Bizimle iletişime geçin

Makale

Anton Ekmekçi Yazdı: Çöp Sorununun Çözümüne Dair Sosyalist Paradigmalar- 1

Çöp olgusu, kendi sınıfsal varoluşunu gerçekleştirmeyi ve dolayısıyla mutlu olmayı olabildiğince tüketmekle ölçen burjuva toplumlarının kaçamayacağı bir gerçekliğidir

Böyle bir sorunu ekonomi politik süreçlerin içinde hareket eden diyalektik yapısallıktan kopararak anlamlandıramayan günümüzün ve geleceğin toplumları doğal olarak bu sorunun çözümüne ilişkin radikal modelleri içeren doğru teknik ve programları geliştiremeyeceklerdir. Sınıflı insan uygarlığının her zaman gittikçe daha büyük olarak kendini üreten sorunlarından biri de çöp sorunudur.  

Sanayi devrimlerine kadar insan toplumlarının üretim ve tüketim ilişkisinden ortaya çıkan çıktıların önemli bir bölümünün organik özellikli olması nedeniyle doğa bu birikintileri kolaylıkla dönüştürebiliyordu. Ama yine de salgın hastalıklardan korunmak için antik çağdan beri insanların insan cesetlerinden ve çöplerden kurtulmanın yollarını şehir merkezlerinin uzaklarında aradıkları anlaşılıyor. Ortaçağ boyunca Avrupa uygarlıklarında ve Osmanlı’da çöpler düzenli olarak denizlere ve nehirlere dökülüyordu. Kapitalist sanayi devrimi ile beraber giderek artış gösteren çöpün doğal yollardan doğanın insafına terkedilemeyeceği anlaşılınca çöpe ilişkin anlayışlar, kültürler ve yöntemler de değişmeye başladı. Özellikle kapitalist üretim ve giderek bu sisteme geçiş ile birlikte ekonomik sisteminin rekabet, aşırı üretim ve tüketim üzerine kurulu olması bu sorunun çözü kadar, çözüm süreçleri ve yöntemlerini de ciddi bir sorun haline getirdi.  Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren ortaya çıkan küresel ısınma, iklim değişikliği ve ekosistemde gerçekleşen bozulmaların altında, esasta çöp sorununu yeni çözüm arayışları ve alternatif atık bertaraf teknolojilerini tanımlamaya başladı.

Avrupa ve ABD gibi gelişmiş kapitalist uygarlıklar her ne kadar bu sorunu çözmek için geri dönüşüme dair fabrikasyon modelleri uygulamaya koysa da tarihin bu en eski sorunundan kurtulamayıp, halının altına süpürmek anlamına gelebilecek bir şekilde bir yöntem olarak kendi çöplerini geri ülkelere ihraç etmektedir ve  Türkiye bu anlamda gelişmiş sanayi uluslarının bir çöp toplama merkezine dönüşen adaylarından biri olmaktadır.

Ürettiği çöpün yüzde 68’ini geri dönüştürmede dünya rekorunu elinde tutan Almanya bile yeniden metalaştıramadığı çöpleri ekonomisi zayıf ülkelere ihraç etmektedir. Biz yine de burada insan uygarlığının geliştirdiği en ileri modelin yeniden geri dönüşüm olduğunu bildirmek isteriz. Bütün maddeler enerji formunun sıkışık bir hali oluyorsa eğer, neden maddeleri tekrar serbest enerjiye dönüştüren teknolojiler geliştirmeyelim? Bu durum hem doğanın potansiyel kaynaklarından tasarruf etmeyi sağlayacak hem de çevreyi yüzlerce yıl bozulmadan kirletecek olan çöplerden kurtaracak bir model olarak görünüyorsa da kapitalist üretim ilişkilerinin yol açtığı dengesizlikler yüzünden yine de radikal bir çözüm olamamaktadır.

 Günümüzde emperyalist ülkelerin çöplerini milliyetçi ve muhafazakâr nitelikteki diktatoryal yapıların hüküm sürdüğü nispeten ekonomik olarak geri ülkelerde istiflemesi, çöp sorunun çözümünü sosyalist demokrasinin programına konu eden ulusal nitelikte sorunun bir parçası haline getirmektedir.

Kapitalizmin serbest rekabetçi aşamasında dünya kaynaklarının hammadde ihtiyaçlarını karşılama konusunda sınırsız olduğuna inanılıyordu. Ve ayrıca henüz tüketim toplumunun ivmelenip küreselleşmediği bu aşamada doğanın ortaya çıkan çöpü elime edeceği düşünülüyordu. Ama geçtiğimiz yüzyıldan itibaren gittikçe toplumsal yaşamın ve ekonomik büyümenin merkezinde yer almaya başlayan kitlesel tüketim nedeniyle durumun hiçte böyle olmadığı anlaşılmaya başlandı. Çöp olgusu, kendi sınıfsal varoluşunu gerçekleştirmeyi ve dolayısıyla mutlu olmayı olabildiğince tüketmekle ölçen burjuva toplumlarının kaçamayacağı bir gerçekliğidir. Sadece mahalli çevresinde saygınlık kazansın diye ihtiyacı olmadığı halde alışverişe çıkan ve evinin önündeki çöp sepetinin doluluk oranı ile övünen toplumların doğanın başına bela ettiği bir sorundan bahsediyoruz.

 Mesela Dersim toplumunda Munzur nehri kenarına atılan alkollü içecek şişeleri sorununun, Baudrillard’ında benzer bir şekilde ifade ettiği gibi; “Özgürce tüketiyorum ve fırlatıp atıyorum. O halde varım ve hayattayım” türündeki bir yaşam felsefesinin esasta ürünü olduğunu burada eklememiz gerekiyor. Dersim’de yaşamayı tüketmekle anlamlandıran bir toplumsal kategorinin kapitalizmin gelişmesiyle ortaya çıktığını biliyoruz. Dersimli yetişkin insanların çocukluk ve gençlik dönemlerine denk gelen tarım ve hayvancılık formasyonuna bağımlı yaşam koşullarında, tüketimin temel zorunlu ihtiyaçları geçmediğini ve abartılı tüketen bir şehir küçük burjuva sınıfının henüz gelişkin olmadığını hatırlatmakta fayda görüyoruz. Bu anlamda bu tür geçiş toplumlarında çalışmanın ve üretmenin değerden sayıldığı aşamadan; çalışmadan yolunu bulmanın ve tüketmenin bir popüler kültür olmaya yükseldiği kategorilerin baş göstermeye başladığını söylersek sanırız haksızlık yapmış sayılmayacağız.

Hiç kimse doğada biriken çöplerin insanın temel ihtiyaçlarını karşılamaktan oluşan zorunlu üretim döngüsünün doğal bir sonucu olduğunu iddia edemez. Bir ABD’linin bir Etiyopyalıdan onlarca kat çöp üretmesini hangi yasalarla açıklayabiliriz? Çöpün vahşi depolama yoluyla gömülmesinin yol açtığı metan gazı patlamalarının yanı sıra bu gazın emisyonu sebebiyle organik tarım alanlarına, iklime ve biyolojik türlerin çeşitliliğine uzun sürede zarar verdiği de bilinen bir gerçektir artık. Biyolojik ve kimyasal çeşitliliği zengin olan çöplerden yakmak yoluyla da kurtulmak mümkün değildir. Çünkü madde ve dolayısıyla enerji yok edilememekte ve yakma eyleminden açığa çıkan enerjinin yeni formu olan zararlı gazlar atmosferin yapısını bozmaktadır.

Eğer dünyanın çeşitli alanlarında insan toplumlarının düzenli olarak ortaya çıkardığı iki milyar tonun üzerindeki çöp yığınları yakılmış olsa, atmosferde sera etkisi yapacak ve yerküremiz ısınarak yeni bir Mars gezegeni olma yoluna girecektir. Bu bir şaka değil, zira üstünde yaşadığımız gezegen Samanyolu galaksisinin en küçük ve narin gök varlıklarından biridir. Halkımız bir burjuva akım olan “Yeşil Barış” (Greenpeace) gibi çevre örgütlerinin çözüm modellerine inanmamalıdır. Zira onlar burjuva hükümetlerle çelişmeli gibi görünüyorlarsa da, doğanın yok edilmesine neden olan vahşi neo liberal politikaları yeterince sorgulamamaktadırlar.

1997 tarihinde kuzey pasifikte Amerikalı okyanus bilimci Charles James Moore tarafından keşfedilen ve 1.6 milyon kilometre kare olan, yani Fransa’nın üç katı büyüklüğündeki çöp yığınlarından oluşan “Yedinci Kıta’nın oluşmasının altında yatan şeyin, dünya ekonomi politiğinin özel mülkiyetçi tüketim sistemi olduğunu sorgulamadan, çevre konusunda kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir. Dünya deniz ve karalarında maddenin yapay bir formunda ilerleyen çöp yığınları, insan uygarlığının kapitalizm ile beraber nasıl bir yok oluşa doğru sürüklendiğini bizlere bildiriyor. Gerçekten sadece sosyalist olan politikaların küresel çöp sorununa karşı tutarlı bir mücadele öngörebileceği bir geleceğe doğru ilerliyoruz…



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler