Bizimle iletişime geçin

Makale

Tek Kutuplu Dünya Savaşı

Savaşa neden olan bu çevrelerin gündemi çok daha farklıdır, beklentileri vardır ve savaşta akan kan üzerinden kâr hesabının muhasebesi olmuştur.

Rusya; Asya ve Avrupa’ya uzanan dünyanın en büyük kara parçası ve 17 milyon 130 bin km karelik yüz ölçümü olan bir coğrafyanın adıdır. Bu toprakların yüzde 77’si Asya’da ve yüzde 33’ü ise Avrupa kıtasına dahildir. Ruslar Slav kökenli (etnik) olmakla birlikte 85 eyaletten oluşuyor ve toplam 146 milyon nüfusa sahiptir. Tarihin her döneminde birçok yabancı güçlerin açık hedefi olurken ve bununda çoklu nedenleri olsa gerek; verimli büyük topraklar, jeostratejik ve jeoekonomik değerde buluşan büyük bir coğrafyadır Rusya. Ukrayna işgalinden 4 ay öncesinde Avrupa Komisyonu Başkanı Bayan Ursula von der Leyen bir açıklamasında şu yorumda bulunmuştu:

“Avrupa Birliğinin Batı-Kuzey Balkanlara kadar olan ülkeleri içine alamadığı sürece, birlikte hep bir eksiklik var demektir”. (1)

Avrupa Birliği konusunda fikir belirten Ursula’nın görüşü birçok çevrece farklı yorumlamaya neden olurken; esas sorunun Putin değilde, Putin Rusya’sının sunduğu sınırsız olanakların kim ve kimler tarafından daha yararlanacağı sorusuydu. Tek kutuplu dünyanın çoklu “güç yarışmasında” ki Batı idealinin realizmi kendi “demokrasi” şöleniyle olmayacağını anlamış olmalı ki Ursula, “eksik kalan Avrupa” için sitemde bulunmuştur. “Amerikan rüyasından” “Batı değer” hayalinin uzantısı olan kapitalist demokrasinin çıkmazı yeni baştan ve daha güçlü bir Avrupa askeri sanayisinin varlığında arar olmuştur. Bu tedirginlik bir anlamda tipik Transatlantik (Batı, ABD, NATO ittifakları) cephede ısrarla gündeme taşınan ve dünya kapitalist sistemin diğer emperyalist güçleriyle olan anlaşmazlıklarının karşı yansımasıdır. Yani Transatlantik ve Rusya çıkar çatışması!

Kapitalist sistemin bir başka açmazı ise ABD’nin Savunma Bakanı Lloyd James Austin, Amerika’nın yeni güvenlik konseptinde Çin’i “öncelikli tehdit odağı” olarak yorumlaması; bu özünde kapitalist sistemde “güçler arası” uzlaşmaz rekabete işaret etmektir.

Nedir bu rekabet?     

Ekonomik çıkarlar başta olmak üzere, askeri ve stratejik iş birliği üzerinde yoğunlaşırken emperyalist ülkeler, “güç paylaşımı” anlaşmazlığından kaynaklı olarak hep bir çatışma ortamında olmuşlardır. Kapitalist ülkeler arası ideolojik ve de siyasal uzlaşmazlıkların tali planda seyreder olması; onların kâr ve pay paylaşım mücadelesini öncelemeleri aralarındaki savaş ortamını yok sayar anlamını taşımaz. Austin, ABD’nin Asya-Pasifik ve Batı Pasifik Okyanusunda (Doğu Asya, Güneydoğu Asya) yapacağı yeni yatırımlarla daha kalıcı olmayı hedeflemektedir. Amerika ve müttefiklerinin bu bölgeler üzerindeki konumu ısrarla mevcut ve de yeni kaos ortamını büyüterek pekiştirmek istemektedir. Tüm bu gerekçelerle ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blink’in Hint Pasifiği bölgesine aralıklarla yaptığı ziyareti hatırlatan Austin; Japonya, Güney Kore ve Hindistan ülkeleriyle olan iş birliğini daha büyüteceğini ve bölgenin güvenlik “sorunları” üzerinde yoğunlaşacağını vurgular. (2) Bu sözlerden şu ironi sonuç çıkar; güvenlikte olmayan ülke(ler) güvenliği ancak başka emperyalist güçlerin o topraklardaki varlığı güvence sağlayacakmış!

Batı kapitalizminde demokrasi anlayışı askeri güçten yana bir tercihtir

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Batı’nın “demokrasi” ile “askeri güç” yapılanması iç içe olan bir önceliktir. Bu şu anlama gelir; önce güvenlik ve sonrasında her an her yöne monte olabilecek özgürlük iddiasında bir sıralama. Trump dönemi (2017, Ocak 2021) ve öncesi yıllarda inişe geçen NATO finans yapılanmasındaki yüksek maliyet sonucu, Batı ile ABD arasındaki ilişkisinin olumsuz yönden etkilemesine yol açmıştır. Bu değişimle kaçınılmaz olarak Batı’da bir iç yansıması olmuştur. Tedirginlik, güvensizlik ve “yeni” güvenlik arayışına zorlanan bir Avrupa görüntüsü ısrarla öne çıkmıştır. Batı dünyasında “yeni” savunma politikasına dair beklentiler ister istemez tek kutuplu dünyanın çoklu güçlerin yarış alanından yükselecekti. Rusya odaklı değişimlerin ABD ve Batı refleksiyle olması kaçınılmazdı. Zira, “Renkli Devrimler” geçidi sözünü ettiğimiz refleksle manipüle olmuştu. Tüm bunların tarihsel, etnik ve dini olarak Rusya ile bire bir bağının söz konusu olduğu gerçeğinin bilinmesine rağmen. Kısacada olsa şu “Renkli Devrimler” den biraz söz edelim, konuyla olan ilişkisini anlamak için:

Batı ve Amerika’nın yoğun desteğiyle 2003 – 2006 yıllarında Euroasia (Euroazie) denilen Batı ile Rusya sınır bölge ülkelerinde aralıklı olarak rejim değişikliğine gidilmiştir. Ve ilginç olanda buna “Renkli Devrimler” denildi. Örneğin; 2000’de Yugoslavya “Buldozer Devrimi, 2003’de Gürcistan “Gül Devrimi” ve 2004’de Ukrayna “Turuncu Devrimi” ile başarılı bir şekilde iktidar değişikliğine gittiler. Yeni yöneticiler, “yeni” iktidar yolunda başarılı olmalarına rağmen, ilerleyen yıllarda “devrim” diye nitelendirilen iktidarlardan birer birer düşerek koptular. “Renkli Devrimler” aynı etkiyle başarı öyküsünü “Avrasya” bütününde yani Orta Asya cumhuriyetlerinde benzer performansla değişimi yaratamadılar.

Onlar, Batı ve Amerika’nın radarında olmuş olsalar da (Amerikan üsleri vb.ler) Orta Asya cumhuriyetleri, Euroasia bölge ülkeleri üzerindeki Amerikan denetimi buralarda aynı oran ve etkileşimde olamadı. Bilakis iktidar değişikliklerinde Putin Rusya’sı daha efektif olabilmiştir.                              

Vladimir Putin 21-02-2022, 22.16 tarihinde yaptığı bir açıklamasında; Donbass bölgesinde bulunan Donetsk (1 milyon nüfus) ve Loehansk (500 bin nüfus) şehir alanlarının bundan böyle Bağımsız Halk Cumhuriyeti statüsünde olacağını açıklar. Putin aşağıdaki resmi (!) dünya basınına resmederken Ukrayna’ya girme nedeninin haklılığını kendince savunur olmuş ve “doğru” yolda olduğunu ve bundan böyle geçmiş tarihin aynı acılarla coğrafyasında tekerrür etmesine müsaade edemeyeceğini belirtir. (3) Putin bu yaklaşımla, Ukrayna’nın (özellikle Batı bölümü) 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda olduğu gibi yine Nazi üssü konumuna düşmeyeceğini -ve Ukrayna’nın 2022’deki işgali Putin tarafından savunulur.

Bu işgalle Ukrayna’yı topyekûn “denazifisering” (Nazilerden temizlemek) etmek amacında olduğunu ısrar eden Putin, kaçınılmaz olarak Ukrayna’da işgal alanını uzun ve kısa vadede genişleterek adım adım temizleme (Nazileri) safhasına geçilecek diye bir ültimatomda bulunur. 2019’dan beri Ukrayna Cumhurbaşkanı olan Volodimir O. Zelenski Avrupa ve Amerika’nın yoğun desteğini arkasına alırken, Putin’e açıktan bir meydan okumada bulunur, her gün yeni alan kaybına rağmen.

