Bizimle iletişime geçin

Makale

Her Gelişim Zinciri Bir Önceki ve Bir Sonraki Halkayla İlişki İçinde Tamamlanır

Nedenleri açıklayıp sonuçlarla ilgilenmemek veya sonuçlara odaklanmamak devrimcilik üretmez, devrimci olmaz. Bir sonraki adım her gelişmenin kamçısıdır. Her şeyin bir nedeni, varlık gerekçesi vardır, sebepsiz hiçbir şey yoktur. Ama aynı zamanda her şeyin bir de sonucu vardır. Bunu ortaya koymamak veya sonuçtan söz etmemek, bir gelişme çizgisi izleyemeyeceği gibi, sebepler etrafında dönüp durarak yerinde çakılıp kalan bir çaba olarak devrimci niteliğe ulaşmaz.

Marks ve Engels öncesi filozoflar dünyayı yorumlamada, önemli bilimsel çalışmalar yürütüp yoğun emek harcadılar fakat onu değiştirme pratiğine adeta dokunmadılar, gerekli ilgiyi göstermediler. Diyalektik felsefe konusunda önemli tezler ileri sürerek gelişmeler sağladılar fakat diyalektik ve tarihi materyalizm merhalesine ulaşamadılar. Madde mi, düşünce mi önce gelir ikilemine verdikleri yanıtla idealizme saplanıp kaldılar.

Marks ve Engels kendilerinden önceki birikimlere dayanarak, bunları devrimci öze kavuşturup nitel sıçramalar kaydederek diyalektik ve tarihsel materyalizm yöntemiyle düşünme tarihinde derin çığırlar açtılar. Bu çığırı toplumlar yaşamına da taşıdılar. Diyalektik felsefe zemininde toplumlar tarihine uyguladıkları gelişim yasasıyla toplumlar tarihinde yeni ufuklar açtılar. Marksizm, İngiliz ekonomi politiği, Alman felsefesi ve Fransız işçi sınıfının ihtilalci ruhu olmak üzere üçlü saç ayak üzerine oturdu. Artı-değer teorisi, baş aşağı duran Hegel diyalektiğinin ayakları üzerine oturtulması ve sınıflar mücadelesi yasası/işçi sınıfının devrimi-iktidarı üzerine oluşturdukları Bilimsel Sosyalizm Teorisiyle bilimsel kopuş sağlayarak toplumlar tarihinin ilerlemesinin sınıflar mücadelesinden ibaret olduğunu ileri sürdüler. Kendilerinden önceki filozofların temel hatasını, kendilerini salt dünyayı yorumlama göreviyle sınırladıkları veya bununla yetindikleri, dolayısıyla kopamadıkları idealist köstek nedeniyle bilimsel gelişme çizgisini izleyerek tamamlayamadıkları biçiminde özetlediler. Zira, Marks ve Engels için, aslolan dünyayı yorumlamak değil, onu değiştirmekti. Nitekim Diyalektik ve Tarihi Materyalizm felsefesi ışığında kendi teori ve çalışmalarını bu değiştirme pratiğinin kılavuzu olarak inşa ettiler ve bizzat bu pratiğe girdiler…

Devrimci felsefelerine uygun olarak Marksistler, ‘‘Dünyayı yorumlamak yetmez, aslolan onu değiştirmektir” dediler. Ki, bunda eğip bükülecek bir yan yoktur. Bu direktif şiar, doğrudan devrim pratiğine girmeyi salık veren muhtevasıyla doğru kavranması gereken bilimsel-Marksist bir tembihtir. Pratikleştirilmesi gereken keskin bir devrim ve eylem bilincini berrak biçimde ifade eden ve yansıtandır bu öğüt. Ve bu öğüt, dünyanın yorumlanmasını reddeden değil, bilakis ondan yükselerek ama onunla yetinmeyerek onu ileri taşıyan tutarlı adım olarak değiştirme pratiğinin zorunluluğuna işaret eder. Bir öncekini bir sonrakiyle tamamlama bilincine dikkat çeker. Bu zeminde ve bu nedenledir ki, doğru bilinç veya doğru bakış açısının edinilmesi yaşamsal değerde temel bir sorun olarak karşımıza çıkar. Sadece geçmişe takılıp kalmanın kusuru açıkken, geçmişi yok sayarak geleceğe bakmanın da kusurlu bir yaklaşım olduğu inkar edilemez. Bütünsel olmayan parçacı bakış açısı, sorunu tam görmeyerek eksik ortaya koyan, bu zeminde doğru yaklaşım, çözüm ve sonuç geliştirmekte yetersiz kalan temel zaaflar taşır. Dahası, önermenin bir kısmını alıp öteki kısmını almamak, doğrunun bir parçasını alıp diğer parçasını almamak ya da tek yanlı bakmak ve bunun ürünü olarak yüzeysel kalıp sübjektivizme düşmek, yaygın ve genel bir sorun olarak alaka gösterilmesi gereken bir konudur. Birinci halkayı görmek ama sonraki ikinci halkayı görmemek ve bu ikinci halkanın da sonrasındaki halkayla bağını kurmamak gelişimi tam olarak ifade etmeyen diyalektik dışı yaklaşımdır. Bundan hareketle, dünyayı yorumlama eylemi ile onu değiştirme pratiği biçimindeki aforizmanın içeriği üzerinde kısa bir tartışma yürüterek doğru bakış açısına dikkat çekmek yerinde olacaktır.

Yorumlama, değiştirme pratiğiyle diyalektik bilimsel bütünlük kazanır!

Değiştirme pratiğinin esas olması yorumlama eyleminin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Bilakis, yorumlama eylemi ile değiştirme pratiği arasındaki kopmaz bağ ve birbirini tamamlayan bir bütünün iki parçası olma özelliğindeki kesin ilişki, değiştirme eyleminin yanında yorumlama eylemini de önemli kılar. Ki, devrimci manada, yorumlama eylemi gerçekleştirilmeden değiştirme pratiği de gerçekleştirilemez. Yorumlama ilk adım ve değiştirme pratiği bunu takip eden zorunlu ikinci adımdır. Yorumlama değiştirmeyi koşullar ya da olanaklı kılar. Yorumlamadan değiştirme pratiğine girmek kör döğüşünden ileri geçmez. Fakat, yorumlama eyleminde bulunup da değiştirme pratiğine girmemek de fikir jimnastiğini geçmeyen, amaçsız ve sonuçsuz bir özürlülükle boş bir eylemdir. Bilim objektiftir, onda tercih ve keyfiyet olmaz. Bu anlamda bilim tutarlıdır, tutarlılık gerektirir. Sonuca ve ilerlemeye odaklı olmayan bir şey bilimsel değildir, olamaz. Sınıfları ve sınıf çelişkilerini tespit ediyorsan, bunun çözümünü ve çözüm metodunu da pratikleştirmek, en azından ortaya koymak durumundasın. Sorunu ve çözümünü tespit etmek ve çözüm yöntemini de saptamak tam doğru yaklaşımdır. Çelişki yasasından bahsedip gelişmeyi açıklamamak tutarlı olmaz. Çelişkiyle ilgiliyim ama çözümüyle ilgili değilim demek mantık dışı olup bilimsel tutumla bağdaşmaz. “A diyen B‘yi de demek zorundadır.” Yorumlarım ama değiştirme işine karışmam demek, yorumlamayı da anlamsız kılan eklektik tutarsızlıktır…

Yorumlamanın bir amacı ve varması gereken ya da hedeflemesi gereken bir sonuç olması gerekir ki, yorumlamak ancak bu zeminde gerçek anlamına oturur, gerçek bir değer taşır. Yorumlamak işin bir kısmıdır, değiştirme pratiği işin ikinci ve tamamlayıcı kısmıdır. Bu anlamda yorumlama eylemi ancak değiştirme pratiği-perspektifine bağlı olarak tam anlamına kavuşmuş olur. Sebepsiz bir eylem olmaz-olamaz. Bütün her şey sebep-sonuç ilişkisi içinde vardır ve anlamlıdır. Dolayısıyla, sonuç manasına gelen değiştirme pratiğine girme hedefi olmayan bir yorumlama eylemi sonuçsuz bir sebep olarak ayakları havada kalır. Şayet dünya yorumlanıp anlaşılacaksa, bu, dünyayı değiştirme pratiğine girme perspektifiyle yapılmalı ya da ancak böyle yapılırsa diyalektik bilimsel bütünlük sağlar.

Yorumlayıp orada bırakmak, bir şeyler yapmış olarak hiçbir şey yapmamış olmak anlamına gelir. Sonuçla bağı kurulmayan veya belli bir sonuç hedeflemeyen herhangi bir yorumlama eylemi, A deyip B dememek gibidir. Bu işi yarım bırakmak veya işin bir kısmını yapıp diğer kısmını yapmamak, dolayısıyla işi tamamlamamak, sonuçsuz bırakarak gerçekte hiçbir şey yapmamaktır. Tıpkı çok şey konuşup hiçbir şey söylememiş olmak gibi. Son tahlilde, bu durum devrimci anlayış ve tutumla örtüşmez, devrimci nitelik taşımaz.

Teoriyle pratiği, neden ile sonucu karşı karşıya koymak yanlıştır

Bütün bu süreç, neden-sonuç ilişkisine dayanır, onu açıklar ve onda karşılık bulur. Her durumun bir ön nedeni ve varacağı bir sonraki sunucu vardır. Hiçbir şey yoktan var olmaz. Hiçbir şey kendisini var eden nedenlerden bağımsız olmaz ve aynı zamanda varlık nedeni olarak bir sonraki sonuçtan da bağımsız anlam taşımaz. Nedenleri açıklayıp sonuçlarla ilgilenmemek veya sonuçlara odaklanmamak devrimcilik üretmez, devrimci olmaz. Bir sonraki adım her gelişmenin kamçısıdır. Her şeyin bir nedeni, varlık gerekçesi vardır, sebepsiz hiçbir şey yoktur. Ama aynı zamanda her şeyin bir de sonucu vardır. Bunu ortaya koymamak veya sonuçtan söz etmemek, bir gelişme çizgisi izleyemeyeceği gibi, sebepler etrafında dönüp durarak yerinde çakılıp kalan bir çaba olarak devrimci niteliğe ulaşmaz.

Neden olarak sorun burjuvazi ise, sorun olan burjuvazinin tasfiye edilmesi bir sonuçtur. Burjuvazinin tasfiye edilmesiyle ilgilenmeyen siyaset gerçekte maddi güce dönüşmez. Teori ile pratik arasındaki ilişki, bir bakıma neden-sonuç ilişkisidir de. Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz, neden olmadan da nedene bağlı veya nedenin koşulladığı sonuç olmaz-olamaz. Ama pratik olmadan da kendi başına teori bir işe yaramaz. Bunun gibi, sonuç olmadan da neden kendi başına bir işe yaramaz. Neden sonucun önkoşulu, sonuç nedenin mantıki sonucu-durağıdır. Her ikisi ayrı şeyler olmasına karşın, her ikisi birbiriyle ilintili ve bütündür. Biri olmazsa öteki, öteki olmazsa diğeri olmaz. Bu bağlamda, teoriyle pratiği/nedenle sonucu karşı karşıya koymak fevkalade yanlıştır; diyalektik felsefi bir hatadır…

Devrimci ilerleme hattı akışkan, kesintisiz ve dinamiktir. Mevcut gericilik gerçekliğinin değiştirilmesi devrimci mücadele sorunudur. Bu mücadelenin kazanımı devrimdir. Devrim ileriye dönük olup sınıfsız-sömürüsüz-sınırsız dünya perspektifiyle ilerleyendir. Sınıfların gölgesinin ve ayak izlerinin olduğu her devrim süreci yeni bir devrime muhtaçtır. Bu doğrultudan yoksun olan her devrim, lokal ve ulusal darlık taşıyarak stratejik bakımdan güdük ve komünist devrim değildir. Komünist devrim teorisi ulusal değil, evrenseldir. Onun zaferi yerelle ölçülmez, evrensel ölçekte tamamlanır.



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler