Bilindiği üzere geçtiğimiz günlerde düzenlenen 21. Munzur Kültür ve Doğa Festivali kamuoyunda yoğun değerlendirmelere tabi tutuldu. Bu makalemizin asıl amacı festival sonrası bir kısım bölge insanımızın yürüttüğü eleştirel tartışmalara bir katkı yapmaktır. Sosyalist demokrasi için mücadele süreçlerinin doğal bir bileşeni olan Gazete Patika’nın düşünce ve yazı işçileri olarak eleştiri hakkındaki siyasi çizgimizden ve bu konudaki tarihsel arka planı olan kültürel tutumumuzdan kısaca bahsetmek istiyoruz.
Azami ya da asgari programatik düzeyde bizlerle demokratik siyasal sözleşme yapılıp yapılmadığına bakmaksızın bütün halk sınıf ve tabakaları için düşünce ve eleştiri dile getirmeyi dokunulmaz bir hak olarak görmekteyiz. Kuşkusuz bizim demokratik kurumlarımızın ve ortak olarak başka kurumlarla sorumluluk paylaşımı temelinde ortaya çıkan bir faaliyetin sonuçlarını eleştirilemez ilan etmek bizler açısından ideolojik, siyasal ve kültürel sebeplerle mümkün değildir. Kadim bir yurt olan Dersim, bitki örtüsü, hayvan popülasyonu, insan kaynakları, dil, kültür ve ekonomik üretim anlamında zaten her geçen gün çok kan kaybettiği ortadadır. Vahşi liberalizasyon süreçlerine karşı geliştirilmeye çalışılan devrimci-halkçı hareketlerin alan açma, kazanma ve dönüştürme çabalarına çomak sokmayı kendisine özel vazife edinmiş marjinal rant kesimleri hariç politik eğilimlerine bakmaksızın bütün halk kesimleriyle asgari müşterek birleşmeyi esas alan bir politika yürütülmesinde fayda vardır.
Halkın devrimci ve sosyalistleri eleştirip yeri geldiğinde kamuoyu önünde düşünsel tepkilerini dile getirmelerinden daha doğal bir şey olamaz. Ama bu eleştirilerin olumlu ve olumsuz yönlerinin ortaya çıkabilmesi ve toplumsal anlamda işe yarar hale gelmesi için ortak bir bilimsel analize tabi tutulması gerekmektedir. Festivali düzenleyen demokratik kurumlar ile ortak eleştirel toplantılar düzenlemek, bu ortak değerlendirmelerde elde edilecek tecrübenin daha yüksek seviyede sentezlenmesinin başarılması, gelecekteki pratik süreçlerin hizmetine koşullanmasının önünü açacaktır. Kısacası bu süreç hakkındaki politikamız; küçük arpalıklar karşılığında hükümetin ve genel olarak sistemin çomağını elinde tutan karıştırıcı azınlığı teşhir etmek, halkın çoğunluğunu ise birleştirmektir.
Son yıllarda Dersim özgülünde birincisi küçük burjuva devrimci kesimden kaynaklı, diğeri ise halkın geri kesiminden kaynaklı olmak üzere başlıca iki ana akım halinde gelişen yanlış ve geri anlayışlara karşı ideolojik mücadele vermek gerekmektedir. Bilindiği üzere yanlış bir anlayışın sonucu olarak birçok politik devrimci çevre Dersim Belediyesi’ne proleter bir iktidar gözüyle bakıp bu kurumdan bir işçi devleti ya da onun politik partisinden beklenen rol ve tavırları beklemektedir. Eşyanın tabiatı maddeci bir temelde doğru değerlendirilemediği için ortaya çıkan eleştirilerin önemli bir kısmı da bilimsel ve objektif olamamaktadır.
Günümüzde kamu yönetimi alanında yaşanan çöküş, burjuva kurumsallaşmacılığın kendisini tanımladığı geleneksel biçimlerinin kitleler nezdinde kökten sorgulanmasına sebep olmuştur. Sapkınlaşmış burjuva ekonomi politiğin kamu yönetimi alanlarını iyileştirip daha verimli bir hale getirebileceğine dair imkansızlıklar, halkçı belediyelerde kendisini ifade eden yerel yönetimlerin önemini bu süreçte açığa çıkarmıştır ve bu sürecin kılavuzu da Ovacık’ta ete kemiğe bürünerek Dersim merkezde taban tutan devrimci halkçı yönetimdir.
Tarihte burjuvazi ilk iktidara geldiğinde, başlangıçta kuluçkaya yatarak palazlanma olanağı bulduğu yerel özerklikleri yerle bir etmişti. Ticaret, evrensel yasaları gereği siyasal ve ekonomik otonom yapıları tasfiye ederek yerine merkezi olarak güçlü devlet aygıtını geliştirdi. Yerel yönetimler, büyük kentlerde gelişen devasa üretim ve iş bölümü nedeniyle kendisine yeterli gelen bir ekonomik özerklikten olduğu kadar siyasal bir otonomdan da mahrumdurlar. 19. yüzyılda dünya sosyalistleri arasında tartışılan en önemli gündem konularından biri de tıpkı burjuvazinin iktidara gelmeden önce yaptığı gibi; işçi sınıfının da merkezi iktidarı ele geçirmeden önce yerel iktidarları ele geçirip özerk ekonomik yapılara dönüştürebilmesinin olanaklı olup olmadığı sorusuydu.
Aslında bu problem erken dönem sosyalizminin bir çocukluk hastalığıydı. Belediye yönetiminin proletarya devletine doğru giden bir araç ve yol olarak görülmesi tarihsel bir yanılgıydı. Bu anlamda Dersim Belediyesi gibi sosyalistlerin yönetimindeki halkçı belediyeleri “Paris Komünü”nün tarihsel rolüyle benzeştirmek siyaset ve tarih bilimi açısından büyük bir yanılgıdır. Zira dönem itibariyle Marks ve Engels yoldaşlar erken sosyalizm döneminde ortaya çıkan bu sapma siyasete ideolojik mücadeleler ile müdahale ettiler ve özellikle Paris Komünü’nün merkezi iktidara karşı özerk bir belediyecilik olmadığını vurguladılar.
Bu anlamda Dersim Belediyesi’ni sosyalist demokrasi mücadelesinde bir mevzi olarak görmek yerine proleter sosyalizmin kendi bağımsız bayrağı ile tarih sahnesinde boy verdiği bir olgu olarak görmek sol orjinli bir küçük burjuva hastalığıdır. Kaldı ki Dersim’e benzer herhangi bir kent ekonomisini merkezi iktidarın inşası için kullanışlı bir aparata çevirmek burjuvazinin tarihte feodalizmi yıkmak için yaptığının tersine proletarya açısından mümkün değildir. Komünistlerin yerel ekonomik özerk yönetimleri imkanlarının yetersiz olmasına rağmen kendi politik stratejileri için kullanılabilir bir hale getirmeleri mümkündür tabii ki. Ama çağımızda merkezi iktidara dönüşebilme noktasında böyle bir olası gedik tarih sahnesinden kalkmıştır.
Buraya kadar anlattıklarımız belediye reformculuğunun sınırlarını tarif etmek için yeterlidir. Bölgede güç yitiren ekonomik hayata kısmen canlılık getirmek, yaşam alanlarının doğasal özelliklerinin korunması, kültür ve toplumsal ilişkilerin yeniden üretimi, dünyaya dağılan Dersimlilerin bölgeyle kültürel aidiyet duygularının kaybolmasının önüne geçmek ve dilsel asimilasyonu engellemek için böyle bir festivalin düzenlenmiş olması anlaşılır bir durumdur.
Dersim Belediyesi ve bölgedeki diğer demokratik devrimci ilerici kurumların yerel toplumsal örgütlenmelerin desteğiyle düzenledikleri son festival programına baktığımız zaman içeriğinin oldukça güçlü ve seçici olduğu gözlemlenecektir. Bilim, ekonomi, sanat, kadın, çocuk, folklor, politika ve neredeyse modernizmin insanlara dayattığı bütün ihtisaslaşmış yaşam alanlarından birikimli ve değerli konukların çağrılmış olma durumu ve neredeyse Dersim’in her karışının parasız toplumsal açık üretim alanlarına dönüştürülmüş olması bütün halk tarafından desteklenilmesi beklenen bir gerçekliktir. Yani bölgede yaşayan halkın bu çabaya ve didinmeye tamamen karşı çıktığını iddia etmek için elimizde yer kürenin her yerinde geçerli olabilecek epistemolojik kanıtlara ihtiyacımız olacaktır. Uygulanan toplumcu üretim çizgisi genel anlamda doğru bir siyasete tekabül etmekle birlikte içeriğinin değerlendirilmesinde katılımcıların ve sunumcuların farklı yaklaşımını da anlaşılır kılar.
Programların içeriği tabii ki eleştirilebilir ama inatçı ve kararlı bir toplumsal yozlaşma ve çürümenin önüne geçebilmek için bir sihirli değnek icat edilemeyeceğine göre bu genel politikada ısrar etmek dışında ne yapılabilinir peki? Evet ünlü bir piyasa sanatçısının festivale katılması etkinliğin amacının tanıtımı anlamında bir faydası olabilir ama yereldeki öz halk kültürünü ve evrensel işçi sınıfı devrimciliğini temsil eden sanatçı katılımını zayıflatmak kapitalist modernitenin tüketim kültürüne yem olmak anlamına gelecektir.
Doğa ve insanlığın öz kültürünü koruyup geliştirmek için düzenlenen bir festivalin kendisini tüketim nesnesine çevirmek gibi bir tehlikenin tarifini yapmak istiyoruz. Dikkat edilirse zaten Dersim özgülünde olmak üzere genelde kitlelerin genel eğilimleri içerisinde bu türden bir zayıflığın geliştiği çok açık bir şekilde zaten gözlemlenebilmektedir. Bu anlamda hayvansal öz geçmişlerinden artta kalan ilkel iç güdülerini frenleyemeyen bazı erkek primat topluluklarının festivaldeki cinsel tacizci eğilimleri, tüketim ve gösteri kültürünün esiri olmuş “Tüketiyorum, o halde varım.” diyen Baudrillard’cı kalabalıklar, hemen tüket at modası gereğince elindeki boş şişeyi sorumsuzca Munzur nehrinin kenarına atan sentetik ve kopyacı bir sapma kültürden mustarip küçük burjuva takımı, avare, gezginci ve maceracı içi boş lümpen bireyleri ve nihayet sağdan soldan toplanan bir miktar pişman ve dejenere eski solcu dinozorların internetin sanal ortamında ürettikleri çarpıtma ve yozlukları tarihsel toplumsal süreçlerle bağıntılı bir şekilde doğru yorumlamak ve bu yaşanan toplumsal sürüklenmeden yalnızca festival organizatörlerini sorumlu tutmamak gerekmektedir.
Aslında bu konuda halkın bir kesiminden gelen eleştiriler ve olayların anlatımından bir öz güvenlik organizasyonunun yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu konu gönüllülük ve çeşitli yerlerden atama yoluyla dönemsel olarak çözümlenebilecek bir konudur. Temel bir eğitimden sonra kurumsal özellik kazandırılan bir güvenlik örgütlenmesi her yıl düzenlenecek bir festivalde kendi görevini güncelleyebilir.
Başında belirttiğimiz; halkın geri kesimlerinden kısmen beslenen bir yanlışı biraz açımlamak gerekiyor. Festivale diğer illerden gelen katılımcılara yönelik toptan bir ötekileştirme tutumu içerisine girmek de yanlış bir düşüncedir. Zira Dersim halkının hükümetin vahşi liberalizasyon politikalarına karşı parçası olduğu halkın geri kalan geniş kesimlerinin desteğine ihtiyacı vardır. Bu feodal kapalı zamanların köhnemiş ruhundan beslenen hatalı tutumların Dersim halkına gerçekten bir faydası yoktur.
Müttefikleri yeterince teşekkül olmamış, parçası olduğu ana deniz ile çelişkili duran, komşularıyla sosyal bağlantısız ve enternasyonal bir birlik içerisinde temsiliyet güçleri olmayan kadim halk topluluklarının büyük sermaye sahiplerinin doymak bilmeyen kâr iştahlarının güdümlediği ayakları altında ezilmeye mahkumdurlar…