Bizimle iletişime geçin

Makale

Ekolojik Kırıma Karşı Yaratılan Örneklerden İlham Alırken Devrimde Israr Etmek

Küremizin komünal bir devrime acil olarak ihtiyacı var. Ama devrim dediğimiz büyük alt üst oluş öyle öznel arzularla olmuyor. O zaman çeşitli mücadele araçlarını devreye sokmak, sadece mevcut insan ve doğaya yabancı sistemi yıkmak için değil ona alternatif sistemin ne olduğunu nüvelerini de göstermek gerek.

Günümüzde yapılmakta olan üretimler ihtiyaç için değil kâr içindir. Kapitalist tekeller çalıştırdıkları milyonlarca, milyarlarca insanın ürettiklerini bedavaya diyebileceğimiz düşük fiyatlarla almakta ama tüketiciye fahiş fiyatlarla satmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde yaratan emekçiyi acımasız koşullar altında karın tokluğu bile denemeyecek şartlar altında çalıştırmaktadır. Ya da bir çok yerdeki emekçi topluluklar hala kendi küçük üretim sahalarında ürettikleri ürünler çok çok düşük fiyatlarla aracı firmalarca alınmaktadır. Birçok tarımsal ürün ise zaten üretilmesi yasaklanarak veya sınırlanarak dışardan ithal edilmektedir. Hükümetler, yerli ve yabancı tekellerin toplumu cenderesi altına almasını sağlayacak yasalar çıkarmıştır/çıkarmaya devam etmektedir.

Toplumu ekonomik, sosyal ve diğer alanlarda denetim altına almak elbette sadece son yıllara has bir olgu değildir. İngiliz sömürgecilerinin Hindistan’da ve başka ülkelerde yaptıkları uygulamaları biliyoruz. İngiliz sömürgecileri vakti zamanında Hindistan’da yüzbinlerce ailenin geçim kaynağı olan dokumacılığı yasaklamış ve yasağa uymayanları bir daha ilmek atmasınlar diye baş parmaklarını kesecek kadar zalimliğe baş vurabilmiştir.

Şimdiki zamanda belki parmak kesme işleri yapılmıyor fakat zaten bunu gerektirecek şartları ortadan kaldırmışlardır. Şimdi yapılanlar eskisinden daha da kötüdür. Az da olsa tarımsal üretim yapabilen üreticiler çıkarılan yasalarla büyük gıda tekellerinin zorunlu parçaları haline getirilmiş durumdadır. Örnek olması bakımında buğday, mısır, pancar, pirinç, soya gibi birçok tarımsal ürünün ne kadar üretileceği veya üretilemeyeceği yasalarla sınırlanmıştır. Bu yasalar, uluslararası olanlarla iç içe geçmiş yerli tekellerin hizmetinde olan gerici hükümetlerin kararlarıyla yerine getiriliyor. Yüz milyonlarca kır insanın şehirlere sürülmesi parmakların kesilmesinden çok daha ağır uygulamadır. Bu ağır ve acı kararlar adı geçen tekeller tarafından önerilmekte ve hizmetlerindeki hükümetler ise bu kararları itirazsız yerine getirmeye getirmektedir.

Avrupa uyum yasaları ya da uluslararası anlaşmalar dedikleri mevzuatlar bu işin küçük bir parçasıdır. Türkiye’de yapılanlar da bunlardan farksız değildir. Geçmiş ve bugünün Türkiye’sinde IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kuruluşların emirleri doğrultusunda birçok yasa çıkarıldı. Mesela 2006 yılında parlamentodan geçirilerek yasalaştırılan tohum yasasını buna örnektir ve devamında da pek çok benzeri yasa çıkarılmıştır. Ki, AKP iktidarıyla birlikte başlatılan yıkım süreci acımasızca devam ediyor.

Kâr amaçlı olması itibariyle tarımsal üretim doğayla uyumlu yapılmıyor. Kâr amaçlanan yerde doğa ve insan değil kazanç gözetilir. Doğayı tahrip etmek kâr amaçlı sistem olarak kapitalizmin varlık sebebidir. Bu nedenle doğaya karşı, doğayı tahrip eden, onu bozan, yakan bir pratik izliyor. Ve elbette doğayla uyumlu yapılmayan bir üretim hem insan sağlığını hem de toprağın doğasını bozuyor. Sayısız canlı türü bağrında yaşatan biyolojik bir varlık olan toprak tahrip nedeniyle zehirlenmekle kalmıyor, kirlenme, suya ve havaya doğrudan nüfuz ederek onları da bozuyor. Canlı türlerinin yok olması bundandır. Zararlı-zararsız birçok tür böylelikle yok ediliyor. Bozulan doğal denge kaçınılmaz olarak tüm canlıların sağlığını aşırı derecede etkileyerek hasta etmektedir. Psikolojilerini, ruh dünyalarını kitlesel yoğunlukta tahrip ediyor. İnsanın akıl sağlığı, obezite, kalp, kanser vd. hastalıkların artmasının nedeni budur. Gelin görün ki, emperyalist-kapitalist tekellere bakacak olursak insana yaşattıkları bu kötülüklerin hiç bir önemi yoktur ama açıklaması kolaydır: “Kâr ediyorsak bu herkes için iyidir!”

Ekolojik çöküşe sebep olan kapitalizmi yıkmak uğrunda seferber olmak aciliyettir

İçinde bulunduğumuz vahim durumun anlaşılması acil bir ihtiyaçtır. İnsanın kahır ekseriyeti bir yandan yabancılaşmanın getirdiği huzursuzluk ve tükenişten rahatsızdır, bir diğer yandan ise huzursuzluk ve tükenişin kaynağının farkında değil. Bunun aşılması gereklidir ama bu aciliyet özellikle anlaşılmadan, kavranmadan aşabilecek alternatifler geliştirmek mümkün değildir.

Doğanın korunmasını ilke edinenler doğal olarak insanların ve tüm canlıların korunmasını kapsayan bir perspektif ışığında hazırlıklar sürdürmeli. Eğer ekolojik çöküşe doğru gittiğimiz kabul ediliyorsa, bu gidişatın hızla durdurulması için özel programlar eşliğinde aktif mücadele gerekir. Ekolojik çöküş tüm canlıların yaşamının sonu demektir. Bilim insanları buna 6. çöküş diyor ve yüz yıllık bir zamanımızın kaldığından söz ediyor. Bundandır ki ekolojik çöküş durdurulmazsa uğruna büyük bedeller ödediğimiz komünist hedefin ne kıymeti kalır? Ya da ezilen ve sömürülen sınıfların, ulusların, cinslerin vs. eşitlik hedeflerine ulaşmaları mümkün olur mu? Dolayısıyla ekolojik çöküşe sebep olan kapitalizmi yıkmak uğrunda seferber olmak aciliyettir. Kapitalist yıkımı durdurmanın bilincinde olan komünistlerin, geniş halk kitlelerini ikna etmek için yaratıcı yöntemlere ihtiyacı var. Zira, üstünde yaşadığımız küre olağan sınırı çoktan aşmış bir zehirlenme ile boğuşuyor. Bu artık burjuva bilim insanlarının bir bölümü tarafından bile kabul görüyor. Öyleyse devrimci alternatifler geliştirmek ve uygulamak, böylelikle halk kitlelerini uyanmasına katkı sunmak elzemdir.

Kolektif dayanışma ağları ve örgütlenmeler yaratmak, halk kitlelerini devrime ikna etmenin tek yolu değil ancak önemli bir aracı olarak asla küçümsenmemelidir. Kapitalist yıkımın insanı içine soktuğu cendere dışında alternatif bir sosyal sistemin ancak emeği ve yaratıcılığı sömürülen ve yağmalanan halk tarafından kurulabileceğine ikna edilmesi temel bir sorundur. Ve bu sorunun çözümünde tek örgüt formu komünal bilinçle donanmış örgüt formları olarak komünistlerin örgütlülükleridir. Zira bunun dışındaki tüm ideolojiler, siyasal önermeler eninde sonunda mülkiyetçi sistemin sınırlarına konaklar.

Dünyanın komünal bir devrime acil olarak ihtiyacı var!

Özellikle son 50 yıllık gelişmelerle beraber dengeler sömürü sisteminin lehine çok daha fazla dönmüş durumdadır. Sosyalist kalelerin kapitalizme dönüşmesi ve 90’lı yıllarda itibaren sosyalist blokun şeklen de yıkılması neticesinde sermayenin önü sonuna kadar açılmış oldu. Neo liberal kapitalizm önündeki engeller bir bir kaldırıldı. Sermayeye sınırsız alanlar açıldı. Dünya adeta ucuz işgücü cennetine çevrildi. Kazanılmış haklar budandı ve bu süreç hala devam ediyor. Tarım emperyalist iş bölümünün planı doğrultusunda yeniden şekillendirilerek kırlar boşaltıldı. Yüz milyonlarca köylü üretimden koparılarak şehirlere sürüldü. Tarım dünya çapında üç-beş kapitalist tekele bırakıldı. Tahılın genetiği bozularak doğallığı yok edildi.

Sadece bu alanla sınırlı değildi saldırılar. Tarihe karıştığı vaaz edilen sınıflar ve sınıf mücadeleleri şeklindeki burjuva ideolojik saldırılar eşliğinde ezilenlerin düşün dünyası da iğdiş edildi. Öyle ki insanların yeni bir dünya, farklı bir yaşam umudu parçalandı. Anti-komünist saldırganlık dalga dalga büyütülerek hala devam ettiriliyor. İnsanlara kendi milletinin, inancının, çevresinin, bölgesinin sınırlarına kapanmayı öğütlediler. Dışındaki sorunlara kıymet vermenin ne kadar boş ve gereksiz olduğu propagandası yapılarak dayanışma, paylaşma, ortak anlamlarda birleşme temeline dinamitler koydular. Nihayetinde burjuvaziden söke söke alınan kazanımların dayanışma ve ortak örgütlenmeler yoluyla sağlandığını unutturmaya çalıştılar. Ortak mücadelelerin ve dayanışma ağlarının intikamını almanın en garanti yolu onu unutturmak olduğunu burjuvazi iyi biliyor. Şimdi yaptıkları tam da budur. Epeyce başardıklarını belirtmek yanlış değil. “Köpeksiz köyde değneksiz gezmek” diye bir deyim vardır. Bunu yarattıktan sonra kârlarına kâr katmak için yaşam kaynaklarını hızla kurutuyorlar.

Buna karşın hala diri olan insanın bilinçli kesimi hükümetleri/devletleri acil önlem almaya çağırıyor. Bilim insanları haklı olarak uyarılarda bulunuyor. Lakin bu kötülükleri yaratan sistemin ve iktidarların işine gelmiyor bu çağrı ve uyarılar. Yıkımdan doğrudan sorumlu olanlardan çözüm beklemek büyük bir yanılgıdır. Aksine yaklaşımlarla kim ne derse desin bu dünya, yaşanan sosyalist ülke deneyleriyle insanlığın kurtulabileceğini gördü/yaşadı. Ayrıca şimdi bile dünyanın bazı ülkelerinde, bölgelerinde alternatif yaşam modeller görüyoruz. Mevcut dünyada kapitalizmi tavizler vermeye zorlayacak sosyalist bir ülke veya ülkelerden yoksun durumdayız şimdi. Dolayısıyla şimdi sözünü ettiğimiz küçük alternatif oluşumlar kapitalist sınırlar içinde olsalar da kapitalizme karşı küçük örnek oluşumlar olarak düşünmek gerekir.

Bu kirli sistemin aşılması bir zarurettir. İnsanın ve doğanın buna çok acilen ihtiyacı var. O halde bunu nasıl yapabiliriz. Ana fikrimizi bir cümleyle kurmak gerekirse; özü şudur: Küremizin komünal bir devrime acil olarak ihtiyacı var. Ama devrim dediğimiz büyük alt üst oluş öyle öznel arzularla olmuyor. O zaman çeşitli mücadele araçlarını devreye sokmak, sadece mevcut insan ve doğaya yabancı sistemi yıkmak için değil ona alternatif sistemin ne olduğunu nüvelerini de göstermek gerek.

Bu örneklerin yaratılması aslında kapitalist dünyanın etkili bir eleştirisi olur. Küçük de olsa inşaa etmek istediğimiz toplumsal örnek modeller var. Tam da ülkemizde yapılmakta olan nicelik olarak küçük ama nitelik olarak büyük olan bir alternatif örnekten söz edebiliriz. Tekrar edelim ki kapitalizmin insan ve doğaya yaptığı bu kötülükleri yaşamaya mecbur değiliz. Bu nedenle yerel yönetimler örneği üzerinden neden buna mecbur olmadığımızı bir kez daha anlatmak gerekiyor.