Kiev şehrin 1943’de Sovyet ordularınca Nazilerden kurtarıldığı an – Arkadyi Shaikhet/belga (4)

Her savaşta olduğu gibi Rusya ve Ukrayna’daki savaş karşıtı ve de ülke halklarının barış talebine rağmen bir acımasızlığın en orta yerinde çığlık seslerinin yükselişiyle savaş devam etmektedir.

Bunlardan biri; savaşanların öldürmek ve kazanmak isteyenlerin ölümüne en yakın bir nefesle empati kurmanın kaçınılmazlığıdır. Her savaş ortamında kazanmak için öldürmek ve ölmemek için de düşmanı etkisiz kılmak -bu savaş süresince hep yaşanılan en büyük mantıksızlığın ta kendisidir. Bununla kaçınılmaz olarak yenenle yenilenleri irade dışı savaş psikolojisiyle aynı karede tutan savaşın en derin yerindeki karanlığıdır. Savaşların insan yaşamında ki bir diğer çelişkisi ise; bire bir ve de en çok mağdur olan sivillerin çatışma cephesinde kendi kaderleriyle baş başa bırakılırken, yanı başında ve üstünde patlayan bomba seslerinin yükselir olmasıdır. O insanlar acı ve gözyaşı içinde evinden yurdundan olanların o anki tek hayali ölmemek ve sevdiklerinden ayrılmamaktır. 

Savaşta insanlar katledilirken ve birde savaşa neden olan ve savaşı besleyip her yeni güne ısıtarak sunma çabasında olanlar olmuştur. Savaşa neden olan bu çevrelerin gündemi çok daha farklıdır, beklentileri vardır ve savaşta akan kan üzerinden kâr hesabının muhasebesi olmuştur. Aşağıdaki silahlanma verisi (tablo:1) soyut bir bilgi toplamı değildir. Aşırı silahlanmanın uzak ve yakın geçmiş tarihlerde ve gerekse de günümüz savaş ortamındaki etkisini göz ardı etmek mümkün değildir.

 040322©de Volkskrant. Bron: Stocholm İnternational Peace Research İnstitute

İç kaos ve dış kışkırtmalarla gelen savaş gerçeği, kan ve gözyaşı ile hep sonlandırılmıştır. Kaybedenler ülkenin yerleşik halkı -ve kazananlar ise elde edilen karla kaçıp seyre duran uluslararası sermaye ve silah tüccarları olmuştur. Hiç şüphe yok ki bugün ki savaşta dökülen kanda ve sıkılan her kurşunda bu ülkelerin payı var demektir.

040322©de Volkskrant. Bron: Stocholm İnternational Peace Research İnstitute

Yukarıdaki verilerde de (tablo:2) anlaşılacağı üzere bu silah ticaretindeki trafiğin ikili anlamı var demektir: Bir yandan bu ülkeler antidemokratik ve gerici rejimlerini içte koruyup kollamak için yoğun silahlanmaya yönelirken, diğer yandan da bu fırsattan hareketle halkına zulmetmeyi tercih etmiştir. Silah ticaretinin bir diğer özelliği ise; emperyalist güçler hep kaos ortamından yararlanırken fırsat kollarlar ve savaş(lar) sayesinde ticareti artırarak kâr hesabının derdine düşerler. Dolayısıyla, Rusya ve Ukrayna savaşından nemalanan ve de payı olan en önemli aktörler şüphesiz en yakın sınır komşuları olmuştur -ve birde uzak görünmez de pusuya yatmış seyre duran sözde müttefiklerdir. Her şeyden önce günümüz tek kutuplu kapitalist dünya sisteminde, emperyalist güçlerin dost ve müttefiklik “ilişki birliği” soyut bir kavramdır. Bunun temel gerekçesi ise bütün ortaklıklar ve iş birliği ancak çıkarların kesiştiği yerden itibaren devam ederek karşılık bulur.   

Kimin işine Rusya ve Ukrayna ile savaşmak?

Tıpkı 1. (1914-1918) ve 2. (1939-1945) Emperyalist Paylaşım Savaşlarında olduğu gibi, Rus ve Ukrayna savaşında da yeni sınır çizimi üzerinden doğan anlaşmazlıkla, toprak paylaşım sorununa dönüşmüştür, (28 Şubat 2014 Kırım ve 24 Şubat 2022 Ukrayna işgali). Rusya, güvenlik sorununun bir “parçası” olarak kuzey doğudan Donbass üzerinden Donetsk ve Luhansk’ı işgal etmiş (24 Şubat 2022) ve güneyden de Odesa liman kenti üzerinden içe doğru ilerlemeye devam etmektedir. Putin her fırsatta 1991’de bağımsız devlet olan Ukrayna’nın Rusya ile olan hiçbir uzlaşmazlığı kabul etmemede ısrarlı. Putin, Rusya’nın Ukrayna ile olan tarihsel, dini ve kültür birliği bağlarının korunması için bugünün işgal hareketine neden olduğunu iddia eder. Bu gerekçelerle bir adım daha ileri giden Putin; Ukrayna’nın eski bir Sovyet (1917-1991) devleti olmuş olması, tarihsel ve de bir bütün olarak Rusya ile entegrasyonunu sağlamış bir Rus devleti şeklinde bir imada bulunurken, müdahale gerekçesini de haklı çıkartma çabasında olmuştur. Ayrıca Putin’in sıkça dile getirdiği bir diğer önemli argümanı ise; her iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların ana kaynağının Batı ve Amerika olduğu şeklinde görüş belirtmiştir. Putin, bugün yaşanan savaştan da bu ülkeleri sorumlu tutmaktadır.

Bugün Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş ortamında kimin kimden yana ve kimin kime karşı olduğu sorusuna verilen cevapla, konuyu anlamamıza yardımcı olacaktır. Her şeyden önce günümüz dünyasındaki tek kutuplu (kapitalist sistem= siyasal belirleme) bir sistem üzerine kurulu yönetim vardır, bu “sistem yönetimi” birden çok uluslararası güçlerin tekelinde buluşan bir güç toplamıdır ve de siyasal iradedir. Bu noktada şu soruları sormak ve problemin bütününü anlamak noktasında gereklidir:

Neden jeostratejik oluşumlar önem arz etmektedir?

Neden Şanghay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, (1996) Özbekistan (2001), Hindistan, Pakistan (2017) ve 2021’de İran) Transatlantik (ABD, Batı ve NATO güç birliği ülkeleri) yapı kadar savunma alanında somut bir buluşama için başarısızdır? Zira ŞİÖ oluşumda yer alan Çin ve Rusya dışındaki diğer ülkeler Transatlantik kadar Amerikancıdırlar. Çin ve Rusya ile olan ilişkiler çok daha ekonomik alanda ve de güvenlik kaygısıyla bölgesel terörizme karşı güç birliği şeklinde bir buluşmadır. ŞİÖ ülkelerinde var olan yoğun İslami Cihat örgütlemesi, bu o ülkelerin iç güvenlik meselesine dönüşmüş ve paralelinde de karşı bir yapılanmayı dayatmıştır. Dolayısıyla, Transatlantik güç birliği daha çok jeostratejik boyutta egemen olmanın planına oynamaktadır -ve Rusya Ukrayna savaşındaki Batı rolüne de bu kapsamda bakmak gerekiyor…

Günümüz tek kutuplu dünya sistemini temsil eden bu ülke ve onların güç temsilcileri hep jeostratejik ve jeoekonomik çıkar odaklı olmuşlardır. Bu ilişkiler sonucu kaçınılmaz olarak barış yerine savaş, dayanışma yerine kâr hırsı ve daha da hükmetmek, sorun çözümü yerine çok daha belirsizlik, kaos ortamı ile beklenmedik “yeni” bir savaşa aday ülke yaratmak olmuştur. Tüm bunlarla birlikte günümüz tek kutuplu sistemin özünde, uluslararası toplumu barışa ve sömürüsüz bir düzende olmasını sağlamak yerine; güç odaklı çıkarı olan egemen sınıfların mevcut uzlaşmazlıklar üzerinden sömürü düzeninin sürekliliğini sağlama kavgası hep ön planda olmuştur. Yukarıda sözünü ettiğimiz “yeni” savaş adayı ülkeler dolayısıyla bugünün Rusya ve Ukrayna’sı olmuştur. Bu savaştan fazlasıyla faydalananlar yine şüphe yok ki uluslararası emperyalist güçler olmuştur.

