Heisenberg’e göre doğanın doğası ontolojik bir belirlenimsizlik içerisindedir. Her türden varoluşun doğası belirlenimsizlik içerisindeyse eğer, kavramların kendisi, politik seçenekler ve eylemlerin sonuçları da büyük ve daimî bir belirlenimsizlik içerisindedir o halde.
Zaten Heisenberg gençliğinde Nazi partisi üyesi olma nedenini tamda demin bahsettiğimiz kuantum teorisinin bu neo idealist yorumuyla açıklamıştı. Yani doğanın ve dolayısıyla toplum yasalarının doğası nedeniyle birey ve topluluklar önlerinde buldukları politik seçenekleri indeterminist (Nedensel olmayan) bir şekilde deneyimlerler. Eğer ölçümün kendisi, zerreler dünyasının içsel ilişkilerinin niteliğini belirleyen doğal bir ereğe dönüşüyorsa, düşünceden önce gelen bir maddede hiçbir zaman olmayacaktır. Bu anlayışa göre; biz eğer bir atom altı parçacığın konumunu ölçerek hızını ölçemeyecek bir belirsizliğe sürüklediğimizde, bir fenomeni farklı bir şekilde maddeleştirmiş olmaktayız. Yani iç ilişkilerin muhtevasını açığa çıkarma yönlü faaliyetler, maddelerin ontolojik gerçekliğinin yarısını oluşturmaktadır.
İnsanın varlığı dışında doğa spesifik fenomenlerden oluşmaktadır. İnsan bunların doğasını anlamak için müdahale ettiğinde spesifik fenomenler dünyasındaki maddeleşme ile ilgili sorunsallık sadece kısmi olarak çözümlenmektedir. Günümüzdeki post modern solun yaşadığı düşünsel eklektizm böyle bir doğa anlayışından beslenmektedir. Eski yüzyılda, modern sanayi sonrası oluşan sınıf mücadelesi literatüründeki oportünizm kavramı, reel sosyalizmin yenilgisi sonrası yeniden soyutlanması üzerinden karmaşık yeni bir senteze varmıştır. Eğer bir birey ya da örgüte göre hiçbir madde etkileşimi öncelemiyorsa, önden var olan hiçbir gerçeklik belirtisi ortaya çıkamayacağı gibi, tabiatıyla hareketi tanımlamak için anlamları olan hiçbir kavram da ortaya çıkmayacaktır. Maddenin doğasını ontolojik bir duyarsızlığa sürükleyen bu anlayışların, proletaryanın nesnel üst anlatım metinlerine gereken saygıyı göstermesi beklenmemelidir.
Yazar Engin Erkiner, kuantum dalgalanmalardan yola çıkarak sanal parçacıkların diyalektik materyalizmi çürüttüğünü öne sürerek tamamen İngiliz ampirizminin etkisi altında olduğunu göstermiş oluyor. Uzaydaki vakum alanda ya da hiçlik içindeki epistemolojik belirsizlikleri ontolojik belirlenimsizlik ilan etme yönündeki acelecilik, tamamen maddenin sadece deneylerde ampirik olarak ortaya çıktığı tekil durumlara indirgenmesinden ileri gelmektedir. Kuantum alan teorisinin konusu olan boşluğun enerjisinin sıfıra yaklaştığı durumlarda tekil bir sanal parçacığın davranışı yerine, tümel anlamda bütünün birbirleriyle ilişkileri bağlamında ele alındığında enerjinin korunumu yasasının ihlal edilmediği anlaşılacaktır.
Çarpıtılmış kuantum ontolojinin Marksist ontolojiyi yapı söküme uğratma yönündeki anlayışlar, gözlenenle gözleyen şeyin ya da daha başka bir ifadeyle; maddeyi ölçen insanın düşüncesiyle, ölçülen maddenin kendisinin birbirine karışmasından ortaya çıkan yarı yapay bir gerçeklik üretiminden türemektedir. Kaldı ki matematik maddi dünyanın sahip olduğu yasaların kendisi değildir. Aksine maddi dünyanın bir ürünü olarak matematiğin gelişimi bu yasalara tabi olmak zorundadır. Zaten yazar Erkiner; “Matematik önceden bilmek demektir.” diyerek, Kant’ın idealist matematiğinin etkisi altında hareket ettiğini ilan etmişti. Biz tabi ki matematiğin önceden hiçbir şey bilemeyeceğini iddia etmiyoruz. Ama bunun genelleştirilmesinin sonuçları kaçınılmaz olarak maddenin yerine öznel düşüncelerin almasıyla sonuçlanacaktır.
Mesela Engels bir matematik uzmanı olmamasına rağmen kendi döneminde çözüm bulunamamış olan “Limit” kavramını hangi bilgiyle doğru bir şekilde analiz etti? Kuşkusuz Engels dönemin matematikçilerinin temel bir biçimde tartıştıktan bu konuya diyalektik yöntemin felsefi yorumuyla ulaştı. Bizim bu durumdan anladığımız en önemli şey; doğru bir felsefeye sahip olunamadan matematiğin gelişim evrelerinde ortaya çıkan krizlerin aşılmasının mümkün olmayacağıdır. Enternasyonal proletaryanın seçkin önderlerinden Peru Komünist Partisi başkanı Gonzalo (Abimael Guzman) bir felsefe profesörü olarak devrimci felsefenin matematikten önce geldiğini boşuna söylememişti.
Yeri gelmişken bir örnek daha verelim. Yazar Erkiner; “Huble teleskopu çıktıktan sonra evrenin genişlediğini anladık. Engels farklı demişti, bu durum kabul edilmelidir” demektedir. Bakınız Başkan Gonzalo bu soruya nasıl cevap vermektedir? Descartes de bulduğu; “Apaçık bir bilgiye varmak için şüphe duymamız gereken metodik şüphe” yaklaşımını bu son evren kuramına uygulayarak; evrenin şişerek konsantrasyon noktasına gelme iddialarına her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğu sonucunu doğurduğu için itiraz eder. Bu durumun evrenin bildiğimiz kısmı için geçerli olabileceğinden hareketle yapılan şeyin, bildiğimiz az şeyi genellemek anlamına geldiğini belirtir. Evet doğrudur, uzaktaki gök cisimlerinin tayfının kırmızıya doğru kayması evrenin genişlediğine dair bir bilimsel kanıttır ve bizim bunu kabul etmemizden dolayı korkulacak bir şey yoktur. Ama anlayamadığımız şey, Engels den sürekli bilimsel yeni bir şeyler keşfeden bir olgucu olmasını beklemesidir. Yine tarih biliminde bir sapma olan anakronizme düşmektedir. Engels doğanın diyalektiğini yazmak için kendi döneminin üç yüzden fazla bilimsel keşif, tartışma ve kuramını incelenmişti. Kendisi zaten bu bilimsel olguların bir gün değişebileceğini biliyordu.
Doğanın diyalektiği tümel bağlamı tarif eden bir bilim yöntemidir. Doğada, düşüncede ve insan toplumunda ortaya çıkan hareketin genel yasalarını keşfetme ereğine sahip bir bilimsel yöntemi pozitif bilimlerin ampirik gelişiminin tekil sonuçlarıyla yargılamak kaba bilimcilik bağlamında Diyalektik Materyalizmi yeterince anlamamış olmak anlamına gelmektedir. Diyalektik Materyalizmin doğanın içerdiği tikel bağlantılara olan ilgisi, bu bağlantıların tümel ile olan ilişkisi bağlamında oluşan daha büyük bir tabloyu anlama düzeyindedir. Mesela Engels’in ısı nesnesine olan kurgusal yaklaşımı, evrenin temelini oluşturan termo dinamik yasalarıyla karşılıklı ilişkisini kavrama şeklinde olmuştur.
Engels döneminde geçerli olan “Kant ve Laplace” evren tasarımında çalışan diyalektik yasaların şimdiki “Bing Bang” evreninde çalışamayacağını hangi safdil iddia edebilir? Engels’in kendisi zaten doğa ve toplumun tam sistematik bilgisine ulaşılamayacağının farkındaydı. Engels’in zamanında olduğu gibi günümüzde de ortaya çıkmış olan yeni bulgu ve kuramlar zamanla olumsuzlanacaktır. Mesela Heisenberg’in “belirsizlik” yasasının 95 yıldır felsefede Kantçılığı canlı tutmasının idealist sonuçları, önümüzdeki yüzyılın yeni bir buluşuyla tamamen rafa kaldırılabilinir.
Biz komünistler açısından doğanın bilinebilirliğinin mümkün olmasının bir son durağı yoktur. Her şeyi kapsayan ve bunu bir daha değişmeksizin yapan bir tarih ve doğa bilgisi sisteminin diyalektik mantığın temel yasalarıyla çeliştiğini bizzat benzer sözlerle Engels ifade etmiştir. Yani bir bilimsel gelişme olduğunda mutlak bir gerçekliğin hiçbir zaman görünmeyeceğini ve ortaya çıkan göreli gerçekler aşıldığında ise bir başka gerçekliğe varacak çelişkilerin çözümlenmesi zorunluluğunun kapıyı çalacağından bahsetmektedir. Şimdilik son sözü yine Başkan Gonzalo’ya bırakıyoruz; “Bu bir daire değil, Marksizm gelişmeye devam edecek diyalektik bir süreçtir. Bu bizi kapalı olan tüm felsefi süreçlerden ayırır.”