“Bütün savaşları dövüşemeyecek kadar korkak olan bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızlar çıkarır.”
Emma Goldman
Ukrayna’da yaşananlar vesilesiyle bir kez daha savaş, işgal, ilhak, devlet(ler) terörü, bölgesel ve küresel dünya hegemonyası, nükleer kapışma ihtimali vb konular dünyanın gündemine oturmuş oldu.
İnsan türünün en çıplak vahşet eylemidir savaş. Adına ‘savaş’ denilen bu yıkıcı ve ölümcül şiddet ediminin en derindeki sebeplerini, ne kadarının homo sapiensin etçil yanından miras olarak devraldığını, ne kadarının ise karmaşık tarihsel, sınıfsal nedenselliklerden beslendiği gibi konuları şimdilik bir yana bırakalım.
Savaşa dair yapılagelen teorik, hukuki, epistemolojik vb tanım bolluğu, onun son beşbin yıldaki değişmeyen özünü ve Prusyalı subay Carl von Clausewitz’in (1780-1831), “savaş, siyasetin örgütlü şiddet araçları ile sürdürülmesidir” biçimindekitanımlamasının genel geçerliliğini ortadan kaldırmıyor. “Tanrının mesajını götürme savaşları”, “konvansiyonel savaş”, “asimetrik savaş”, “sıcak savaş”, “soğuk savaş”, “ticaret savaşları” ve 21. Yüzyıl başlarından bu yana tedavüle sokulan “siber savaşlar”, “önleyici savaş”, “düşük yoğunluklu savaş”, “terörizme karşı savaş”, “vekalet savaşları”, “hibrit savaşlar” … gibi tüm bu tanım ve olguların ortak dayanağı ve temel motivasyonunu tek cümle ile özetlemek gerekirse:
Toplumların sınıflara ayrışmasından ve zamanla da bazı sınıfsal katmanların devlet olarak örgütlenmesinden bu yana yaşanan (klasik ya da modern) bütün savaş ve istila edimlerinin asli nedeni, ülke ve toplumların zenginlik kaynaklarını/birikimlerini ele geçirmek, üretim sürüsü ve savaş malzemesi olarak görülen sivil insan topluluklarını denetim altında tutmak, sonu gelmez bir hegemonya dalaşının sarmalına sürmektir.
Marks’ın deyişiyle, “kendi suretinde bir dünya yaratan” küresel kapitalizm, yukarıda bi bölümü sıralanan kendi eseri savaş türlerince sarmalanan bir gezegende hâlâ “dünya barışı” üzerine şarkı söyleyebilmektedir.
Dünya kapitalizminin farklı boy ve çapta blokları ve onların haydut aktörleri doğa ve insanlığa karşı işledikleri mega suçları maskelemeye, savaş/yıkım istemeyen halkları ateşe sürme eylemine ve kendi sınıfsal tiranlıklarına karşı gelişebilecek alternatif kalkışmaları zamanında bertaraf etmeye, varlık nedenleri olan tüm bu hedefler için de tarihi, toplumsal hakikati tersyüz etmeye şiddetle ihtiyaç duyarlar.
Egemen Medya ve Yalan
Vladimir Putin, Rusya’ya karşı uygulanan seri yaptırımlara, şirketler ve devletler dünyasının kirli ilişkilerine kuyruk acısıyla verdiği hiddetli yanıtında, Batı toplumunu “yalanlar imparatorluğu” olmakla itham etti. Batı toplumu için değil ama Batı egemenleri için yapılan doğru, fakat eksik bir tespit idi bu. Eksikti, zira söz konusu yalanlar imparatorluğunun içinde kendisi ve Rusya halklarının baş belası oligarklar sınıfı da vardı.
Ukrayna işgalinin hemen ardından NATO bloku ve Rusya arasında patlak veren propaganda savaşının ilk raund galibi kuşkusuz -ekonomik, teknolojik ve jeopolitik üstünlüğünün de avantajıyla- Batılı emperyalist blok oldu.
İşgal saldırısının ilk birkaç günü içinde ABD ve İngiliz basını ön sırada olmak üzere Batılı emperyalist ittifakının resmî/yarı-resmî propaganda aygıtları, boydan boya sahte bir hümanizm ve demokrasicilik gösterileri eşliğinde yapacaklarını yaptılar.
Kendi jeostratejik/jeopolitik çıkarları için Zelensky isimli komedyenin temsil ettiği Ukrayna oligarklarını ve halkının bir kesimini yeni Çar Putini’in önüne atan ABD ve İngiliz emperyalistleri, bu yolla, arada bir “Avrupa güvenliği için kendi silahlı gücümüz” diyerek mırmırlanan Almanya ve Fransa’yı da şimdilik hizaya sokmuş oldu.
Haksız bir işgalin daha 11. Gününde sayıları 1,5 milyonu bulan sürgün kervanlarını karşılama mizanseni ve merasimlerinin reklamlar dönemi heyecanı birkaç gün sürer. Ya sonra?
*
Vietnam’dan Orta ve Güney-Amerika’ya kadar kanlı postalarıyla girip çıkmadık ülke bırakmayanlar, ve daha yakın geçmişte Afganistan’ı yirmi yıl boyunca işgal altında tutanlar, Irak’ı, Libya’yı ve Suriye’yi cehenneme çevirenler şimdi tam bir arsızlıkla, “dünya barışını tehdit eden tek sorumlu”nun Putin Rusya’sı olduğunu söyleyerek savaş karşıtı kamuoyunu ikiyüzlüce manipüle ediyorlar.
Batının egemen kapitalist kastları görsel-yazılı ve dijital ağlar üzerinden, “jeopolitik şok”, “beklenmeyen gerçekleşti”,
“saldırıya uğrayan değerlerimizdir” türü tematik propaganda kampanyalarıyla kendi ekonomik, jeostratejik çıkarlarını, doyumsuz yayılma emellerini ve çok uzun bir hazırlık dönemi boyunca silah ve parayla donattıkları, Amerikan, İngiliz ve Kanadalı özel kuvvet danışmanlarıyla eğittikleri Ukraynalı faşist paramiliter grupların Dombas bölgesinde işledikleri sistemli cinayetleri bir süreliğine perdelemeyi başardılar.
Yeryüzünü kendi aralarında yeniden ve yeniden pay etme kavgası yürüten rakip küresel haydut kamplar, birbirleri hakkında zaman zaman doğru şeyler söylerler. Ama şaşmaz bir sınıfsal dürtü ve konsensüsle, “şaşkın sürü” olarak niteledikleri dünya halklarına karşı da ortak yalanlarını ısrarla sürdürürler.
***
Malum olduğu üzere modern propaganda kavramsal olgusu ABD menşeilidir ve 1. Dünya Savaşı’nın orta yerinde, 1916 yılında doğmuştur. Bugün çok daha etkili işleyen propaganda mekanizmalarının tarihini, çoklu işlevini ve bir asır önceki kitlesel tesirini anlamak için Chomsky’e başvurmakta yarar var: “Wilson yönetiminin ‘Creel Komisyonu”adıyla kurduğu bir propaganda komisyonu, altı ay içinde etkisini göstererek o barışçıl halkı, histerik bir savaş çığırtkanı haline dönüştürdü…”
Peki, akşamdan sabaha kamuoyu oluşturan ya da görece sağduyulu bir kamuoyunu şaşılacak bir süratle rayından çıkaran, toplumların militarizasyonu ve halkların istemediği haksız savaşlar için rıza üreten kapitalist medya endüstrisine karşı nasıl, hangi güç ve yöntemlerle mücadele edeceğiz?
Kayda değer bir tarih bilgisinden mahrum ya da olan tarih bilgisini tarih bilincine, o bilinci de eyleme dönüştürme ufku ve mecali kalmamış halimize nasıl isyan edebiliriz?
Bütün hayali bir muhtarlık makamına kavuşmak ve oradan da mikro çaplı bir muhtariyete ulaşmak olan; bu hedefin bile gereğini yapamayan, ayrıştıkça “birlik” diyen, “birlik” diye diye daha çok ayrışan ve dayandığı duvar dibindeki durumuna (aslında dramına) beyhude bir çırpınışla hâlâ teorik-siyasi mazeretler arayan komünist sol saflar, hangi medya barikatlarıyla karşı duracaklar endüstriyel çaplı mevcut medya kuşatmasına?
Kapitalist-emperyalist dünyanın savaş şahinleriyle barış güvercinleri arasındaki rol paylaşımının yarattığı bildik yanılsamaları hangi güç, aydın birikim ve alternatif propaganda araç ve metotlarıyla yüzbinlere anlatacağız?
Asıl yıkıcı insani, ekonomik sarsıntıları bundan sonra gelecek olan ve tüm bir kıtayı etkilemesi kaçınılmaz bilançoyu bizler, dijital ağların kerameti kendinden menkul tek kişilik yüzlerce “televizyon”uyla mı anlatacağız?
tarihsel mesajları milyonlara hangi birikim ve öznelerce ulaştırılacaktır?
Herkesin herkese propaganda yaptığı dijital bir sirk sahnesiyle mi göğüsleyeceğiz dalgalar halinde gelmesi kaçınılmaz yeni yangın ve kitle hareketlerini?
…
Tarihin yavaş ve hızlı aktığı dönemler vardır toplumların yaşamında. Sessiz, evrimsel devinimler ile sıçramalar ve devrimsel patlamalarla yol aldığı zamanlar vardır…
Ve de, artık hiç kimse için tekin olmayan bir dünyada tarihin komünistlerin, tutarlı anti-kapitalist direniş dinamiklerinin kapısına dayandığı, “kalkın ve düşen omuzlarınızı, başlarınızı kaldırın! Geçmiş yanlışlarınızın altında ezilmek yerine onları aşın ve yürüyün!” dediği göz önündeki zamanlar vardır…