Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Sosyalizm Deneyimleri Kadının Kurtuluşu Mücadelesinde Yol Göstermeye Devam Ediyor

Bugün gerek Büyük Ekim Devrimi gerekse de Çin ve Büyük Proleter Kültür Devrimi, kadının ve insanlığın nihai kurtuluşu kavgasında yol göstermeye devam ediyor. Büyük bedeller sonucu yaratılan sosyalist devrimlerden öğrenme ve ilerletme görevi bugün dünyamızın ataerkil kapitalist sistem tarafından felakete sürüklendiği koşullarda çok daha fazla önem kazanmıştır.

Günümüz dünyası emperyalist kapitalist sistemin çok yönlü kuşatması altında bulunuyor. Kapitalizm toplum üzerindeki hegemonyasını yalnızca ekonomik ve siyasal olarak değil aynı zamanda ideolojik, kültürel, sosyal olarak da tesis etmenin çabasını her dönem yenileyerek sürdürmüştür. Özellikle sosyalizmden geriye dönüşlerle-sosyalist devletlerin yıkılışından sonra çok yönlü hegemonya tesisi derinleşmiş, ‘tarihin sonu’nun ilanıyla kapitalizm yeni biçimlerde saldırı ve kuşatmasını daha üst boyutta tırmandırmıştır. Bu saldırılar birçok yönden estirilen tasfiyeci rüzgarla önce ideolojik zayıflık taşıyanları savurmuş ve giderek bunları da içine alarak güçlü bir burjuva ideolojik saldırı olarak toplumu kuşatmıştır. Sosyalizm, Marksizm, proletarya diktatörlüğü, devrimci örgüt- parti tartışılan konuların başında gelmiş ve bu konularda büyük bir savruluş yaşanmıştır. Bu saldırı öncelikle sosyalist sistemin birikimine ve tarihini bilinçli olarak çarpıtmış, işçi sınıfının ve ezilenlerin bu ilk iktidar deneyimlerinin hata ve eksikliklerini temel yapısal özelliklermiş gibi gösterilmiş, bilinçlere de burjuva ideolojisi olan inkarcılığı ve tek yanlılığı enjekte itmiştir.

Oysa tarihin gelecekle bağlantısını doğru bir biçimde kurmak için en başta doğru yöntemle tarihe bakmak gerekmektedir. Tarihsel bir olayı ele alırken onu tarihsel koşullarından ayrı düşünmemek bilimsel olandır, aksi bir yaklaşım inkarcılığa kapı aralamaya denk düşer. Stalin yoldaş; “diyalektik yönteme göre, mademki doğanın herhangi bir kesimindeki bir olay, çevresindeki koşullarla ilişkisiz, onlardan ayrı olarak düşünüldüğünde bizce anlamsız olacaktır, öyleyse, doğadaki hiçbir olay tek başına, çevresindeki olaylardan ayrı olarak kavranamaz; bunun tersi olarak da çevresindeki olaylarla ayrılmaz bağlar içinde ve çevresindeki olaylarla koşullandırılmış olarak düşünülen her olayı kavramak ve açıklamak mümkündür” ifadelerini kullanarak genel olarak insan bilincinin doğmalarla sınırlanmış kalıplarına vururken, bilimle düşünmeye istekli her insana da bir perspektif sunmuş oluyordu.

Sovyetlerde kadının kurtuluş mücadelesi

Sosyalist kalelerin yıkılışıyla birlikte revaçta olan Post Marksizm’in inkarcılığa düştüğü ve çarpıttığı konulardan birisi de sosyalist sistemlerde, özelde de Sovyetlerde kadının kurtuluşu mücadelesi ve cins çelişkisinin çözümü noktasında atılan adımlardır. Tarihin ilk sosyalist devleti olan Sovyetlerin yüz yıl önce cins çelişkisinin çözümü ve kadınların kurtuluşu yolunda attığı muazzam adımları görmezden gelen- küçümseyen- inkâr eden yaklaşım bugün de devam ettiğinden dolayı bu duruma karşı mücadele etmek komünistlerin temel görevlerinden birisi olmak zorundadır. Bu konuda yapılmış devasa araştırma- inceleme- belge ve ortaya konulan sonuçlarla her şey apaçık orta yerde dururken dahi, bu olguları görmezden gelmek bilinçli bir tercih ve ideolojik saldırının bir başka boyutudur. Böylece sosyalizmin-(de) çözüm olmadığı savunulmakta, sosyalist devrimin tarihsel dönüştürücü gücünün üstü örtülmek istenmektedir. Bu nedenle bu anlayışlara karşı mücadele etmek sosyalizmi ve sosyalizmin deneyimlerinin ortaya çıkardığı tarihsel tecrübeleri olumlu ve olumsuzlukları, yanlış ve doğrularıyla sahiplenmek gerekmektedir.

Marksizmin cins sorunu ve kadının kurtuluşuna dair yaklaşımı ortaya çıkışından itibaren nettir. Her ne kadar içerisinden çıktığı tarihsel koşulların etkisiyle bu konuya özel ve ayrı olarak eğilmediyse de esas aldığı yöntem, çelişkinin kaynağı- kökeni ve nihai çözümü noktasında ortaya koyduğu görüşlerde işaret ettiği tarihsel ve iktisadi temledir. Yaşanan sosyalizm deneyimleri ve özelde de Sovyetler Birliği pratiği tam da bu sağlam temele yaslanarak konuya eğilip pratik adımlar atarken, ne bin yılların ürünü olan bu çelişkiyi bir anda ve sadece yasal düzenlemelerle çözülebileceği hayaline ne Sovyetler ne de Bolşevik partisinin kadın ve erkek önderleri kapılmıştır. Çelişki ve mücadelenin komünizme kadar süreceği hatta belli boyutlarıyla komünizmde dahi mücadelelerin olacağı noktasında bir bilinç açıklığı bulunmaktadır.

Başta da vurgulandığı gibi her şeyi tarihsel koşullarıyla bağlantı değerlendirmek gerekiyor. Buradan yola çıkarak devrimin yıktığı Çarlık Rusya’sında kadınların durumunu çok kısa da olsa belirtmek gerekiyor.

 O dönemin diğer ülkelerinde kadınların yaşadığı kölelik koşullarından farksız olmayan Çarlık Rusya’sındaki  kadınlar çok daha derin bir bağımlılığın ve boyunduruğun altındaydılar. Görevi “ailenin reisi” olan erkeğe itaat etmek olan kadının, yasalarca da bu bağımlılığı garanti altına alınmıştı, kadın nüfusunun yalnızca yüzde 13’ ü okuma yazma biliyor, tek başına bir yerden başka bir yere dahi gidemeyen, bunun için erkeğin iznine tabi olan, mülk edinemeyen, boşanamayan, erkeğin keyfi estiğinde dövebildiği ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz ağır bir ataerkil baskı ve sömürü altındaydılar.

Kadınların siyasete katılımı, eğitim hakkı, ekonomik bağımsızlığı ve diğer yasal haklarını henüz daha elde edemediği ve birçok ülkede bunun mücadelesini verdiği bir dönemde, dünyayı sarsarak yeni bir çağ açan ve dünya ezilenlerine umut olan Büyük Ekim Devrimi derhal kadınlara yasal haklarını tanımıştır. Emperyalist savaşın yarattığı yıkımın ardından bir de devrimin başarıya ulaşmasının hemen ertesinde başlayan iç savaşın ağır sonuçları, kıtlık, hastalık ve ciddi ekonomik sıkıntılara rağmen yeni proleter devlet birçok yasal düzenleme yapmış, kadınların özgürleşmesi için pek çok uygulama hayata geçirmiştir. Yalnızca bazılarını belirtecek olursak; Kasım 1917’ de erkeklerle eşit ücret yasası, Aralık ayında boşanmanın önündeki engellerin kaldırılması, Temmuz 1918’ de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, Ekim 1918’ de yürürlüğe giren aile kanununun eşlerin eşitliğini vurgulaması ve dini nikahı kaldırılması gibi bir çok yasayı içermesi, Kasım 1920’ de kürtajın yasallaşması, kadınlara mülkiyet hakkının tanınması, 1926’da çıkartılan yeni aile kanununda ise boşanmanın daha da kolaylaştırılması, evlilik içi ve evlilik dışı çocuk ayrımının ortadan kaldırılması gibi daha bir çok düzenleme yapılmış ve bunlar çiğnenemez yasalar olarak zihinsel bir dönüşüme itici kuvvet oluşturmuştur.

Tabi cins çelişkisinin çözümü noktasında atılan bu adımlar dönemine göre ilk ve çok önemli adımlar olsa da kadınların özgürleşmesi için asla yeterli olmayacak adımlardı. Nitekim Bolşevikler de bu gerçekliğin bilincinde idiler. Lenin yoldaşın şu sözleri bu gerçekliği belirtiyordu; “Kadın, bütün özgürleşme yasalarına karşın, eskisi gibi ev-kölesi olarak kalıyor; çünkü onu mutfağa ve çocuk odasına kapatan ve onun yaratma gücünü düpedüz barbarca üretken olmayan, bayağı, sinir törpüleyici, köreltici, yıpratıcı bir çalışmayla boşa harcatan ev ekonomisinin ayrıntılarıyla eziliyor, bunalıyor, köreliyor, aşağılanıyor. Kamusal aşevleri, çocuk bakımevleri, yuvalar-bunlar bu türlü tohumların en güzel örnekleridir, bunlar bütün böbürlenmelerden, tumturaklardan, resmiliklerden uzak, kadını özgürleştirmeye gerçekten uygun olan, onun toplumsal üretimdeki ve kamu yaşamındaki rolünden doğan o erkek karşısındaki eşitsizliğini azaltmaya ve yeryüzünden kaldırmaya gerçekten uygun olan yalın, güçlü araçlardır.”

Leninizm’in bu perspektifi ışığında Kollontay yoldaş ve diğer Bolşevik kadın önderlerin büyük çabalarıyla ve iç savaşın çetin koşulları altında ortak yemekhaneler, ortak çamaşırhaneler ve ücretsiz kreşler kurulmuştur. Bu kuruluşlar her ne kadar yeterli olmasa da kadınların toplumsal yaşama dahil olması ve ev işlerinin toplumsallaşması anlamında çok önemli uygulamalardı. Yine okuma-yazma oranını yükseltme çalışmaları sonuç vermiş ve devrimin 3. yılında kadınların okuma yazma oranı yüzde 75 düzeyine ulaşmıştır.

Bir diğer önemli gelişme kadınların bir araya gelerek sorunlarını tartıştıkları ve çözümler ürettikleri kadın kongrelerinin gerçekleştirilmesiydi. İlk olarak Kasım 1917 de Petersburg’da işçi kadınlar kongresi düzenlendi, bunun ardından ise 16 Kasım 1918’ de 1. Tüm Rusya Köylü ve İşçi Kadınlar kongresi gerçekleştirildi. Bu kongreler Bolşeviklerin kadın kitlelere ulaşmasında ve kadınların sorunlarının tartışılmasında önemli rol oynadılar. Sovyetlerdeki kadın kurtuluşu mücadelesinde çok önemli bir adım olan Jenotdel’in(kadın birimi) kurulma önerisi de bu kongrede yapıldı. Bolşevik kadın önderlerin ısrarlı çabası ve parti içerisindeki erkekler tarafından yapılan şiddetli itirazlara rağmen Jenotdel örgütlenmesi 1919’daki RKP(B) 8. Kongresinde kabul edilmiştir. Jenotdel geniş yetkilerle donatılmış ve karar alabilme yetkisine sahip kadın örgütüydü.

Kuruluşuyla birlikte Jenotdel gerek Rusya’ da gerekse de Sovyetlerin tümünde kadın kitlelere dönük çalışma yapmaya başlıyor. Politik olarak kadınların eğitilmesi, okur yazarlığın artırılması, kadınlara yönelik dergilerin çıkartılması, sağlık hizmetlerinin sağlanması, yasaların uygulanması ve denetlenmesi gibi birçok konuda çalışmalar yaşama geçiriyor. Yine Türkistan, Azerbaycan gibi Müslüman doğu toplumlarında peçenin ve çarşafın kaldırılması, çok eşlilik, boşanma, evlilik yaşı, başlık parasının kaldırılması gibi meselelerde çok zor koşullar altında çalışmalar yürütüyor ve gelişmeler kaydediyor, hatta bu çalışmaların içerisinde olan Jenotdel üyeleri saldırılara uğruyor öldürülüyorlar.

Sovyetlerdeki tüm bu ilerlemelere rağmen erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğinin sonlandırılması ve kadının tam kurtuluşu için alınması gereken daha çok yolun olduğu açıktı. Ev işlerinin ve çocuk bakımının toplumsallaşmasında istenilen düzeyin yakalanamaması toplumsal rollerin devam etmesine yol açıyordu.1928’le birlikte baş gösteren ekonomik kriz, yükselen savaş riski ve faşist dalga Sovyetlerin politikalarında değişikliğe gitmesine zemin oluşturmuştur. Yine nüfus yetersizliği aileyi güçlendirmeye yönelik bir politika değişikliğine yol açmıştır. Çocuk doğurmanın teşvik edilmesi, anneliğin yüceltilmesi, kürtajın yasaklanması, eşcinsel ilişkilerin yasaklanması, çok çocuklu annelerin ödüllendirilmesi, boşanmanın zorlaştırılması, toplumsal cinsiyet rollerinin korunduğu bir eğitim modeline geçilmesi, tüm bunlar kadınlar ve devrim açısından kuşkusuz ki geri adımlardı, diğer önemli bir geri adım ise Jenotdel’in feshedilmesi idi. Ki Jenotdel’in feshedilmesinin kadın kazanımlarındaki geriye dönüşlerde önemli bir rol oynadığı açıktı.

1928’den sonra değişen politikalarla birlikte, genel olarak devrimin başından itibaren cins çelişkisinde ideolojik mücadele ve dönüşümün zayıf olması, erkeklerin evde ve yaşamın diğer alanlarında kadın üzerindeki hegemonyasını devam ettirmesi, toplumsal rollerin köklü olarak değişmemesi olumsuz yanlar olarak öne çıkıyordu. Yine kadınların siyasete katılımı önemli oranda artmakla birlikte yönetici pozisyonlardaki oranı çok yetersiz kalmıştır. Erkeklerin kadınlardan daha fazla kazanması da yine sorunların devam etmesine neden teşkil etmiştir. Cinsiyet eşitsizliği yasal olarak ortadan kaldırılmış olsa da partide, devlette, çalışma ve aile yaşamında ne yazık ki varlık hakkı buluyordu.

Büyük Ekim Devrimi, Çin Devrimi ve BPKD kadının ve insanlığın nihai kurtuluşu kavgasında yol göstermeye devam ediyor

Yaşanan tüm olumsuzluklar ve eksikliklerde bir taraftan koşulların dayatmasını görmek gerekiyorken diğer taraftan ise o zamanın kavrayış ve bilinç düzeyinin etkisinin küçümsenemeyeceğini vurgulamak gerekiyor. Kadınların kurtuluşu için yasal düzenlemelerin yeterli olmayacağı anlayışı mevcuttur, yine kadının evsel kölelikten ve tüm zincirlerinden kurtulmasının amaçlandığı, bunun için uğraş verildiği açıktır fakat deneyimlerin de göstermiş olduğu gibi hatalı yaklaşımlarda azımsanmayacak derecededir. Ama temel meselelerde hataları kabul ederek tüm yönleriyle birlikte ele almak, onları bugünün penceresinden bakarak değil o günün koşullarını esas alarak değerlendirmek, onları sistemleştirmeden aşmak meselesidir.

Eksiklikler ve olumsuzlukların nedenini yalnızca dış koşullara bağlayarak açıklamak bilimsel olan tutumdan uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Olumsuzlukların nedenlerini sorgularken iç ve dış etkileri birlikte ele alarak değerlendirmek doğru olandır. Ki iç faktörlerin esas belirleyici olduğu tartışmasızdır. Fakat başta da belirtildiği gibi yaşanan olumsuzluklar, yapılan hatalar gerekçe gösterilerek proleter devrimin zorunlu olmadığı, sosyalizmin çelişkileri çözemediği, kadınları özgürleştiremediği yönlü sonuçlar çıkaran ve buradan var olan kapitalist sistemle uzlaşarak onun içerisinde çözümler arayan yaklaşımların ideolojik mücadeleyle alt edilmesi gerekmektedir. Tarih yalnızca bugünün penceresinden bakılarak incelenemez, tarihi gerçekten anlamak isteyenler, tarihe bütünlüklü bakabilmeli ve tarihi koşullarından koparmamalıdır.

Komünistler hata yapmaktan korkmadıkları gibi hatalarını ortaya koymanın, onlardan öğrenmenin ve onları tekrar etmemenin çabasında olurlar ki tarihide bu perspektif ışığında ele alırlar. Olumlulukları ve başarıları geliştirirken olumsuzlukları ve başarısızlıkları aşma hedefiyle hareket ederler. Dünya halklarına ve kadınlara kurtuluş yolunu açmış ve yol göstermiş olan Ekim devriminden öğrenerek ilerlemek parolamızdır. Post Marksizm’e ve her türlü MLM düşmanı burjuva ideoloji ve etkisindeki akımlara karşı devrim, sosyalizm ve MLM’yi savunmak her türlü anti- MLM düşüncelere karşı ideolojik mücadele yürütmek özellikle tasfiyeci rüzgârı alt etmek için temel bir gerekliliktir.

Sosyalizmin de bir siyasal, sosyal ve iktisadi sistem olarak bu zeminin ürettiği çelişkilerden azade olmadığı aksine sınıf ve cins çelişkisi- mücadelesinin sosyalizmde de var olduğunu sosyalizm deneyimleri göstermiştir. Zaten sosyalizm koşullarında kültür devrimlerinin zorunlu oluşu tam da bu zeminden kaynağını almaktadır. Bugün gerek Büyük Ekim Devrimi gerekse de Çin ve Büyük Proleter Kültür Devrimi, kadının ve insanlığın nihai kurtuluşu kavgasında yol göstermeye devam ediyor. Büyük bedeller sonucu yaratılan sosyalist devrimlerden öğrenme ve ilerletme görevi bugün dünyamızın ataerkil kapitalist sistem tarafından felakete sürüklendiği koşullarda çok daha fazla önem kazanmıştır.

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi’nin Temmuz 2024 sayısında yayımlanmıştır.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler