Bizimle iletişime geçin

Makale

Fikret Karavaz Yazdı: Rojava Gerçekliği ve Kürt Ulusal Hareketinin* Önündeki Tarihsel Sorumluluk

Rojava süreciyle birlikte Ortadoğu devrimi için ortaya çıkan yeni olanaklar devrimci bir perspektiften değerlendirilebilirse, bu, dünya devrim mücadelesi için büyük bir kazanım olacaktır.

 Bu yazıda “Kendi Kaderini Tayin Hakkı” kavramının içeriğinden bahsetmeyeceğim. Kendisine demokratım diyen herkes “Kendi Kaderini Tayin Hakkı”nın ulusların ayrılma, ayrı bir devlet kurma hakkı anlamına geldiğini bilir. Rojava gerçekliği ile beraber Kürt Ulusal Hareketi’nin (KUH) çerçevesi Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nın içeriğinin (KKTH) çok ötesine taşınmıştır. Bu olasılık, henüz, fizikken değilse de siyasal bir olanaklılık olarak mevcuttur. Rojava süreci yalnızca Kürt ulusunun değil bütün Ortadoğu halklarının özgürleşme mücadelesinde yeni olanaklar yaratmıştır.

 Ne var ki Rojava gerçekliğine ben henüz devrim diyemiyorum. Çünkü devrim kavramı Marksist literatürde üretim ve mülkiyet ilişkilerinde nitel bir değişime ve sömüren ve sömürülen sınıflar arasındaki mücadelede bir altüst oluşa karşılık gelir. Rojava’da siyasal ve askeri denetim ‘Kürt ulusal hareketi’nin inisiyatifine geçmesine rağmen henüz üretim ve mülkiyet ilişkilerinde nitel bir altüst oluş gerçekleşmemiştir. Rajova sürecinin bir dizi devrimler yoluyla mı yoksa yalnızca üst yapısal kimi reformlar yoluyla mı ilerleyeceği henüz belirsizdir.

 Bu belirsizliğin nedenleri şöyle sıralanabilir:

 1) KUH’nin programatik perspektiflerindeki çelişkiler,

 2) Bölgenin emperyalist işgal altında olması,

 3) T.C. devletinin Rojava’ya karşı askeri hareketliliği,

 4) Rojava’daki devrimci gelişmeleri tehdit eden İslamcı terör.

 Rojava sürecinin bir dizi devrimler yoluyla ilerlemesinin ve yalnızca Kürt halk sınıflarının değil ama bütün Ortadoğu halklarının özgürlük mücadelesi için örnek bir model, bir umut olmasının önündeki en büyük engel KUH’nin programatik perspektifleridir.

 KUH’nin Öcalan ve Karasu şahsında programatik perspektif olarak dillendirdiği “Demokratik Ulus Projesi”, Radikal Demokrasi diye adlandırılan ve Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe tarafından 1985’de Gramsci’nin batı Avrupa’da sınıf mücadelesi için formüle ettiği görüşlerin revize edilmiş bir biçimde yeniden formüle edilmiş biçimidir. Gramsci, burjuva devletin yalnızca burjuvazinin iktidarının askeri_ bürokratik baskı aygıtı olmadığını, aynı zamanda, ideolojik ve kültürel bir hegemonya aracı da olduğunu ve burjuvazinin iktidarının istikrarlılığını sürdürmesinde etkin olan asıl unsurun bu ideolojik – kültürel hegemonya olduğu tespitinden hareketle proletaryanın kendi sınıf iktidarını yaratabilmesi için sivil toplum içinde kendi öz örgütlülükleri aracılığıyla kendi ideolojik – kültürel hegemonya argümanlarını yaratması zorunluluğunun Batı Avrupa’da sınıf mücadelesinin olmazsa olmaz bir zorunluğu olduğunu söylüyordu.

 Gramsci’ nin bu tezleri E. Laclau ve C. Mouffe tarafından devrimci içeriğinden soyutlanarak sistem sınırları içinde kalan bir kimlik mücadelesinin ideolojik- kültürel argümanları biçiminde revize edilerek yeniden formüle edildi.

 E. Laclau ve C. Mouffe tarafından 1985’lerde formüle edilen Radikal Demokrasi kavramı ise kapitalist ekonomik formasyonun aşılmasının imkânsız olduğu, dolayısıyla, proletaryanın sınıf iktidarını hedefleyen bir mücadele hattı yerine milliyet, cins, toplumsal aidiyet gibi farklılıklardan kaynaklanan ezilen toplumsal kimliklerin liberal demokrasinin alanını genişletmeyi amaçlayan bir kimlik mücadelesi sürdürmeleri gerektiği düşüncesinden hareket etmektedir. Özcesi, Radikal Demokrasi kavramı sınıf mücadelesinin yerine liberal demokrasinin alanını genişleten bir toplumsal kimlik mücadelesini ikame etmektedir. Bugün, Radikal Demokrasi paradigmasını kendi kimlik mücadelesi için programlaştırmada KUH yalnız değildir; Meksika’daki Zapatista Hareketi (EZLN), Brezilya’daki Topraksız İşçiler Hareketi (MST) gibi toplumsal kimlik mücadelesi sürdüren birçok siyasal oluşum Radikal Demokrasi kavramından esinlenmektedir. Fakat EZLN’de, SPT’de, aynı zamanda “Topraklar Halkındır” sloganı etrafında siyaset üretmektedirler.

 Aslında, kapitalizmin emperyalist aşamasının ideolojik -kültürel dokusuna karşılık gelen postmodernizm, Radikal Demokrasi gibi sınıf mücadelesini öteleyen ideoloji- kültürel kolajlara oldukça geniş bir hareket alanı yaratmaktadır. Ulus devlet modelini yaratan serbest rekabetçi kapitalizmin emperyalist kapitalizme evrimi ve finans kapitalin dünya çapındaki egemenliği farklı toplumsal kimlikleri ayrıştıran modernizmin de yerini bu farklı kimliklerin finans kapitalin tartışmasız egemenliği altında uzlaştırılmasını öngören postmodernizme bırakmasına neden olmuştur. Radikal Demokrasi gibi sınıf mücadelesini öteleyen ve onun yerine kapitalizmin sınırlarını aşmayan bir toplumsal kimlik mücadelesini ikame eden ideolojik argümanlar kuşkusuz emperyalizmin de teveccühüne mazhar olmaktadır.

 KUH’nin Radikal Demokrasi kavramından esinlenen ve A. Öcalan ve Karasu tarafından dillendirilen “Demokratik Ulus ve Demokratik Konfedaralizm” projesi, Ortadoğu coğrafyası gibi çok kimlikli bir bölgede farklı toplumsal kimlikleri belirli bir siyasal paradigma etrafında ortaklaştırmaya olanak tanımasına rağmen, bu siyasal projenin sınıfsal çelişkileri ötelediği oranda ezilen halk sınıfları için gerçek ve kalıcı bir toplumsal paradigma yaratmaya yeterli olmayacağı da açık bir gerçekliktir.

 Radikal Demokrasi kavramı içinde tanımlanan kimlik mücadelesi argümanları esasta şehir kökenli ötekileştirilen kimliklere ait küçük ve orta burjuva sınıfların dünya görüşünü öne çıkaran ve sistem sınırları içinde bu kesimlerin beklentilerini dillendiren bir ideolojik-kültürel içeriğe karşılık gelmektedir. Oysa, KUH’nin siyaset ürettiği Ortadoğu ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında etkin çoğunluk köylülükten oluştuğu gibi KUH silahlı mücadele içinde örgütlenen asıl unsurları köylü kökenlidir. Dolayısıyla, köylü ve toprak devrimi sorununu öteleyen bir kimlik mücadelesi paradigmasını programlaştırmak KUH’nin Demokratik Devrimin asli sorunlarından kaçarak küçük ve orta burjuvazinin siyasal beklentilerine bir umut olarak sarılması anlamına gelmektedir. Ortadoğu coğrafyası gibi petrol rezervleri nedeniyle emperyalizmin at oynattığı bir coğrafyada siyaset üretmek zorunda olan KUH’nin fiziken yenilmeme kaygısıyla, başta ABD olmak üzere emperyal odaklarla restleşmekten sakındığı görülmektedir. Fakat ezilen ulus ya da sınıfsal kimliklerin her türden hak ve adalet zeminli mücadelesi için yola çıkmış olan siyasal hareketlerin temsil ettiği halk sınıflarına dayanarak emperyal odaklarla restleşmeden kalıcı başarılar elde edemeyeceği de tarihsel deneyimlerle kanıtlanmış bir gerçekliktir.

 KUH’nin Rojava sürecinin başlarında emperyal odaklarla erken bir restleşmeye girmekten kaçınması ve bu amaçla bu odaklarla sürdürdüğü diplomasi siyaseti doğru ve makul bir taktik siyaset olarak değerlendirilmelidir. Fakat, Rojava sürecinin bugün geldiği aşamada, bu, fiziken yenilmeme kaygıları üzerine inşa edilen bu taktik diplomasi siyaseti miadını tamamlamıştır. Rojava sürecinin başlangıcından bu yana KUH bölge halklarıyla ilişkilerini derinleştirmiş ve önemli kitlesel mevziler yaratabilmiştir. Buğun gelinen aşamada KUH emperyal odaklarla taktik diplomasi siyasetine mahkûm durumda değildir. Rojava sürecini tüm Ortadoğu halklarının en acil talepleri için bir umut kıvılcımına dönüştürmek için dün erkendi, yarın geç olabilir, bugün tam zamanıdır. “Demokratik Ulus” ve “Demokratik Konfedaralizm” gibi halk sınıflarının en acil taleplerini öteleyen siyasal paradigmaların geniş halk yığınları için bir umut vaat etmediği de açık bir gerçekliktir.

 Rojava süreci KUH’nin önüne tarihsel bir sorumluluk çıkarmıştır. Rojava süreciyle birlikte, KÖH bugün yalnızca Kürt ulusunun değil ama bütün Ortadoğu halklarının özgürleşme mücadelesini ateşleyecek siyasal bir perspektif yaratma olanağına sahip durumdadır. Bunun için KÖH siyasal perspektiflerini genişletmek ve Rojava sürecini devrimcileştirerek bu sürecin bütün Ortadoğu ve Kuzey Kürdistan devriminin bir kıvılcımı haline gelmesini sağlayacak siyasal adımları atma tarihsel sorumluluğuyla karşı karşıyadır.

 KUH, Rojava süreci özgülünde başta topak devrimi ve köylülüğün koopatifleşmesi olmak üzere Demokratik Devrim sürecini ilerletebileceği kadar ilerletecek adımları cesurca ve kararlı bir şekilde atmalı, farklı toplumsal kimliklerin demokratik ortaklaşması anlamına gelen Demokratik Konfedaralizm projesini başta proletarya ve köylülük olmak üzere burjuva- feodal sistemin mağduru olan sınıfların en acil sınıfsal talepleri ile koordine ederek yeniden formüle etmelidir.

KÖH, böylelikle, Rojava sürecini yalnız Kürt ulusunun değil bütün Ortadoğu halklarının bir umudu haline getirerek Ortadoğu devrimini ateşleyebilir. Aksi halde, farklı kimliklerin uzlaştırılması gibi üst yapısal reformlardan ibaret bir paradigma olarak Demokratik Konfedaralizm projesi ne Kürt ulusundan halk sınıflarının ne de başka milliyetlerden ve toplumsal aidiyetlerden halk sınıflarının en acil sınıfsal taleplerini karşılamadığı, bu taleplerin üzerinden atladığı için hiç kimseyi heyecanlandırmayan sönük reformist bir proje olarak kalacaktır. Reformizimle devrimcilik arasındaki tercih yalnız Kürt milliyetinden halk sınıflarının değil ama bütün Ortadoğu halklarının yakın geleceğini etkileyecektir. Kuşkusuz, KUH’nin siyasal perspektifleri bağlamında onunla mücadele birliği içinde olan Birleşik Mücadele Güçleri de aktif bir rol oynamak ve KUH’nin siyasal perspektiflerinin devrimcileştirimesi yönünde siyaset üretmekle yükümlüdürler.

Rojava süreciyle birlikte Ortadoğu devrimi için ortaya çıkan yeni olanaklar devrimci bir perspektiften değerlendirilebilirse, bu, dünya devrim mücadelesi için büyük bir kazanım olacaktır. Ekim Devrimi Paris Komünü’nün bir rövanşıdır. Paris Komünü’nde kazanılamayan köylülük Ekim Devrimi’nde Leninist bir stratejiyle kazanıldığı için bu rövanş zafere ulaşabilmiştir. KUH, Rojava sürecinde toprak sorunu üzerinden köylülüğün güvenini kazanacak bir siyasal perspektif yaratabildiği oranda bölgede kalıcı siyasal mevziler yaratabilir. Bunun için KUH, fiziken yenilmeme üzerine değil siyaseten yenilmeme üzerine bir strateji geliştirmelidir Bölgede başta proletarya ve köylülük olmak üzere halk sınıflarının en acil sınıfsal çıkarları üzerinden yaratılabilecek bir siyasal paradigma etrafında, yalnızca Rojava değil bütün Ortadoğu halk sınıfları devrimci sürece dahil edilebilir. Dün, Ortadoğu coğrafyası gibi emperyalizm tarafından provoke edilen kimlik çatışmalarından mustarip bir coğrafyada imkânsız olan bu olasılık bugün Rojava süreciyle birlikte elle tutulacak kadar somut bir olasılık haline gelmiştir.

 KUH, fiziken yenilmeme kaygısıyla emperyal güçlerle demokratik devrimin en acil taleplerini öteleyen bir hatta uzlaşmacı bir tarzda diplomasi siyasetine yaslanırsa yenilen devrimci siyaset ve Ortadoğu halklarının umudu olacaktır Fiziki yenilgi telafi edilebilir; fakat siyasal yenilginin telafi edilmesi çok zordur Fiziken yenildiğinizde doğru bir siyasal hatla kazandığınız mevzilere tutunarak kaldığınız yerden yeniden mücadeleye devam edebilirsiniz. Fakat ezilen halkların en acil sınıfsal taleplerini öteleyen bir siyasal perspektifle emperyalizmden icazet bekleyen bir siyasal rotaya girdiğinizde asıl yenilgi bu olur. Kaybettiğiniz sınıfsal mevzileri bir daha yeniden bulabilmeniz ancak siyasal hattınızın tutarsızlıklarından arınmanızla mümkün olabilir ki bu mevcut süreçte harcanan bunca emeğin, ödenen bunca bedelin heba olması anlamına gelir.

Unutulmamalıdır ki Kızıldere ve Vartinik 12 Mart faşizmine karşı direnişte fiziken bir yenilgi olmalarına rağmen, ateşledikleri mücadele geleneğiyle, asla siyasal bir yenilgi olmadıkları için sonrasında 77-78’lerin devrimci atılımları yaratılabilmiştir. Ezilen halkların gönlünde sizin fiziken yenilmeniz değil ne için dövüştüğünüz önemlidir. Halk sınıflarının haklı davası için dövüşenler fiziken yenilseler dahi, yine, halk sınıflarının içinde kazanılan mevzilere dayanarak, kalkıp kaldıkları yerden mücadeleye devam etme olanağına halk denen abu deryanın yüce gönlü sayesinde her zaman sahiptirler.

 Bu nedenle, KUH, Rojava sürecinin ortaya çıkardığı yeni olanakları genişletmek için kendisini Kürt milliyetçiliği ve liberalizminin beklentileriyle sınırlandırmamalı, Rojava sürecinin bütün Ortadoğu devriminin bir ateşleyicisi olabilmesi için başta proletarya ve köylülük olmak üzere halk sınıflarına dayanarak Demokratik Devrimi ilerletebileceği kadar ilerleteceği stratejik ve taktik adımları cesurca ve karalılıkla atmalıdır. Gelinen aşamada emperyal odaklarla iş birliği içinde olan Barzani ve KDP, KYP gibi gerici burjuva- feodal sınıf ve çevrelerden beklenen “ulusal birlik” talebi, gerici bir muhteva içermektedir. Kürdistan parçaları sathında Kürtlerin ulusal birliğinin gerçekleşme potansiyeli, başta köylülük ve proletarya olmak üzere halk sınıflarına dayanan bir siyasal hat üzerinde Demokratik Devrim sürecinin görevlerine dört elle sarılmakta yatmaktadır. Kürt ulusal hareketinin emperyal siyasetten özgürleşmesinin dinamiği budur.

Bu esas yönelimin yansıra KUH, diplomasi siyasetini de bir anda kesmek yerine, bölgedeki siyasal gelişmeler yakından takip ederken, özellikle İran’daki siyasal durumun KUH için yaratabileceği yeni siyasal perspektiflerin değerlendirilmesi üzerinden diplomasi siyasetini de aşama, aşama tasfiye etmelidir. Eğer İran’daki siyasal gelişmeler KUH için yeni siyasal mevzilerin yaratılmasına olanak tanıyacak bir biçimde gelişme gösterirse, bu, diplomasi siyasetinin yerine kendi güçlerine aktif olarak dayanarak savaş cephesini hem fiziken genişletme hem de nitel anlamda daha güçlü siyasal manevralara olanak tanıyacak bir durum yaratacaktır.

 İstiklal caddesindeki bombalı provokasyona ilişkin KUH’nin kendi medya organlarından yaptığı açıklamalar, bu provokasyonun kitlelerde oluşturduğu algı operasyonunu bertaraf etmek için yetersiz olup bu konuda bütün demokratik kitle örgütleri seferber olarak bu algı operasyonunun yarattığı psikolojik atmosferin dağıtılması için aktif bir çalışma sürdürmeli ve bu olayın KUH tarafından yapılmadığı, bunun bir devlet tertibi olduğu açıkça ortaya konulmalıdır. Aksi halde, bu algı operasyonu üzerinden derin devlet yeni provokasyonlara yönelerek yaratılan bir siyasal kaos üzerinden hem iktidarın kitle desteğinin güçlendirilmesi ve hem de olası bir OHAL ve sıkı yönetim uygulamalarıyla faşizme yeni bir ayar verilmesi ihtimaline karşı devrimci demokratik güçlerin eli kolu bağlanmış olacaktır

Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimci hareketinin dinamikleri olan siyasal özneler de mevcut tarihsel sürecin gerek kendi coğrafyasında, gerekse Ortadoğu’da yeni devrimci süreçlere evrilebilmesinin subjektif koşullarını yaratabilmek için KUH ile daha geniş, kapsamlı ve derinlikli ilişkiler geliştirmeli, anti emperyalist-Anti faşist mücadeleyi ortak kulvarlarda birleştirmek, hem KUH’nin ve hem de bölge devriminin devrimci perspektif ve olanaklarını güçlendirmek amacı için kendi aralarında da devrimci mücadeleyi olabildiğince ortaklaştırma arayışında olmalıdır. Bunun için kalıcı ve geçici her türlü devrimci ittifak olanakları sonuna kadar kullanılmalı ve işlevli kılınmalıdır.


* Genel olarak Ulusal Hareket kavramını kullanıyor olsam da bu hareket aynı zamanda özgürlük potansiyelini de barındıran bir harekettir, bu gerçeklik göz ardı edilemez. Tıpkı “Ulusal Özgürlük” dediğimizde, bu durumdaki bir hareketin ulus karakteri nedeniyle sermayeyle uzlaşma potansiyeli de taşıyor olması gibi…



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler