Devrimci kalmak iyidir. Devrimci kalmak, dünya görüşüyle alakalıdır. Bu dünya görüşünü benimsemek ve yaşamda ezilip sömürülen kategoride yer alıp bu sınıfın değerlerini taşımak devrimci kalmaktır ki, bu küçümsenemez bir duruştur. Özellikle devrimci geçmişine küfredip onunla köklü bir hesaplaşmaya girerek diplere kadar savrulan ve bencil yaşama saplanıp çıkar ilişkilerini değer edinenler düşünüldüğünde, değerlerini koruma zeminide devrimci kalma tavrı hiç küçümsenemez. Özel mülkiyet dünyasının bireye sunduğu nimetler düşünüldüğünde devrimci kalmanın değeri daha da anlam kazanır. Lakin devrimci kalmak yetmez. Devrimci kalmak, özünde objektif devrimcilik kategorisidir. Esasta da sınıf kökeni ve niteliğine ya da sınıf pozisyonuna bağlı bir devrimciliktir. Bu anlamda devrimcilik, esasta bilinçli tutum olarak ve sübjektif olarak doğrudan devrimci görevleri gerçekleştirmek, bu çalışmalar içinde aktif olarak yer almaktır. Dahası, devrimcilik tam anlamıyla değiştirme eylemi ve pratiğine girmektir. Bunun en somut ve en gerçek biçimi örgütlenmek; devrimin örgütlenmesinde bulunmaktır.O halde, devrimcilik yapmak, yani devrimci örgütlerde örgütlenerek devrimci görev ve çalışmalara katılmak, salt devrimci kalmaktan çok daha iyi ve ileridir. Devrimci kavramının objektif ve kendiliğinden hali olan sınıf pozisyonundan edinilen biçimi, bilinçli tercih ile değiştirme pratiğine dayanan ve devrimin görevlerini örgütlü mücadele ile yürüten siyasi karakterdeki devrimcilik biçimine ilerletilmesi elzemdir.
Bu neden önemlidir? Bir; devrim bir avuç profesyonelin kendi başına gerçekleştirebileceği bir eylem değil, fakat onların önderliğine muhtaç olan bir süreç olarak, bizzat kitlelerin eseridir. İşçi sınıfı ve geniş halk kitleleri katılmadan devrim olmaz. Onlara rağmen devrim olmaz, olsa da mantığına uygun bir anlam taşımaz. O halde, sınıf pozisyonu itibarıyla kendiliğinden ya da objektif olarak devrimci olan kitlelerin örgütlenmesi ve kitleler içinde örgütlenerek onların devrime seferber edilmesi şarttır. Devrimci örgütlenme ne kadar büyür ve kitleleri sararsa, devrimci görevler ve devrim o kadar kolay gerçekleştirilir. Kitlelerin tümden bilinçli siyasi devrimciler haline getirilmesi, en azından devrimin ilk aşamalarında bir hayaldir. Kitleler güvendikleri, inandıkları ve çıkarlarına yanıt veren öncü-önder güçlerle birleşip o hareketlerin peşinden giderler; devrime katılırlar. Mevcut düzenden rahatsız olmaları onları devrimci parti-örgütlere yakınlaştırır, onlarla birleşmelerine neden olur. Devrimin gelişmesi veya kitlelerin devrime katılıp tarih yazması böyle olur.
İki; dolayısıyla esas mesele, kendiliğinden-objektif olarak devrimci olan kitlelerin bilinçli devrimciler haline getirilmesinden çok, devrimin pasifleşerek veya aktif mücadeleden çekilerek devrimci kalan dinamiklerini bilinçli devrimciler haline getirip örgütlü mücadeleye katılmalarını sağlamak ve devrimci çalışmalara kazandırmaktır. Burada mutlaka yoğunlaşılması gerekmektedir. Çünkü, geniş kitlelerin örgütlenmesi, devrim saflarına çekilip seferber edilmesi ancak güçlü bir devrimci parti-örgütün varlığıyla olanaklıdır. Güven veren, gelişip büyüyen, devrimci çalışmalarda etkinliği his edilen bir hareket niteliği ve niceliği yaratılarak kitlelerin devrime seferber edilmesi başarılabilir. Kitlelere önderlik yapacak güçlü bir örgüt yaratılmadan kitlelerin harekete geçirilmesi tam olarak başarılamaz. Ve çünkü, devrimci örgüt ve mücadeleye katılmış, şu veya bu sebeple mücadele ve örgütlülük dışında kalan bilinçli devrimcilerin sayısı kendi başına bir kitleselliktir; niceliktir, niteliktir. Bu bilinçli devrimci nitelik ve nicelik potansiyelinin yeniden devrimci mücadeleye kazandırılması, başlı başına bir kitleselleşmedir, devrimci örgütlenme ve mücadelenin ileri çekilmesidir. Bunun için bu nokta üzerinde yoğunlaşılması ertelenemez bir görev ve zorunluluktur. Hazır devrimci militan, dinamik ve güç potansiyelinin es geçilmesi devrim örgütlenmesi adına af edilemez.
Atıl-pasif duruma düşen devrimcilerin tümden kazanılması mümkün olmayabilir. Ancak devrimci örgüt-örgütlenme ve örgütlü mücadelenin geliştirilerek büyütülmesi, nicelik ve nitelik olarak ileri çekilmesi yalnızca bu kesimler üzerinden mütalaa edilemez. Bu kesim içinde küçümsenemeyecek bir bölüm örgütlü mücadele ve değişik örgütsel kurumlarda yer alabilecek devrimci kapasite ve diriliğe sahiptir, önemli oranda hazırdır ve yeteneklidir. En yakın ve yatkın olan kesimlere gitmek önceliklidir ve bunların örgütlenmesi için somut çaba sarf edilmelidir. İhmal etmek örgütlenmenin mantığına terstir.
Dahası, mevcut olarak devrimciliği ve devrimci görevleri sahiplenen, çeşitli biçimlerde bu perspektife sahip olan ama ayrı kalan, gurup, çevre ve oluşum biçiminde bilinçli devrimci güçler vardır. Esasta parti güçleri olarak ayrı ve dağınık kalan güçlerden bahsetmekteyiz. İşte bunların bir çatı altında birleşmesi, örgütlü devrimci mücadele ve partimizin nicelik ve nitelik olarak ilerletilmesi, güçlendirilmesi demektir. Atılacak veya atılması gereken adımların öncelikli adresleri bunlardır, bunlar olmalıdır. Devrim ve mücadelenin gelişip ilerlemesini isteyen her samimi devrimci bu birlik kaygısını taşımak durumundadır. Birliklerin geliştirilmesi devrim kaygısı temelinde, devrimci ilke ve demokratik normlar zemininde yürütülebilir bir süreçtir. Bundan sakınmak-kaçmak anlamsızdır. Her ilgili taraf, kendi perspektifini ortaya koyarak bunu egemen kılma hakkına sahiptir. Bir dayatma, ön şart ve tek taraflı iradenin olmadığı, tamamen demokratik tartışma şartlarının egemen olduğu koşullar, birlik için veya birliğin hangi ilke ve esaslarda gerçekleştirileceğini karara bağlama platformu olarak işletilmesi mümkündür, yeterlidir. İdeolojik mücadeleden bağımsız bir süreçten bahsetmiyoruz yani. Mutlak bir birlikten ya da birliğin her şeye rağmen gerçekleşmesinden bahsetmiyoruz. Birliğin olup olmayacağı tartışma-ideolojik mücadele süreciyle neticeye bağlanır. Ama ideolojik mücadele yoluyla birliğin sağlanabileceğini, nüansların birlik önünde engel olmadığını söylüyoruz. Her şeyden de önce birlik iradesinin olması gerektiğinden, bunun öneminden bahsediyoruz. Birliğin gerekliliğinden ve birlik kaygısı taşımayanların devrim kaygısının da olmayacağını söylüyoruz.
Biz, partinin güçlenmesi, mücadelenin ilerlemesi ve devrimin gelişmesini tasa ediyoruz. Birlik anlayışı ve ısrarımızda menfi bir çıkar yok iken, hiç bir küçük hesaptan da söz edilemez. Yoldaşlarla birleşmekten, devrimcilerle ortaklaşmaktan ve devrim mücadelesinin gelişip büyümesinden başka bir hesabımız ve sevincimiz olamaz.
Programsal farklılıklar ileri sürdüğümüz birlik anlayışı ve tavrımızın önünde engel olarak değerlendirilebilir. Buna dönük yaklaşımımız, muhataplar arasında gördüğümüz ilgili kurum ve yapıların donuk-cansız organizmalar olmadığı, düşünce-fikir anlamında dinamik oldukları, dolayısıyla dinamik olan her durumun değişimlere açık ve gelişmelere kapalı olmadığı gibi, ilgili muhatapların da bu dinamik olup, iç dinamiklerine uygun olarak yeniliklere, değişime, gelişmeye açık olduğu, bizlerin de aynı biçimde değişim, gelişme ve yenilenmelere açık olduğu gerçeğinden hareketle, tartışma yürütmenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bizim fikir dinamizmimiz yok, aynı yerdeyiz ve ilerlemeye-değişmeye ve elbette değiştirmeye de niyetimiz yok diyenler olursa, bunları pratiğin ikna gücüne havale ederek anlamsız bir ısrar göstermeyiz. Ama bizi ikna edip değiştirme iddiası veya derdi olanların ve aynı zamanda değişip ilerleme derdi olanların birlik tartışmalarına olumlu yaklaşması son derece olağandır.
Birlik yapmak için tartışıyoruz tabiki. Ancak tartışma önerimiz mutlaka birlik olacak önerisi değildir. Tartışma gereklidir, tartışalım diyoruz. Bizleri eleştirenlerin birlik konusunda da bir şeyler söylemesi gerekir. Yaşanan kimi polemikler iyi değil elbet. Lakin bizlerin tercihi değil, bizim çekildiğimiz alandır. Ki, sarf edilen sözler, suçlama veya teşhir zemininde yürütülen eleştirilere yanıt verme hakkımızı kullandık, kullanıyoruz. Maruz kaldığımız yıpratıcı dil, haksız suçlama ve teşhir tutumları karşısında sessiz kalmamız istenmemeli-beklenmemelidir. Biz birlik anlayışı ve tartışma önerileri yaparken, bazı muhataplar tarafından teşhir edici polemik yazıları servis ediliyor ki, bu tavrın rastlantı olamayacağını düşünüyoruz. Eğer polemik yürütülecekse, birlik konusunda da yürütülsün. Neden birlik konusunda görüş beyan edilmiyor, neden ısrarla birlik tartışmasından kaçılıyor. Yürütülen polemiklerden ve kullanılan dilden de anlaşılıyor ki, birlik diye bir kaygı, bir fikir, bir tartışma gündemlerinde yok. Ve kuşkusuz ki, bu tavırla birlik gerçekleştirmek de hayli zor. Buna rağmen birlik tartışmasının yürütülmesi yanlış değil, doğrudur, ihtiyaçtır. Ve elbette birlik muhatabımız geniş yelpazedir, sadece ve esasta birlik kapılarını sıkıca kapatma eğilimi yansıtanlar değil.
Hatalarda ısrar edenlerin varacağı yer daha büyük hatalardır. Hatalarını doğru çıkarma iradeciliği ve zorlamasıyla hareket edenlerin ulaşacağı sonuç doğrular değil, yanlışlardır. Başkalarının hatalarıyla ilgilenildiği kadar, kendi hatalarımızla da en az o kadar ilgilenmemiz şarttır. Değişim ve gelişmeye karşı çıkmak diyalektiğe karşı çıkmaktır. Değişim durum değiştirmektir, nicelik ve nitelik değiştirmektir, ilerlemektir, yenilenmektir. Bütün bunlar, bazı şeylerin terk edilmesi, eskiyen şeylerin bırakılması ve bunlar yerine yeninin koyulması anlamına gelir. Bu yapılmadan örgüt-örgütlenmenin geliştirilmesi, çalışmaların ilerletilmesi sağlanamaz. Eskiyi, yanlışı ve hatayı bağrına sıkıca yerleştiren ve koruyanlar, yaşama-diyalektiğe ve elbette siyasi gelişmelere, toplumsal süreçlere ayak uyduramazlar. Sistemli hataların ve bir çok anlayış hatalarının temeli, köklü doğru-yanlış muhasebesinin yapılmamasından ileri gelmektedir. Tıpkı, onlarca yıl kongre gerçekleştirememenin, program ve temel fikirlere dönük tartışma yürütmeyi engellemesi gibi.
Biz, muhasebemizde kendimize dönük köklü eleştiriler-özeleştiriler yaptık, neyi neden yanlış yaptık sorununa belli bir cevap verdik ve hatalarımızı çekinmeden açıklayabiliyoruz. Aynı biçimde hatalarımızın eleştirilmesinden de asla rahatsız olmuyoruz. Ki, hatalarımızı kabul etmekten sakınmıyoruz. Hatalarımızdan korkmuyor, onları saklama ve savunma gereği duymuyoruz. Bilakis, ‘‘bir partinin ciddiyeti hatalarına karşı yaklaşımında açığa çıkar‘‘ bilincini kılavuz alıyoruz. Hatalarını saklayan ve savunanlar objektif olarak onları büyütenlerdir. Biz hatalarımızı düzeltmek istiyoruz. Onun için de onları saklamıyor ve her vesilede hatalarımızı kabul ediyoruz. Lakin salt hatalar üzerinden yürütülen bir siyaseti ve salt hatalar zemininde sürdürülen alakayı da sağlıklı bulmuyoruz. Bu konuda genel bir önerimiz, her kesin geçmişini muhasebe ederek, hatalı siyaset ve doğrularını ortaya koymasıdır. Ki, kayda değer bir gelişme sağlanabilsin. Bu muhasebe yapılmadığı ve sonuçlar ortaya konulmadığı taktirde, geçmişe dair ne varsa tutucu bir şekilde savunulur. Dolayısıyla hatalar tekrarlanarak büyütülür. Ve bütün bunlar da örgütsel işleyiş ve disiplin temeline oturtulur. Bu engelin ifade etmenin önünden kaldırılması ve özgür ifadenin önünün açılması için, muhasebe yapmak temel bir gereksinimdir. Bu gereksinim karşılanmadan fikirlerin, değişimin, yenilenmenin önündeki engeller kaldırılamaz. Doğulan tarihe mutlak bağlılıkla çakılıp kalınır ve donup durulur orada. Oysa yaşamın ağacı yeşildir.