“Kemalistlerin yaptığı milli burjuvazi yaratmak değil, bütün devlet imkânlarını iktidardaki komprador büyük burjuva ve toprak ağası sınıflarının gelişip güçlenmesi, palazlanması için kullanmaktır.” (1) (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Yazıları.)
“Kemalizm’in muntazam olarak mahkûm edilme ihtiyacı” (2) başlıklı yazımızı, bu yazı dizisinin giriş yazısı olarak takdim etmiştik.
Türk burjuva siyasetinin kurucu ideolojisi olan Kemalizm’in güncelliğine karşı, Kemalizm’e karşı yürütülen ideolojik mücadele de kendini yeniden üretmelidir. Egemen sınıflar Kemalizm’in kurucu reflekslerine sarıldığı sürece, Kemalizm’in gerici ve karşı-devrimci niteliğini ortaya sermek de Marksist bir vazifedir.
Bu vazifeyi yerine getirme bilinciyle, Türkiye komünist-devrimci hareketi içinde, Kemalizm’le hem teorik hem de pratik anlamda ilk kez hesaplaşan İbrahim Kaypakkaya, nesnel bir ideolojik referanstır. Kaypakkaya ampirik tarihsel bilgiye ulaşma olanaklarının sınırlı ve zor olduğu bir konjonktürde Kemalizm’i ideolojik-sınıfsal olarak yeniden çözümleme iradesi gösterdi.
Kaypakkaya, Kemalizm’in milli burjuvazinin siyasal temsilcisi olduğu mitolojisini devrimci-komünist bir kavrayışla ve hakikate bağlı kalarak yerle bir etti. Kemalist iktidarın en başından beri Türk komprador burjuvazisinin siyasal temsilcisi olduğunu saptadı. O’nun Türkiye Marksizm’ine en büyük teorik katkısı budur. Keza, Kaypakkaya düşüncesinin en güçlü yanı da bu belirlemedir.
Çünkü Kaypakkaya bu yaklaşımıyla, burjuvazinin bütün kliklerinden kopan ve burjuva siyasetiyle hiçbir biçimde uzlaşmayan bir komünist perspektif üretti. Örneğin milliyetler meselesinde, özel olarak da Kürt sorununda Kaypakkaya’nın pürüzsüz Leninist tahlilinin özgünlüğü bu yaklaşımın ürünüdür. Kemalizm düşman/egemen sınıfın kurucu ideolojisi olarak belirlendiği anda milliyetler meselesinde zihinsel pranga çözülmüştür, bilinç özgürleşmiştir.
Bunlarla birlikte, Kaypakkaya’nın “Kemalizm, bizzat faşizm demektir” savı, siyasal bir belirleme ve propagandist söylem olarak doğrudur ve gerekçelendirilmiş de bir savdır. Ancak bu sav faşizm tahlilinden yoksundur. Yani, Kaypakkaya özel bir faşizm tahlili yaptıktan sonra bu savı ortaya atmamıştır. Bu yoksunluk aynı zamanda Kaypakkaya tezlerinin görece zayıf tarafıdır.
Biz bu eksikliği özel olarak tartışmayacağız. Çünkü bu tartışma en nihayetinde siyasal bir tartışmadır. Esas olan Kemalizm’in sınıfsal karakterinin, gerici ve karşı devrimci niteliğinin belirlenmesidir.
Biz bu dizide Kemalizm’in emperyalizmle ve faşizmle ilişkisini, karşı-devrimci ve gerici niteliğini ve bu niteliklerinin sınıfsal dayanaklarını veriler eşliğinde ortaya koyacağız. Keza bu açıdan da ideolojik-tarihsel referansımız Kaypakkaya olacaktır. Meseleyi onun devrimci yaklaşımındaki siyasal tercihini esas alarak açıklayacağız.
Bu yazı dizisi yeni bir perspektif ortaya koyma iddiası taşımıyor ama geleneksel ve güncel devrimci perspektifin siyasal tezlerini güçlendiren olgular eşliğinde, devrimci yaklaşımı hatırlatma iddiası taşıyor.
Yazı dizisinde; emperyalizmin Türkiye’ye girişini, komprador burjuvazinin oluşum sürecini ve bu sınıfın siyasal kopuşlar(İttihatçı ve Kemalist iktidar dönemleri) içerisinde, her dönemde devletin sahibi olduğu gerçeğini ortaya koyacağız.
Bu süreci ortaya koyarken, Türk burjuvazisinin kurucu ideolojisi olan Kemalizm’in de hangi tarihselliğin ürünü olarak biçimlendiğini ve güncellendiğini ele alarak dizimize başlıyoruz.
***
Kapitalist aşamaya geçmesiyle birlikte, Batı Avrupa ülkelerinin Osmanlı ekonomisi üzerinde her zaman etkili olduğunu kabul etmek gerekir. Doğu Akdeniz’in kıyı yörelerine Haçlılar döneminden miras kalan imtiyazlar düzeni kapitülasyonları, Osmanlı Devleti tarafından olduğu gibi devralındı. Zamanla, Anadolu ve Doğu Akdeniz’in diğer bölgelerine eski ticaret yollarını tekrar çekebilmek için mevcut imtiyazlar daha da geliştirildi. (3)
Böylece, Batılı kapitalistler daha güçlenmeden sömürecekleri alanlar hazırdı. Kapitülasyonlar bir yana, Batılı kapitalistlerin Osmanlılardan aldığı bir ödün de 1838 İngiliz ticaret antlaşmasıydı. Bu antlaşmayla Osmanlı İngiliz kapitalizminin yarı-sömürgesi hâline geldi.
1855-1857 arasında İngiliz tüccarlar eliyle imtiyazlı Aydın demiryolu faaliyeti yürütüldü. (4) Aydın-İzmir demiryolu inşası 1857 Eylül’ünde başladı. İngiliz kapitalistlerinin yaptığı demiryolu Osmanlı bürokrat-egemen sınıflarına vergi geliri olarak katkı sağladı. (5)
İngiliz emperyalizmi Osmanlı’dan Amerikan İç Savaşı sona erene kadar pamuk ithal etti. Pamuktan sonra zımpara taşı ve krom ithalatı da başladı.
Hammaddeleri sürekli ve düzenli bir biçimde, en ucuza sağlamak, hammadde üreten ülkeleri ekonomik ve siyasal denetim altına sokmak, emperyalist dış siyasetin başlıca amaçlarından biridir. İngiliz emperyalizmi için Osmanlı, ucuz hammadde alıp sanayi ürünleri sattığı, sermaye ihraç ettiği bir pazardı.
İngiliz emperyalizminden sonra; sırayla Fransız, ABD ve Alman emperyalizmi de Osmanlı pazarından pay almak için, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra rekabete dâhil oldular. 20. yüzyılın başlarına yaklaşırken İngiliz ve Alman emperyalizmi arasında muazzam bir pazar mücadelesi ortaya çıktı.
1899 yılında, Osmanlı hükümeti, Aydın-İzmir demiryolu hattının Anadolu Demiryolu Kumpanyası’na satılması için şirkete baskı yaptığı zaman, İzmir’deki İngiliz kolonisi egemen durumunu Almanlara kaptıracağını düşüncesiyle ayaklandı. Aynı yıl değişen maden yasası nedeniyle İngiliz ve Alman emperyalistleri arasında krom krizi de çıktı. (6) İngiliz ve Alman emperyalizmi arasında; 1941’de, Kemalist iktidar döneminde yeniden yaşanacak olan krom krizi böyle başladı. (7)
Batı Anadolu’da İngiliz emperyalizminin ekonomik üstünlüğü 1890’lara doğru zayıfladı. Buna karşılık Alman emperyalizmi, giderek daha geniş ölçüde bölgenin ekonomik hayatına egemen oldu. Orhan Kurmuş’un ifadesiyle, İngiliz emperyalizmi Osmanlı’yı Alman emperyalizmine terk etmişti. (8)
İttihatçıların Alman emperyalistlerinin yanında, İngiliz emperyalizmine karşı 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na girmesini getiren sürecin iktisadi temelleri böylece atılmış oldu. (9)
İngiliz emperyalizminin Batı Anadolu’da demiryolu inşa ederek ekonomik etkinliğinin başlamasıyla, Osmanlı komprador-işbirlikçi ticaret burjuva sınıfı da tarih sahnesine çıktı. Özellikle demiryolunun yapımından sonra Rum ve Ermeni tüccarlar, Batı Anadolu’nun her yöresinde dükkânlar açarak İngiliz tüccarlardan aldıkları malları satmaya başladılar.
Türk köylüsü, “yabancı” diye nitelendirdikleri İngilizlerle ticaret yapmayı, hem güvensizliklerinden hem de Rum ve Ermeni komisyoncuların kışkırtmaları yüzünden reddetti. (10) Bu durum Rum ve Ermeni ticaret burjuvazisinin sistemli olarak palazlanmasını sağladı. Kısacası, Osmanlı komprador-ticaret burjuvazisi Rum ve Ermeni tüccarlardan oluştu.
Ege’nin Türk köylüsü Hristiyan tüccarların kölesi hâline geldi. Ağa baskısının yerini Hristiyan tüccar aldı. (11)
19. yüzyılın başına doğru kızışan İngiliz-Alman rekabeti, komprador burjuva sınıfın biçimlenmesinde tayin edici bir rol oynadı. Keza, bu rekabet, ileride yaşanacak olan burjuva siyasal kırılmalara da yön verdi.
İngiliz ve Fransız emperyalizminin acentesi hâline gelen Rum ve Ermeni ticaret burjuvazisine karşı Alman emperyalizmi, zayıf Türk ticaret burjuvazisi için “can simidi” hâline geldi. Çünkü bu rekabet ortaya çıkana kadar Türk ticaret burjuvazisi, esasen Rum ve Ermeni ticaret burjuvazisine bağımlı bir ekonomik etkinlik sürdürüyordu. Bu nedenle; İttihatçıların ve Türkçülerin Alman sevgisi bu siyasal iktisadi hakikatin bir ifadesiydi. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Avrupa emperyalistlerinden en az birine dayanmadan bir şey yapılamayacağı görüşünü taşıyordu. (12)
Tam da bu aşamada, İttihatçılık içinde İngiliz ”liberalizmine” karşı ortaya çıkan milli iktisat düşüncesinden de söz etmekte fayda var. Milli iktisat kavramı 19. Yüzyıl Almanya’sında kapitalist geri kalmışlığa karşı ortaya çıktı. Friedrich List tarafından, İngiliz Klasik Okulu’nun iktisadi yönelimlerine karşı, romantik bir ulusal ekonomik “tepki” muhtevası taşıyordu. (13)
Milli iktisat düşüncesi İngiliz ve Fransız emperyalizminin acentesi olan Rum ve Ermeni komprador-işbirlikçi sınıflarına karşı, Türk ticaret burjuvazisinin iktisadi reaksiyonu olarak İttihatçılar-Türkçüler tarafından savunuldu. Modern Türk burjuva siyasetinin kurucu unsuru olan İttihat ve Terakki Partisi bir “bağımsızlık anlayışı” olarak, İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı Alman emperyalizmini tercih etti.
Özellikle belirttiğimiz üzere, bu anlayış Türk burjuva siyaseti açısından kurucu bir niteliğe sahiptir. İttihat Terakki iktidarından itibaren; 1945’e kadar olan süreçte, yani Amerikan emperyalizminin İngiliz ve Alman rakiplerini elediği döneme kadar, Türk burjuva siyasetinde İngilizci ve Almancı burjuva klikler hep var olacaktı.
Milli İktisat fikri Kemalist iktidar tarafından da, 1935 yılında güdümlü ekonomi kavramıyla güncellendi. Kavramı ilk kez, 1935’te M. Kemal kullandı. Kavramın uluslararası referansı bu kez Alman emperyalistleri değil, İtalyan faşistleriydi. (14)
***
Kemalizm’in ideolojik-siyasal kaynağı; öncelikle 1908 Jöntürk hareketi içinde şekillenen İttihat Terakki’ye, ardından ise Türk Ocaklarına dayanır.
Meseleyi açalım.
1908 Ayaklanmasını kategorik biçimde devrim olarak nitelemek doğru değildir. Çünkü hareketin amacı 1876’da kabul ettirilmiş bir anayasayı geri getirmek ve bu yoldan devleti kurtarmaktı.(15) Özetle I. Meşrutiyetçi Genç Osmanlılarla İttihatçılar arasında temelden bir siyasal yönelim farkı yoktu. Jöntürkler Anayasal-Monarşiyi savunma çizgisini sürdürüyordu.
Hareketin devrimci yönü, daha sonraları, uygulanan siyasetin sonucu girişilen ıslahat(yasal alanda modernleşme hamleleri, kapitülasyonlara karşı mücadele, toprak reformu çabaları ve azınlık milliyetlerin hakları, basın özgürlüğü) ve ıslahatın yol açtığı toplumsal değişiklikle ortaya çıktı.
Lenin Devlet ve Devrim isimli eserinde, 1908’in burjuva devrimi olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguluyor ancak bu devrimin “halk devrimi” olmadığını belirtiyordu. Çünkü Lenin’e göre, bu devrimde, halk kitleleri, halkın büyük çoğunluğu, etkin biçimde, bağımsız olarak, kendi iktisadi ve siyasi talepleriyle ortaya çıkmadı. (16)
Osmanlıcılığın siyasal pratikte işlevsiz olması hareketi kaçınılmaz olarak ulusçuluğa yöneltti. Osmanlı büyük sermayesinin Rum ve Ermeni burjuvazisinin elinde toplanması da, İttihatçıların Türk milliyetçisi bir ideolojik hatta girmelerini hızlandırdı. Türk burjuvazisinin ekonomik temelinin zayıflığının yanı sıra, halkın örgütsüz olması da 1908’i padişah ve tekelci kapitalizm karşısında ılımlı bir burjuva devrim hâline getirdi.
İttihatçılar, hareketlerinin ideolojik yönelimi ve sınıfsal aidiyetleri gereği, iktidarın alınmasının hemen ertesinde halk sınıflarına karşı savaş açtılar.
İttihatçı iktidar, daha baştan feodal-komprador burjuva sınıflarla uzlaştı. Bunun sonucu olarak, halk yığınlarının demokratik mücadelesini bastırmaya yöneldi.
Türk komprador burjuvazisinin yönetimi altına giren İttihat ve Terakki, işçileri, köylüleri ve çeşitli azınlık milliyetleri ezen, gerici bir burjuva diktatörlüğü kurdu. Turancılık ideolojisiyle, Alman emperyalistlerinin Asya’daki yayılma siyasetine hizmet etti.
Bütün ülkeyi saran grev dalgası karşısında İttihatçı iktidar telaşlandı. 1908’in üzerinden bir yıl geçmeden Alman emperyalistlerinin baskısıyla Adliye Vekâletinde danışmanlık yapan Kont Ostrog‘un hazırladığı Tatil-I Eşgal Kanunu’nu çıkarttı. Bu kanunla grevi ve sendika kurmayı yasakladı. 1908 Burjuva Devrimi’yle kazanılan hakları gasp etti.
31 Mart ayaklanmasını fırsat bilen hükümet, ilan ettiği sıkıyönetimle bütün halk ve işçi sınıfı üzerindeki baskısını ağırlaştırdı. Patronlar, işçilerin mücadelelerle elde ettikleri hakları yok etmeye çalıştılar. Birçok işçi kuruluşu kapatıldı.
İttihat ve Terakki hükümeti 1913 yılında devrimci kurumlara ve işçi sendikalarına karşı azgın bir saldırıya geçti. Bütün teşkilatları dağıttı. İlerici gazeteleri kapattı. Sendikaları yasakladı.
İttihatçılar, toprak ağaları ve tefecilerle birleşerek geniş köylü kitlelerini de baskı altına aldılar. Gelirleri emperyalist tekellere ayrılmış olan ağır vergilerle köylüleri sömürdüler. Bir yandan toprak ağalarının mülkiyetini sağlamlaştırırken, diğer yandan da iç pazarı emperyalizme daha fazla açmak ve emperyalizmin geniş halk yığınları üzerindeki sömürüsünü arttırmak için kanunlar çıkarttılar.
Komprador burjuva-feodal diktatörlük milli azınlıklar üzerinde de baskı ve katliam politikası uyguladı. 1915’te yüz binlerce Ermeni’yi katletti, geri kalanlarını da yurtlarından sürdü. Arap ve Kürt milliyetlerine çeşitli baskılar uyguladı.
1911 yılına kadar İngiliz ve Fransız emperyalistlerine dayanan komprador burjuva-feodal iktidar, 1911’den sonra hızla Alman emperyalistleriyle işbirliğini geliştirdi. Talat, Enver ve Cemal Paşa troykası yönetimindeki komprador burjuva- feodal İttihat ve Terakki diktatörlüğü, 1915’te Alman emperyalistleriyle birlikte ülkeyi 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na soktu.
Mithat Cemal Kuntay bu dönemi Üç İstanbul romanında, Sakallı Vasfi karakteriyle özlü bir biçimde betimlemiştir:
“Sakallı Vasfi, İttihatçı olmadığına, en çok, Harb-i Umumi’de yandı. İnsan 1914, 1915, 1916 senelerinde Enver Paşa’nın, Cemal Paşa’nın elini sıkmalıydı.
Vasfi, muhaberede İttihatçı olmadığı için neler kaybettiğini düşünüyordu: Alman markı dolu İngiliz kasası… Kapısı istimbotlu yalı… Apteshanesi kaloriferli konak… Pahalı metres… Viyana seyahati… Berlin ticareti…” (17)
***
Bu yazımızda Türk komprador burjuvazisinin oluşumunu ve Kemalizm’in ideolojik-siyasal öncülü olan İttihatçı iktidarın Türk komprador burjuvazisiyle olan ilişkisini değerlendirdik.
Bir sonraki yazımızda ise İttihatçılık ve Kemalizm’in ideolojik sürekliliği ilişkisini, Türk burjuva devletin kurumsallaşan Türkleştirme ve anti-komünizm siyasetlerini ele alacağız.
Kaynakça
- İbrahim Kaypakkaya-Bütün Yazıları, Umut Yayımcılık, sy.391, İstanbul, 2018.
- Kemalizm’in Muntazam Olarak Mahkûm Edilme İhtiyacı – https://gazetepatika22.com/kemalizmin-muntazam-olarak-mahkum-edilme-ihtiyaci-153635.html
- Türkiye Ekonomisinin Tarihi, Tevfik Çavdar, İmge Kitabevi, sy. 52, 1. Baskı, Ankara, 2003.
- Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Orhan Kurmuş, Yordam Kitap, sy. 100, 1. Baskı, İstanbul, 2008.
- Age, sy. 113.
- Age, sy. 225.
- Türkiye Ekonomisinin Tarihi, Tevfik Çavdar, İmge Kitabevi, sy. 301, 1. Baskı, Ankara, 2003.
- Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Orhan Kurmuş, Yordam Kitap, sy. 231, 1. Baskı, İstanbul, 2008.
- Age, sy. 229.
- Age, sy. 241.
- Age, sy. 137.
- Osmanlıların Yarı-Sömürge Oluşu, Tevfik Çavdar, Ant Yayınları, s. 71, 1. Baskı, İstanbul, 1970.
- Kemalizm-İdeoloji, Aydınlar ve İktisat; İhsan Ömer Atagenç, Türkiye Notları Yayınevi, sy.89, 1. Baskı, Ankara, 2021.
- Türkiye’de İktisadi Düşünce, Kemalizm’in Ekonomi Politiğinde Unutulmuş Bir Sayfa: “Güdümlü Ekonomi”; Kaan Öğüt-Cenk Yaltırak, İletişim Yayınları, sy.183, İstanbul.
- İttihat ve Terakki, Feroz Ahmad, Ç: Nuran Yavuz, Kaynak yayınları, sy.33, 7.Basım, İstanbul, 2007.
- Devlet ve Devrim, Lenin, Ç: M. Halim Spatar-Celal Üster, Yordam Kitap, sy.57, 4. Basım, İstanbul, 2021.
- Üç İstanbul, Mithat Cemal Kuntay, Oğlak Yayıncılık, sy.417, 13. Baskı, İstanbul, 2011.