Antonio Negri ve değer yasasına ilişkin yanılgılarını ele alırken ilk sözü Negri’ye veriyoruz:
“Marx, en içsel olanı, yani üretim gücünü açıklamak için dışsal bir unsura, yani kullanım değerine -ne kadar kalifiye olursa olsun- başvurur. Bu gerçek bir muammadır.” (Devrimin Zamanı- s. 41)
Oysa, üretim gücü üretim sürecinden yalıtık içsel bir güç değil üretim sürecinin dolaşım sürecine dolayımlanmasıyla toplumsallaşarak dışsallamış bir içsel güçtür. Emek etkinliğinin üretim ilişkilerinin niteliğinden bağımsız olarak asli amacı kullanım değeri yaratmaktır. Genel olarak meta üretimi, özel olarak kapitalist üretim kullanım değerinin gerçekleşmesini değişim değerinin gerçekleşmesine tabi kılar. Dolayısıyla, kapitalist üretim ilişkilerinin kriz dinamikleri dahil bütün çelişkileri kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki bu çatışmadan kaynaklanır. Değer yasası meta üretiminin bir yasasıdır ve bu yasanın tescilinden başka bir şey olmayan burjuva mülkiyet hukuku değişim değerini hukuklandırır. Söz gelimi burjuva hukuku sizi televizyonunuza bir bira şişesi fırlatıp kırdığınız için cezalandırmaz. Çünkü satın aldığınız şeyin tasarrufu size aittir; ama televizyonunuzu satın alırken imzaladığınız senetleri ödemediğiniz zaman cezalandırır.
Devam ediyor Negri: “Mübadele değerinin ölçüsü, dışarıdan, yani dolaysız olarak belirlenmiş kullanım değerine dayanan zamansal niceliklerle belirlenir.”(Age s. 41)
Bu cümledeki “dayanan” sözcüğü “dayatılan” olarak değiştirilirse cümle doğru olacaktır. Negri’ nin bütün kafa karışıklığı da buradan kaynaklanmaktadır. Kapitalist üretim süreci bir dayatmadır. Kapitalist somut insan emeğinin kullanım değerini satın alır, fakat soyut toplumsal emeğin değişim değerini öder. Emek gücü metası kendi kullanım değerinden daha büyük bir değişim değeri yaratır. Sermayenin genişletilmiş yeniden üretimin dinamiği budur. Emek -gücü metasının kullanım değerini yeniden üretmek için gerekli olan emek- zamanının değeri ücrete karşılık gelirken, artı- emek zamanı artı- değere karşılık gelir. Emek-gücünün kullanım değerinin yerine konulması için gerekli emek- zamanı, örneğin, 4 saatse, işçi 8 saat çalışır. Bu 4 saatlik fazlalık, artı- değerin üretimine harcanmıştır. Oysa, emek- gücünün kullanım değerinin gerçek karşılığı 8 saatlik çalışmanın karşılığıdır; çünkü emek- gücü kapitalist tarafından 8 saat kullanılmıştır. Bu, emekçiyle kapitalist arasında gerçekleşen eşitsiz bir mübadeledir ve dolayısıyla bir dayatmadır.
Negri, kapitalist üretimde sermayenin emek gücünü tahakküm altına almasıyla sonuçlanan bu dayatmayı atlayarak sanki mübadele değerinin ölçüsünün keyfi olarak kullanım değerinin üretimine ilişkin zamansal niceliklerle belirlendiğine dair bir yanılsama içine düşüyor. Emek gücü metasının kendi kullanım değerinden daha büyük bir değişim değeri yaratabilmesinin sırrı üretim araçlarının tarihsel olarak belirlenmiş olan gelişmişlik düzeyindedir. Üretim araçları kapitalistlerin mülkiyetinde kaldığı sürece sermaye ile emek gücü arasındaki üretim ilişkisi, kullanım değerinin gerçekleşmesini, değişim değerinin gerçekleşmesine tabi kılan bir dayatmadır. Kapitalist sistemin bütün üst yapısı ekonomik alt yapıdaki bu dayatmanın sürekliliğini sağlamak için örgütlenmiştir. Emek gücü metasının kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki bu sihirli fark artı- değere karşılık gelir. Kapitalist üretim ilişkisinde kullanım değerinin yeniden üretimi değişim değerinin gerçekleşmesiyle dolayımlanmış ve her türlü insancıl nitelikten soyutlanmış zamansal bir niceliğe indirgenmeden emek gücü metasının eşdeğeri olan meta üretimi gerçekleştirilemez ve sermayenin genişletilmiş yeniden üretim süreci tamamlanamaz.
Genel olarak meta üretiminde, özel olarak kapitalist üretim ilişkisinde zamansal moment emek gücünün her türlü insancıl nitelikten soyutlanarak metalaşmasının ve kendi eş değeri olan metaların mübadelesinin gerçekleşmesinin zorunlu birimini oluşturmaktadır. Eğer kullanım değerleri, ilkel komünal toplumda olduğu gibi mübadele için değil, kullanım için kullanım değeri olarak üretilmiş olsaydı yeniden üretim döngüsünün tamamlanması için böyle bir zamansal momente de ihtiyaç olmayacaktı. Meta üretimi yeniden üretim sürecinin ve sermayenin genişletilmiş yeniden üretiminin gerçekleşmesini dolaşım sürecinin, yani, mübadelenin gerçekleşmesiyle koşullandırdığı için zaman momentinin ”Değer’in ölçütü olması tamamen sermaye ile emek-gücü arasındaki eşitsiz mübadele tarafından belirlenir. Burada zamansal momentin kendisi kapitalist üretim ilişkilerinde kullanım değerinin değişim değerine yabancılaşmasının uğrağını oluşturmaktadır: Kapitalist üretim ilişkisinde emekçi, kendi emek ürününe yabancılaşmıştır.
“Demek ki burada zamanın emeği ölçtüğünü söylemek saf ve basit bir totolojiden ibarettir” diyerek devam ediyor…
Kapitalist ekonomi politiğin ölçü birimi olarak emek-zamanı, meta olarak emek gücünün değerini ölçer. Emeğin bir eşdeğerler silsilesiyle mübadeleye girmeden önce emek olarak herhangi bir ekonomi politik değeri yoktur. Bir değeri olan ve hem kendi eşdeğerlerini yaratan ve hem de onlarla mübadele ilişkisine giren özel bir meta olarak emek- gücü metasıdır. Tıpkı bir makine gibi her türlü insancıl nitelikten soyutlanmış emek- zamanı, meta olarak emek- gücünün değişim değerinin kendi ürünleri olan diğer metaların değişim değeriyle mübadele ilişkisinin ortak momenti ve dolayısıyla birimidir. Her türlü insancıl nitelikten soyutlanmış ve kapitalist tarafından emek-gücünün kullanım değerine dayatılmış bu eşitsiz mübadele için emek- zamanından başka onun kendi yaratımı olan diğer metalarla bir eşdeğerlik ilişkisi kurabilecek başka bir ortak ölçüt yoktur ve olamaz. Emek- zamanı, üretici güçlerin belirli bir gelişme düzeyine karşılık gelen ve bu nedenle tarihsel olarak koşullandırılmış belirli bir üretim ilişkisinin, yani, meta üretiminin zorunlu ortak momenti ve zorunlu birimidir. Komünist toplumun ikinci evresinde üretici güçlerdeki gelişmenin düzeyinin ‘ herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanıdığı tarihsel süreçte bu ortak moment, bizzat kolektivizmin etiğinin kendisi haline geldiği koşullarda ise zaten ekonomi politik de ekonomi politik olarak değer yasası da dahil, bütün yasalarıyla birlikte toplumsal bir zorunluluk olmaktan çıkarak işlevini yitirecektir.
“Değer” kavramının ekonomi politik içeriği her türlü insancıl nitelikten soyutlanmış bir üretim biçimi olarak meta üretimi için böyledir. Sosyalizm koşullarında, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında emek- gücü meta olmaktan özgürleştirildiğinde “değer” kavramının içeriğini sosyolojinin konusu olan moral değerlerle uzlaştıracak bir demokratizmin önkoşulları da yaratılmış olacaktır. Ve en sonu, komünist toplumun ikinci evresinde kolektif üretici güçlerin olanakları, “herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesine imkân tanıyacak bir gelişme düzeyine ulaştığında, ekonomi politiğin ekonomi politik olarak değer yasası ile birlikte sonlanmasıyla geriye kullanım değerleri yaratan somut emeğe içkin olan insancıl moral değerlerden ile, temel yaratıcı insansal töz olarak somut emeğin kendisinden ve kolektif olarak sahiplenilen kullanım değerlerinden başka bir şey kalmaz. İşte bu, insanlığın kendi iradesi dışında gerçekleşen sınıflı toplumlar tarihinin sonu ve tarihi kendi iradi etkinliği olan bir süreç haline getirişinin başlangıcı olan komünist toplumun doğuşudur. İşte, tam da burada sosyolojinin konusu olan insancıl değerlerle ekonomi politiğin değer ölçütü çatışır. Ama bu çatışmanın kendisi de tarihseldir, tarihten gelir ve yine tarih tarafından çözüme bağlanır. Bu çatışmanın çözülmesi için üretim araçlarının toplumsallaştırılması ve emek- gücünün meta olmaktan özgürleştirilmesi gerekir.
Emeğin hakiki değerinin belirlenimi bir demokratizm sorunudur. Bu demokratizmin çerçevesi de üretim araçlarının mülkiyet biçimiyle birlikte üretici güçlerin tarihsel olanakları tarafından belirlenir. Meta olarak emek-gücünün değeri, onun sosyalizm koşullarında üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında emek- gücünün meta olmaktan özgürleştirildiği koşullarda; ancak somut emeğin doğrudan gözlemine dayalı bir doğrudan demokratizmle değişim değerine karşılık gelen soyut emeğe koşut olarak hukuklandırıldığı koşullarda çözüm yoluna konulabilir.
Negri devam ediyor:
”O halde şu soruyu soralım”, diyor Negri: “Zaman hangi biçimde toplumsal emeğin ölçüsü olabilir? Toplumsal emek bütün hayat sürecini kapsıyor ve onun bütün yönlerini kuşatıyorsa, zaman, içinde saklı olduğu tözel bütünlüğü nasıl ölçebilir?”…”Bu, Marx’ın değer ve zaman teorisini çürüğe çıkartmak gerektiği anlamına mı gelir? Yanıt, teorinin büyük bölümü için muhtemelen evettir, bu teorinin aporetik biçimi, göreceğimiz gibi kesinlikle çürüğe çıkarılmalıdır.’‘(Age s. 46)
Değer yasası meta üretiminin bir yasasıdır.
Negri, zamanın emeği ölçtüğünü iddia etmenin, saf ve basit bir totoloji olduğunu söylüyor. Burada, hemen düzeltmek gerekir ki zamanın ölçtüğü belirli bir üretim ilişkisinden soyutlanmış olan somut emek değil meta biçiminde mübadele ilişkisine girmiş olan emek-gücüdür. Ve bu bir totoloji ise, bu, kapitalist ekonomi politiğin totolojisidir. Kapitalist ekonomi politikte kullanım değerinin gerçekleşmesi değişim değerinin gerçekleşmesine; somut emeğin gerçekleşmesi, soyut emeğin gerçekleşmesine tabidir. Zaman, belirli bir üretim ilişkisinden bağımsız olarak kendi başına yararlı bir iş yapan somut emeğin değil, mübadele ilişkisine bir meta olarak girerek toplumsallaşmış olan soyut emeğin ölçütüdür. Somut emek niteliğe, soyut toplumsal emek niceliğe karşılık gelir. Örneğin, anne emeği, kişinin dostlarına sarf ettiği karşılıksız emek ve yine devrimci emek somut emektir. Kapitalist ekonomi politikte somut emek etkinliği bütün insansal içeriğinden, yani, her türlü, sosyolojik, ahlaki, etik içeriğinden soyutlanarak soyut emek biçiminde bir niceliğe indirgenmiştir. Bu indirgenme olmadan emekçiyle kapitalist arasındaki mübadele ilişkisinin sermayeyi yeniden üretimi gerçekleştirilemez. Çünkü, bu indirgenme olmadan meta olarak emek-gücü genel olarak bir eşdeğere, özel olarak paraya eşitlenemez.
Oysa, toplumların tarihinde tıpkı anne emeğinde olduğu gibi yaratıcı temel insansal töz olarak somut emeğe içkin olan ve sosyolojinin konusu olan değerleri de kapsayan insancıl nitelikler, değişen toplum biçimlerinde ekonomi politiğin konusu olan ”değişim değeri”nin yanında ve onunla çatışma halinde salt birer kullanım değeri olarak yeniden üretilir. Komünizmin olanaklılığını sağlayan kapitalizmin kriz dinamikleri ve sürdürülemezliği yanında somut insan emeğine içkin bu insancıl kolektif niteliklerdir. Ve bu insancıl kolektif nitelikler komünizmin etiğinin ve kültürel dokusunun da nüvesi niteliğindedir.
Evet, bu bir totolojidir. Çünkü, yaratıcı insansal etkinliğin tözü olarak emeği, emek-gücü metası biçiminde bütün insancıl niteliklerden soyutlanmış olarak zamansal bir moment uğrağında bir niceliğe indirgemekte ve böylelikle bir niceliği başka niceliklerle mübadele ilişki haline getiren bir totoloji yaratmaktadır. Ama, bu totoloji kapitalist ekonomi politiğin totolojisidir. Çünkü, kapitalist ekonomi politik yaratıcı bir töz olarak bir niteliği temsil eden somut emeği soyut toplumsal emek biçiminde bir niceliğe indirgemektedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin sınırları içinde kalarak bu totoloji aşılamaz.
Fakat, sosyalizm deneyimleri göstermiştir ki sosyalist ekonomi politiğin en önemli sorunlarından biri de budur. Komünizmin birinci aşamasında paylaşımın henüz zorunlu olarak emek niceliğine göre yapıldığı koşullarda değer yasası yürürlüktedir. Fakat değer yasası planlı ekonomi aracılığıyla kimi etkileri bakımından kontrol altına alınmıştır. Örneğin toplumsal yatırımlar karlılığa göre değil kolektivizmin ihtiyaçlarına göre planlanmaktadır. Bizler, sosyalizm deneyimlerinde değer yasasının bu kontrol mekanizmalarını bir doğrudan demokratizm aracılığıyla nasıl daha ileri bir aşamaya taşıyabiliriz? Sorusuyla ilgileniriz. Bu sorunun yanıtı yeni bir sosyalist paradigma için de önemlidir. Sosyalizm deneyimleri, burjuva ekonomi politiği ve burjuva hukukunun kalıntılarının hangi dinamiklerle aşılabileceği sorununu da günceller. Bu dinamik, sosyalist demokratizmin kendisinden başka bir şey olamaz.