Yadigar Aygün/ İstanbul
Derinleşen ekonomik kriz ve hayat pahalılığı ile birlikte işçi ve emekçiler aldıkları sefalet ücreti ile artık geçinemiyor. Sermaye sınıfı zenginliğine zenginlik katarken emekçiler, kirasını, faturasını ödeyemez hale geldi. İşçi Emekçi Birliği, “Düşük ücretlere, hayat pahalılığına, vergi soygununa ve savaş politikalarına karşı topyekûn direnişi büyütelim” şiarı ile 20 Ekim Pazar günü saat 12:00’de Kartal Meydanı’nda miting düzenleyecek. İşçi-emekçi mitingi sözcüsü Okan Karaçam ile yapılacak mitingi, bu mitingin önemini, emekçilerin yaşadıkları sorunları konuştuk.
İşçilerin, emekçilerin yaşadığı en büyük sorunlar nelerdir? İşçiler nasıl bir ekonomik kriz ile karşı karşıyadır?
Okan Karaçam: AKP iktidarının uyguladığı ekonomik politikalar sonucunda işçi ve emekçiler büyük bir yıkım ile karşı karşıyalar. İşçi-emekçilerin bugün yaşadığı en büyük sorunlar ise çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün ağırlaşmasıdır. Tüm işletmelerde sermayedarlar düşük ücretle birlikte, güvencesiz ve esnek çalışma dayatıyorlar. Bugün alınan ücretler kira, fatura ve gıda harcamalarına dahi yetmiyor. İşçi ve emekçiler bundan dolayı daha fazla mesaiye kalmak durumunda kalıyor ya da hafta sonlara ek işler yapıyor. AKP iktidarı krizin tüm faturasını işçi ve emekçilere ödetiyor. İşçi ve emekçilerin sırtına yeni vergiler yükleniyor. Sermayedarların ise vergileri siliniyor. Ekonomi ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in uyguladığı OVP programı tam anlamıyla bu krizden sermayedarları zararsız ve karlı biçimde çıkartmayı hedeflemektedirler.
20 Ekim’de gerçekleştirilecek mitingin gündemlerinden biri de hayat pahalılığı, emekçiler nasıl bir hayat pahalılığıyla karşı karşıya?
Okan Karaçam: İşçi, emekçilerin yüzde 70’i asgari ücret ile yaşamlarını idame ettiriyor. Geri kalan kısım ise asgari ücretin bir miktar üzerinde alıyor. Şu anda toplama baktığımızda bir işçi 17.002 TL ile bir aylık yaşamını idame ettirmesi gerekiyor. Aynı hanede 3-4 kişi çalışmıyorsa kıt kanat da olsa ay sonunu getirmek mümkün değil. Temel tüketim ürünleri başta olmak üzere her şeye her gün zam gelirken işçi ücretleri ise olduğu yerde duruyor. Sene başında alınan ücretin gelinen aşamada alım gücü birkaç kat gerilemiş durumda. Dün markete gittiğimizde 1000 TL ile aldığımız ürünlerin yarısını dahi bugün alamıyoruz. Bugün emekçi mahallerinde yaşanılabilir evlerin kirası 15 bin TL yani bir işçinin aldığı 17.002 TL ile sadece ev kirasını karşılayabiliyor. Gıdası, faturası, çocukların ihtiyacı ve kendi ihtiyacını dahi karşılayamıyor. Bir işçi ailesi ile dışarıda doğru düzgün bir vakit dahi geçiremiyor. Herhangi bir ürün almak için bütün zincir marketleri dolaşarak 3-5 kuruş ucuzu hangisiyse onun bulmaya çalışıyoruz. Bütçemizi fazla zorlamasın diye kalitesi, besin değeri vb. en düşük ürünleri alıyoruz. Sinema, tiyatro vb. sosyal aktiviteler ise milyonlar için lüks artık.
‘Bu sorunların kaynağı kapitalist düzendir’
İşçi, emekçiler için sosyal hayat, fabrika arasında git gellerden ve market vb. kampanyalarını takip etmekten ibaret hale geldi. Emekliler ise aldıkları ücretle adeta ekonomik-sosyal ölüme terkedilmiş durumda. Yıllarca çalışıyorsun emeklilik için prim ödüyorsun, verilen emekli maaşıyla ölüme mahkûm ediliyorsun. Biz biliyoruz ki bu sorunların kaynağı kapitalist düzendir. Emeğin üzerindeki tahakkümdür. Bu bilinçle hareket ediyoruz. Bu düzenin yarattığı ve bizi mahkum ettiği sorunlara karşı durmak ve insanca bir yaşam mücadelesini derinleştirmek için acil mücadele taleplerimiz arasına hayat pahalılığını da aldık. Diğer sorunlarla bağı içinde tabii ki. Bugünün en önemli gündelik sorunlarından biri olduğu gerçeğini de gözeterek.
Vergi soygununu biraz açar mısınız? Vergilerimiz nereye gidiyor? İşçi ve emekçiler vergiler ile soyulurken iktidar sermayeye karşı nasıl bir politika izliyor? Ekonomi Bakanı Şimşek’in OVP ve vergi politikalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Okan Karaçam: Bugün devlet bütçesi büyük oranda vergiler üzerinden oluşturuluyor. Bu vergiler gelir ve kurumlar vergisi gibi doğrudan vergilerden ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilerden ibaret. Her yıl gelir vergisinde vergi rekortmenleri açıklansa da listede birinci sırada olması gereken işçi sınıfı hiçbir zaman açıklanmıyor işçi sınıfı bütün olarak sermaye sınıfından çok daha fazla gelir vergisi veriyor. İkinci olarak ÖTV, KDV gibi dolaylı vergiler iğneden ipliğe her şeyden alındığı oranda bunların da bütün yükü işçi ve emekçilerin sırtında oluyor. 1985’ten beri ödediğimiz KDV, 1999 depreminden sonra hayatımıza giren ÖTV ile sermaye düzenini resmen bizler besliyoruz. Bunlar da yetmiyor vergi dilimleri ile sürekli artırılan vergilerde soygun katmerleniyor. Meselenin diğer bir yüzü de sermaye vergi vermekten kaçınıyor. Bunu da yasaları çiğneyerek değil hükümetin yaptığı yasal düzenlemelerle yapıyor. Toplanan vergilerle oluşturulan bütçe de tamamen sermayenin hizmetindedir. Geçiş garantili köprüler, yolcu garantili havalimanları, hasta garantili hastaneler hazineden karşılanmaktadır.
Sermayeyi ayakta tutmak, sermaye için krizin etkilerini hafifletmek ve bütün bir bütçe sermayenin ihtiyaçlarına göre dağıtılmaktadır. Sözde eğitim, sağlık, ulaşım, elektrik, su, doğalgaz olarak bizlere dönmesi gereken vergiler, bizlere dönmediği gibi bütün bu temel ihtiyaçlar para ile bizlere geri satılmaktadır. Emek hırsızlığına dayalı bu düzen vergi soygunu ile ayakta durmaktadır. Taleplerimiz açıktır; artı oranı, gelir ve servet vergisi getirilmeli, yoksulluk sınırına kadar ücretlerden vergi alınmamalıdır. ÖTV-KDV gibi dolaylı vergiler kaldırılmalıdır. Seçim sonrası ekonominin başına geçirilen Bakan Şimşek de sermayeyi krizden kurtarmak, krizin faturasını işçi emekçilere yüklemek için adımlar atmaktadır. Orta Vadeli Program ve bütün yapılan düzenlemeler bu anlama gelmektedir
İşçi emekçi mitingi bu yıl çalışmalarına nasıl başladı? Yeni katılımcılar ile miting bileşenleri olarak neler yaptınız? Çalışmalardan nasıl dönüşler aldınız? Bu miting neden önemlidir?
Okan Karaçam: Bu yıl mitingimizin dördüncüsünü gerçekleştireceğiz. 2021 yılında Sinbo, Carrefour, SML Etiket, Bayrampaşa ve Bakırköy belediyesi işçileri yanı sıra Tur Assist ile Alba Plastik işçilerinin bir araya gelerek ilerici ve devrimci güçlere yaptığı çağrı ile ilk İşçi-Emekçi mitingi gerçekleşmişti. Ve bundan sonraki süreçte yan yana gelen ilerici ve devrimci kurumlar işçi-emekçi birliğini oluşturdu. Krizin derinleştiği ve faturanın işçi-emekçilere kesildiği bir dönemde işçi-emekçi mitinginin hazırlıklarına başladık. İşçi-Emekçi Birliği krizin faturasına karşı sendikalara, tüm devrimci, demokratik ve siyasi partilere mitingi birlikte örgütleme çağrısı yaparak süreci başlattı. Bugün tüm sendikalar, siyasi kurumlar krizden, krizin faturasını ödememek için birleşik mücadeleden bahsediyorlar. Buna rağmen bu gündemli birleşik bir çalışmaya birçok kurum yanıt vermedi. Bu da söyledikleri sözlerin altının boş olduğuna bir gösterge diyebiliriz.
İEB’nin çağrısına yanıt veren kurumlar ortak bir plan oluşturduk ve basın toplantısı ile çalışmalara hızla başladık. Sanayi havzalarında, merkezi noktalarda, meydanlarda afişlerimiz, bildirilerimiz ve pankartlarımız ile tüm çağrılarımızı sürdürüyoruz. Direnişlerin daha görünür olması ve güçlendirilmesi için çeşitli adımlar atıyoruz. Ayrıca sendikalara, köy derneklerine ve siyasi partilere ziyaretler gerçekleştiriyoruz, mitinge davet ediyoruz. Sanayi havzalarında, meydanlarda ve merkezi noktalarlar gerçekleştirdiğimiz bildiri dağıtımların da işçi, emekçilerle gerçekleştirdiğimiz sohbetlerde olumlu dönüşler alıyoruz. Alanlarda yaptığımız gözlemler üzerinden yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal sorunların ciddi bir öfke biriktirdiğini ve bir kanal aradığını söyleyebiliriz. Biz bu arayışa yanıt üretmeye çalışıyoruz. Bu arayışa güçlü bir yanıt vermek için tüm kurumları bu sese, adıma, çabaya ortak olmaya, birleşik mücadeleyi büyütmeye bir kere daha davet ediyoruz.
‘Sınıf mücadelesi ve mücadele geleneği için önemli bir kazanımdır’
İşçi-emekçi mitingini diğer mitinglerden ayırt eden özelliği kürsüde direnen işçilerin sözünü söylemesidir. Bu ülkede miting denince başkanların, yöneticilerin, kürsüyü hoyratça kullandığı, işçi ve emekçilerin ise yok sayıldığı organizasyonlar akla geliyor. İşçi-Emekçi Mitingleri bu duruma ve arkasındaki anlayışa karşı da alanlardan verilmiş bir yanıt olmanın yanı sıra sınıf mücadelesi ve mücadele geleneği için önemli bir kazanımdır. Mitingin tüm süreci örgütleyicisi olan özneler ile kolektif bir çalışma ve çaba sarf edilerek örülüyor. Direnen işçilerin, mitinge katkı sunan-katılacak kurumların görüş ve önerileri de miting hazırlığında önemli bir yerde duruyor. Bu ülkede kötü bir gelenek var. Ortaklaşılan gündemler ekseninde bir araya gelindiğinde, bazı sendikalar ve siyasi kurumlar kolektif bir süreci örmek yerine kendi hegemonyasını kurduğu bir süreç örmeye çalışıyor. İşçi-Emekçi Mitingin örgütlenmesinde bu anlayışın yeri yok. Bu yanıyla da fazlasıyla önemli, ortak iş yapma kültürüne fazlasıyla katkı sunan bir süreç ve kazanımdır. Ele aldığı gündemlerin, mücadele hattının yanı sıra bu özellikleriyle de fazlasıyla anlamlı diyebiliriz.
20 Ekim’de dördüncüsü gerçekleşecek olan miting için bir çağrınız var mıdır? Ayrıca pek çok yerde işçi direnişi var. Direnen işçilere bir mesajınız, bir çağrınız var mı?
Okan Karaçam: Başta tüm işçi ve emekçiler olmak üzere mitinge tüm toplumsal kesimleri davet ediyoruz. Topyekûn saldırılar karşısında birleşik mücadeleyi örgütlemeliyiz. İktidarın, sermayenin tüm saldırılarını durdurabilecek güç, örgütlü sınıftır. İşçi-sınıfı emekçilerin birliğini, mücadelesini büyütmek, günün acil görevidir. Sömürü ve baskı düzeninden kurtulmak için devrimci bir sınıf hareketine ihtiyacımız var. Devrimci sınıf hareketi yaratmak için de tüm kurumlara büyük görevler düşüyor. Bu görevlerimizi yerine getirdiğimiz durumda kapitalist düzene ve efendilerine hak ettikleri yanıtı verebiliriz. Miting, bu mücadelenin bir adımıdır. Herkesi bu adımı güçlendirmeye davet ediyoruz. Kartal Meydanı’nda omuz omuza birlikte taleplerimizi haykırmaya, gücümüzü göstermeye çağırıyoruz. Buradan direnen tüm işçi arkadaşlarımıza bir kez daha sesleniyoruz. Kuracağımız kürsü sizin kürsünüzdür. Sesinizi, mücadelenizi miting alanına taşımalısınız. Parçalı mücadeleleri birleştirmek için bu gibi adımların fazlasıyla önemli olduğu açık. Topyekûn saldırılara vereceğimiz yanıt topyekûn direniş olmalıdır. 20 Ekim’de Kartal Meydanı’nda birlikte taleplerimizi dile getirelim. Karşımızda örgütlü bir sermaye sınıfı ve iktidar var. Onların tüm saldırılarına karşı birlikte ve örgütlü hareket edelim. Hep birlikte “kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” diyelim.