Kapitalizmle insanlığın yeni sıçrama yapması mümkün değil. İnsanoğlu kapitalizm öncesi toplumlara da dönemeyeceğine göre elinde tek seçenek sosyalizm kalır. “Kapitalizm sonrası, post kapitalizm, kapitalizm ötesi toplum” gibi onca kitap-tezle insanoğlunun zaten gelişim sınırlarına dayanan kapitalizm sonrası arayış var.
Siyasette solu olmayan bir toplam ilerleme sağlayamaz. Tarihten günümüze, toplumların ilerlemesi, ezilen sınıfların, solun, sosyalistlerin omuzları üzerinden bugüne geldi. Biliyoruz ki genelde demokrasi ve özgürlüklerin hatta mevcut burjuva demokrasisinin temelinde; Avrupa sosyal devlet olgusunun dokusunda; kadın haklarının tanınmasında; işçi sınıfının sendikal-sosyal haklarının kazanılmasında; çocuk ve insan haklarında ve UKKTH’nın tanınmasında…sömürülen, baskı altında tutulan emekçi sınıflar ile siyasal temsilcileri solun, komünist hareketin alınterinin yanı sıra ağır bedelleri vardır. Bu tarihsel mücadelede sağın yeri yok denecek kadar siliktir.
Örneğin işçi sınıfı sendikal ve sosyal haklarını hangi sınıflararası mücadeleden elde etti? 1 Mayıs nasıl ve hangi bedellerle 1 Mayıs oldu? Avrupa sosyal devlet olgusu hangi iç-dış mücadele basıncıyla kazanıldı? 8 Mart kadınlar günü hangi sınıflar mücadelesinin ürünüdür? UKKTH ne zaman ve kimler tarafından hak olarak tanınıp genelleştirildi? Uzun tarihi süreçte köleden günümüz bireye hangi sınıflararası kavgalardan geçilerek gelindi? Bu tarihsel adımların temelinde; işçi sınıfının, ezilen, sömürülen kadının ve onların siyasal temsilcileri solun, komünistlerin alın teri, parmak izleri ve ödedikleri ağır bedeller bulunur.
“Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir” dahası “özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lonca ustası ile kalfa (ve burjuvazi ile proletarya sç.) tek sözcükle, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli karşı-karşıya gelmişler, kesintisiz, kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık bir savaş, her keresinde ya toplumun tümüyle devrimci bir yeniden kuruluşuyla, ya da çatışan sınıfların birlikte mahvolmalarıyla sonuçlanan bir savaş sürdürmüşlerdir” der Karl Mars!
Liberallerin çokça övdüğü Avrupa sosyal devletinin temelinde neyin yattığına bizzat Avrupa sosyal demokrasinin liderinin ağzından aktaralım. Gorbaçov liderliğinde SSCB perestroyka ve glasnost politikalarını açıklayınca, sosyal demokrasinin beyni ve Alman Sosyal Demokrat Parti lideri Willy Brandt’a “hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sorulur.
Brandt’ın yanıtı kısa ve öz olduğu gibi Avrupa sosyal devlet olgusunun temelindeki dış basıncı yani SSCB’nin rolünü de şöyle özetler: “SSCB’de Gorbaçov tarafından başlatılan Perestroyka ve Glasnost politikası tutarsa Avrupa olarak bir adım daha sola gidemeyiz çünkü bir adım sola kaymamız bizi komünizme götürür” der ve Gorbaçov’un liderliğindeki SBKP’nin başarısız olmasını bekler. Demek ki sorunlu, sıkıntılı haliyle ve hatta kimilerinin “sosyal emperyalizm” dediği SSCB’nin varlığı bile Avrupa’da gerek işçi-emekçi haklarının gerekse temel hak-özgürlüklerin ilerletilmesinde önemli işlevi olmuştur. Elbette Avrupa işçi sınıfının mücadelesinin gerek Avrupa sosyal devlet olgusunda gerekse temel hak ve özgürlüklerin kazanılmasında tayin edici rolünü biliyoruz.
Sosyalist solu olmayan ya da zayıf olan toplumların ilerleyemeyeceklerinin kanıtı, 16 yıllık AKP/Erdoğan iktidarının kendisidir. Erdoğan/AKP iktidarında olduğu gibi toplum ilerlemiş görünür sonra mevcut tablo ile yüzleşilir ve Erdoğan’ın tarihi itirafı (özür dilemesi) olan “biz İstanbul’a ihanet ettik, halen de ediyoruz ve bundan sorumluyum” (aslında “Türkiye’ye ihanet ettik” demek istedi) ile noktalanır! Şimdi kapitalizmin tarihsel olduğu kadar fiziksel sınırlarının da yoğun tartışıldığı süreçte Dünya da olduğu gibi Kürdistan’da da sosyalist hareketin siyaset sahnesinde güçlü yer alma zamanı, sosyalist siyaseti güçlendirme zamanı!