bilmiyoruz.
Eğer, karadelikler paralel bir evrene açılıyor ve enerjiye dönüştürdükleri madde açıldıkları paralel evrende tıpkı bizim güneşimiz gibi bir güneşe dönüşüyorsa ki enerjinin sakınımı kanunu gereğince bunun böyle olması çok muhtemeldir, o halde karadelikler tam anlamıyla diyalektiğin yadsıma ve yadsımanın yadsınması yasasının birlikte gerçekleştiği evrendeki özel momentler olabilir ve böyle bir şey de evrenin oluşumuna ilişkin olarak bing bang teorisini yeniden gözden geçirmemizi gerektirebilir.
Yine, matematikteki sıfır kavramını tanımlamak için başka bir örnek olarak elektriksel yük verilebilir. Nasıl ki elektriksel yük bir maddenin kütlesinde hiçbir değişikliğe neden olmuyor ve fakat maddenin hareketini değiştiriyorsa, tıpkı bunun gibi matematikteki sıfır kavramı da negatif elektrik yükü ile pozitif elektrik yükünün birbirine dönüştüğü, yani, elektriksel yükün yadsındığı özel bir moment olarak da düşünülebilir. Bu anlamıyla matematiksel sıfır, karşıtların birbirine dönüştüğü moment olarak felsefi ve pratik anlamıyla ‘’hiçbir şey’’ değil, işlevsel olarak olumlama ve olumsuzlamanın birlikte gerçekleştiği çelişkinin çözüm aşamasının özel bir uğrağıdır. Bu nedenle, matematiksel sıfırı herhangi bir olguya, çelişkiye uyarlarken, çelişkide ve olguda matematiksel sıfırın rolünü işlevsel olarak yerine getiren parametreyi dikkate almak gerekir.
Çelişkinin kutuplarından birinin matematiksel sıfıra, yani, olumlama ya da olumsuzlamaya, diğerinin ise sonsuza karşılık gelmesi, aynı zamanda, çelişkinin tarihselliğine karşılık gelir. Örnek olarak, metanın, kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki iç çelişkisini ele alalım. Burada, meta 1’e, yani, mutlaklığa, kullanım değeri ve değişim değeri karşılıklı olarak yer değiştirmek üzere sıfıra ve sonsuza karşılık gelir. Böylece, meta, kullanım ve değişim değerinin çatışmalı birliği olarak sıfıra, yani, olumlama ya da olumsuzlamanın ve sonsuzun çatışmalı birliği, başka bir ifade ile bir kesirdir. Metanın bu iç çelişkisi çözülmeden, kullanım değeriyle değişim değeri, matematiksel sıfır, yani, olumlama ya da olumsuzlamayla sonsuz arasındaki çatışma da çözülmez.
Komünist toplumun ikinci aşamasında, üretici güçlerdeki muazzam gelişme ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarının gerçekleşmesine olanak tanıdığında, değişim değerinin fiilen sıfıra karşılık gelmesi, yani, metanın iç çelişkisinin yadsınarak çözülmesiyle, meta da kullanım değeriyle değişim değerinin çatışmalı birliği olarak ortadan kalkar ve ilkel komünal toplumda olduğu gibi salt bir kullanım değerine dönüşür. Böylece, komünist toplumun ikinci aşamasının ekonomi politiği de meta üretimi toplumlarının ekonomi politiği olarak ortadan kalkacak ve insanlık ilkel komünal toplumdaki gibi tam ortaklaşmacı bir toplum yapısına yeniden geri dönecektir. Bu, aynı zamanda, ilkel komünal toplum şahsında, yadsımanın yadsınması yasasının gerçekleşmesi ve insanlığın ilk toplum biçiminin bu kez muazzam derecede gelişmiş üretici güçler zemininde yeniden ortaya çıkmasıdır.
Böylelikle, herhangi bir çelişki için yadsımanın yadsınması yasasının gerçekleşmesinin, yani, başka bir ifade ile herhangi bir çelişkinin tarihinin dairesel bir hareket gösterdiği, bu dairesel hareketin ikiz kenar üçgenin tepe açısına karşılık gelen 106 derecelik diliminin çelişkinin çözümünün tarihine, örneğin, sınıflı toplumlar tarihi ve meta üretimi tarihine karşılık geldiği, her iki 37 derecelik ikiz açının da çelişkinin sıfıra ve sonsuza karşılık gelen ve birbirine içkin olan kutuplarına karşılık geldiği anlaşılacaktır.
Böylece, evrensel hareketin iç çelişkisinin, yani, enerji ile madde arasındaki temel karşıtlığın, aslında, özle biçim arasındaki karşıtlık olduğu görülebilir. Çünkü, kâinatın başlangıcında enerji vardı. Madde yoğunlaşmış enerjinin bing bang ile patlamasından sonra oluştu. Dolayısıyla, enerji evrensel hareketin özü ve madde ise biçimidir. Biçim, özün kesintisiz hareketiyle sürekli bir değişim halindedir. Dolayısıyla, evren. Doğa ve toplumsal ontoloji tamamlanmamıştır, halen oluş halindedir. Yadsımanın yadsınması yasasının, başlangıçtaki içeriğin bütün bir gelişim ve dönüşüm tarihi sonucunda edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak yeniden ortaya çıkması biçiminde gerçekleşmesi, bize, aynı zamanda, evren, doğa ve toplum ontolojisine ilişkin olarak kimi öngörülerde bulunma olanağı da vermektedir.
Başka bir söylemle, sıfır, görelik yasasının parametreleri arasındaki ilişkide olduğu gibi herhangi bir çelişkide, çelişkinin kutupları arasındaki birbirine içkin karşıtlığın zaman parametresiyle göreli ilişkisinde hem çelişkinin çözülüp karşıt kutupların, ikizkenar üçgenin tepe açısına karşılık gelen çelişkinin öznesiyle özdeşleşerek bir ve aynı şey haline geldiği durumun özel bir uğrağı ve hem de görelilik yasasının ifade ettiği gibi birbirine zaman parametresi dolayımıyla karşıt ve göreli bir içkinlik halinde olan ışık hızı parametresinin hiç bir zaman ışık hızının karesine özdeş olamayacağı ve bu nedenle de evrendeki hareketin hiç bir zaman sıfıra eşit olamayacağı gerçekliğinde olduğu gibi, varlığın ontolojisinin hiç bir zaman var olmayacak olan bir durumunu ifade eder. Bu demektir ki, herhangi bir çelişki çözülse ve bu çelişkinin birbirine zaman parametresi aracılığıyla göreli karşıt içkinlik durumu aşılarak, ikizkenar üçgenin tepesine karşılık gelen çelişkinin öznesinde, karşıt parametreler bir ve aynı şey olarak özdeş bir ontolojik varoluş kazansa bile, çelişkinin zamanla görelilik içindeki hareketi durmayacak ve çelişki, farklı iki karşıt parametre arasında, yine, zaman parametresiyle dolayımlı bir ilişki içinde birbirine içkin bir karşıtlık gösteren yeni bir ontolojik yapı olarak yeniden, farklı bir biçim altında ortaya çıkacaktır. Bu, evrensel hareketin durdurulamaz kesintisiz niteliğinin mutlak bir yasasıdır. Başka bir söylemle, bu, evrenin ontolojisinin yegâne mutlak yasasıdır. Eğer, bu böyle olmasaydı, evrenin hareketi sonlu olurdu. Fakat, evrenin hareketi sonsuzdur.