Özel mülkiyet dünyasının ürünü olup gerici sınıfların iktidar egemenliğiyle biçimlenen sınıflı bütün toplumsal sistemler devrime muhtaçtır. Bu sistemler, üretim ilişkileri ile üretim tarzı arsındaki çelişki veya ekonomik alt-yapı ile siyasi üst-yapı arasındaki keskin çelişkilerde ifade bulan temel, baş ve başlıca çelişmeler zemininde büyük-küçük bir dizi sınıfsal çelişme ya da toplumsal sorun barındırırlar. Barındırmakla kalmaz, her gün yeni çelişki ve sorunlar üretirler.
Sınıf orijinli siyasi gericiliğin sorun üreten bu rahmi ve gerici çıkar güdüsüyle gelişmenin önünde köstek olan temel karakteri ya da yapısal çelişkisi, onu kriz, kaos ve buhranlara taşır. Onun güdü aldığı tek şey tartışmasız tahakküm ve egemenlikle küresel nüfuz ve hegemonyasını ölümsüz kılarak pekiştirmektir. Gerçekleştirdiği yüzlerce işgal-ilhak saldırısı, bir o kadar kışkırtarak ve doğrudan yürüterek mazlum ulus ve halkları kan ve göz yaşına boğan gerici savaş saldırganlığı, bir yenisini tehdit ve şantaj olarak dillendirdikleri ve ikisini geride bıraktıkları dünya savaşı/paylaşım savaşları gerçeği ve daha fazlası, gerici sınıf sistemleri ve bugünkü emperyalist-kapitalizm niteliğiyle çelişki ya da sorunlar üreten bir kaynak olduğunu; her gün bu sorunları üreterek insanlığın ve tüm doğanın düşmanı olduğunu kanıtlar.
Oldukça zengin olan bu çelişkiler niteliği, aynı zamanda insan-lar arası çelişkilerde karşılık bulur ki, insanın insan üzerindeki baskı ve sömürüsünün temeli ya da sınıflar arası eşitsizliklerin tümü, özel mülkiyet sisteminden kaynaklanır, bunun ürünü olarak vücut bulurlar. Gerici sınıf sistemlerin değişmez bir karakteri de erkek egemen karakterdir ki, bu, sınıf orijinli çelişkilerden bağımsız olmayan ama sınıf çelişkisini özgün perçinlerle kanlı boyunduruğa çevirerek kadın cinsi üzerinde çifte baskı ve sömürüye dönüştüren özelliğiyle, çelişkiler süreci ya da niteliğine başka bir açı getirir. Kayda değer nitelikte bir sorun olma aşaması itibarıyla, kadın sorunu tanımıyla ifade edilip kadına dönük patriarkal sistemin baskı ve sömürüsüyle biçimlenen cinsiyetçi ayrım gericiliği, hiç değilse sınıfsal ayrımla yaşıt ve ona koşut olarak yaşana gelen köklü bir çelişkidir. Öyle ki, ilk baskı-sömürü ve ayrım biçimi olarak değerlendirilir ve bu zeminde, çoğu kez, özgünlükleriyle birlikte hem sınıf çelişkileriyle iç içe ve onun türevi hem de sınıf çelişkilerinden bağımsız ve kendi başına özgün bir çelişki alanı olarak tarif edilir.
Kuşkusuz ki, ilk baskı biçimlerinden de olsa, son tahlilde kadın sorunu düzeyinde temel toplumsal çelişki haline gelen bu çelişki, sınıf ve sınıflı toplumlarda gerçek karşılığını bulur, buradan beslenerek sınıfların damgasını taşır ve sınıflarla birlikte yaşar ya da ortadan kalkar. Demokratik bir sorun olarak değerlendirilen kadın sorunu, demokrasi şartlarında belli bir çözüme kavuşsa da demokrasinin gerçek manada bir devrim sorunu olduğu düşünüldüğünde, gerçek çözümün sınıflarla paralel bir seyir izleyeceği açıktır. Sosyalizm koşullarında çözüm yoluna girip gerici toplumsal sistemlerdeki biçiminden çok daha geri düzeylere çekilse de orada da bir bütün olarak ortadan kalkamamasının nedeni budur. Dolayısıyla, esasta sınıflığın ilk ete kemiğe bürünen sosyal çelişmesi de olan kadın sorunu, ancak sınıflarla birlikte/sınıfların ortadan kalkmasıyla tam çözüme kavuşur. Bundan önce belli bir çözüme oturabilir, keskin uçları törpülenebilir, daha geri düzeylere çekilerek asgari düzeye indirilebilir ve kadının özgürlüğü büyük gelişmelerle ilerletilebilir. Fakat, tam ve kesin çözümü ve her biçimiyle ortadan kalkması sınıfların sönümlenmeye doğru gittiği aşamalara kadar uzayabilir. Bu tartışma daha köklü, derin, ayrıntılı olup ayrı bir konu olsa da erkek egemen kültürün gerici yansıması olan kadın veya cins çelişkisinin temel bir çelişki olarak toplumsal yaşam ve her devrim sürecinde mutlak bir yer tuttuğu-tutacağı muhakkaktır.