Ekolojik çöküşe karşı Ovacık ve Dersim modeli

Sınıf mücadelesinin çok sert cereyan ettiği bir coğrafyanın insanlarıyız. Büyük alt-üst oluşlar, ileri geri çıkışlarla sürüyor bu kavga. Büyük bedeller karşılığında da olsa coğrafyamızda umut vadeden gelişmeler de var. Uzun yıllara dayanan mücadele içinde çok şeyler kazanıldı. Çok örnek verebiliriz. Fakat ekolojik çöküş konusuna denk düşmesi nedeniyle Ovacık ve sonrasında Dersim merkez belediyesinin yerel yönetimi coğrafyamızın sınırlarını aşan uygulamalarına değinmek yerinde olur. Bu uygulamalar halkın dikkatini çekmeyi ve kıymet görmeyi hak etmiştir. Halkın verdiği bu kıymet elbette yaptıkları iyi ve güzel işler nedeniyle olmuştur. Çok çeşitli nedenlerden kaynaklı coğrafyamız halkının önemli bir kesimi komünistleri kolay onaylamaz. Buna faşist devletin amansız saldırganlıkları ve ezme operasyonlarının katkısını eklemek gerek. Ayrıca yukarda sözünü ettiğimiz sosyalist blokun devrilmesi ve neo liberalizmin anti-komünist ideolojik saldırıları neticesinde komünizmin prestiji gerilemesiyle kitlelerin bilinci köreltilmiştir. İşte böylesi negatif şartlar altında yaratılan bu olumlu örnekten söz etmek çok gereklidir.

Komünistler, Dersim yerel yönetim görevini aldıklarında kendilerini çevreleyen çok çeşitli zorluklara, kayyımın bıraktığı büyük ekonomik borç ile hükümetin sosyal ve siyasal kısıtlama ve baskılarına rağmen yine de geniş halk kitlelerinin haklı sempatisini kazanmayı başarmıştır. Bu başarı yurt içinde ve dışında devrimin çok sayıdaki dostlarının dayanışma desteğiyle başarılmıştır. Özellikle vurgulayarak belirtmeliyiz ki, Dersim yerel yönetimi herhangi bir burjuva partisinin saflarına sığınarak ve kimliğini gizleyerek değil, (ülkemizde bazı devrimcilerin burjuva sistem partiler içinde yer almış oldukları biliniyor) bu modelin açıktan komünistlerin önderliğinde gerçekleştirilmekte olduğunu ilan etmiştir. Dahası, Dersim yerel yönetimi kendisini sadece belediye hizmetleriyle sınırlamamıştır.

SMF ve bileşeni olduğu Dersim Demokratik Halk Dayanışması, Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler programı doğrultusunda çalışmış ve bir belediyenin normal yapması gereken işlerin çok ötesine geçen çalışmalara imza atmıştır. “Kâr için üretim” zihniyetindeki kapitalist tekellere karşı “ihtiyaç için üretim” modelinin çarpıcı bir örneğini ortaya koymuştur. Kapitalist üretim tarzı bir kutupta küçük bir azınlık için büyük zenginlik yaratırken, bir diğer kutupta ise milyarlarca insan için yoksulluk, açlık, sefalet ve çaresizlik üretmektedir. Ve tüm bu kötülükleri taktir-i ilahinin insana reva gördükleri olarak anlatmakta ve yanına ırkçı milliyetçi söylemler koyarak güçlendirmeye çalışmaktadır.

Oysa komünistler üretim, tüketim, paylaşım ve yönetim konusunu sadece siyasal bir ajitasyon olarak değil, bizzat yapabildikleri ölçüde ve de Lenin’in deyimiyle yasal sınırları mümkün olduğu ölçüde zorlayıp kullanarak kendi modellerini halka anlatabileceğini Dersim yerel yönetim örneğiyle ispat etmiştir. Çok kısıtlı imkanlara sahip oldukları halde, bizzat halkın dostlarının desteğiyle yarattığı ağ ve örgütlenme sayesinde neo liberal kapitalist zorbalığa mecbur olmadığımızı ispat etmiştir. Başka bir alternatifin olduğunu göstermiştir. Bilimsel olan devrimci alternatif model sayesinde halklarımıza komünal yaşamın küçük ve mütevazi bir örneğine tanıklık etmiştir. Yoksul halk, Dersim’de devrimci-halkçı modele önderlik eden yoldaşları kastederek “ülkeyi komünistler yönetse tüm sorunlar kısa zamanda çözülür” ya da halkın en geri kesimince dile getirilen “komünistler dürüsttür. Bunu görüyoruz. Bizde komünistiz” gibi söylemler işte bu devrimci alternatif modelin yarattığı sempatinin açığa çıkmasıdır.

Dolayısıyla böylesi modellerin çoğaltılması ve daha iyisini, daha güzelini yapmak yerine tersine olumsuz tutum içinde olan kimi demokratik-devrimci güçlerin olduğunu görüyoruz. Bu gibi kurumlar devrimciliği sadece sloganlardan ve boş siyasal ajitasyonlardan ibaret görüyor görüntüsü veriyor. Çünkü bu gibi örgütlenmelerin Dersim’de yürütülen çalışmalara karşı bakışı dar, küçük bakkal kafasıdır. Devrimci, demokratik, yurtsever kurumların var olan bu bilimsel alternatif modeli dostça sahiplenip ilerletmek yerine, kimi zaman hızlanarak, kimi zaman yavaşlayarak ama asla ara vermeden karalamaları bilinçli bir tutumun ürünüdür. Slogan ve ajitasyon seviyesini aşmayan ve hiç bir bilimsel karşılığı olmayan kuru gürültülerle saldıranlar, aslında doğrudan devrime zarar verdiklerini bildikleri halde yine de yapmaya devam etmekteler. Bu yersiz ve temelsiz saldırlar bir yönüyle devrimde dost ve düşman sınıflarını karıştırmak durumuna işarettir. Bugün Dersim’de, yarın başka yerlerde yaşama geçirilme ihtimali olan böylesi devrimci modelleri küçümseyenler, aşağılayanlar niyetlerinden bağımsız olarak burjuvazinin değirmenine su taşımaktalar.

Bu gibi haksız saldırılarda bulunanların bir taraftan da yerel seçimler zamanında belediye başkanlıklarını kazanmak için canhıraş bir gayretle çalıştıklarını gözlemlemekteyiz. Alternatif modeller yaratmak kaydıyla belediye yönetimini kazanma arzusu ve buna girişmeleri tabii ki onların doğal hakkıdır. Ama burada soru şudur. Bunlar kazanacakları belediyelerde ne tür işlerle uğraşacaklardır? Halka ne gibi alternatifler sunacaklar? Bunların kazanacakları büyük ihtimal dahilinde olan belediyelerin birer devlet kurumu oldukları ve anayasal ve yasal mevzuatlarla sarılı ve sınırlı oldukları gerçeğini bilmiyor olamazlar? Şimdi kazanılacak belediyelerde mevcut yasalar dikkate alınmadan çalışma yapmalarının mümkün olmadığı çok net olmasına rağmen neden belediye yönetimine aday oluyorlar? Yerel yönetimleri kazanmakla devrim yapmak veya ezilen ulusun kendi kader tayin hakkı olan bir devlet kurmak mümkün olmadığına göre neden belediye yönetimlerine talip olmaktadırlar? Yok eğer böyle bir yaklaşımımız yok ve elbette belediyelerde halka hizmet edeceğiz diyorlarsa, o halde Dersim yerel yönetimine bunca kara çalmanın, yaptıkları iyi işleri yok saymanın mantığı nedir? Kürt siyasal hareketi onlarca belediyeyi yönettiği yıllarda politik ortam göreceli olarak yumuşaktı. Devletle Kürt siyasal hareketi arasında önemli görüşme trafiği işliyor ve Kürt sorununa “barışçıl çözüm” bulmaya yönelik beklentiler çok yüksekti. Belediyeler bugünle kıyaslanmayacak kadar rahat ortama ve imkanlara sahipti. Ama buna rağmen örnek bir model dahi yaratamadılar. Bunun halka mantıklı bir açıklamasını yapmadılar.

Özet olarak Dersim yerel yönetimi Ovacık deneyiminden bu yana alternatif bir model olarak ülke ve ülke dışında kabul görmüştür. Bu bir gerçektir ve kabul gören bu model devrimci-demokratik muhalefet için önemli bir kazanımdır. İçerde, dışarda kabul gören bu model ezilenler içinde karşılık bulmuş, gelecek yaşama ilişkin inandırıcı mesajlar vermiştir. Bu mesajın içeriği nettir. Bir ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiğinin açık mesajıdır bu. Tekrar edelim ki kendisinden önceki kayyımın bıraktığı yüz milyona yaklaşan borca ve bundan kaynaklı çok büyük imkansızlıklara rağmen bunlar başarılmıştır. Hatırlatmak özellikle önemlidir. Bir dönem için dünyada en güçlü ekonomileri bile zora sokan pandemi salgınının getirdiği zorunlu kapanmanın yarattığı iş yapamamanın olumsuzluğu gibi somut durumu da ayrıca not etmekte fayda var.

Uzun uzun değil ama Dersim’de yürütülen Devrimci, Halkçı Yerel Yönetimler anlayışıyla yürütülen çalışmaların hiç değilse bazı uygulamalarını hatırlatmak faydalı olacaktır. Bugün dünyayı ekolojik çöküşün sınırına getiren sermayenin ve paranın hükmünün ağa olduğu koşullarda Dersim’de işsizlikle, yoksullukla cebelleşen halkın bir bölümünü tarımsal üretime katmayı başarmıştır. Üretimin yanı sıra oluşturulan onlarca kooperatif üzerinden üreten emekçinin alın terini tefeci tüccara karşı korumakla kalmamış, doğayla barışık üretilen temiz, ucuz ve doğal gıdayı, yine üreten emekçilerle beraber tüketim kooperatifleri ağı üzerinden çeşitli illerde halka ulaştırmaktadır. Tek başına kooperatifleşme bile başlı başına devrimci-halkçı bir alternatif olmuştur. Kim ne derse desin bu ve benzer alternatifler aslında komünistlerin ekonomik, sosyal, kültürel yaşama ilişkin öngörülerini ve neler yapabileceklerinin canlı ve somut ve canlı bir örneğidir.

1 Mayıs ücretli tatil ilan edilmiştir. 1 Mayıs Anıt’ı dikilmiş ve 1 Mayıs Anıtı’nın olduğu tek il Dersim’dir. 15/16 Haziran Büyük İşçi Direnişi günü işçilere ücretli tatil ilan edilmiştir. Dersim’de işçilerin günlük çalışma süresi 7 saate indirmiştir. Bu Türkiye-Kuzey Kürdistan’da ilktir! İşçilere ödenen en yüksek ücret Dersim Belediyesi’ne aittir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ücretli tatil günüdür. Belediyede çalışan kadınlara regl izni hakkı vardır. Suruç’ta katledilen düş yolcularımızın anısına anıt yapılmıştır. Taşıma ve su ücreti en ucuz il Dersim’dir. Öyle ki, Dersim halkı belediyede toplanarak, yönetime, ilimizde “taşımacılığa zam yapın” önerisi getirmiştir. Bunun bir ilk olduğunu biliniyor olmalı. Bu ise tüm eksikliğine ve yetersizliğine rağmen halkla yönetim arasında dayanışma, paylaşma ve duyguda ortak anlamlarda birleşmenin kıymetine işaret etmektedir.

Açıkça söyleyelim ki komünistler Dersim’in her derdine derman olduklarını iddia etmedi, etmiyor. Ki mevcut burjuva sistem kuşatmasında, bir belediye üzerinden böyle bir iddiada bulunmak, burjuva sistem içi mantıktır. Öznel ve nesnel durumun tetiklediği eksiklikler, hatalar ve yetersizlikler var. Bunların bir bölümü komünistlerin kendisinden kaynaklıyken, önemli bir bölümü ise faşist kuşatmadan ve kısıtlı belediye gelirlerinden kaynaklıdır. Beklentimiz odur ki dost güçlerin yıkıcı ve kara çalma politikalardan vaz geçerek, dostça davranmalı ve yapılan güzel işleri eğip-bükmeden sahiplenmeli, yapılamayanları ise ortaklaşarak hem de daha iyisini yapmaya çalışmak olmalıdır. Ezilen halk kitleleri devrimcilerden yurtseverlerden bunu bekler. Amacımız başlı başına Dersim’de yürütülen çalışmaları konusunu tartışmak değil. Aksine, bir avuç tekelin dünyayı esaret altına alan yıkımına karşı, devrimci-halkçı örnek modeli anlatarak halkın bu üretilen sefalete mecbur olmadığından haberdar etmektir.

Kazanılan mevziilerde inandırıcı alternatifler geliştirmek sistemin çürümüşlüğünün siyasal olarak teşhir edilmesinin en somut parçasıdır

Şimdi tekrar biraz geriye dönerek bunların yazmamızın kıymeti şuradadır. Sermaye şiddet ve yıkım üretiyor. Paranın hükmü insanı esir almıştır. Bu hükmü kırmak gerekiyor. Kapitalizm açlık ve sefalet üretiyor. Yarattığı derin sınıf ayrışmasının bir sonucu olarak sermayenin kendisi de yarattığı duvarların arkasına gizleniyor. Özel, lüks ve şatafatlı semtlere kapatıyor kendisini. Bu semtlerin çevresine konumlandırılan özel güvenlikler, kameralar, yasaklar fiziki duvarlardan daha güçlü duvarlardır. Fakat bu duvarların zayıf olduğunu ve yıkılacağını biliyor olmalılar ki yasalara ve yüksek güvenlik önlemlerine başvuruyorlar. Saldırgan yasalardan güç alarak her türlü hak gaspına başvuruyor. Hatta çoğu yerde (Türkiye bunun en çarpıcı örneğidir) kendi koydukları yasaları, kazanılmış anayasal hakları kullanmaya bile tahammül edemiyorlar. Çok çeşitli yasalarla takviye edilmiş yönetim aygıtlarına rağmen zayıf olduklarının farkındadırlar. Bu nedenle korku imparatorluğuna ihtiyaç duymaktalar. Ama unutmayalım ki, bu yıkım öyle kendiliğinden olmayacağını onlarda, bizde biliyoruz. Devrimci özne güçlü ve inandırıcı biçimde devreye girmeden bu katı gerici mekanizmayı parçalayıp atmak mümkün değildir. Kapitalist zorbaların sömürü sahalarını gönüllüce terk etmedikleri tarihte tecrübelerle sabittir. Komünistler ve yurtseverler, demokratik güçler bu nedenle hazırlıklarını çok yönlü ve zengin araçlar kullanarak yapmak gayretinde olmalıdır.

Sömürü ve zorbalık savunucusu durumundaki faşist-militarist aygıtların yıkılışını hızlandırmak için çok çeşitli, değişik devrimci-demokratik araçlar devreye koymak elzemdir. Demokratik hareketlerin yerel yönetimlerde ortaklaşarak güçlü ve daha fazla sayıda mevziler kazanması gayet mümkündür. Dahası kazanılan mevziilerde inandırıcı alternatifler geliştirmek aslında sistemin çürümüşlüğünün siyasal olarak teşhir edilmesinin en somut parçası olacaktır. Bazen bir makale ile bazen bir sözle ile bazen de yaptığın örnek işlerle teşhir etmiş olursun. Devrimci yaratıcılık gerektiren bu noktayı kavramadan ve pratikte gereği yerine getirmeden halk kitleleri devrimci başkaldırıya hazırlanamaz.

 Teorik olarak devrimci çevreler genelde devrimci yaratıcılıktan söz ederler ama yeni denemeler, yeni araçlar, yeni mevziler söz konusu olduğunda iş sarpa sarar. Hem grupçuluk denilen illet hastalıktan hem de genel geçer statik çalışma alışkanlıklardan dolayı bunları küçümserler. Halkçı-devrimci Dersim yerel yönetimine yaklaşımdaki yanlış tutumun esasen bundan kaynaklı olduğunu görüyoruz. Doğrusu bu çocukluk hastalığının da gerisinde kalan ilginç durumdur. Dünyayı değiştirme iddiasında olan devrimci bir hareketin sahip olduğu bilgiler şayet devrimci tarih bilincine, tecrübesine dönüştürülmez, ve bu bilgiler sağlam deney ve tecrübelerle pekiştirilip daha üst seviyeye sentezlenmez ise geçmiş sosyalist uygulamalardaki yanlış ve eksiklikleri alt etmek ve arınarak daha iyisini yapmak asla mümkün olmaz. Yani bu durumda yıkılmayı bekleyen çürümüş sistemi yıkıp aşamayız. Diyalektik ve tarihsel materyalist görüş açısı bugün için bir kez daha bu gerçeği atlanamaz bir görev olarak önümüze bırakmıştır. Bu görevlere sahip çıkarken işimizi ciddiyetle yapmalıyız.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler