Erdoğan-AKP/MHP iktidarı, bizzat yarattığı ekonomik-siyasi kriz batağına saplanarak yaşadığı çözülme sürecine paralel olarak muhalefetin de yükselttiği baskı sonucu iyice bunalıp yönetememe girdabına düştü. Komprador tekelci sınıf kliklerinin bir bölümünü temsil eden muhalefet bloğunun, iktidarın sürekliliği ve sonrası planlamalar yaparak hazırlıklara giriştiği, söylenebilir.
Manipülasyon arz etmekten başka, kullanabileceği bir argüman, verebileceği bir vaat ve toplumsal kitlelere yutturabileceği bir yalanı kalmayan iktidar, can simidi olarak yine ırkçı-faşist milliyetçiliği körükleyecek olan, yönteme başvurdu. “Irak-Suriye Tezkeresi” olarak ifade edilen işgalci faşist saldırganlığını yeniden gündeme getiren savaş tezkeresini ilgili komisyondan geçirdikten sonra, parlamentodan da geçirdi. Not etmek gerekir ki, işgalci saldırganlıkta karşılık bulan bu ırkçı-faşist tezkerenin parlamentodan geçerek kabul edilmesi yalnızca iktidarla sınırlı bir kabul değildi. İktidara karşı muhalefet yürüten siyasi partilerin bazıları da açık destek verdi.
Tezkerenin geçmesi iki açıdan önem taşır. İşgalci saldırganlığın yeniden devreye sokulması, yeni işgal ve katliamların gerçekleşmesi, adı geçen ülke sınırlarına zorla dahil edilmiş olan batı ve güney parçalarındaki Kürdistan toprakları ve ulusal iradelerine karşı işgalci saldırganlığın gündeme gelmesi bu tezkerenin esasta önemli olan nedenidir.
Güney Kürdistan Kürt bölgesel yönetiminin Erdoğan-AKP/MHP iktidarıyla iş birliği içinde hareket ettiği, toprakları işgale uğrasa da bunu anlaşmalı olarak kabul edip Kürt Ulusal Hareketine karşı ortak geliştirilmesi muhtemel olan saldırganlık zemininde ele aldığı açıktır. Bu anlamda Güney Kürdistan yönetimi bu işgalci saldırganlığın mağduru değil, işbirlikçi bir ortağı olarak pozisyon taşımaktadır. Ancak işgalci saldırganlığın genel olarak Kürt ulusu parçalarına karşı bir katliam ve kıyım işlevi göreceği açıktır. Bölgede yeni kaos ve krizlerin boy vermesi, yeni katliam ve zorunlu göçlerin yaşanması, tezkerenin en ağır faturası bu olacaktır. Ne ki, işgalci saldırganlık da giriştiği saldırıların sonuçlarıyla yüz yüze gelip bedel ödemekten kurtulamayacaktır.
Tezkereye karşı çıkmanın ve onun gerçek yüzünü teşhir ederek yol açacağı işgal ve katliamlara karşı mücadele etmek, işgal ve katliamlarla yüz yüze kalacak olan ulus ve halklarla dayanışma içinde olup yanlarında yer almak, tezkerenin niteliğini teşhir açısından önemlidir. En yaygın protesto ve teşhir faaliyetlerinin yürütülmesi, işgalci saldırganlığı boşa düşürecek en geniş çalışmaların yürütülmesi ve dayanışmanın büyütülmesi zorunlu devrimci görevdir…
Faşist iktidar tezkereyle muhalefeti zayıflatmak istemektedir!
Tezkerenin ikinci özelliği ve daha tali olan işlevi ise, iktidarı yaşadığı çözülme ve düşme eğiliminden çıkarmaya hizmet eden yanıdır. Ki, bu saldırganlık tezkeresiyle muhalefeti kısmen de olsa zayıf kılıp etkisiz hale getirmek hedeflenmektedir ki; bu, iktidarın nefes alması veya düştüğü girdaptan çıkmasına hizmet etmektedir. Tezkereye muhalefet bloğundan gelen destek tezkerenin tali yanını temsil etmekle birlikte, iktidara nefes veren özellikte olduğunu alenen görülmektedir. İYİ Parti’nin tezkereye destek vermesi muhalefet bloğu açısından sorunluyken, İYİ Parti’nin sınıf ve siyasi karakteri bakımından anlaşılırdır…
İYİ Parti tabiatına uygun davranarak, Erdoğan-AKP/MHP iktidar koalisyonuna destek verip tezkere lehine oy kullandı. Muhalefet bloğu içindeki pozisyonuyla İYİ Parti için bu durum, burjuva sınıf karakterinin bir yansıması olmakla birlikte, ırkçı-şoven faşist milliyetçiliğin katı, tekçi ölçülerine sahip olmanın da bir ürünü olarak anlam kazanır. Fakat daha özgün olarak, İYİ Parti’nin, iktidarın başvurduğu taktiğin basıncı altında kalarak tutarlı bir burjuva muhalefet tavrına sahip olmamasını ya da bu tavrı içselleştirememesini gösterir.
CHP aynı sınıfsal ve siyasi karaktere sahip olmasına karşın, iktidarın bu taktiğine boyun eğmeyerek tezkereye hayır diyebildi. CHP, bugüne kadar tıpkı İYİ Parti’nin bugün yaptığı gibi iktidara muhalefet etmesine karşın, “milli” dediği tüm meselelerde iktidara yamanarak edilgen ve etkisiz kaldı. Yaşadığı tecrübeler ve iç dinamiklerinden gelen eleştirilerin sonucu ve elbette iktidar kapılarının da açılmasına bağlı olarak, Erdoğan’ın gerici iktidar taktiğine boyun eğmeyi en azından bu tezkere şahsında geride bıraktı. Ne ki, İYİ Parti, tecrübeleri ve iç dinamikleri bakımından olduğu gibi, tekçi-ırkçı faşist parametrelerde en katı niteliğini koruduğu için, Erdoğan’ın taktiğine karşı koyma basireti gösteremedi. Dolayısıyla, sınıf ve siyasi karakteri düşünüldüğünde İYİ Parti’nin eleştirilmesi anlamsız ve yersizdir. İYİ Partinin tüm karakter ve niteliği tezkereye destek vermeye uygundur.
Devletin bekası, “milli sorun” olarak telakki ettiği sorunlarda iktidara destek vereceğini deklere etmiş olan İYİ Parti’nin, bunlar uğruna Erdoğan-AKP/MHP iktidarına rıza göstereceği görüldü. Bu durumun muhalefet bloğu açısından bir yumuşak karın olduğu söylenebilir. Öyle ki, Erdoğan’ın “milli sorun” dediği, özünde ise iktidar çıkarlarından başka bir şey olmayan taktik siyasetlerinde yedekleyebileceği bir muhalefet bloğu ve çatlağı ortaya çıkmıştır. Bu durumdaki muhalefet bloğunun Erdoğan’ı aşmakta sorunlarla yüz yüze geleceği anlaşılmaktadır.
Kitlelerin inisiyatifi öne çıkarılarak işgalci saldırganlık teşhir edilmelidir!
İktidarı muhalefetiyle bütün komprador tekelci burjuva sınıf klikleri ve siyasi partilerinin handikabı gericiliktir, gerici olmalarıdır. Birleştikleri harç ve siyasi mayaları ortak sınıf diktatörlükleri, sınıf egemenlikleri ve devletlerinin bekası dedikleri zırvadır. Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan safsatalarına dayanan tekçi paradigma, ırkçı-şoven faşist milliyetçiliğin beyanı ve güçlü bir kaynağıdır. Bu kaynak, ortak sınıf karakterleri temelinde istisnasız olarak birleştikleri, beslendikleri ve dayandıkları değişmez zemindir. İktidarı muhalefetiyle hepsinin kaderini birleştiren, aynı kulvar ve saldırganlıkta buluşturan sınıfsal karakterin siyasi niteliği tekçi paradigmaya yaslanan ırkçı-şoven milliyetçilik ve faşizmdir. Muhalefet niteliğiyle yürüttüğü iktidar dalaşını bir kenara bırakarak iktidarın tekçi, ırkçı-faşist saldırganlığının arkasında hizaya giren tavır, iktidarla aynı sınıf karakterine sahip olmaktan ve devletin bekası ile tekçi-ırkçı faşist milliyetçilikten beslenmektedir…
Özcesi, tezkereye karşı muhalefet ve mücadelenin burjuva kliklerden beklenmesi boş ve yanılgıdır. Bu muhalefet ve mücadele ancak ve ancak demokratik güçler tarafından sergilenebilir. Tutarlı muhalefet ve mücadele, demokratik, devrimci ve komünist nitelikteki güçlerin eseri olabilir. Mevcut birleşik mücadelenin tezkereye karşı ortak mücadele yükseltmesi acil görev ve sorumluluktur. Geniş halk kitlelerinin harekete geçirilmesi, her türden eylem ve protestoların gerçekleştirilerek işgalci-katliamcı saldırganlık karşısında güçlü bir cephenin dikilmesi elzemdir. Gerici savaş, işgal ve katliamcı saldırganlığa hayır kampanyalarıyla geniş toplumsal kitlelerin ayağa kaldırılması için görev ve sorumluluk alınmalıdır. Kitlelerin inisiyatifi açığa çıkarılarak işgalci saldırganlığın geniş biçimde teşhir edilerek önlenmesi mümkündür, gereklidir…