Kapitalizmin iktisadi öğretisi olan neolibaralizm; ekonomiyi hakim güç olarak kabul eden, dünyayı tek bir pazar olarak görüp her coğrafya, iklim ve kültürü aynılaştıran bir yaşam şeklini dayatan, tüketime dönük, örgütsüz, mücadelesiz toplumları yığınlara dönüştüren bir politik yaklaşımı dayatmaktadır.
24 Ocak Kararları ve 12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra ülkede derinlemesine uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar piyasayı yeniden şekillendirmesinin yanı sıra eğitim alanında da ciddi dönüşümler yaşanmasına sebep olmuştur. 12 Eylül’den sonra önü açılan eğitimdeki özel sektör kamusal, parasız eğitimi ortadan kaldırmayı hedeflemiş, özel sektördeki patronlara yasal ve finansal kolaylıklar sağlayarak önü açılmış, patronlar karlarına kar katarken, özel sektör öğretmenlerinin emeği vahşice sömürülmeye devam edilmiş, yasada tanınan minimum haklar dahi gasp edilmiştir.
Piyasacı eğitim anlayışı gelir düzeyi yüksek insanların çocuklarının daha yoğun ve çok yönlü eğitim almasına olanak sağlarken, halk çocuklarının ise kültürel ve sosyal derslerin kısıtlı olduğu, piyasacı aynı zamanda muhafazakâr, toplumsal cinsiyet eşitliğinden ve bilimden uzak bir eğitim uygulamasına mahkûm edilmiştir. Neoliberal eğitim politikası piyasanın istediği apolitik, tüketen, bireysel isteklerini esas alan, ucuz iş gücü oluşturmaya dayalı bir sistem olarak varlığını köklendirmiş ve genç nesillere bu anlayışı dolaysız ve etkili bir şekilde tek tip bir dünya düzeni zorunluymuşçasına kolayca aktarmaktadır. İ. İllich’in de dediği gibi, “Okul sonsuz-sınırsız tüketim mitinin başlatıcısıdır. Neoliberal ekonomik mekanizmanın tüketicilerinin üretildiği toplumsal kurumlar olmuştur.”
Piyasacı olan bu yaklaşımla eğitim sistemin bir kazanç kapısı haline dönüşmüştür. Özel sektöre verilen teşviklerin yanı sıra yıllardır tartışılan ve neoliberal politikalara uygun şekilde dizayn edilen mesleki teknik liselerdeki sorunlar gün yüzündeyken yeni bir meslek merkezi kuruldu: Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM).
MESEM‘in içeriğini yazmadan önce mesleki eğitim nedir sorusunu yanıtlamakta fayda var. Mesleki eğitim, bilgi, beceri ve tutum kazandırma yoluyla bireyi bir ya da daha fazla kategoride ele alınabilecek mesleklere hazırlayan ve yönelten bir eğitim türü olarak bilinmektedir. Mesleğe yönelik ayrımı yapmayı sağlayan temel dayanak ise bilgi, beceri tutumlarda uzmanlaşma ve farklılaşma yaratmaktır. Amacı bu yönde olması gereken meslek eğitimi Türkiye’de ise ucuz ve geleneksel iş gücü yetiştirme sistemi olarak faaliyet sürdürmektedir. Mesleki eğitim kurumlarında geniş anlamda bir mesleki-teknik eğitimi yerine dar kapsamlı iş gücü yetiştiren ancak istihdamı konusunda garanti ya da destek sunmayan bir süreç devam etmektedir.
Meslek liseleri bu durumdayken MESEM’in içeriği nedir? Aralık 2021’de 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişiklikle mesleki eğitim merkezlerinin yaygınlaştırılması ve meslek lisesi öğrencilerinin işletmelerde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmasının önü daha da açılmış oldu. Örgün eğitimin dışında kalmış ve sonradan meslek edinip yeterliliklerini belgeleyememiş kişiler için açılan merkezlerde usta öğreticilik, ustalık, kalfalık ve çıraklık eğitimleri verilerek istihdam ve iş hayatına yönelik çözümlerin üretilmesinin amaçlandığı açıklandı.
MESEM öğrencilerin çocuk yaşta çalışma yaşamına girerek meslek edinmesi, genç işsizlik oranının düşürülmesi gibi hedeflerle gündeme geldi. Ancak uygulama örgün eğitimdeki tüm öğrencilere bir seçenek olarak da sunuldu. Liselerdeki her öğrenci örgün eğitimi bırakıp bu programda yerini alabilecek. Meslek liselerine devem eden öğrencilerin çoğunun yoksul emekçi çocukları olduğu ortadayken ve parasız olması gereken eğitimin masraflarının ailelerin sırtında ciddi bir yük olduğu gerçeği ortadayken, öğrencilerin bu programa dahil olup bir an önce para kazanması zorunluluğu ailelere ve öğrencilere cazip görünmektedir.
MESEM’deki öğrenciler haftada 4 gün belirlenen iş yerinde çalışacak 1 gün ise ders görecektir. (Seçeceği kültür dersleri ise Türkçe, Matematik ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisinden ibaret.) 9. 10. ve 11. sınıflarda asgari ücretin %30’unu, 12. Sınıfta ise %50 ‘sini alacaktır. Yani alacağı ücret 2022 yılı için 1.276 lira ile 2.126 liraya tekabül etmektedir. Bu sömürü çarkında ödenecek ücretler iş yeri tarafından değil, işsizler için kullanılması gereken İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmakta yani patronlar yine kamu kaynakları ile desteklenmektedir.
Kısa bir sürede öğrenci sayısının %100 artmış olması ve sisteme dahil olanların yarısına yakınının 18 yaşın altında olması çocuk işçiliğin sistem eliyle artırılıp meşrulaştırıldığının göstergesidir. Dahası sayının 1.000.000’na ulaşması hedefi yoksul emekçi çocuklarının hali hazırda aksaklıklarla dolu olan örgün eğitimden kopup daha ciddi sorunları olan sermaye odaklı bir sistemde ucuz iş gücü olarak sunmayı hedeflemektedir. Son dönemde gündeme gelen bir market zinciri ile yaptığı protokol bu durumu net biçimde ortaya koymaktadır. Her geçen gün artan yoksulluk karşısında asgari ücretle geçinmenin imkânsız olduğu koşullarda, %30 gibi oranda çalıştırılmak, üstelik bunu tamamen iş yerlerinin çıkarını merkeze koyarak, halk için kullanılması gereken bütçeyi kullanarak yapmak kabul edilemez.
Eğitim hakkının yok sayıldığı, fırsat eşitliği adı altında sürdürülen neoliberal, piyasa odaklı eğitim anlayışının geldiği yer, çocukların eğitim hakkını yok sayarak, çocuk işçiliğinin devlet eliyle meşrulaştırılması demektir ve uygulamadan ivedilikle vazgeçilmelidir. Eğitimde esas olması gerek yaklaşım, parasız, kamusal, anadilde, laik, bilimsel, sanatsal, toplumsal cinsiyet eşitlikçi yaklaşım olmalıdır.