Kapitalist dünya sistemi tarih boyu (16. yüzyıldan beri) zora dayanan bir yönetim anlayışının egemen olma biçimidir. Sistem içinde yer alan farklı sınıfların çıkar hesabı ısrarla öncelendiği, bunun baskı ve şiddetle temsil edilmiş olması ile bilinirken, aynı yöntem günümüzde de farksız olarak devam etmektedir. Bu gerekçelerle kapitalist dünya sisteminin varlığı en genelde savaş, işgal ve baskıları temel alarak ancak varlığı söz konusu olmuştur. Kapitalist sistemin sömürgecilik ilişkisi 16. yüzyıldan itibaren Batı Avrupa güçlerinin çabasıyla oluşurken, sistem giderekten kapitalizm denilen sınıfsal bir yapıya neden olur. Egemen güçlerin temsilciliğini yapan kapitalizm, yaygınlaştıkça savaş ve sömürü düzenini daha da uluslararası boyuta taşır olmuştur. Devamında sömürü, baskı ve kâr hesabının belli sınıfların lehine sonuçlanması ile “kapitalist” ve “kapitalizm” varlığının sürekliliğine neden olmuş ve daha da büyüyerek küresel düzeye gelmiştir.
Ekonomik avantaja dönüşen bu üretim ilişkisi, Marx şu yorumda bulunur; “kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliği, muazzam bir meta birikimi olarak kendini gösterir (…)”. (1)
Kuşku yok ki bu zenginlik veya birikim hiçbir dönem barışçıl olmamıştır ve işin diğer ucunda mutlaka ama mutlaka işgal, kan ve gözyaşı olmuştur. Kapitalizmin sürekliliği ve de yükselişi emperyalist aşamaya neden olurken, beraberinde de “kesintisiz” olarak bir savaş hali gerçeğine neden olmuştur. İşte bu tarihsel saptamalardan hareketle, Lenin’in “çağımız emperyalizm ve devrimler çağıdır” tespiti emperyalist ve kapitalist düzenin “sürekli” savaş gerçeğine bir işarettir.
“Kapitalistin amaçladığı şey, yalnızca bitip tükenmeyen, durup dinmeyen kâr etme sürecidir”. (2)
Bilineceği üzere kapitalizm ve kapitalist sistem görünürde demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerden yana olduğu iddiası gerçekçi değildir. Adam Smith’in deyimiyle kapitalizmin tek bir amacı vardır:
“Kapitalizm bir kere ortaya çıktıktan sonra gerçek hedef, geliri sermayenin elde edebileceği en yüksek düzeyde tutmak ve hem sermaye hem de geliri mümkün olan en yüksek düzeyde artırmaktır”. (3)
Kapitalizm mahsun değildir. O, birikimini, zenginlikleriyle ordusunu ve savaş ortamını kana bulaşmış sermayesiyle finanse ederek ancak ayakta kalabilmektedir. Kapitalist sistemin gerçeklerine rağmen, “3. bir dünya savaşından” bahsetmek anlattıklarımız bağlamında anlaşılır değildir. Gerçek o ki, kapitalist sistemin varoluşundan beri dünyada savaş hali hep süregelmiştir.
“Devletler arası ilişkilerin, eski rejimde olduğu gibi hala egemenlik ve bağımlılık ilişkileri olarak devam etmesi, hatta kimi devletlerin küresel çapta etki, nüfuz alanları, resmi ya da yarı resmi (sınırları belirsiz) imparatorluklar yaratma çabası” (4) güç olma hayalinden kaynaklıdır.
O halde; savaşsız bir dünyada kapitalizme yer olamayacağı ve kapitalizmim olmadığı bir dünyada da barışın olacağı gerçeğini düşünmek gerekiyor. Her şeyden önce kapitalist güçlerin yürüttüğü savaşlar bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki egemenlik mücadelesidir ve sonuç olarak bir azınlığın çoğunluk üzerindeki baskı ve denetleme çabasının ısrarı olmuştur.
“Uluslararası karteller, kapitalist tekellerin günümüzde hangi noktaya kadar gelişme gösterdiğini, kapitalist gruplar arasındaki mücadele konusunun ne olduğunu göstermektedir”. (5)
Lenin’in yukarıdaki alıntısında da anlaşılacağı üzere, günümüzde devam edegelen uluslararası krizin savaşlara neden olmuş olması, en genelde egemen güçler arası antagonizmadan kaynaklı somut yansımalardır. Kapitalist güçler arası uyuşmazlık, mücadele ve kâr hesabı üzerindeki kavgaların hep bir sınırı olmuştur; anlaşmazlıklar her zaman barışçıl yöntemlerle çözme koşullarını sahip değildir. Sınırlar zorlayınca, egemen güçler arası çelişkiler savaşa dönüşebilir ve bugün yaşanan uluslararası boyutta bir “3. dünya savaşı” söylemiyle izah edilir olmuş olsa da işin özü süregelen savaşların açıktan bir devamıdır.
Egemen güçler arası çatışma sonuç olarak Lenin’in belirttiği gibi, “kapitalist güçler arası mücadele onun sınıfsal içeriğidir” (6), yani egemen güçlerin çıkar çatışmasıdır. Bu savaşlar açık sömürgecilik tarihinden (1500’lerden beri) gümümüze uzanan zaman diliminde aynı amaç uğrunu verilen savaşlardır. Günümüzde yaşanan savaşlar bir farkla daha modern silahlarla, uçaklarla tank ve toplarla insan kıyımı yapılıyor. Kapitalist dünyada çoklu güçler blok halinde kamplaşırken, savaşın boyutunu da küresel düzeye taşımıştır. Bu güçleri bir araya taşıyan esas neden ise, Lenin’in çok haklı olarak aşağıda dile getirdiği dünya konjonktüründe yaşananlardır:
“Kapitalizm geliştikçe, hammadde eksikliği de kendini o kadar duyurmaktadır; rekabetin koşulları o kadar sertleşmekte, bütün yeryüzünde hammadde kaynakları arama çabaları o kadar alevlenmekte (…)”.(7)
Günümüzde uluslararası emperyalist güçlerin Afrika’yı, Asya’yı, Ortadoğu’yu ve de uluslararası suları ısrarla savaş menülerine taşımanın tek bir nedeni vardır, krize neden olan pazar daralması kapitalist sistemi daha da çıkmaza sokmuştur. Bu pazarlardan maksimum düzeyde pay elde etmek için tek ülke olarak değil de bloklaşarak çoklu güç yapılanmayı yaratarak hükmetmek istiyor. İşte bu sayede ittifak(lar) kurarak daha etkili olacağı düşüncesindeler. Görüyoruz ki bu ittifaklar savaş ve işgal tehditliyle silahların gölgesinde boy gösterisi ile dünyaya bir tehdit unsuru olmaya devam etmekteler. Bu krizin ana nedeni ve de sorumlusu şüphesiz kapitalist sistemdir ve o mevcut durumdaki çözümsüzlüğünü “bir 3. dünya savaşı” olacağı tehditti ile dünyaya korku yaymasıdır. İşin özü; bu savaş tehditti esaslı olarak kapitalizmin doğuşuyla birlikte hep var olmuş, bugünde farksız olarak aynı noktada kendi amacına ulaşmak için bütün yöntemleri devreye sokuyor.
Kitle imha silahları dünyanın dört bir yerine yayılırken, daha da yeni silahlarla boy gösterisi yapan emperyalist ve kapitalist ülkeler bir yarış içindeler. Mevcut savaşlarda bir denge unsuru olarak kendilerince bu oyunda “bizde varız” tehditleriyle güç gösterisinde bulunmaktalar. Nükleer, kimyasal ya da biyolojik silahlara sahip ülkeler bile bile uluslararası krize dahil olurken, savaşların devamından güç ve konum elde etme çabasındalar. Ölen, öldürülenler ve yok edilen yaşam alanları üzerinden ısrarla “3. dünya savaşı” sesleri yükselirken, tek bir amaçları vardır; egemen olmak, hükmetmek ve çıkarlarına denk düşen konuma sahip olmak olmuştur.
”3. dünya savaşı” söylemi daha çok uluslararası iktisadi ve siyasi düzeni dizayn etmek isteyen belli emperyalist güçlerce dillendiriliyor. Zira, bu iddia da daha çok Rusya-Ukrayna savaşı ve de Transatlantik müttefiklerin Çin’le olan uzlaşmazlığı gerekçe gösterilerek bir “dünya savaşı” gündemde hep yer almıştır. Yazımızın başında belirtildiği gibi, kapitalist sistemin varoluşuyla ezen ve ezilenler güçlü ve mazlumlar arasında süre gelen bir savaş hep yaşanmıştır. Ancak 1. ve 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın etki ve boyutu bugün ki savaşa kıyasla sadece nicel bir farklılığı olmuştur. Savaşa neden olan egemen güçler özü itibarıyla hep aynı noktada konum belirlemekteler; kazanmak ve sınıf çıkarının öncelendiği bir “zafer” beklentisi olmuştur. Her şeyden önce kapitalizmin özünü belirleyen temel unsur “sermaye birikimi” ve “kâr” olmuştur.
Wallerstein’ın deyimiyle kapitalizm ve kapitalist sistem “daha da hızlı koşmak için, daha hızlı koşar”. (8) Kapitalizm bu kontekste, “daha hızlı bir koşuyla” savaşlar, işgaller, tehditlerle ancak sınırsız sermaye birikimini yoğunlaştırabilmiştir. İşte bu anlayış ve yöntemle, kapitalizm her dönem ihtiyaç duyduğundan fazla üretim ve kâr yaratma konumunda olmuştur.
Dolayısıyla; “tekelleşme eğilimi kapitalist ekonomik sistem için zorunluluk olmuştur”. (9) Bu durum en genelde ezilen dünya halklarının ve de emekçilerin iradesi dışında bir yaptırım olduğundan, sistem ısrarla yavaş yanlısı olmaya açıktan taraf olmuştur. Kapitalist ekonomide yaşanan her “zorunlu” durum, bu onu çözüm arayışına yönlendirirken ve barışçıl olmayan bu başvuru savaş ve savaşlarla sonuçlanmıştır. Dolayısıyla günümüzde sıkça sözü edilen “3. dünya savaşı” söylemi, özünde bu kapitalizmin geleneksel savaş halidir!
Kullanılan ve yararlanılan kaynaklar
1-Marx, K., “Kapital, 1. Cilt”, Birinci Baskı, Sol Yayınlar, İstanbul 1975, sayfa 49.
2-Marx, K., “Ekonomi Yazıları”, Hil Yayınları, İstanbul 2004, sayfa 37.
3-Smith, A., “Ulusların Zenginliği” 2. Cilt, Alan Yayıncılık, İstanbul 2002, sayfa 45.
4-Yıldızoğlu, E., “Emperyalizm ve Jeopolitik”, Remzi Kitabevi, İstanbul 2017, sayfa 25-26.
5-Lenin, V.I., “Emperyalizm”, Sol Yayınlar, Haziran 1979 Ankara, sayfa 88.
6-A.g.e., sayfa 88.
7-A.g.e., sayfa 98.
8-Wallerstein, İ., “Tarihsel Kapitalizm”, Metis Yayınları, İstanbul 2006, sayfa 35-36.
9-Wallerstein, İ., “Dünya Sistemleri Analizi”, Metis Yayınları, İstanbul 2004, sayfa 48.