Bizimle iletişime geçin

Makale

Kerem Yıldırım yazdı | Sovyetler Birliği’nde sosyalizm ne zaman yenildi?

Bugün her ne kadar, genel bir yenilgi ve durgunluk dönemi yaşasa da, sosyalizmin yeni atılım dönemi uzak değildir. Durağanlık geçici değişim süreklidir. Sovyet deneyiminin olumsuz dersleri bugüne ve yarına ilişkin nasıl bir parti, nasıl bir devrim sorularına ilişkin de ışık tutmaktadır. Komünist Parti bir liderin partisi olmaz, parti kişinin özel mülkiyet olamaz. Kitlelerin denetimine açık olmayan ve kitlelerin söz sahibi olmadığı parti Komünist Parti olarak da kalamaz.

Sovyetler Birliği (SB)’nin yıkılmasıyla SB’de sosyalizmin yenilmesini denk gören anlayış; tahrifatçı direncini güncelleyip, Sovyet Tarihi’ni metafiziksel-determinist olarak yorumladığı sürece, Sovyetlerde sosyalizmin yenilmesiyle SB’nin dağılmasının birbirinden çok farklı şeyler olduğunu konuşmaya ve tanıtlamaya devam edeceğiz.

Bu yazı; tarihsel bir olayı çözümleme iddiasını yinelemekle birlikte, aynı zamanda devrimci siyasal tavrın sürekliliğini de ortaya koyma iddiasını taşımaktadır.

Öncelikle şunu belirtelim: SB’nin dağılması vakası ancak kapitalist algoritmayla açıklanabilir. Çünkü her öznenin olanakları ya da davranışları, bulunduğu nesnel zeminle sınırlıdır. Dağılan devlet tekelci-bürokratik kapitalist sınıfın yönettiği bir devletti. Bu nedenle dağılmanın dinamikleri ancak kapitalist üretim ve paylaşım ilişkileri içinde açıklanabilir.

1990’ların başına dek SB’yi sosyalist bir devlet olarak gören anlayış, her şeyden önce maddenin doğasını yadsımaktadır. SB başarısız bir sosyalist sistem olduğu için değil, başarısız bir devlet kapitalizmi olduğu için yenilmiştir.

Biz iddiamızı temellendirirken Sovyetlerdeki kapitalist restorasyon dönemini Brejnev iktidarının sonuyla sınırlı tutacağız. Çünkü tahrifatçı anlayış bu dönemi sosyalist olarak tanımlamaktadır.

Şimdi bazı örnekler üzerinden tahrifatçı anlayışın tezlerini inceleyelim:

İgor Gali, V. İ. Gramov, G. A. Vasilev ve O. S. Şenin gibi; bazı “Büyük Rus sosyalizminin” yazarları “Sovyetler Birliği neden/nasıl yıkıldı?” sorusuna cevap verememe “yeteneği” sergilemişlerdir. Yazarların ortak motivasyonu Rus milliyetçiliği eksenli bir “sosyalizm” savunusu olduğu için “Büyük Rus” sıfatını hak ediyorlar.

Onlara göre; SB politikacılar istediği için yıkılmıştır(1), Gorbaçov’a kadar her şey normaldir(2), SB’yi Batı ve ABD yıkmıştır(3), 1980’lerin başında hainler Sovyetler Birliği Komünist Partisi(SBKP)’ni ele geçirmiştir.(4)

İşin tam da burasındayız. Nedeni açıklamaksızın sonucu ifade etmek metafiziğin akıl yürütmesine dahi aykırıdır. SB’yi hangi politikacılar yıkmak istedi, neden yıkmak istedi? O politikacılar SB’de neleri beğenmiyordu? Hitler’in yıkamadığı SB’yi propaganda ve psikolojik savaşla ABD mi yıktı, ABD’yi yıkıcı/etkili hâle getiren iç dinamikler nelerdi?

SB’yi hainler yıktı deyip, kestirip atılıyorlar. O hainler bir anda gökten mi indi?

Bu yaklaşımların benzerleri Türkiye’de de kendini göstermektedir: SBKP mücadeleden vazgeçti, SBKP yoruldu. Sovyetler 20. yüzyıl insanına yenildi.(5)

“Büyük Ruslar” ile ne kadar benzer çıkarımlar değil mi?

Yine soralım: Mücadeleden vazgeçen kim? Hangi gerekçeyle vazgeçti? Kim yoruldu? Sınıf mücadelesinin yadsıyarak, tarihsel süreçleri kişilerin yorgunluklarıyla mı açıklayacağız?

İnsan? Hangi insan, burjuva insan mı, işçi insan mı?

Yönelttiğimiz sorulara yukarıdaki belirlemelerle gerçek bir yanıt verilmesi mümkün gözükmüyor. Çünkü bütün bu belirlemeler, esas olarak, SB Tarihi’ni okurken sınıf mücadelesi perspektifini devre dışı bırakıyor. SB’de sınıfların varlığının reddi ya da Sovyet işçi sınıfıyla SBKP’yi denk gören anlayış zorunlu olarak metafiziğe hapsoluyor, meseleyi açıklanamaz hâle getiriyor. Tahrifat da tam bur noktada başlıyor.

Halbuki mesele hiç de öyle gizemli değildir. Maalesef bu “gizem”in ve tahrifatın oluşmasında Lenin’den sonra SBKP’nin başına geçen ve Sovyetleri otuz yıl boyunca yöneten Stalin’in önemli bir payı vardır. Bütün günahları bir yana, Stalin’in en kötü mirası komünist parti ile işçi sınıfı denkleştiren donuk ve diyalektik dışı denklemidir. Bütün günahlarına rağmen Stalin işçi sınıfı iktidarı için çalıştı, çok büyük yanlışlar yaptı ama komünistti.

Sorun; bugünden bakınca, üstelik arkamızda yüzlerce ders varken; hâlâ partiyle sınıfı bir gören, kitlelerin parti karşısında sönükleşmesinden rahatsız olmayan bir anlayışın sürdürülmesidir. Şimdi hem bu sorunu eleştireceğiz hem de Sovyetlerde sosyalizmin yenilgisinin maddi nedenlerini ortaya koymaya çalışacağız.

***

Stalin kolektivizm ve sanayileşme atılımlarına önderlik ederek Sovyetlerde sosyalist üretim biçimini egemen kıldı. 1936 yılında kapitalist unsurların tümüyle tasfiye edildiğini, insanın insan tarafından sömürülmesinin ebediyen sona erdiğini ilan etti.(6) Araya ikinci dünya savaşı girdi, Stalin önderliğindeki SB faşizmi durdurdu. 27 milyon Sovyet insanı öldü. Savaştan önce, parti içinde olağanüstü bir kıyım yaparak otoritesini güçlendiren Stalin, savaş sonrasında daha da otoriterleşmişti. E. H. Carr’ın ifadesiyle Stalin, sıradan ölümlülerin çok üzerinde bir kişilik hâline gelmişti.(7)

Stalin’in ikinci kötü mirası ise yine birinci kötü mirasıyla da ilişkili olarak, kitlelerin devrimci enerjilerini yitirmelerine yol açan bir parti örgütü yaratmasıdır. Stalin yaşadığı süre zarfında, parti yönetiminde öbekleşen dalkavuk kadrolar, kişisel çıkarları için ve çeşitli ayrıcalıklar elde etmek için denemeler yaptılar. Stalin bununla olabildiğince mücadele etmiştir, örneğin Voznesensky’nin tasfiye edilmesi bu duruma bir örnektir.(8) Ancak tasfiyeler ve yargılamalar o denli sıradanlaşmıştır ki, artık kimin hangi nedenle cezalandırıldığı anlamını yitirmiştir.

Partide ikiyüzlü ve fırsatçı kişilerin varlığı kaçınılmazdır. Ancak “sınıflar ortadan kalktı” resmi kabulü, “hain” ilan edilen kişilerin, “hainlik” gerekçelerinin hangi ideolojik-sınıfsal çelişkiye dayandığını ortaya koymaya engeldi. Halbuki Marx yıllar önce Gotha Programı eleştirisinde, sosyalist geçiş aşamasındaki “burjuva hakkından” söz etmişti.(9) En nihayetinde sosyalizmde burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki karşıtlık devam eder ve bu normaldir. Normal olmayan çelişkilerin ve karşıtlığın varlığını reddetmektir. Sosyalizm koşullarında dahi olası burjuva reflekslere karşı siyasal mücadeleyi sürdürmek gerekir.

Mao Zedung’un Sovyet İktisadının Eleştirisi’ndeki Stalin değerlendirmesi, bu nedenle çok yerindedir. Mao’ya göre Stalin sadece teknoloji ve teknik kadroyu vurgulamıştı. Teknoloji ve kadrodan başka bir şey istememişti. Stalin’de siyasal müdahalenin ve kitle mücadelesinin sürekliliği yaklaşımı yoktu. Mao Stalin’in bu durumunu “tek ayaküstünde yürümek” diye tanımladı.(10) Parti içindeki fırsatçı ve ayrıcalık isteyen yönetici takımı, tam da bu tek ayaklı ilerleyişin sunduğu zeminde yaşama ve sonrasında da palazlanma olanağı buldu.

H. H. Holz, Ekim Devrimi’nin sosyalizme geçişe hiç de uygun olmayan ekonomik-toplumsal koşullarda gerçekleştiği için partide bürokrasinin oluşmasına yol açtığını iddia ediyor.(11) Bu iddiaya başka nesnel dayanaklar da eklenebilir, örneğin; Alman Spartakist Devrimi yenilmeseydi Bolşeviklerin üzerine bu kadar yük binmeyecekti de diyebiliriz, bürokrasi bu gerekçeyle de olumlanabilir. Ancak maddi gerçekliği böyle kavramak mümkün değildir. Ayrıca yine bu mantıkla düşünürsek, 1960’lı yıllar bürokrasinin tasfiyesi için toplumsal-sınıfsal koşullar açısından çok uygundu, çünkü toplumun çoğunluğu işçileşmişti. Ama 1960’larda 1930’lardan katbekat üstün, kurumsal ve üstelik kapitalistleşmiş bir Sovyet bürokrasisiyle karşılaşıyoruz. O hâlde bürokrasi de sınıf mücadelesinden bağımsız bir olgu değildir.

Sosyalist iktidar sürecinde de, sosyalizmden komünizme geçiş (devletin sönümlenmesi) sürecinde de bürokrasi olabilir. Bunun tersine, sosyalizmden kapitalizme geri dönüşte de bürokrasi vardır. Sosyalist iktidarda ve komünizme geçiş aşamasında bürokrasi toplumsal eşitsizlikle savaşmanın aygıtıdır ve emekçi sınıfların denetimindedir, emekçi sınıfların çıkarlarını savunur. Sonuç olarak da, sosyalizmden komünizme geçişte bürokrasi aşamalı olarak da sönümlenir.

Sosyalizmden kapitalizme dönüşte ise bürokrasi, toplumsal eşitsizliği kurumsallaştırmak ve ayrıcalıklı olanlara güvence sağlamak için vardır.

Stalin döneminde bürokrasi bir yandan toplumsal eşitsizliği ortadan kaldırmaya çabalarken diğer yandan da eleştirinin ortadan kalkması sebebiyle bürokrasi içinde dalkavukluğun öne çıktığı bir yapıydı. Stalin sonrası parti, kitlelerin itiraz haklarının elinden alındığı ve dalkavukların bürokrasiye egemen olduğu bir aygıttı. İşte parti bürokrasisine egemen olan dalkavuk takımı, Stalin’den sonra ayrıcalıklarını kurumsallaştıracakları bir iç mücadele yaşadılar. Bu mücadele artık işçi sınıfı iktidarı içinde yaşanan bir mücadele değildi. Stalin sonrası mücadele ayrıcalıklı parti bürokrasisinin bürokratik kapitalistlere dönüştükleri bir zeminde gelişti.

Andrey Konçalovski’nin “Sevgili Yoldaşlar” filminin başrolünde Lyudmila isimli, şehir parti komitesi üyesi bir kaldın vardır. Lyudmila Stalinsiz SB’de, çaresizlik içinde, Stalin’in en sadık adamlarından olan Molotov’la benzer bir tepki veriyor:

“Stalinsiz ne yapacağız?”(12)

Yani yıllarca Stalin’le birlikte partiyi yönetmiş Molotov’un tavrıyla ortalama bir parti kadrosunun reaksiyonu arasında fark bulunmuyor.

Yenilgiyi maddi nedenlerde, sınıf mücadelesinde aramayan bir perspektif, ister istemez metafiziğe yönelip, ruh çağırmayı dener. Mololov ve Lyudmila Stalin’in ruhunu çağırırken gerçekle olan bütün bağlarını koparıyorlar.

Trajiktir; Molotov, Hruşçov 1956’da Stalin’i yerden yere vurduğunda sesini dahi çıkarmamıştır.(13) Gerekçe olarak da “o zaman bizi kimse dinlemezdi” demiştir. Molotov’un anılarını okuduğumuzda tek bir hakikatle karşılaşıyoruz:

“Stalin sosyalizmdi, o her meselede haklıydı ama bizim o öldükten sonra hiçbir planımız yoktu.”

Molotov’un açıklamaları, hem Stalin’in ne ölçüde kültleştiğinin hem de parti kadrolarının kitlelerden ne kadar koptuğunun itirafıdır.

Stalin’in yönettiği partide iki tip parti yöneticisi profili oluşuyor. Birinci tip profil, Molotov ve Lyudmila’da vücut bulan, Stalinsiz ne yapacağını şaşıran ve ileride tasfiye edilecek olan profildir.

İkinci profil ise, ayrıcalık isteyen ve Stalin yaşarken kişisel çıkarları ve mevki için Stalin’e dalkavukluk yapan, geleceğin kapitalist sınıfının adayları olan profildir.

***

Hruşçov iktidarı; ikinci profilin, Stalin döneminde bürokrasi içinde öbekleşen, ayrıcalıklı parti yöneticilerinin bürokratik burjuvaziye dönüşmesinin öyküsüdür. Hruşçov hedef tahtasına, yaşarken “babamız” dediği Stalin’i koymuştur. Sanki Stalin yaşarken kendi parti yöneticisi değilmiş gibi, yaşadığı dönemde Stalin’e tek bir itiraz edemeyen Hruşçov, bütün günahları Stalin’e yıkmıştır.

Örneğin Hruşçov iktidarını işçi sınıfı için özgürleşme olanağı olarak gören Troçkist yazar Isaac Deutscher deHruşçov’un sadece Stalin’le uğraştığını, partide oluşan bürokrasiyle mücadele etmediğini, tam tersine partide ayrıcalıklı olanların daha da ayrıcalıklı hâle geldiğini kabul etmiştir.(14)

Hruşçov, Stalin’i hedef almadan önce ilk olarak Beria’ya nişan aldı. Beria’yı Stalin döneminde işlenen bütün cinayetlerin sorumlusu olarak suçladı.

Bu anlamda Hruşçov iktidarı, bir klikler mücadelesidir. Bu mücadeledeki kilit olaylar şunlardır:

6 Mart 1953’teki Beria darbesi; 1953-1955 yılları arasında Hruşçov ile Malenkov arasındaki mücadele, 1956’daki 20. Kongre ve Haziran 1957’deki kansız Hruşçov-Zhukov darbesi.(15)

Hruşçov bu mücadelelerin galibidir.

Beria olayından iktidarının son günlerine dek değerlendirildiğinde, Hruşçov, ayrıcalıklı parti yöneticilerinin, daha da ayrıcalıklı hâle geldikleri bir düzen tesis etmiştir.

Kruşçev 1961’de SSCB’de artık düşman sınıfların mevcut olmadığını ilan etti(Stalin’in hatasına da dayanarak), artık proleterya diktatörlüğüne ihtiyaç yoktu. Buna göre Sovyet devleti yeniden şekillendirildi. SBKP artık proletaryanın partisi değil, “tüm halkın partisi”iydi. Artık partiye “herkes” üye olabilirdi, burjuva refleksleri olanlara ve eski burjuvalara partinin kapıları sonuna kadar açıldı.

Hruşçov hız kesmeden kapitalist dönüşümün yeni siyasetlerini dillendiriyordu. Hroşçov’a göre, kapitalizmden sosyalizme barışçıl yollarla geçiş mümkündü. Martin Nicolaus, Hruşçov’un bu tutumunu “Hruşçov, Kautsky’nin görüşlerini yeni bir kılıkla mezardan çıkardı.”(16) diye yorumluyor. Lenin’in ve Bolşeviklerin en çok savaştıkları II. Enternasyonel revizyonizmi, Bolşevik Parti’nin genel sekreteri eliyle hortlamış oldu. Devrim ve devlet perspektifini sınıf mücadelesini temel alarak belirleyen devrimci siyaset, Hroşçov’un bu çıkışıyla resmen tasfiye edildi.

Hruşçov 1956’da başlattığı İktisat Reformu’yla işletmelerin bağımsız olmasını savundu. İşletmeler kâr endeksli çalışmalar planlamalıydı. Bu planlamalar parti içindeki ayrıcalıklı yöneticilerin de yeni burjuvazi olma süreciydi. Hruşçov reform kapsamında merkezi planlamayı kaldırdı. Bakanlıkları dağıttı. Makine ve Traktör İstasyonlarını kolektif çiftliklere satışının önünü açtı.(17)

Hruşçov döneminde teknoloji ve bilim kurumları yöneticileri, planlamacılar ve menajerler, sendika başkanları, belediye yöneticileri, sovhoz ve kolhoz yöneticileri adım adım kapitalistleşti. Muazzam bir eşitsizlik, pahalılık ve yolsuzluk ortaya saçıldı.

SB’ye egemen olan bürokratik kapitalist iktidar, diğer yandan da ABD emperyalizmiyle büyüme yarışına girdi. Hruşçov’un, SB’nin ABD’yi sollayacak planlar yaptığı sırada, 1962 Haziran’ında ülkede kriz patlak verdi. Ete %30, yağa, %25 zam geldi ama ücretler enflasyon karşısında yerinde sayıyordu.

Ülke genelinde grevler başladı. Bunların en etkilisi kanlı bir şekilde bastırılan Novoçerkask şehrindeki grevdi. Bu grevle Kızıl Ordu’yla işçiler karşı karşıya geldi. 24 işçi katledildi, 30 işçi yaralandı, 105 işçi de mahkum edildi. Novoçerkask kenti günlerce abluka altında kaldı, bürokratik kapitalistlerin kâr hırsı ve rekabet çabaları uğruna Kızıl Ordu işçi kanı döktü. (18)

1958-1964 yılları arasında ücretler düzenli olarak düştü. Hruşçov’un iktidardan düşüşü de Moskova’daki ZIS motor fabrikasındaki grevden ve Donetz Kömür Havzası’nı kapsayan grevlerden sonra oldu.(19)

Hruşçov’u işçi eylemleri düşürdü ama iktidar yine bürokratik kapitalistlerin elinde kaldı.

***

Hroşçov’la başlayan bürokratik burjuva iktidarı, Brejnev ve Kosigin eliyle tam teşekküllü bir tekelci-bürokrat kapitalist iktidara dönüştü. Hroşçov dönemi gerek siyasal gerekse de ekonomik olarak bir geçiş dönemiydi. Brejnev-Kosigin iktidarı kapitalist restorasyonun kurumsallaştığı dönemi temsil ediyor.

Özellikle 1965 İktisat Reformu’ndan sonra kamu işletmeleri kapitalist işletmelere dönüştü. Hroşçov döneminde başlayan işletmelerin bağımsızlaşması politikası, Brejnev-Kosigin döneminde yasal statü kazandı. Revizyonist(20) iktidarın liberal teorisyeni Liberman “İşletmelere daha geniş inisiyatifler verilmeli, merkezi planlamanın kılı kırk yaran idari vesayetiyle işletmeler sınırlandırılmamalıdır.”(21) diye çıkışıyordu. Siyaset ekonomiye müdahale etmemeliydi. Ekonomik planlama bütünüyle işletmelere bırakılmalıydı.

1966’da Pravda’nın başyazısı “sosyalist kârı” şöyle tanımlıyordu:

“Sosyalizmde kâr, sosyalist işletmeleri geliştirmek ve faaliyetlerini maddi olarak uyarmak için iktisadi araçlardan biridir.”(22)

Cümle eğer “sosyalizmde” değil de, “kapitalizmde” diye başlasaydı da cümlenin anlamı değişmeyecekti. Brejnev-Kosigin revizyonistleri kâr hırslarını meşrulaştırmak için sosyalist maske kullanıyorlar.

Reformla birlikte işletmeler, işletme müdürlerinin inisiyatifine bırakılırken, işletmenin istihdamı da işletme müdürünün, yani yeni kapitalistin inisiyatifine bırakıldı. Artık işletme müdürlerinin işçileri işten çıkarma özgürlükleri vardı. Ayrıca işletme müdürü, işçiden yedi kat fazla maaş alıyordu.(23)

Eşitsizlik bununla da sınırlı değildi. Reform sonrası geliştirilen prim usulü çalışma kuralı geliştirildi. Bu kurala göre işletme yöneticisinin primi işçinin priminden 25 kat daha fazlaydı.(24) Yine bu kural çerçevesinde işçiler rekabete zorlandıkları için, işçi sınıfının birliği de parçalanmıştı. İşçi sınıfında küçük burjuvalaşma ve çalışma arkadaşlarına düşmanlık besleme zemini yaratıldı.

Reformun bütün inisiyatifi yeni patron sınıfına vermesi, işten atmanın da önünü açtığı için planlanmış işsizlik teşvik edildi. Örneğin; 1967’de Tula bölgesindeki Kimya Kombinası Şekino’da 800 işçi, yani işletmedeki toplam personelin %11,2’si işten atıldı.(25)

1933 yılında işsiz kalmadığı için kaldırılan işsiz maaşı 1960’lı yılların sonunda “burs” adı altında yeniden devreye sokuldu.(26) İşsizlik ve düşük ücretler nüfusta dalgalanmalara yol açtı ve iç göç başladı. (27)

Hepsi bir yana Sovyetlerde işçilerin örgütlenme özgürlüğü yoktu, birçok grev bizzat devlet sendikası-patron-güvenlik güçleri işbirliğiyle bastırılıyordu. Hatta işçi düşmanlığı o kadar ileri bir noktaya vardı ki, 1977 yılında kötü çalışma koşullarına itiraz eden ve örgütlenmek isteyen 14 işçi akıl hastanesine kapatıldı.(28)

Brejnev pahalı kürküyle, ABD Başkanı Nixon’un hediye ettiği lüks Cadillac’ta gezerken Sovyetlerin emekçi halkı sefalet içinde yaşamaya terk edildi.

***

Genç bir metal işçisi(29) olarak SBKP’ye katılan Brejnev, tekelci-bürokratik burjuvazinin temsilcisi olarak 1982’de öldü, ölene kadar iktidarı bırakmadı. İktidarı 16 yıl sürdü. Artık SB tekelci-bürokratik kapitalistlerin tamamıyla egemen oldukları bir devletti. “Büyük Rus sosyalizminin” yazarları zaten 1980’lerin başında SBKP’nin hainler tarafından ele geçirildiğini iddia ediyorlardı. Onların hain olarak tanımladığı Brejnev ardılları, Gorbaçov’a kadar aynı sınıfın insanlarıydı. Hepsi, Hroşçov dönemiyle ortaya çıkan ve devleti dönüştüren bürokratik kapitalist sınıfın siyasal temsilcisiydi.

SB’nin 1982 sonrası yöneticileri olan Yuri Andropov, Konstantin Çernenko ve Gorbaçov hainse Hruşçov da, Brejnev de ve Kosigin de haindir. Çünkü Hroşçov’dan Gorbaçov’a, ideolojik-siyasal bir tutarlılık ve devamlılık vardır. Brejnev’e ideolojik-siyasal olarak yakıştıramadığınız şeyi Gorbaçov’a yakıştırmak, şark kurnazlığının ötesinde bir tutum değildir.

Hruşçov’un mu, Brejnev’in mi yoksa Gorbaçov’un mu daha başarılı olup olmadığı ancak bürokratik kapitalist düzenin sınırları içinde değerlendirilebilir. Sonuç olarak, 1990’ların başında çözülen devlet de yenilgiye uğrayan parti de; işçilerin değildi, tekelci-bürokratik burjuvaziye aitlerdi.

Son tahlilde; Sovyet deneyiminden çıkarılacak olumsuz dersleri şu şekilde özetleyebiliriz:

Parti ile işçi sınıfı hiçbir zaman denk olmayacaktır. Çelişkiler süreklidir. Sosyalizmin “garantörü” kişiler, uzmanlar ya da partiler değil, kitlelerdir. Asıl olan kitle hareketinin sürekliliğini sağlamaktır. İktisadi eşitsizlik giderilse bile siyasal/yönetsel eşitsizlik devam ettiği sürece, ekonomik eşitsizlik siyasal eşitsizliğin içinden yeniden yükselebilir. Ekonomi siyasete değil, siyaset ekonomiye komuta etmelidir.

Bugün her ne kadar, genel bir yenilgi ve durgunluk dönemi yaşasa da, sosyalizmin yeni atılım dönemi uzak değildir. Durağanlık geçici değişim süreklidir. Sovyet deneyiminin olumsuz dersleri bugüne ve yarına ilişkin nasıl bir parti, nasıl bir devrim sorularına ilişkin de ışık tutmaktadır. Komünist Parti bir liderin partisi olmaz, parti kişinin özel mülkiyet olamaz. Kitlelerin denetimine açık olmayan ve kitlelerin söz sahibi olmadığı parti Komünist Parti olarak da kalamaz. Yarını bugünden kuracaksak bu ilkeleri güncel devrimci yaşam içinde sıradanlaştıracak bir mücadele hattı inşa etmeliyiz.

Geçmişin dersleri bizim için bir mitoloji değildir, ağıt yakacağımız bir bilinmezlik de değildir. Geçmişin muhasebesini tarihsel maddeci perspektifle yapmayı tercih etmemek, Sovyetlerde yaşanan sınıf mücadelesini görmezden gelmek, hem Marksizmin güncel tahrifatıdır hem de son derece bilinçli bir siyasal tercihtir. Adını koymak gerekirse, SB’deki sınıf mücadelesini reddetmek ve SB’de sosyalizmin yenilgisini bürokratik kapitalizmin çözüldüğü tarihle birlikte anmak revizyonist geleneğin güncellenmesidir.

Bugün revizyonistlerin, dünya revizyonizminin başını çeken “Çin Komünist Partisi” ile birlikte toplantılar düzenlemesi rastlantı değildir. Yine güncel revizyonizmin burjuva cumhuriyetini kutsaması ve Kürt ulusunun özgürlük mücadelesi karşısında takındığı alerjik tutum da rastlantı değildir.

Metafiziksel-determinist tarih safsatalarına, tarihsel materyalist perspektifle yanıt vermek, güncel revizyonizme karşı Marksizm-Leninizm’i, komünizm davasını savunmaktır. Sınıf mücadelesinin ideolojik düzlemde devamlılığıdır.

Bu nedenle tarihi hatırlatmalar yapmaktan yorulmayacağız.

Kaynakça

  1. Sovyetler Birliği Neden/Nasıl Yıkıldı, İgor Gali-V. İ. Gramov-G. A. Vasilev-O. S. Şenin, Derleyen ve Çeviren: Arif Berberoğlu, Phoenix Yayınları, sy. 57, 1. Baskı, 2008, ANKARA.
  2. Age. sy. 85.
  3. Age. sy. 67.
  4. Age. sy. 73.
  5. Sovyetler Birliği neden yıkıldı? https://haber.sol.org.tr/yazar/sovyetler-birligi-neden-yikildi-386313
  6. Sovyetler Birliği Komünist Partisi(Bolşevik) Tarihi, SBKP(B) MK, Kaynak Yayınları, sy. 376, 2. Baskı, 1997, İSTANBUL.
  7. Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917-1929, E. H. Carr, Çeviri: Levent Ciremme, Yordam Kitap, sy. 243, 1. Baskı, 2011, İSTANBUL.
  8. RESTORATION of CAPITALISM in the USSR, Writer: Martin Nicolaus, Page 55, Liberator Press, Chicago, 1975.
  9. Gotha ve Erfurt Programları Üzerine, K. Marx-F. Engels, Derleyen ve Çeviren: Erkin Özalp, Yordam Kitap, sy. 27, 1. Baskı, 2017, İSTANBUL.
  10. Sovyet İktisadının Eleştirisi, Mao Zedung, Çevirmen: İzzet Altan, Akademi Yayın, sy. 94, 2. Baskı, 2010, İSTANBUL.
  11. Sosyalizmin Yenilgisi ve Geleceği, H. H. Holz, Çeviri: Yener Orkunoğlu, Yordam Kitap, sy. 127, 1. Baskı, 2010, İSTANBUL.
  12. Molotov Anlatıyor, Feliks Çuyev, Ç: A. Hacıhasanoğlu-S. Kabasakal, Yordam Kitap, sy. 377, 3. Baskı, 2017, İSTANBUL.
  13. Age. sy. 385.
  14. Tarihin İronileri, Isaac Deutscher, Çeviri: Yavuz Alogan, Belge Yayınları,  sy.45, 1. Baskı, 1991, İSTANBUL.
  15. RESTORATION of CAPITALISM in the USSR, Writer: Martin Nicolaus, Page 58, Liberator Press, Chicago, 1975.
  16. Same work, Page 75.
  17. Same work, Page 82.
  18. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Tarihi, Vefa Kurban,  Yeditepe Yayınları, sy. 298, 2. Baskı, 2022, İSTANBUL.
  19. Tarihin İronileri, Isaac Deutscher, Çeviri: Yavuz Alogan, Belge Yayınları,  sy.115, 1. Baskı, 1991, İSTANBUL.
  20. Revizyonist: Sosyalist görüntü vermesine rağmen eylemleriyle kapitalizm ve burjuva iktidarı için çakışan kişi.
  21. Sovyetler Birliği’nde Kapitalizmin Restorasyonu, William Bill Bland, Çeviren: Tamer Balcı, Ceylan Yayınları, sy. 27, 1. Baskı, 2005, İSTANBUL.
  22. Age, sy. 43.
  23. Age, sy. 84.
  24. Age, sy. 104.
  25. Age, sy.155.
  26. Age, sy.159.
  27. Age, sy. 78.
  28. Age, sy.112.
  29. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Tarihi, Vefa Kurban,  Yeditepe Yayınları, sy. 330, 2. Baskı, 2022, İSTANBUL.


Eylül 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30 

Daha Fazla Makale Haberler