Uzak geçmişte Kaypakkaya hareketinin örgüt sosyolojisi içinde yer almış bazı şahsiyetler, post modernitenin maddi tarih yasalarından arındırılmış ve anlamları çarpıtılmış kavram ve değerlerin, proletarya saflarına gönüllü taşıyıcılığın rolünü üstelenmişlerdir. Devrimci kitlelerin, tarihsel anlamda Kapitalist modernitenin yanıltıcı kavramsal tanımlamalarına karşı yeterince bağışıklılığı olmaması bu kesimleri cesaretlendirmekte ve bir miktar taraftar bulmasına neden olmaktadır. “Dersim Kongresi” özgülünde marjinal bir sapma olarak gündeme gelen yüzleşme çağrısı, halkın demokratik talebinden çok, büyük burjuvazinin de hoşnut olduğu, üretken olmayan pasif rantçı mülkiyet sistemine sahip imtiyazlı gerici kesimlerin bir siyasi talebi gibi duruyor. Maalesef, söz konusu bu sapma politik teşekkülü, merkezi sağ burjuva hükümeti elinde tutan büyük sömürgen sınıfların, ideolojilerini yüklendirdikleri Truva atlarını halkın karargâhlarına gönderme başarısıdır. Dersim’in bir avuç tuzu kuru elitinin kendi yapay gerçekliğini, bütün halka, tarihin sonunu bildiren bir Mesih edasıyla dayatması kabul edilebilecek bir şey değildir. Her türlü düşünce özgürlüğüne evet ama burada rahatsızlık verici olan ve teşhir edilmesi gerek yön, geleneksel devlet dilini çağrıştıran bu politikadır. Kaldı ki küçük burjuvazinin imtiyazlı kesimlerinin siyasal söylemlerinden bile, bu kadar derin bir ideolojik anti komünizmin izleri her zaman ortaya çıkmamaktadır. Kuşkusuz ki, komünistler açısından bu sorunlar kişisel değil, bilakis kültür, tarih anlayışı ve kavramsal değerlerin konusu olan keskinleşmiş ideolojik mücadelenin özgün bir gerekçesidir. Egemen ulus milliyetçileri bile tarihi gerçekleri çarpıtırken, tarihi oluşturan kendi sınıflarının nesnesini bu kadar masum göstermezler.
“Kongre” sahipleri, yaşanan anti demokratik ve gayri insani süreçten çıkma ve normalleşme ihtiyacını devrimcilerin ideolojik teslimiyetine koşullayarak, üretim araçlarını elinde bulunduran militarist ve kanlı sınıfları bir çırpıda aklama pozisyonuna düşmüşlerdir. Bu durum, tarihi ters yüz eden kuramsal idealizmden daha başka bir şeydir. Tarih hakkında düpedüz yalan söylemek ve özel psikolojik harekâtı çağrıştıran emareler gibi özellikler barındırmaktadır. Burada söz konusu olan şey herhangi bir fikir özgürlüğüne denk düşen beyanlar olmayıp, halkın gündemine sonradan sokuşturulmuş yapay bir “politik dernekçilik” üzerinden devrim ihtiyacına duyulan tarihsel zorunluluğu bilinçte çarpık hale getirme amacıdır. Oysa artık ‘Kör Yılan’ da bilir ki, Tarihin başlangıcından beri hüküm süren bu dünyadaki bütün bu kanlı kapışmanın, sömürü, kölelik ve insanlık dışı pespayeliklerin sorumlusu özel mülk sistemidir. Ekonomik, sosyal, çevresel, biyolojik, psikolojik ve etik olarak Avrupa’nın göbeğindeki yığınların bile dizginsiz kâr ve savaş güden kapitalizm nedeniyle geleceğinden endişe ettiği bir çağda, büyük mülk sahibi lortları sorunsuzca masum ilan etmek hangi aklın ürünüdür acaba?
Tabi sizin tuzunuz kuru, çünkü, cehennem odunundan daha yakıcı olan yoksulluk, temel yaşam ihtiyaçlarından mahrum bir şekilde çaresiz ve muhtaç düşmek, fukara düşmüş bir kadının karnı doysun diye ceberut bir erkeğe sömürge düşmesi, çocuğuna ekmek ya da ayakkabı alamadı diye intihar eden işsiz bir baba, her gün mobing, taciz ve hakaret altında yevmiyeye çalışan çocuk işçiler ve ırkçı linç katarlarının tehditti altında çalışan mevsimlik Kürt işçiler umurunuzda bile değiller. Eğer tarihsel ve ahlaki bir ilkeden hareket ederek yüzleşecekseniz, gelin bunlarla yüzleşin. Sizin komünistleri elmalı şekerle kandırılacak çocuklar olarak algılamanız, sizin algı sorununuzdur ve tam da bu özelliğiniz nedeniyle aldatılmaya ve yönlendirilmeye en zayıf özne durumunda olduğunuzu fark etmelisiniz.
Mülksüzler cenahı için tarihin sonunun geldiğini iddia eden ve halkın ileri kesimlerine hileli buluş ile ikna çağrıları yapan kesimler, sonsuz sermaye ve kâr hırsı için çalışan burjuvalar lehine, tek taraflı bir tarih kurgusu için dikensiz gül bahçesi arzulamaktadırlar. Ekonomik servetlerin ve siyasal gücün azınlık sömürgen sınıfların elinde toplandığı bir toplumsal düzende, kurt ile kuzuyu, yani mülksüzleştirenlerle mülksüzleştirilenleri barıştırabilecek yasaların asla doğamayacağını ön görmek için alim olmak gerekmiyor. Ekonomik farklılaşmalar ve liberal kapitalizmin kısmen geliştirdiği iş bölümü nedeniyle ortak aile mülkiyetinin getirdiği sınırlamalardan kurtulmuş eski ayrıcalıklı kır aristokrasisinin henüz kentli tüccar sınıfına dönüşmüş kesimlerinin ürettiği kültürel ve siyasal modellerdir bunlar. Ve bu eleştirisini yürüttüğümüz marjinal kesimler, Dersim özgülünde mikro milliyetçiliğe konu olan dinsel ve etnik bütün siyasallaşmış kutsal öğeleri elinde tutan gerici bir sınıf olmaya içgüdü ve arzulara sahiptirler. Mevcut gerçekliği veri olarak kabul ederek gerçekliğin bilgisine ulaşmak mümkün değildir. Sınıfsal anlamından arındırılmış bir toplumsal yaşam kurgusundan beslenen kavramlaştırmalar, sistemi yeniden üreten değirmenlere dönüşmektedir. Marksist literatürdeki kavramlar anlamından parçalanır, yabancılaşmış bireysel sağduyular için ehil hale getirilir ve sonraki mevcut kavramın bir dış dünyası hiç kalmamışçasına içselleştirilerek izafi bir tarzda yeniden inşa edilir! Kapitalist modernitenin değerleri üzerinden yükselen post modern anlayış, adeta tarihte gün ışığına henüz tamamıyla çıkmamış bir edebi aroma ile bütün insanlığa seslenmekte ve tarihin sonunu ilan etmektedir. Post modernizm gücünü, yoğunlaşma, derinleşme ve kurumsallaşmaya karşı ilgisini kaybeden kitlelerin zamane ruhundan alır ve onları, anlamsızlığın, belirsizliğin ve yüzeyselliğin içselleştirildiği, hiçleşmek üzere olan tek atomlu bir evrene taşır. Artık günümüzde yerellikler, pre kapitalist dönemin değerleri ile modernitenin çatışması olmaktan çıkmıştır. Alt kültür yerelliğinden beslenen mezhepçilik ve etnik milliyetçilik, kendisinden vazgeçmeden ana akım olan burjuva moderniteye dair ulusçuluğun ve devletçiliğin bir doğal parçası olmaya dönüşmektedir.
Son olarak yüksek bir sözle diyeceğimiz şudur ki; post modern mikro milliyetçilik, devletli burjuva uygarlığını Dersim’de yeniden üreten bir kültürel ve politik katalizör gibi çalışmaktadır. Ve bunlara kötü haber de şudur ki, komünistler, bütün olup bitenin farkında olarak, geçmişten daha güçlü olarak halkın hayatındadır. Halkı yanıltmaya kuşandırılmış her tür kamuflajlı biçim ve üsluba tutuştuğu ideolojik projektörle onların gerçekliğini ortaya çıkarmakta da dünden daha fazla sabra ve tecrübeye sahiptir.
Son.