Birlik, bilinçli sınıf hareketinden sınırlı sayıdaki parti/örgütün, dağınık devrimci dinamiği birleştirerek güçlendirme perspektifi ve devrimi geliştirme ihtiyacıyla gündemleştirdiği ya da devrimci görev olarak gündeminde tuttuğu devrim kaygısına dayalı isabetli bir tartışmadır. Tasfiyecilik ise, devrimci hareketin ortak devrim kaygısı zemininde büyük bir ittifakla hemfikir olduğu ve tüm temasıyla devrimin önünde büyük bir tehlike olarak yükselen engellerden biri olarak, tehdit telakki edip gündeminin ilk sıralarına koyduğu devrimci bir tartışmadır…
Birliğin savunulması ve tasfiyeciliğe karşı mücadele etme tutumlarının her ikisi de son derece anlamlı, tamamen devrimcidir. Bu bakımdan birliğin de tasfiyeciliğe karşı mücadelenin de devrimci hareket tarafından sıcak gündem yapılması bir rastlantı değil, bilinç temelli bir tutumdur. Ancak bu noktada bir ayrıntıya dikkat çekmeyi zorunlu görüyoruz. Zira, tasfiyeciliğe karşı mücadelede veya mücadele iradesi beyanında büyük bir uzlaşı ve bilinç varken, aynı bilinç ve irade ne yazık ki, birlik sorununda sergilenememekte, birlik mücadelesinde daha edilgen bir yaklaşım görülmektedir. Oysa, ufku devrimle geniş olup, sınıfın ve halkın birleştirilmesi veya birliğini gerçekleştirme iddiasında olan devrimci parti-örgütlerin, tabii sürecin rasyonel önceliğine sahip olan diğer nitelikteki birliklerde ve bu nitelikli birliklerin gerçekleştirilmesinde çok daha sorunsuz olmaları mantık tutarlılığı gereğidir…
Birlik tasfiyecilikten, tasfiyecilik birlikten tamamen muaf değildir
Tasfiyecilik ile birlik, nitelik, işlev ve içerikleri açısından farklı siyasi olgulardır. Fakat, siyasi nitelikleri bakımından bağımsız formasyonlar olmasına ve birbirinden kopuk alanlar olup alakasız şeyler olarak algılansalar da bu ikili arasında doğrudan bir bağın olduğu aşikardır. Daha doğrusu, hem farklı ve bağımsız şeylerdir ve hem de birbirine bağlı şeylerdir. Birlik meselesinin tasfiyecilikle doğrudan ilişkisi vardır. Doğru ve ilkeli bir içerik ve tutumla birlik hedefinde yoğunlaşmak yerine var olanın dahi bölünüp parçalanması, devrimci güç ya da güçlerin dağılarak küçülmesi tasfiyeciliğe yazılır, ona hizmet eder. Birlik tasfiyecilikten, tasfiyecilik birlikten tamamen muaf değildir. Birliğin tasfiyeciliğe karşı mücadelede önemli bir direnç olduğu yadsınamaz. Birliğin hoyratça parçalanması veya ötelenmesi ise, tasfiyeciliğin derinleşmesine hizmet ettiği/edeceği muhakkaktır. Dolayısıyla, tasfiyeciliğe karşı mücadele etmek, kaçınılmaz olarak birlik için mücadele etmeyi gerektirir. Zira sonuçlara karşı mücadele edip sonuçlara yol açan nedenlere karşı mücadele etmemek bir tutarsızlık durumudur.
Birlik ile tasfiyecilik arasındaki bu bağı anlamak ve açıklamak için, tasfiyeciliğin nereden geldiğine, nasıl, neden ve hangi şartlarda gelişip olgu haline geldiğine bakmak elzemdir. Tasfiyecliğe karşı mücadele devrimciliğin silahlarından bir olmakla birlikte, tasfiyeciliğin belli sonuçları olarak da biçimlenen durumun aşılmasında önemli rol oynayan birlik mücadelesini kayıtsızlıkla ıskalamak akla uygun değildir. Güncelde hortlayan biçimi ve genel manasındaki tanımıyla tasfiyecilik iki yelpaze ve ayakta gelişerek vücut bulur. Şayet tasfiyecilik var ve egemen ise, (ki öyledir) bu tek taraflı değildir, olmamıştır. Bilakis, tasfiyeciliği uygulayan güç ile ona maruz bırakılan muhatabın karşılıklı ilişkisinde ifade bulur tasfiyecilik…
Tasfiyeciliğin birinci ve temel kaynağını oluşturan ayağı, oldukça zengin türevleriyle birer safsatadan ibaret olan emperyalist neo-liberal politika ve stratejilerin ideolojik tahakküm ve kültürel tesir kurma hedefiyle, devrimci sınıf ideolojisi ve kültürünü tahrif eden manipülasyon ve demagojik saldırılarla sınıf mücadelesinin altını boşaltmaya yönelen ideolojik-kültürel-siyasi saldırıların yol açtığı sonuçlarda açığa çıkar. Emperyalist burjuvazinin yozlaştırma, çürütme, tahrifat, deformasyon ve çarpıtma amaçlı ideolojik-kültürel saldırı furyası ve bunlarla eşgüdümlü olarak sürdürülen binlerce baskı biçimi, askeri saldırı ve katliamcı stratejilerle derinleştirilip hortlatılmaktadır tasfiyecilik.
Tasfiyeciliğin yerleşmesindeki ikinci ayağı ise, tasfiyeci saldırılara veya tasfiyeciliğe karşı örgütsel-siyasi, ideolojik-kültürel, teorik-paratik bütünde direnç gösteremeyerek, objektif ya da sübjektif olarak ona ve onun gelişmesine fiilen alan açan durumdur ki, bu doğrudan devrimci hareketi işaret eden bir sorundur. Şayet devrimci hareket tasfiyeci saldırılara karşı güçlü bir duruş gösteremiyor, bilakis örgütsel-siyasi ve hatta ideolojik-teorik zemindeki zayıflığı ile tasfiyeciliğin gelişmesine objektif kolaylık sağlıyorsa, tasfiyeciliğin isteğince at oynatıp derin nüfuz göstermesi şaşılacak bir durum olmaz. Bu manada, tasfiyeciliğin derinleşmesi veya tasfiyeci saldırıların başarı sağlaması, bir yanıyla devrimci sınıf hareketiyle bağıntılıdır; devrimci hareketin içinde bulunduğu durumla bağı vardır.
Genel olarak devrimci demokratik güçlerin birliği özel olarak da komünistlerin birliği tam da bunun için önemlidir ve değerlidir. Zira devrimci hareketin dağınıklığı, zayıflığı, örgütsel-siyasi güç olamaması, tasfiyeci saldırılara objektif olarak uygun zemin ve olanak sunar. Devrimci- hareketin tasfiyeci saldırılara göğüs germesi ve tasfiyeciliğe geçit vermemesi, güç olmasıyla mümkündür ki, güç olmasını olanaklı kılan en önemli dinamikten biri hiç kuşkusuz ki, birliktir/komünistlerin birliğidir… Bu çıplak gerçeğe rağmen, tasfiyeciliği ve tasfiyeciliğe karşı mücadeleyi dillerinden düşürmeyen ilgili devrimci parti-örgütler, dilleri yanarcasına birliği ağızlarından uzak tutmaktadır. Sanki, birlik meselesinin tasfiyecilikle hiç alakası yokmuş gibi, sadece ve sadece tasfiyecilikten bahsetmekte ama birlikten hiç bahsetmemektedirler.
Birlik davası ve sorunu olmayanların sağlam bir devrim anlayışı da yoktur
Birlik, mücadelenin önündeki taktik-stratejik tüm sorunları tepeleyerek düze çıkaran gizemli bir silah değil ama mücadeleler tarihinin gösterdiği üzere büyük bir davadır. Büyük davayla alakalı olmak, devrimle alakalı olmaktır. Önermenin tersi de aynılıkla doğrudur. Tutulan mevzi bir devrim ise eğer birlik davası ve sorunu olmayanların, sağlam bir devrim anlayışı da yoktur denilebilir. Lakin, pratik olarak durum farklıdır. Zira bizler, birlik konusunda ketum oldukları halde, devrimcilikte tereddüt tanımayan samimi komünistlerin olduğunu yakinen bilmekteyiz. Ancak komünist olmak iddiası ile birlik karşıtlığı tutumu yan yana getirmekte zorlandığımızı da belirtelim…
Birlik sorunu üzerine söylenmemiş bir söz, yürütülmemiş teorik bir tartışma kalmadı. Birliği olanaksız göstermek için de olanaklı göstermek için de gereğinden fazla tartışma yürütüldü, söz sarf edildi. Bu süreçten istifade edenler olumlu noktada durmaktadır. Etmeyenler ise, birliğe uzaklıklarını daha da sertleştirerek açmaktadırlar. Bu tutum/anlayış karşısında, birliğe samimi olarak ikna ve inanmış olan bizlerin çabasının sonuçsuz kaldığı aşikardır. Öyle ki, bu anlayışa karşı, birliği gerçekten istediğimizi ispatlamaya çalışmaktayız; tıpkı Kaypakkayacı olduğumuza ikna etmek durumunda kaldığımız gibi! Bu anlayışa göre, bizim kendimize Maosit, Kaypakkayacı, komünist dememizin hiçbir anlamı yoktur. Kaypakkayacı Maoistleriz dememize rağmen, yok siz Kaypakkayacı veya Maoist değilsiniz demektedirler! Bu neye benzer; ‘‘Merhaba, ben Ali, sizin adınız nedir” diyorsunuz, karşınızdaki, ‘‘dur bakalım, senin adın Ali olamaz, sen Ali değilsin” demeye benzer.
Birlik meselesi de benzer zeminde cereyan etmektedir. Dedik ya, teorik tartışma adına karşılıklı olarak söylenmemiş, açıklanıp anlatılmamış tek bir söz kalmadı. 1987’den bugüne kadar birkaç yıl verilmiş aranın dışında yıllar boyu birlik tartışması “mahallemizin” aktüel tartışması olarak güncelliğini korudu. Tartışma anlamında birliği atomlarına kadar parçaladık, ayrıştırdık. Geriye yapılacak-söylenecek ne kaldı? Pek bir şey kalmadı. O halde, şöyle diyelim; toplayalım partilerimizin örgütlü olan en geniş tabanını ve onlarla tartışalım. Kim nasıl ve neden Kaypakkayacıdır kim neden değildir? Kim birlikçidir ve birlikte samimidir, kim değildir? Birlik neden gereklidir, neden gerekli değildir? Tartışılmak istenen her konuya açık çek vererek, bütün bu soru ve sorunları en geniş kitlemiz içinde ve onlarla tartışalım… Hiç değilse, bir defada tartışıp bir nokta koymuş oluruz ya ileri ya da geri!
Birliğe dönük fikrimiz mi? Şöyle düşünüyoruz, kim ne derse desin, aynı kökenden gelen ve aynı kökenin devamcısı olma iddiasını sürdüren, aynı biçimde bunu mücadele pratiği ve tüm mücadele tarihi boyunca ortaya koyan, ilgili her parti ideolojik-siyasi-örgütsel bakımdan kendisini tanımladığı nitelik ve kökendendir. Bunlar arasındaki birlik büyük bir ihtiyaçtır. Bu birlik gerçekleştirildiğinde itici bir güç olup büyük bir enerji yaratacaktır. Dört kişi bir Kaypakkayacı partide, diğer dört kişi öteki Kaypakkayacı partide ve öbür dört kişide diğer Kaypakkayacı partidedir ve daha irili-ufaklı Kaypakkayacı güçler de vardır! Hepsi Kaypakkayacıdır; kimse Kaypakkayacılığı tekeline alıp başkasına menedemez. Dolayısıyla, bu dörder-dörder dağılmış olan Partiler birleştiğinde en azından on iki kişilik bir parti teşekkül olmuş olur ki, dört kişilik partilere karşın, on iki kişilik bir parti oldukça büyük sayılır. Biz, 12 kişilik partiye ulaşmak için, yani daha güçlü bir Kaypakkayacı partinin olması için birlik istiyoruz. Bu güçteki bir partiyle devrimin görevlerini daha ileri düzeyde yerine getireceğimize inanıyoruz. Evet sadece bu kadarı için birliği savunuyor, ısrarla istiyoruz. 12 kişilik bir Kaypakkayacı partiyi görmek isteyen, bundan esin ve ilham alan her parti birliği savunmalıdır. İşte tüm fikrimizin en özet ifadesi budur; başka da söze gerek yoktur!
Birleştirici vizyon ve komünist birlikler yeni kapılar açabilir, büyük devrimci çıkışları olanaklı hale getirebilir. Bu, küçük bir ihtimal de olsa, denenmeye kesinlikle değerdir. Denenen tecrübeler hem bunu doğruluyor hem de somutta olumlu sonuçlar yaratıyor. İlkesel olarak birlik fikrinde aynılaşan Kaypakkayacı iki partinin bu tecrübesi öğreticidir. Pratikten öğrenmeyenlerin başka da öğreneceği bir yer yoktur…
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi’nin Temmuz 2024 sayısında yayımlanmıştır.