Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Halil Gündoğan yazdı | “Lütuf”a Çevrilmek Üzere Yol Verilen Darbe Girişimi

Bugün de iktidarda olan klikler arasında süregelen sert dozajlı kapışmanın, benzeri şekilde kanlı bir düelloya sıçrama olasılığı bir hayli fazla… Taraflar kesinlikle boş durmuyor ve böylesi bir olasılığa karşı alttan alta hummalı bir hazırlık içindeler. Devlet Bahçeli’nin 15 Temmuz günü Emniyet Özel Harekât Başkanlığını ziyaret edip, Başkana elini öptürmesi de asla spontane bir durum olmayıp, hasmına verilmek istenen özel mesaj örneklerinden bir diğeridir.

15 Temmuz’da, tam olarak şu oldu aslında: Her biri birer Pentagon projesi olan ve biri ta 1960’lı yıllarda “Yeşil Kuşak”, diğeri 2000’li yıllarda “Ilımlı İslam” adı altında oluşturulan siyasal İslam’ın iktidarı paylaşan iki kliğinden biri; tasfiye edileceği emareleri oluşunca diğerine karşı, ordu ve yargı bürokrasisi içindeki gücünü kullanarak, askeri bir darbe tezgahladı. Bunun istihbaratına sahip olan diğer klik, darbeci kliği kontrollü bir şekilde, bir nevi “erken doğum” yapmaya zorlayarak, darbeyi, darbe girişimi olarak başarısızlığa uğratmayı hedefledi. Hesabı vardı; hem iktidarı tümden ele geçirmenin ve hem de devleti, başkanlık sistemi temelinde yeniden yapılandırmanın bulunmaz fırsatına çevirerek, kullanmak istiyordu. Nitekim durum kontrol altına alınır alınmaz, Tayip Erdoğan, büyük bir sevinç ve mutlulukla, bu sinsi niyet ve planlarını itiraf ve deşifre etti de: “Bu, Allah’ın bir lütfudur bize.” dedi.

Allah, kendilerine verdiği fırsatı değerlendiremeyip yüzüne gözüne bulaştırmış olan bu bir kısım mümin kullarına öfkelenmiş olmalıydı ki bu kez de diğer mümin kullarına bunu fırsata çevirmeyi lütfetmişti.

Tayip Erdoğan, iktidarını sürdürebilmek ve yeni hedeflerine ulaşabilmek için, siyasal İslamcı ortağının yerine, dumanlı havayı seven “kurt soylu” Türk milliyetçisi, ırkçı- faşist MHP’yi iktidar ortağı yaparak; Allah’ın kendisine bahşettiği lütfu, tam bir kanlı-irinli karşı-darbe olarak uygulamaya soktu.

Öyle ki sırf darbeci kliği ve fiili olarak darbeye katılan güçleri değil, Türkiye ve K. Kürdistan genelinde Olağanüstü Hal ilan edip, tüm yetkileri kendisinde toplayarak; Kanun Hükmünde Kararnameler yoluyla “Hizmet Hareketi” ile bir şekilde ilişkilenmiş olan on binlerce sıradan sempatizan ve bunların yakın akrabalarına  varıncaya dek ve hatta yine binlerce ilerici-demokrat memur ve işçiyi de aynı yafta ile damgalayıp aylarca süren işkenceli sorgulamalardan geçirerek, tutuklayıp hapse attırdılar (ve bu operasyon hâlâ da devam ettirilmekte). İstinasız hepsinin işlerini ellerinden alıp, öylece orta yerde bıraktılar. Keza bu klikle bir şekilde ilişkilenmiş onlarcasının işyerlerine ve sermayelerine çöktüler; “devlette devamlılık esastır” prensibi gereği, tıpkı geçmişte Ermenilerin, Rum ve Yahudilerin mülk ve sermayelerine çöküldüğü gibi yani.

Özetle; olup bitenin tüm öyküsünün de aslında tamamen bundan ibaret olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Osmanlı mirasçıları ya bunlar: Taht kavgaları kardeş kanı pahasınadır… Cumhuriyet sürecinde ise, klikler arası sert iktidar mücadeleleri, askeri darbeler şekline bürünür. Örneğin, yapılagelen askeri darbelerden sadece 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri devrimci mücadelenin ezilmesine yöneliktir. 1960 Darbesi de dahil, diğerleri tamamen klikler arası iktidar mücadelesinin araçları olarak gündeme gelmiştir.

Bugün de iktidarda olan klikler arasında süregelen sert dozajlı kapışmanın, benzeri şekilde kanlı bir düelloya sıçrama olasılığı bir hayli fazla… Taraflar kesinlikle boş durmuyor ve böylesi bir olasılığa karşı alttan alta hummalı bir hazırlık içindeler. Devlet Bahçeli’nin 15 Temmuz günü Emniyet Özel Harekât Başkanlığını ziyaret edip, Başkana elini öptürmesi de asla spontane bir durum olmayıp, hasmına verilmek istenen özel mesaj örneklerinden bir diğeridir.

Ve tabii hayatın bunca sillesini yemişler olarak; “yesinler birbirlerini, bunda bizi alâkadar edecek bir yan yoktur.” diyemeyiz değil mi? Diyemeyiz, dememeliyiz de. Çünkü klikler arası bu tür çatışmalar hem “filler tepişir ayak altında çimler ezilir” misalinde olduğu gibi arada ayak altında ezilenler yine öncelikle devrimci ve komünistler olmak üzere halk olacağından, kayıtsız kalma lüksümüz maalesef ki yok. Ve hem de bu tür birbirlerine düşmeler kaçınılmaz olarak bir siyasi bunalım durumu, yani bir iktidar boşluğu da oluşturacağından; bu, sınıf kavgasını yükseltmenin vesilesi yapılabilecek olmasından ötürü de kayıtsız kalınamayacak bir durumdur.



Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler