Devletin çekirdeğine hakim olan sürekliliği sağlanmış “Stratejik Akıl”, kadim ulus ve inançlar için ön gördüğü “Büyük Felâket” senaryosunun son perdesinden bir mesaj vermek istiyor… Bu, “Helâk edilmiş kavimler” sonrası kalan izlerin silinmesi sahnesidir… Toprağın altındayken praksisi yön değiştirmeyen ırkçı bir devlet politikasının, henüz toprağın üstündeyken bir müsamaha göstermek istemeyeceğini anlamak için kâhin olmak gerekmez…
Kadim bir kültüre sahip Kürtlerin ve Alevilerin toplumsal hayatında, mezarlık ritüelleri önemli bir yere sahiptir. Bu kültürel alanlar, kuşaklar arası bellek kuruculuğunun temel köprüleridir. Derin stratejik plan, ilk olarak bu köprülere saldırmaktadır. Alman Nasyonal Sosyalistlerinin “Yahudi Soykırımı” pratiği, çoğunlukla temerküz kampları ve fırınlar örneğinde olduğu gibi “Yerin üstünde”, hızlı işleyen kaba mekanik bir çalışma özellikleri gösterirken, “İttihat ve Terâki” den beri devlet resmi ideolojisi olan “Turancı Doktrin”in iş yapma yeteneğinin epey derinleştiği ve soykırım politikalarında “uzmanlaşmaya” gittiği görülüyor…
Türk siyasi muhafazakâr/milliyetçi yelpazesinin dayandığı tarihsel toplumsal reaksiyon merkezleri, kadim Anadolu ve Mezopotamya kavimlerinin ötekileştirilmesi, hatta hastalık düzeyinde karşılıklı düşmanlaştırma esaslarına dayanır. Bu durum tarihsel sosyal yasaların alay konusu olabilecek kadar ahmakçadır. İnsansal yabancılaşma ve akıl tutulması öyle bir noktadadır ki, adeta Türklükle alakası olmayan yapay bir “Devlet Türkçülüğü” söz konusudur… Hâlbuki ki bu kadim topraklarda bırakın diğer halklarla, Türk halk orjinli esaslarla tam uygunluk göstermiş, bir yönetsel erk formasyonu ortaya çıkmamıştır… Anadolu Bey ve Hükümdarların egemenlik faaliyetleri üzerinden geliştirilen bir “Tarih Kuramı”, Türkmen ve diğer halkların tarihsel kültüründen kopuşun Exremist Burjuva versiyonudur… Tarihin oluşmasına müsade eden toplumsal yasaların biyo kimyası, bizzat halk tabakalarının öz yaşam etkinliği etrafında cereyan eden, ter, kan, gözyaşı, ateş, barut ve kılıç ile mayalanan sınıflar kavgasının tam orta yerinde döllenir… Evet doğrudur, bir ressamın kendi tablosuyla ilişkisi, bize doğanın sayısız sayıda ki bir tek manzarasını verir belki ama, bütün farklı tarih yorumculuğuna karşın, nesnelerin öz geçmişinin hikayesini, “Diyalektik Tarihsel Metaryalist” yasalar yönetmiştir… Tarih yasalarının nasıl oluştuğu ve işlediği meselesi, bizim siyasi tercihlerimizin ötesinde var olan bir nesnel gerçekliktir… Mesâla bizim Fırat nehrinden uzaklaşmış olmamız ya da onu hiç görmemiş olmamız, orada kendi iç atomik fizik yasalarıyla çalışan bir nehrin varlığını değiştirmez… Ölü gömme ritüelleri ve mezarlık motifleri, kültür tarihinin birinci elden verileridir.
Mezarlık kalıntılarıyla oynama siyaseti, 1930’lardaki, Sümer ve Hitit uygarlıklarının tarihsel hırsızlığına yaslanan, “Türk Tarihi Kurumu Tezleri” ve “Güneş Dil Teorisi” gibi faşist histerik kuram arayışları sonrasına dayanır… İlk olarak Rum ve Ermeni mezarlıkları hedef alan bu yıkıcı doktrin siyaseti, seksen ve doksanlar da koç başlı, cura ve devri daim gülü motifi “Tarihi Kızılbaş” mezarlara ve giderek Kürt sembol ve dil motifli olanlara doğru yönelmiştir. Günümüzde önemli Kamu binalarının birçoğunun, yerlerinin eski Ermeni mezarlıkları olması tesadüf değildir… Eskiden halkların geçmişinden gelen belgeler imha ediliyordu, son zamanlarda ise halkların geleceğe bıraktığı belgeler yok ediliyor…