Çelişkiler kendi özgünlük ve nüanslarıyla ele alınıp çözülür
Her çelişki kendine has farklı özellikler barındırır, farklı biçimlenir, özgün biçim ve nüanslar gösterir. Buna bağlı olarak her çelişki farklı yöntemlerle çözülür, çelişkiye özgü farklı çözüm metotlarını gerektirir. Çelişkilerin bir kaynağı vardır ve bu kaynak ortadan kaldırılınca bağıl çelişkiler de çözülmüş olur ya da çözüm yoluna koyulmuş olur. Sınıf kaynaklı çelişkilerin kaynağı sınıflardır; sınıflar ortadan kalkınca bu çelişkiler de çözülür, çözüm yoluna girmiş olurlar. Kaynağı sınıf olan çelişkiler, tek kaynaktan beslense de biçimleri somut olur, nüanslar gösterir. Yani, son tahlilde çelişki somuttur ve somut çözülür. Genel çelişkinin genel çözümünden/çelişkinin ana kaynağından ve ana çelişkiyi çözen genel çözümden bahsedilse de her çelişkinin kendi özgünlük ve nüanslarıyla ele alınıp somut olarak çözülmesi kaçınılmazdır. Bu manada, her çelişkiyi çözen tek bir yöntem yoktur demek isabet olur. Çelişkilere ve çelişkilerin niteliğine uygun olarak değişik çözüm yöntemleri olur. Ancak bu, temel çelişki kaynağına bağlı olarak genel bir çözüm perspektifi oluşturmayı yadsımaz. Ve eğer değişik biçimlerdeki sınıf menşeili çelişkiler bir kaynaktan besleniyor ve oradan ürüyor ise, çelişkiler ne kadar farklı ne kadar özgün olursa olsun, hepsinin çözüme ulaştırılacağı genel bir çözüm metodunun olduğunu da söylemek lazım…
Örneğin, bahis konusu zenginlikteki çelişkiler farklılığı ve özgünlüğü sınıflardan kaynaklanıyor ya da sınıf damgası taşıyor ise (ki insanlar arası hiçbir çelişki sınıflar üstü değildir), o halde sınıfların tasfiye edilmesi bütün bu çelişkilerin çözüme kavuşturulması ve çözümlerinin olanaklı kılınması için genel bir çözüm perspektifi veya biçimi olarak geçerli olur. Gerici sınıflar ve egemenlik sistemleri toplumsal çelişkilerin-insanlar arası çelişkilerin temel kaynağıdır. Bu durumda gerici sınıfların ve egemenliklerinin yıkılarak tasfiye edilmesi, yani sınıf devriminin gerçekleştirilmesi, bu çelişkilerin ortadan kalkması veya çözüm yoluna girmesi anlamına gelir. Ki, devrim, çelişkilerin özgünlüklerini, çelişkilerin farklılıklarını ve bunların çözüm biçimlerinin farklı olacağını yadsıyan değil, bu farklılıkları ve farklı çözüm metotlarını bağrında taşıyan, tanıyan, uygulayan ve temel çelişkiye bağlı olarak ele alıp baş çelişkiye uygun olarak çözen ya da çözüm yoluna koyan, özel ile genel ilişkisini gözeterek genel ve somut çözüm biçimleri uygulayan, bazı çelişkileri derhal sonlandıran, bazı çelişkileri barışçıl süreçle aşmayı hedefleyen bir değişim ve inşa sürecidir.
Her çelişkiyi bir gecede ortadan kaldırma ve her sorunu bir çırpıda yok etme hayali ve iddiasında değildir devrim. İktidarın ele geçirilmesini temel bir sorun olarak çözen devrim, iktidar sürecinde geriye kalan çelişki ve sorunları ortadan kaldırma planıyla hareket eder ve iktidar altında sınıf savaşını sürdürerek çelişkilerin varlığı ve devam ettiği bilinciyle hareket eder. Bazı çelişkileri uzlaşmaz niteliğine uygun olarak şiddete dayalı yöntemlerle çözerken, bazı çelişkileri uzlaşır-barışçıl niteliğine bağlı olarak barışçıl biçimde değiştirip dönüştürme süreciyle çözmeyi benimser. Düşman sınıflar arasındaki çelişkileri düşmanlık doğasına uygun, halk arasındaki çelişkileri de dostluk doğasına uygun olarak ele alır, çözer…
Devrim, sınıflar arası çelişkinin odağı ve başat sorunu olan iktidar sorununu çözerek, sınıf orijinli çelişkilerin bazılarını derhal, bazılarını planlanmış süreçle çözüm yoluna koyar. Bütün bu bağlamlarda, “her şeyi devrime erteliyorsunuz” eleştirisi eksiktir; her şeyi devrime ertelemiyoruz ama devrim sonrasına ertelediğimiz sorun ve çelişkiler de vardır. Kuşkusuz ki, devrimden önce ve bir devrim gerektirmeyen, dolayısıyla devrim öncesinde çözümü olanaklı olan bütün çelişki ve sorunları devrime erteleme gibi bir anlayış savunulamaz, tasavvur edilemez. Bunun aksi gerçek dışı, bilim dışıdır. Ancak devrim gerçekleşmeden çözülmesi olanaklı olmayan çelişki ve sorunların devrime havale edilmesi, hatta bir devrimle çözülmesi mümkün olmayan kimi çelişki ve sorunların devrim sonrası iktidar yıllarına ve bu yıllarda gerçekleşecek Kültür Devrimleri’ne havale edilmesi bir tercih değil, zorunluluktur. Nihai amaca giden yol buradan geçer ya da nihai amaca ancak bu yolla varılabilir. Ve şayet, zorunlu bir gereksinim olarak kimi sorun ve çelişkileri devrime ve devrim sonrasına havale edip orada çözmeyecek, irademiz dışındaki bu zorunluluğu görüp benimsemeyeceksek, yani her şeyi bugünden çözüp halletmeyi tasavvur edeceksek, bu, devrimi ve komünist toplum yürüyüşünü anlamsızlaştırarak her şeyi burjuva demokrasisi içinde çözme şeklindeki temel yanılgıya taşır bizi.
Devrim sınıflı toplum yapısından kaynaklı hiçbir çelişkiye karşı kayıtsız değildir!
Sınıf çelişkilerinin en yüksek çözüm biçimi ve örgütlü sınıf eylemi olarak siyasi iktidarı konu alıp zor-şiddete dayalı yetkin bir toplumsal değişim planı olan devrim, sınıflı toplum yapısından kaynaklanan hiçbir toplumsal sorun ve çelişkiye karşı kayıtsız değil, bilakis duyarlıdır. İstisna tanımadan hepsine eğilerek çözmeyi somut görev ve sorumluluk edinir; bunu varlık gerekçesi olarak telakki eder. Ne ki, devrim de dahil, bütün çelişki-çatışkı ve sorunları bir çırpıda ortadan kaldırarak yok edecek tılsımlı bir değnek yoktur. Bundandır ki, bir değişim hareketi ya da eylemi olan devrim, son derece karmaşık, yoğun, köklü ve küçük-büyük toplumun bağrına çöreklenmiş binlerce sorun ve çelişkiyi diyalektik akla uygun rasyonel bir plan ve bu planla belirlenmiş görevler temelinde uygulanacak radikal adımlar ve bazen de aşamalara oturan mücadele sürekliliğiyle çözüme kavuşturur, kavuşturma yolunu izler. Ve devrim, esas olarak uzlaşmaz antagonizma niteliğindeki çelişkileri çözmekle değer kazanır, bu temelde şiddete dayalı çözüm metodu olarak öne çıkar ve şiddeti esas alır. Kuşkusuz ki, bu esasla sınırlı kalmaz, diğer çelişki nitelikleri ve biçimlerini de çözme yeteneği sergiler, şiddete dayalı olmayan çözüm ve mücadele biçimlerini de içerir. Siyasi iktidarı temel konu olarak üstlenirken, reformlar uğruna mücadeleyi de devrim doğrultusunda ilerleme olarak telakki eder, üstlenir.
Devrim, üzerinde yükselerek çözmeyi ödev aldığı çelişkilere bağlı olarak, bilimsel teori-pratik zemininde oluşturulmuş bir program, bir plandır; radikal değişimi ön gören bir eylem planıdır. Her plan belli bir amaç ve hedef temelinde öz kazanır; incelenerek saptanan amaç ve hedeflere varmanın yol-yöntemlerini, mücadele stratejisi ve taktiklerini, örgütlenme araçları ve biçimlerini kullanarak ilerler; nihai amaca bağlı perspektifle hareket eder.
Sınıf esaslı ve genel anlamda diğer çelişkilerin de etkili çözüm metodu olan devrim, çelişkilerin çözümünde izlediği diyalektik tarihi yöntem ve bu çelişkilerin çözümünü rasyonel bir planla ele alması bakımından büyük-belirleyici önem taşır. Plan dahilinde hareket etmek; çelişkilerin çözümünü önem ve belirleyiciliklerine göre sıralayarak kolaylaştırmak ve çelişki ya da sorunları somut olarak tespit edip somut görevlerle ele alıp çözüm üretme anlamına gelir. Bu, esasta devrim programında ifade bulur. Program olmadan görevler, hedefler ve çözüm yöntemleri somutluk kazanmaz ve hatta somut plan da olmaz. Genel plan genel programdır. Somut plan somut görev programıdır. Ve bütün devrimci süreç üstlendiği görev ve amaçlar temelinde, belirlenmiş genel ve somut planlarla yürütülür. Görevlerin somut planlarla ele alınıp yürütülmesi, genel plan ve programa bağlı biçimlenir ve ona hizmet eder. Her görev, her sorun ve her çelişkinin genel plana bağlı özel görev planlarıyla yürütülmesi devrimci çalışmanın başarısı için elzemdir. Her devrimci çalışma bu bilinç ve yöntemle gelişir, geliştirilebilir. Plansız ve/veya somut görev planından yoksun bir çalışmanın kendiliğindenlik kusuruyla sakat olduğu ve başarıya ulaşmasının olanaksız olduğu söylenebilir…
Planlı çalışma aynı zamanda uzun soluklu ve stratejik yönelimle hareket etmeyi gerektirir. Yani devrimci görevlerini anlık sorun ve çelişkilere indirerek daraltamaz, günübirlik ya da anı kotaran ve popülist siyasetlerle hareket etmez. Zira plan, devrime, devrim görevine ve stratejik-taktik görevlerine, dolayısıyla devrim programına göre biçimlenir. Ama bu, asla pratik, güncel ve somut sorun ya da çelişkilerin çözümünü yadsımaz. Bilakis, her sorun ve çelişkiyi belli bir önemle dikkate alır, somut mücadelelerle çözülmelerini ödev alır. Büyük görevler kadar küçük görevleri de ciddiyetle ele alır. Plan, aceleciliği, bilinçsiz çırpınış ve dört bir yana yumruk sallamayı, kendiliğindenliği, somut olmayan belirsizliği, soyut olan yüzeyselliği, hedefsizliği ve el yordamıyla yürümeyi ve en nihayetinde başarısızlığı yadsıyarak, görevlerin somut olarak başarılması ve başarı yolunda ilerlemenin temel bir zeminidir. Plan, çelişki ve sorunların bilimsel normlara uygun olarak çözülüp aşılması, başarı kazanmak için baş vurulması gerekendir; çalışma düzenleyen ve görev somutlayan genel bir direktif ya da kolektif bağlayıcılık öngören yönergeler bütünüdür… Plan, genel veya somut görev, çalışma ve hedefleri, bu temelde stratejik-taktik ilkeleri, biçim ve yöntemleri belirleyerek tarif eder; bir bütün olarak genel devrim sürecine ve bu sürecin aşamalarına özgün somut içerikler taşıyarak tarif getirir.
Bütün bunlardandır ki, plansız bir devrim ve devrimci çalışma tasavvur edilemez, devrimci görevlerin başarıyla yürütülmesinden söz edilemez.