Bizimle iletişime geçin

Makale

Elbis Gesaratsyan

“Zaman bizi özgürlüğe davet ediyor,” diyen Elbis, eleştiri mızrağının temrenini kadına yöneltir. Ona göre, şafak doğuyor, zamanın yaşayan ruhu cesaret verici sesini yükseltiyor ve kadını özgürlüğe davet ediyor.

Elbis’in, 1 Ağustos 1862’de çıkardığı dört yapraklı küçük boy “Gitar” adlı dergisi, karanlıkta apansız parlayan bir kandil etkisi yarattı. Amacı, köleliğin dişil tarihini okumaya, düşünmeye, dersler çıkarıp güce dönüştürmeye özendirmekti. Derginin, kendi cinsine ulaşma takati pek yoktu ama adı tek telli bir gitar tınısı gibi yayıldı. Dünyadaki değişimi, muhkem aile çeperlerinin çatlaklarından büyük bir ilgiyle izleyen kadınlar bu tınılarla ilişki kurmaya başladılar.

Osmanlı’nın ilk kadın dergisiydi ve eril yaşama meydan okuyordu. “Kendi erkeğinden daha düşünceli, daha öngörülü ve daha işbilir kadınlar vardır,” diye sesleniyordu Elbis. Ona göre bu kadınlar, bile bile, “… yol yordam bilmez erkeğe körü körüne boyun eğmek zorunda,” kalıyorlardı. Kadını kafes kuşu haline getiren eril efendiliğin görüşü belliydi: “…kadın, dili kesilmiş kuş olmalıdır ve erkek, karga da olsa, kendi ötmeli, kurum kurum hükmetmelidir…”

Kadınları “bizim fikirlerimiz çiçek açmalı,” diye teşvik eden Elbis, küllenmiş yaratıcı güçlerin açığa çıkarılması düşüncesindeydi. Somut önerilerde bulunuyordu. Yetenekli kadınlar, bir yetenek gücü haline gelmeyi görev olarak üstlenmeliydi. Bunun için kadın yığınlarını uyandırmalı, “uyuşuk kafaları meşru yollarla harekete geçirmeli,” ve özgürlüklerine sahip çıkmaları yolunda yeni mevziler kazanmalıydı. Eğitimi temel bir araç olarak görüyordu. “Eğitim çağrısı yapılmalıdır. Okuma salonları, meclisler oluşturup yüreklere ve beyinlere seslenilmelidir,” diyordu.

Yüze yakın Ermeni matbaasının etkin olduğu ve hovardalığın zirve yaptığı İstanbul gibi bir yerde tepkiler, dergi henüz çıkmadan başlamıştı, çıkınca da sürdü. Patrikliğin protestanlara karşı geçmişte baskı uygulayan bir kesimi başta olmak üzere, tutucu esnaf, tüccar ve Ermeni toplumunun dindar kesimi tarafından küstahlıkla suçlandı. Elbis, çıkmadan önceki tüm suçlamalara, “Hakkını Kullanmak Küstahlık Değildir,” başlıklı bir makaleyle cevap verdi. Verdi ama güç duruma da düştü. Deyim yerindeyse, iki atasözü arasında, “karınıza dayak atmazsanız kendini şimdiden dul gibi hisseder,” diyen uyruk Ermeni toplumu ile “kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme,” diyen egemen, despotik Türk toplumu arasında sıkışıp kalınca soluk alamaz hale geldi. Baskının kara gücünü hisseden kadınlardan da yeterli desteği alamayınca, yedinci sayısından sonra yayınını durdurdu. Durdurdu ama cüssesini aşan bir etki de bıraktı. Tutucu kampla Mıkhitarcıların başını çektiği aydınlanmacı kampın tartışmasına yol açtı ve Masis dergisi başta olmak üzere Ermeni basını ile aydınlarının ve de tiyatro çevrelerinin bir bölümünün taktirini kazandı. Bunların içinde, Akabi Hikayesi adlı Türkçe ilk Osmanlı romanını yazan Hovsep Vartanyan da vardı. 

Dergi, batı edebiyatını okuyan, aydınlanmış Ermeni ailelerinin kitaplıklarına girdi. İlerde kaleme sarılacak olan Sırpuhi Düsap, Zabel Asadur, Zabel Yesayan ve kadın dergisi çıkaracak olan Mari Beyleryan, Hayganuş Mark gibi yazarlar için cesaret ve ilham kaynağı oldu.

Elbis, susturulmuş bir çocuğun kırgınlığını ve hüznünü yaşıyordu. Boş durmadı. 1879’da, Eğitimsever Ermeni Kadınlara Mektuplar adlı bir kitap yazdı. Dergide yazdıklarının daha derli toplu bir ifadesiydi bu. Bu kitapta Elbis, kadının toplum İçindeki durumunu, cins eşitsizliğinin nedenlerini, kadının aydınlanıp özgürleşmesinde eğitimin oynadığı rolü ele alır, toplumun gelişip ilerlemesini de, kadının özgürleşmesine bağlar. Ona göre kadın, insan cinsinin yarısıdır. İnsan cinsi, çok eskiden beri kendi bedeninin yarısını gereksiz bir uzuv olarak görmüş, köle olarak kullanıp aşağılamış, onun doğal, kutsal haklarını çiğnemiş, soylu yeteneklerini gözardı ederek, bunların geliştirilmesine olanak tanımamıştır. 

İçinde bulundukları durumun geçmişten bir nebze ileri olduğunu ama yürekler acısı olmaktan kurtulamadığını söyler. “Zavallı Ermeni kadınları hala barbarlığa özgü, nefret edilesi yasalar altında inliyor.” der.

“Zaman bizi özgürlüğe davet ediyor,” diyen Elbis, eleştiri mızrağının temrenini kadına yöneltir. Ona göre, şafak doğuyor, zamanın yaşayan ruhu cesaret verici sesini yükseltiyor ve kadını özgürlüğe davet ediyor. Davet ediyor ama kadın, uyuşuk halini sürdürüyor, gözünü açmak istemiyor. Silkinip gerçek mutluluğu talep edeceğine, yersiz rüyalarla oyalanıp kendini mutlu sanıyor. Bu acı tarihsel duruma Elbis, yaşadığı müddetçe, yüreğinin yanık telleri ile karşılık vereceğini ve cinsine silkinip kendine gelme kudreti aşılayarak tavır koyacağını belirtiyor.

Geçim sıkıntısı içinde olmasına rağmen kitabın gelirini, üyesi olduğu Yurtsever Ermeni Kadınlar Cemiyeti’ne bağışladı. Ve arada bir Masis ile Dzağig (Çiçek) dergilerine makaleler yazdı.

Kadın hareketinin pek bilinmeyen bu azizesi, 1894 ile 1904 arasındaki olayları yakından izledi. Ermeni aydınlanması ile milli uyanışı üzerindeki ağır baskıyı bire bir hissetti. 1904’de, doğduğu Beşiktaş’ı ve yaşadığı Kadıköy’ü terkedip Kahire’ye, yeğeni Dikran’ ın evine gittiği söyleniyor. 22 yaşında, Varjabedin Ağçigı (öğretmenin kızı) adlı romanı yayımlamış, yanlış bir evliliği duru bir dil ve canlı karekterlerle anlattığı için ünlenmiş bir yazardı Dikran. Mısır’da ayrıca, 1890’lı yılların baskılarından kaçan, Dikran’ın ve Elbis’in İstanbullu dostları, oyun yazarı Mikayel Gürcüyan, dönemin en ünlü şairi ve “Ermeni şiirinin Prensi” dedikleri Vahan Tekeyan, Yervant Odyan, Mari Beyleryan da yaşıyordu. Bu yazarlar, ta eskilerden, Ermeni Klikyasından köle olarak getirilenler ile sonrada gelenlerin yerleştikleri çarşılarla ilişki içindelerdi. Çıkardıkları gazetelere destek veren tüccarlar, sarraflar, mimarlar, kuyumcular, tütüncüler ve benzeri meslek gruplarından arkadaşları vardı.

Tüm dünyaya, “Bizim cinsimize neden zayıflık yakıştırılır,” sorusunu soran Elbis’in, yaşamının son yıllarını yeğeninin evinde bir sığıntı gibi geçirdiği izlenimi var bende. Mısır’a gelmeden önce, Mari Beyleryan’ın çıkardığı kadın yayın organı Ardemis kapanmış, genel olarak dergi çıkarma olanakları daralmıştı. Yeni mülteciler zaten kiliselerde, okullarda ve çadırlarda barınıyorlardı.

Elbis’in 1905 ile1907 arasında İstanbul’da olduğunu söyleyenler de var. Onun yurt özlemiyle yalnızlık içinde öldüğünü söyleyebiliriz. Ölüm tarihinin 1911 olduğu söyleniyor ve mezarının yerini kimse bilmiyor. Yervant Odyan, Vahan Tekeyan ve Siranuş’un mezarları Kahire’de, Surp Minas Kilisesi’nin mezarlığındadır ama Elbis’inki belli değil. 81 yaşında ölen Elbis’in akibeti ve yalnızlığı, Kongo’ya ait bir eril atasözünü hatırlatıyor bana: “Bir kadın hiç kimsenin akrabası değildir.”



Temmuz 2024
PSÇPCCP
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031 

Daha Fazla Makale Haberler