Doğanın yasaları insan bilincinden ve eyleminden bağımız olmadığı için komünist partisi ontolojik nedenlerle nihai hedefe ulaşmak konusunda bu diyalektik belirlemeye biyat eder. Komünist hareket sayısız yenilgi, geriye çekiliş ve kırılmayla kesintiye uğrasada toplumsal yaşam içerisinde önü alınamayan coşkun bir nehir gibi her defasında yatağını bulup akmaya devam edecektir. Evrenin en küçük yapı taşlarından olan elektronlar nasıl ölümsüz ise aynı şekilde tarihin okunun komünizme doğru olduğu gerçekliğide sınıflı toplum var olduğu sürece ölümsüz bir durumdur. Biz inancımızı, yabancılaşmış bilincin ürünü olan dinsel kaynaklardan almıyoruz. İnancımızı belirleyen motivasyonlar iyi temenni ve dilekler değil, bilakis herşeyin kendisine varlık ve oluş kazandıran doğanın işleyişinden beslendiğini hatırlatmak isteriz. Bu anlamda yenilgi dönemi sonrası epistomolojisinin önünde diz çöken bazı devrimciler, kilise papazı önünde sahte göz yaşlarıyla günah çıkarmaya çalışan iki yüzlü ve iradesiz insanları andırmaktadır. Bizim politik geleneğimiz sosyolojik anlamda arkaik klan özelliklerini bağrında barındırdığı için başta Astronomi olmak üzere, doğa bilimlerine henüz yeterli değeri veremiyor, bunu biliyoruz.
Oysa Marks, metaların çelişkisel özellikleri üzerine çalıştığı yıllarda gezegenlerin güneşten neden kaçtığı ama onun üzerine tamamen düşmediği meselesiyle de ilgilenmişti. Merkez kaç ile çekim çelişkisinin varlığa hareket ve oluş kazandırdığını ve doğadaki hareketin bir benzerinin toplumsal alan içerisinde devindiğini fark etmişti. Marks ve Engels yoldaşlar Helmholtz ve Mayer gibi dönemin Astronomi bilimcilerinin teorilerini dikkatlice incelediler. Bu kaynaklardan dolayı dünyanın bir gün güneş ile çarpışacaklarını biliyorlardı. Engels yoldaş, hatta bu astronomik gerçekliği Anti Dühring eserinde kapitalizmin sonunu tahlil ederken kullandı. Engels’e göre; kapitalizm tıpkı yıldızı etrafında bir elips oluşturmuş gezegen sistemi gibi kendi iç çelişkilerine dayanarak yol alıyordu. Binlerce yıl önce ekonomik yaşamda başlayan bir sapmanın evrimleşmesiyle oluşmuş bu kısır döngü, üretim anarşisi nedeniyle tıpkı kendi yıldızıyla çarpışmak üzere olan bir gezegenin kaderini paylaşacaktı. Aynı şekilde Engels’in önerisi üzerine dönemin Alman kimyacı ve biyologu Hoffman’ın moleküllerin yapısı üzerine buluşunu inceleyen Marks yoldaşın bu gelişmeden oldukça etkilendiği, mektuplaşmalar gibi tarihsel kaynaklarda mevcuttur.
Marks’a göre Hoffman’ın moleküler yapıyı yalnız başına bağımsız var olabilen ve sınırsız bölünebilinen sonsuz bir döngü olarak görmesi, düşüncede bir devrim niteliğindeydi. Biyo moleküler alanındaki bu devrimin paradigmal izleri “Kapital” eserinin birinci cildine yansımakta gecikmedi tabi. Marks’a göre tıpkı biyo moleküler alanda olduğu gibi toplumsal alanda da niceliksel birikim belli koşullarda ve belli bir anda niteliksel yeni bir durum yaratıyordu. Moleküller böyle bir gelişim seyri içerisinde kendi başına var olabilen bağımsız bir varlığa dönüşmüştü. Marks’a göre bir işçi, başı da aynı yolu izleyerek bir burjuvaya doğru dönüşüyordu.
Biz komünistler çelişkinin özdeşliği dendiği zaman bile aslında kendi içinde bu bütüncül gibi görünen durumun kendi kendisini yadsımaya meğilli olduğunu anlamamız gerekiyor. Bir varlığın tüm özelliklerinin bütüncül bir görüntü alması o varlığın bazı özelliklerinin değişime maylederek kendi bütüncül özellikleriyle çelişmeyeceği anlamına gelmez. Engels yoldaş çelişkinin özdeşliği kavramının mutlak olmadığını yine gezegenlerin elips hareketleriyle açıklamaktadır. Mesela, bir gezegenin milyarlarca yıldır dengesini bulması durumu o gezegenin merkez kaç noktasına doğru düşme eğilimini tamamen ortadan kaldırmaz. Kant ve Dühring’e göre bu mantıksal bir problemdi ama gerçekte çelişki bir fizik yasası olarak yoktu. Bu durum aslında günümüzdeki devrimci tipolojinin düşün dünyasını bizlere hatırlatmaktadır.
Reformizme ve orta sınıf devrimciliğine meyleden günümüzdeki bazı sosyalist kadrolar çelişki yasası konusunda Kant ve Dühring gibi davranmaktadırlar. Mesela; komprador tekellerin muhalif kanatlarıyla aramızda mantıksal çelişkiler bulunsa bile, onların burjuva bayrağı arkasında hizaya girmememiz için zorunlu doğasal ve toplumsal yasal bir engel yoktur şeklinde bir sınıf uzlaşmacı siyaseti örnek olarak verebiliriz. Oysa nasil ki bir gezegen elipsini ortaya çıkaran itme ve çekme çelişkisi gerçekten var olan bir fizik yasası ise, aynı şekilde proletaryanın kendisi için bağımsız bir sınıf olduğu ve yine kendi efendileri arkasında hizaya girebilmesinin mümkün olmadığı gerçekliği de tarihsel bir yasadır. Burjuva sosyalist kadrolar samimi bir özeleştiri ile güven tazelemedikleri taktirde proletarya partisinden kovulmaları o hareketin sınıfsal güvenliği için önem teşkil etmektedir.
Bir proleter uygarlık ya da bilimsel sosyalizm yolundaki bütün uygulamaları geriye döndürmek isteyen kadroların yetki ile ödüllendirilmesi işçi sınıfı adına tarihsel bir faciadır adeta. Çelişki yasasını nesnel bir gerçeklik olarak görmeyen bir kadronun potansiyel bir burjuva adayı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Hangi klan, kandaş, ahbap ve klik kaygısı devrimden daha önemli olabilir? Ya da hangi mevkii ve makam işçi sınıfının, milyonların çıkarından daha önemli olabilir? Bırakalım ateşli silahlarla verilen devrimleri, bir kültür devrimi bile kimin ayrıcalıklarına acıdı ki tarih boyunca? Devrim yürüyüşünde yol üstünde beliren bazı tarihsel momentlerde acısa da cerahata neşter atmak ilkesini benimsemek proletaryanın geleceğini güvence altına alacaktır. Eğer eliptik hareketi dengesine oturtan itmeli ve çekmeli ilişkisi ise, bir komünist partisine varlık kazandıran esas nitelik bu durumun bir benzeri olmalıdır. Biz rahatlıkla bu duruma; kominist hareketi ileriye ve geriye çekmeye çalışanların diyalektik ilişkisi de diyebiliriz. İleriye iten ve geriye çeken bir kutbun varlığı o sosyal varlığın varlık gerekçesi olmaktadır.
Buraya kadar anlattıklarımız fiziksel ve sosyal varlıkların tabiyatı gereği içinden geçtikleri normal süreçlerdir. Ve bunlar, bize iki çizgi mücadelesinin neden komünist hareketin gelişim dinamosu olduğuna dair epeyce kanıtlar taşırlar. Objektif olarak gerçekleşebilmesi normal olan, yani bilimsel olarakta mümkün olan ama bizim sınıf çıkarlarımız gereği olmaması gereken durum; bir komünist hareket içindeki geriye çekme kuvvetinin ileriye itme kuvvetine baskın gelmesidir. Böyle bir durumda bir komünist partisinin ölümünün bile komünist hareketin ölümü anlamına gelmediğini okuyucularımza hatırlatmak isteriz.
Çünkü bir komünist partisinin tarihsel mezarlıktaki ebedi istirahatına çekilmesi tekil bir ölüm halidir. Yani komünist hareketi oluşturan tarihsel çelişkilerin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Maddenin en küçük yapı taşı olan elektronların bozunmasına doğanın yasalarının koyduğu kesin sınırlamanın çelişki yasasının sonsuzluğundan ileri geldiğinden eminiz. Çünkü çelişki yasası eğer ömürlü olsaydı evrendeki bütün materyaller elektronlarla beraber deforme olarak çürüyecek ve sonuçta yok olacaklardı. Toplumsal alanda da çelişki devam ettiği için, bir karşıt uç diğer karşıt ucu yeni bir hareketi doğurmak için ihtiyaç duyduğu ilişkiye zorlayacaktır.
Bu anlamda bizim ve genel olarak devrimci saflardaki küçük burjuvazinin yenilgi sonrası “Herşey bitti!” diyerek ortalığı velveleye vermesi ve yılgınlar sofrasında bağdaş kurması bir anlam taşımaz. Nasıl ki bir gezegen sisteminin eninde sonunda yıldızına çarparak yok olması durumu elips çelişkisini doğadan kaldırmazsa, aynı şekilde bir komünist partisinin yenilmesi ya da kapitalist restorasyona uğrayarak dönüşmesi de komünist hareketi ve dolayısıyla onu ortaya çıkaran çelişkileri ortadan kaldırmaz. Çelişki yasası yüzündendir ki her gezegen ve yıldız kendi önceli olan tarihsel toz ve kalıntılarından kendisini var etti. Aynı şekilde her komünist harekette çelişki yasası yordamıyla kendi tarihsel mirası üzerinden tekrar yükselerek kendisini daha gelişmiş bir şekilde yeniden var edebilir…