Bu değerlendirmeden hareketle, daha şimdiden savaşın kazananı ve kaybedeni rahatlıkla görmek mümkündür. Bundan kazananın biri ABD ve bir diğeri ise Almanya olduğunu tereddütsüzce söyle-yebiliriz. 2014 yılında NATO’nun Galler Zirvesi olarak adlandırılan bir toplantıdaki kararla; “2024 yılı itibarıyla bütün NATO üye ülkeleri yıllık GSMH’den %2’ini savunmaya ayırma zorunluluğu getirilir”. (7) Ancak bu oran pek yüksek görülür ve 2014’de kabul edilen bu karar çoğunluk tarafından uyulmaz ve işin aslan payı ABD’ye düşer. ABD’nin ödemeler dengesinden (silahlanmaya yapılan yıllık artışa rağmen) kaynaklı olarak bütçe açığı ve iç borçlanma %2’yi zorlamaya rağmen pek itiraz çıkmaz. İlk kez Tramp yönetimi (2017, Ocak 2021) bunu sorun yapar ve NATO’nun dağılma pahasına da olsa diğer üye ülkelerden fazla harcama yapmak niyetinde olmadığını dile getirir. Tramp’ın bu çıkışı ABD ile Batı ve ABD ile NATO üye ülkeleri arasındaki iş birliğini olabildiğince zora sokmuştu (Zira bu ilişkiye istinaden daha önceki yazılarımızda da dile getirmiştik) ve tarihte ilk kez Transatlantik cephede bu kadar bir iç tartışma yaşanır olmuştur. Şüphesiz Trump’ın gidişine en çok sevinenler NATO üye ülkeleri ve Batı ittifakında yana yer alan ülkeler olmuştur. Rusya ve Ukrayna savaşı bir anlamda bütün Transatlantik ülke ve savunma güçlerini buluşturdu ve daha fazla silahlanma yolunda devam dedirtti. Soğuk Savaş döneminde bile tarafsızlığını koruyan birçok ülke bugünden NATO’ya üye olmak için sıra beklemekteler. İşte bu nedenle savaşın en karlısı ABD olmuştur ve çünkü o gerek NATO’nun ve gerekse de Transatlantik ittifakın tek sorumlu gücü olmakla mevcut ittifaklar üstü konumuna devam anlamına geliyor. Diğer bir ifadeyle; itiraz yok söylem ve uygulama birliğine devam.

Bunda Almanya’nın kazancı ne olabilir ki?

İkinci Emperyalist Paylaşımın Savaşı (1939-1945) sonrasında bütün Batı ittifakı ülkeler Almanya’nın bir daha silahlanmaması için hem fikir birliğinde olurlar. 1 Temmuz 1948 Frankfurt’ta bir araya gelen ABD, Fransa ve Birleşik Krallık delegeleri Almanya’ya bağımsızlık yolunu açan görüşmeleri yürütürler. Bu görüşmeler “Frankfurt Documente” (Frankfurt Dosyası) olarak bir hazırlık aşamasına girilir ve kapitülasyon sonrası Almanya 1949’dan 1990’a kadar Batı Almanya olarak bağımsız devlet statüsünü korur. Bu toplantılarda da ısrarla dönemin Batı Almanya’sının her dönem silahlanmadan arındırılması dile getirilirken, aradan daha 3,5 ve 4 yıl geçmeden Almanya’nın tekrar silahlanması için bir sakıncanın olmadığı yönünde görüş birliğine varılır. Bu hızlı karar değişikliğinin tek nedeni ise, ABD ve Batı’nın o dönem taşıdıkları komünizm korkusuydu. (8)

1956 yılında ABD, Batı ve NATO ittifakı üyeler Almanya’nın konvansiyonel savunma gücüne sahip olmada hiçbir sakınca görmezler (9) ve Batı ittifakı bunda hem fikir olur. Nazi Almanya’sının bütün Batı Avrupa’yı ve Sovyet coğrafyasının yarısını yerle bir etmesine rağmen, emperyalist saldırganlığın devamı için yeni bir dönem başlıyor demekti. Savaşın insanlar üzerinde bıraktığı o hüzünlü tablonun etki ve korkusunun halen hissedilir olmasına rağmen. Zira, Avrupa kamuoyunda çoğunluklu olarak bir Nazi tepkisi halen 2022’de de silinmiş değildir. Bu nedenle Almanya’nın tekrar silahlanmasının kabulü yönünde yöneticiler bu işi hep kapalı kapılar ardında ve halkla paylaşmamadan yana kararlar alıyorlardı. Batıdaki Sovyet korkusu Nazilerin işlediği suçu (55-60 milyon insanın yaşamına rağmen) adeta unutturur olmuştu. Soğuk Savaş döneminde Almanya’nın silahlanma konumu bazı müttefik üyelerin kamuoyu tepkisi sonucu çekinceleri olmuştur. Rusya – Ukrayna savaşının can çekişen orta yerinde yeni Alman Baş-bakanı Olaf Scholz bir özgüvenle (27-02-2022); ”100 milyar Euro ile silahlanmaya başlayacağını” (10) ve daha şimdiden birçok Alman ve Fransız savunma sanayi temsilcilerinin yüzü gülerken – Avrupa’nın da en büyükleri olacağı sevinci içindeler. (11) Bundan böyle önümüzdeki sürece dair daha güçlü bir Transatlantik militarist gücün Avrupa kıtasında yerleşik bir konuma geleceğinin anlamını taşır. Zira, birçok Batı ajansı 07 Mart 2022’de ABD’nin son modern teknolojiyle geliştirdiği F 35 uçaklarıyla Rusya’ya gözdağı vermek için geniş bir hava sahasında uçuşların yapıldığı duyuruldu. Baltık ülkeleri üzerinden Rusya sınırına yakın, Romanya, Macaristan, Bulgaristan, Slovenya ve Moldavya hava sahasından geniş bir katılımla uçuşlar yapılmıştır. (12) Bu haber paylaşımının “ikili” bir amacının olduğunu söyleyebiliriz; birincisi Almanya’nın yeni silahlanma kararına Avrupa kamuoyu düzeyinde destek çağrışımıydı -ve bir diğer amacın ise Rusya’ya “bak” gerektiğinde bizi karşında bulursun mesajıydı…  

Yararlanılan ve kullanılan kaynaklar

1- De Volkskrant, 07-10-2021 Holland. 

-Algemeen dagblad, 21-02-2021 Nederland.

-NRC Dagblad, 21-02-2021 Nederland

2- The New York Times, 7 jan.2021

-De Volkskrant 8 december 2020

3- RTL Nieuws, 21-02-2022 Tv Haber Kanalı, Hollanda.                                                                        

-De Volkskrant, 22-02-2022 Nederland.

4- https://www.nieuwsblad.be/cnt/dmf20220227_93294342 Vladimir Poetin zegt dat hij Oekraine wil “denazificeren”: heeft hij een punt?”.

5- De Volkskrant, 04-03-2022 Holland.

-De Morgen, 15-03-2021 Belgie.

https://www.amnesty-international.be/subthema/globale-wapenhandel-in-cijfers/40253

6- De Volkskrant, 04-03-2022 Holland (Stocholm İnternational Peace Research İnstitute).

7- NATO-OTAN, NATO Secretary General Anders Fogh Ramussen, “Wales Summit 2014”, Wales, Periodical, United Kingdom 2014

8-Hellema, Duco, “Frontlijn van de Koude Oorlog”, J. Mets, Amsterdam 1984, sayfa 7-8, 30-31..

9- Pöttering, Hans-Gert, “Adenauers Sicherheitspolitik 1955-1963 -Ein Beitrag zum Deutsch-Amerikanischen Verhaltnis”, Düsseldorf 1975, sayfa 48. (Aktaran: Hellema, Duco, (1984), sayfa 103.

10- De Telegraaf, 27 februari 2022 Nederland.

11- Peet Vogels, Frank Renout, Guv Hoeks, “De Duitse herbewapening, OVT-VPRO radio, 06 maart 2022, 10.00-12.00, Nederland.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler