“Dil ve hars nokta-i nazarından her milletin tam hürriyetini temin ve bu itibarla bir veya diğer millete mahsus olan her türlü imtiyazları ilga eder. T.K.F. hükümet teşkilâtında muhtelif milletlere mensup amele, rençber şûrâlar cumhuriyeti teşkilini kabul eder ve ‘hür milliyetlerin hür ittihadı’ esasında olmak üzere federasyon usulünü tercih eder.” (1)
Türkiye Komünist Fırkası programı, 1920.
“T.K.P. milli ekalliyetlerin, Türkiye’den ayrılmak hakkı da dahil olmak üzere, mukadderatlerini bizzat tayin etmek haklarını bila kaydü şart tanır. Halk Fırkası’nın Müslüman ekalliyetleri zorla Türkleştirmek ve Hristiyan ve Musevi ekalliyetleri de ezmek siyasetine her vasıta ile muhalefet eder. Bundan maada bu ekalliyetlerin emekçi kütlelerine, bey ve ağalarının ve burjuvazilerinin kısmen halk fırkasına yaklaşmak ve kısmen de imperyalisme satılmak şekillerini alan hıyanetlerini izah ile onları Türk emekçilerle birlikte, istismarcı sınıflara ve imperyalisme karşı mücadeleye sevkeder.”(2)
Türkiye Komünist Partisi Programı, 1926.
Komintern’in, dolayısıyla da Tarihsel TKP’nin Kürt İsyanlarına yaklaşımı, ana hatları itibariyle tutarlı bir siyasal pragmatizmin damgasını taşıyor. Daha önce kaleme aldığımız “Komintern’in Kemalizm tahlili ve Tarihsel TKP’nin hiçleşmesi” (3) başlıklı yazıda, Komintern’in Alman Spartakist Devrimi’nin yenilgisinden sonra aşamalı olarak dünya devrimi iddiasından uzaklaştığını, Sovyetler Birliği’nin dış politika aracına dönüştüğünü ve bu dönüşüm sonrasında da İran’ı, Afganistan’ı ve Kemalist Türkiye’yi İngiliz emperyalizmine karşı savunma duvarı olarak tanımladığını biliyoruz. (4)
Komintern’in Kürt İsyanlarına yaklaşımını tutarlı kılan temel siyasal pratik neden, muntazam olarak Sovyetler Birliği’nin dış politikada Kemalizm’le kurduğu pragmatik ilişkidir. Komintern’in Kürt isyanlarına yaklaşımının referans noktası da Kemalizm’le kurulan pragmatik siyasettir.
***
Koçgiri’den Dersim’e uzanan Kürt isyan geleneğinde Şeyh Said İsyanı’nın özel bir yeri vardır. Şeyh Said İsyanı en fazla manipüle edilen, tartışılan ve hâlâ da güncel siyasal saflaşmalara yol açan Kürt İsyanı olma özelliğine sahiptir. Hatta öyle ki, egemen sınıf klikleri ve resmi tarih perspektifi açısından hâlâ isyanın ulusal niteliği bile tartışmalıdır. Şeyh Said İsyanı’nın ulusal niteliği, hâlâ şoven ve sosyal-şoven çevreler tarafından yadsınmaktadır.
Özellikle “laik Kemalistlerin dinci ve emperyalizm destekli bir ayaklanmayı bastırdığı” iddiası sosyal şovenizmin temel söylemidir. Koçgiri İsyanı’nda ya da Ağrı İsyanı’nda kurnaz bir sessizliğe gömülen sosyal-şovenistler, konu Şeyh Said İsyanı olduğunda büyük bir gürültü çıkararak, isyana karşı gösterdikleri tepkiyle tekelci burjuvazinin şovenist siyasal temsilcilerini dahi geride bırakmaktadırlar.
Sosyal-şovenistler bunu yaparken, ideolojik-politik referans açısından da Komintern’in ve Tarihsel TKP’nin Şeyh Said İsyanı’ndaki tutumunu işaret ediyorlar. Yani sosyal şovenizm; ezen ulus şovenizmiyle, burjuva devletle buluşmasını gizlemek için “dünya devriminin partisinin” Şeyh Said İsyanı’na karşı aldığı tutumu referans göstererek, kendisine “sol/ilerici” bir kılıf bulmuş oluyor.
Bu meselede olağanüstü bir siyasal manipülasyon yapılmaktadır. Çünkü 1925 yılına gelindiğinde Komintern dünya devrimi iddiasını bütünüyle yitirmiştir. Komintern tarafından Doğulu komünistlere verilen görev, “sosyalist anavatanın”, yani Sovyetler Birliği’nin varlığını savunmak için kendi ülkelerindeki “ulusal burjuvaziyi” desteklemektir. Tarihsel TKP’nin Şeyh Said İsyanı’na yaklaşımındaki asıl referans Sovyetler Birliği’nin savunmak olduğu için odaklandığı mesele de İngiliz emperyalizminin Kemalistler karşısında geriletilmesidir.
***
Komintern isyan haberini aldığı andan itibaren, isyanı İngiliz emperyalizmiyle(Musul sorunuyla) ilişkilendiriyor ve bunun üzerinden bir siyasal denklem kuruyor. 26 Şubat 1925 tarihli Komintern raporunda mesele şu şekilde açıklanıyor:
“Kemal ulusal kurtuluş hareketini temsil ediyor, demokrasiye doğru ve Türkiye’yi gerek feodalizm kalıntılarından, gerekse Müslüman din adamlarının etkisinden kurtarmaya gayret ediyor. Kemal birinci olarak emperyalizme, ikinci olarak feodal büyük toprak sahiplerine, üçüncü olarak din adamlarına ve dördüncü olarak yabancı sermayeyle ittifak hâlindeki liman kentlerinin ticaret burjuvazisine karşı koyuyor.”(5)
Aynı belgede isyancılar “İngilizlerin desteklediği din adamları ve büyük toprak sahipleri” olarak tanımlanıyor.
Komintern’in reel-politik düzlemde Kemalistleri doğal müttefik olarak değerlendirmesi ve Şeyh Said İsyanı sonrası ortaya koyduğu siyasal denklem, ideolojik olarak iki esasa dayanıyor:
Birinci esas: Doğu’da ulusal kurtuluş hareketlerinin ve bu hareketlere önderlik eden ulusal burjuvazilerin “anti-emperyalist” ve “anti-feodal” hamlelerinin desteklenmesidir.
Lenin 14 Temmuz 1920’de Doğu’nun komünistlerine şöyle sesleniyor:
“Birincisi; bütün komünist partiler, bu ülkelerdeki burjuva-demokrat kurtuluş hareketlerine yardım etmelidirler; en etkin biçimde yardım etme görevi, herkesten önce, geri ulusun, sömürge olarak ya da mali açıdan bağımlı bulunduğu ülkenin işçilerine düşer. İkincisi; geri ülkelerde din adamları, gerici unsurlar ve ortaçağ unsurlarıyla savaşım gereğidir. Üçüncüsü; Avrupa ve Amerika emperyalizmine karşı kurtuluş hareketlerini, hanların, toprak sahiplerinin, mollaların vb. gücünü arttırma çabasıyla birleştirmeye çalışan Panislamcılıkla savaş gereğidir. Dördüncüsü; geri ülkelerde toprak sahiplerine, büyük toprak mülkiyetine ve feodalizmin bütün kalıntı ve belirtilerine karşı köylü hareketine özel bir destek gösterme ve Doğu’daki, sömürgelerdeki, genellikle geri ülkelerdeki devrimci köylü hareketiyle Batı Avrupa komünist proletarya hareketi arasında olabildiği ölçüde yakın ilişki kurarak, köylü hareketine devrimci bir nitelik kazandırma gereğidir.”(6)
Lenin metnin ilerleyen bölümünde ulusal burjuvaziyi desteklemek için koşul da belirtiyor ama siyasal pratik açısından bakıldığında, bu koşula göre davranmanın geçerli olmadığı görülüyor. Çünkü bu tarihten itibaren dünya devrimi iddiası her geçen gün gerçekliğini yitiriyor ve ulusal kurtuluş savaşları daha da önem kazanıyor.
Komintern’in Şeyh Said İsyanı değerlendirmesi Lenin’in ortaya koyduğu denklemle uyumludur. Çünkü Lenin’in ortaya koyduğu denklemde feodal sınıflara ve Ortaçağ unsurlarına karşı devrimci-milli burjuvazinin desteklenmesi gerektiği açıktır. Bu siyasal çerçeve içinde Komintern tarafından Kemalist iktidar da devrimci-milli burjuvazinin temsilcisi olarak değerlendirilmektedir.
Bu değerlendirme ise oldukça sorunludur. Çünkü Kemalist iktidar, iktidar olduğu dönemler boyunca hiçbir zaman burjuva anlamda da olsa demokratik bir tutum sergilememiştir. İşçilere ve komünistlere terör uygulamıştır. Emperyalistlerle ve feodallerle uzlaşmıştır. Müslüman ya da değil, Türk olmayan bütün ulusları imhaya yönelmiştir. Siyasal pratik tersine seyretmesine rağmen, Komintern’in Kemalizm’i “devrimci-milli burjuvazinin temsilcisi” olarak değerlendirmesi meselesinde hiçbir değişiklik olmamıştır.
İkinci esas: Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesinin küçük milliyetler(“gerici-karşı devrimci halklar”) için geçersiz kılınmasıdır. Bu konuda Erol Ülker ve Erden Akbulut önemli bir saptamada bulunuyorlar. (7)Ülker ve Akbulut’a göre, Komintern’in ulusal soruna yaklaşımında, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi küçük milliyetler kategorisinin gölgesinde kalmıştır.
Engels, Hegel’in tarihsel ve tarihsiz milletler sınıflandırmasına dayanarak, 1848-1849 ayaklanmalarında devrimci saflarda yer alarak Habsburg despotizmine karşı koyan Almanları, Macarları ve Polonyalıları tarihsel uluslar olarak, düzenin ve karşı-devrimin saflarında kalan Slavları ise tarihsiz, küçük ya da karşı-devrimci milletler olarak sınıflandırdı. Bu tasnife göre, sınıflar mücadelesi düzleminde, yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki tarihsel konumları gereği Kürtler, tıpkı geçmişte Slavlar gibi karşı devrimci bir rol oynamış oluyor.
Bu ideolojik referanslarla Kemalistler “nesnel devrimci”, feodal önderlikli ve dini programa dayanan Şeyh Said İsyanı da karşı devrimci oluyor.
***
Dışarıdan bakıldığında, Marksist–Leninist perspektife uygun gibi duran bu denklem, siyasal pratik olarak TKP’nin kendisine terör uygulayan Kemalist iktidarı desteklemesine ve ezilen Kürt ulusundan kopmasına yol açmıştır.
Şeyh Said İsyanı’nda Kürtlerde milli bilinç zayıftır.(8) Ayaklanma Kürt-Sünni ayaklanmasıdır.(9) Hatta ayaklanma sırasında Kürt-Alevi aşiretler devletten yana tutum almıştır. Bu hakikatlerin yanında, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Şeyh Said İsyanı ulusal muhtevası olan ve bu nedenden dolayı ezen ulusa karşı ezilen ulusun direncini temsil eden bir isyandır.
Tarihsel TKP Kemalistlerin Türkleştirme siyasetini defalarca tespit etmiştir ve bu zorbalığa karşı mücadele etmeyi de programına koymuştur ama siyasal pratik açısından meseleye ilişkin hiçbir tutum almamıştır.
TKP lideri Şefik Hüsnü 1925 yılı sonlarında, KEYK Genişletilmiş Plenumu arifesinde Doğu Seksiyonuna sunduğu raporda, “Türk burjuvazisi 5 Mart 1925’te TKP’ye korkunç bir darbe indirdi.” dedikten sonra “Komünist yayınlar Kürt ayaklanmasının acımasızca bastırılmasını va’zediyor ve hükümete komünistlerin feodaliteyi tasfiye yönündeki tüm çabalarına destek olma vaadinde bulunuyordu. Partinin hattı, tamamıyla doğruydu.”(10) diye sürdürerek, müthiş bir siyasal tutarsızlık örneği sergiliyor.
Anlaşıldığı üzere, TKP için siyasal pratik açıdan, Kemalistlerin komünistlerle Kürtleri aynı zaman dilimi içerisinde ezmesi önemsenmiyor. TKP için önemli olan Komintern’in Şeyh Said İsyanı’na yaklaşımına uygun davranmaktır. Şefik Hüsnü’yü siyasal pratik olarak tutarsızlaştıran tutum, onu Komintern’le uyumlu hâle getirmektedir. Şefik Hüsnü öncelikli olarak; Türkiye işçilerini, köylülerini ve ezilen milliyetlerini örgütleyerek devrim yapmayı değil, Komintern’e uygun davranmayı görev biliyor.
Şefik Hüsnü Kürt isyanları konusunda; ileriki dönemde, özellikle Ağrı İsyanı sırasında, en azından teorik olarak kısmi devrimci sapmalar gösterecektir. Hatta Kürt ulusuna yönelik bir özeleştiri verip, aynı dönemde “Kürt Ulusal Özerk Cumhuriyeti” çıkışı da yapacaktır.(11)
Ancak bu olumlu sapmalar da Komintern’in gelgitli Kemalizm siyasetleriyle ilgilidir. Komintern’in VI. Kongresi’nde alınan “Ulusal burjuvazi ulusal devrime ihanet etti.” kararı ve bu süreçte Kemalistlerin Batılı emperyalistlere daha da yakınlaşması sonucu oluşan siyasal gerginlik, TKP’ye de Kürt ulusuyla buluşmak için olanak sağlamıştır.
TKP’nin Ağrı İsyanı değerlendirmesi Komintern’in geleneksel/tutucu yaklaşımdan kopma eğilimi gösterdiği ve devrimci bir sapmayı temsil ettiği için, bu mesele ayrı bir yazıda ele alınmayı hak etmektedir.
***
Yukarıda Şeyh Said İsyanı’na ilişkin Komintern ve TKP değerlendirmelerinin ideolojik-politik referanslarını ele almıştık. Meseleyi daha da anlaşılır hâle getirmek açısından bazı somut örnekler de verelim.
Komintern’in VI. Kongresi hazırlıkları çerçevesinde Türk sorununun masaya yatırıldığı toplantıda, Komintern yöneticisi Ludwig Magyar, açıkça, Kürtlerin gerici bir ulus olduğunu söylemiştir. Aynı metinde Magyar, “Kemalistler Ermeni ve Rumları ezdi ama ulusal savaşta Kemalistleri desteklemek zorundaydık. Çünkü Ermeni ve Rum emekçi yığınlar emperyalizmin ajanı olan Ermeni ve Rum egemen sınıflarının arkasından gittiler.” (12) diyerek, Kemalistlerin Türk olmayan milliyetlere uyguladığı vahşeti de itiraf etmiştir.
Bu yaklaşım Komintern’in resmi tutumudur. Rastgele söylenmiş sözler değildir. Yine bir başka Komintern yöneticisi olan F.A.Raskolnikov da “İngiliz emperyalizmi Kemalizm’in baş düşmanıdır. Cahil Kürtleri mollalar, mollaları da İngiliz emperyalizmi kışkırttı. İsyanın amacı halife yönetimli Kürdistan’dır.” İfadeleriyle, Kürt ulusunu aşağılayarak Kemalizm’i desteklemiştir.(13)
Komintern yöneticileri bu değerlendirmeleri yaparken, TKP de 1925 Akaretler Kongresi’nde Kürtlerin ayrılma hakkını “çılgınlık” olarak değerlendiriyordu. TKP’ye göre, eğer Kürtler ayrılık hakkını kullanırlarsa emperyalizmin pençesine düşeceklerdir. (14)
Aynı dönemde TKP’nin gençlik örgütlenmesi olan Türkiye Komünist Gençler Birliği de, Şeyh Said İsyanı’na karşı şu açıklamayı yapıyor:
“Kürt isyanını bastırmak Kemalistlerin dışarıdaki saygınlığını arttırdı.” (15)
***
İşin aslına bakılacak olursa, Komintern’in Şeyh Said İsyanı’na yaklaşımı yanında, TKP’nin isyan değerlendirmeleri oldukça hafif kalıyor. Ancak bu genel yaklaşımın bedelini TKP tek başına ödemiştir.
Sovyet dış politika aracına dönüşen Komintern’in, Kemalizm’i destekleyen resmi siyaseti Türkiye Komünistlerini ezilen Kürt ulusunun özgürlük davasından koparmıştır. Kemalist Diktatörlük karşısında hiçleşen TKP, aynı zamanda ulusal olarak inkâr edilen Kürt ulusuyla da arasına aşılmaz duvarlar örmüştür.
Tarihsel TKP’nin Komintern sadakati nedeniyle, yüzünü isyan hâlindeki Kürt ulusunu örgütlemeye değil de, kendine nefes dahi aldırmayan Kemalizm’e dönmesi, Türkiye komünist siyasetinin sonraki yılarda da, Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ında etkili olamaması hususunda kalıcı hasarlara neden olmuştur.
Bu nedenle Kemalizm’den köklü kopuşun öncülü Komintern’in Kemalizm siyasetiyle hesaplaşmaktır.
Komintern’den bağımsız yapılan her TKP değerlendirmesi gerçek dışıdır. Bu nedenle Kürt sorununa ilişkin TKP’ye ya da Şefik Hüsnü’ye bir şey denecekse eğer, ilk önce Komintern’in resmi siyaseti masaya yatırılmalıdır. Komintern’in yadsındığı her Tarihsel TKP tartışması ya da değerlendirmesi ne gerçekle uyumludur ne de devrimcidir.
Kaynakça
- TKP programları ve Mustafa Suphi Tezleri, Ürün Yayınları, sy. 16, 1.Basım, 1997, İstanbul.
- Age, sy.33.
- https://gazetepatika22.com/kominternin-kemalizm-tahlili-ve-tarihsel-tkpnin-hiclesmesi-148786.html
- Komünizm Gözünden Kemalizm, Vahram Ter-Matevosyan, Ç: Gözde Yılmaz, İletişim Yayınları, sy.116, 1. Baskı, 2023, İstanbul.
- Komintern, TKP ve Kürt İsyanları; Erden Akbulut-Erol Ülker, Yordam Kitap, sy.109, 1. Basım, 2022, İstanbul.
- Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, V.İ. Lenin,Ç: Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, sy.336, 2. Baskı, 1993, Ankara.
- Komintern, TKP ve Kürt İsyanları; Erden Akbulut-Erol Ülker, Yordam Kitap, sy.241-242, 1. Basım, 2022, İstanbul.
- Türkiye Komünist Partisi Yayınlarında Kürtler, Fevzi Karadeniz, Belge Yayınları, sy.66, 1.Baskı, 2018, İstanbul.
- Age, sy.68.
- Komintern, TKP ve Kürt İsyanları; Erden Akbulut-Erol Ülker, Yordam Kitap, sy.141, 1. Basım, 2022, İstanbul.
- Age, sy.152.
- Age, sy. 73.
- Age, sy.135.
- Age, sy. 105.
- Age, sy. 143.