Bizimle iletişime geçin

Kültür-Sanat

Abdullah Goran

Abdullah Goran, modern batı şiiri ile klasik Kürt şiirinden güç aldı. Kürt şiirinin biçim, öz, uyak ve müzikalite bakımından modernleşme yönünde değişimine, Nali geleneğinden kısmen kopuşuna yol açtı.

 Şair Goran’ı, yirminci yüz yılın ilk yarısında modern Kürt edebiyatının baş kurucusu olarak görüyoruz. Romantik dönem diyebileceğimiz ilk şiirlerinde, Klasik Kürt şiiri ile Namık Kemal ve Tevfik Fikret gibi ünlü Osmanlı şairlerinin renkleri var. Sadece bunlar değil, doğrudan İngilizce okuduğu şairlerin, Fransız devrimine veya bağımsızlık savaşlarına romantik bir tutkuyla bağlı olan William Wordsworth, Lord Byron, Percy Bysshe Shelley ve Oscar Wilde gibi simaların eserlerinden de esintiler ve renkler var. 

 Goran’ın iki büyük avantajından biri Kürtçe, Arapça, Türkçe ve İngilizce bilmesi ve eserleri bu dillerden okumasıydı. Diğer avantajı ise doğrudan halkın bağrından, acılardan ve felaketlerden doğmuş olmasıydı. Bu iki öge, Goran’ın yeteneğinde kurulan şiir binasının taşı ve çimentosu gibidir. Şiiri kurmanın, yaşamın nabzını, bir şiir nabzı haline getirmenin başka bir yolu da yoktur. 

 Goran, 1904’de, Güney Kürdistan’ın Halepçe şehrinde doğdu. Ailesi, Câf aşiretinin Mîrân Bey ezbetine mensup. Dedesi, Farsçayı çok iyi bildiği için Kâtib-i Fârisî lakabıyla tanınan bir edip ve şair. Dedesi ve babası, Câf aşireti reisi Osman Paşa ile karısı Âdile Hanım’ın özel kâtipliğini yapmış. 

 Goran, Türkçe’yi, Halepçe’deki ilkokuldan (Mizgefta Paşa), Arapça ve Kur’ân okumayı da babasından öğrendi. Halkın deyimiyle ‘Feqî Ebdullah’ın 1919’da yaşadığı bir felaket, edebiyat dünyasına girmesinde tayin edici bir rol oynadı. İlkin Güney Kürdistan’ı sömürgeleştirmek isteyen İngiliz emperyalizminin işgali ve buna karşı Şeyh Mahmut Berzenci’nin liderliğindeki Kürt direnişi ortaya çıktı. Bunu, savaş kargaşası içinde ailesinin Havraman köylerinden birine göçmesi ile babasının ölümü izledi. İki yıl sonra da abisi Kerkük’te vuruldu. Şiir zincirliyse, can alıcı olguları özümler. Kandaki kanayan acıyı, yekinme azmini özümler, biçimlendirir kendi örsünde. 

 Abisinin vurulması, el-Medresetü’l-ilmiyye’ye kaydedilen Goran’ın okumasını engelledi. Çok güç duruma düştü ailesi. İki yıl aç ve işsiz gezen Goran, 1925’te Halepçe köylerinde öğretmenlik işi buldu. 1937’ye kadar süren bu dönem, Goran’ın akıl almaz bir azimle, kütüphanelerden yararlanarak dünya ve Kürt edebiyatına yönelmesine, şiir yazmasına, Arapça, Farsça, İngilizce ve Türkçe’yi öğrenip, edebiyatı, özellikle de Türk ve İngiliz edebiyatını doğrudan, onların diliyle okumasına yol açtı. İnsan, çıplaklığını ve tüm yetilerini kuşanıp, dönemin ruhu içinde bir kandil gibi gezinmeye başlayınca durum böyle oluyor işte.

 İlk şiiri, 1921’de, Süleymaniye’de çıkan Pêşgevtın dergisinde yayınlandı. Dünyaya yeniden doğmuş gibi oldu. Bunu, yine Süleymaniye’de çıkan Jiyân dergisindeki şiirleri izledi (1926-1938).

 Goran İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birleşmesi sorununu düşüncesinin merkezine yerleştirmişti. Sovyetler Birliği’ne sempati duyuyordu. 1942’de, Yafa şehrinde İngilizlerin Near East Radio Broadcasting’in Kürtçe bölümünü yönetirken bu görüşlerini orada yansıtmaya çalışınca işine son verildi. Erbil’e döndü ve geçinmek için beş yıl (1945-1950) muhasebecilik yaptı. 1934’te kurulan ve 1940’larla 1950’lerin etkin ulusal ayaklanmalarına ve gösterilerine katılan Irak Komünist Partisi’ne üye oldu. Şiirlerinden ve siyasal hareketliliğinden dolayı tutuklandı. Süleymaniye’de çıkan haftalık Jîn (önceli Jiyân’dı) gazetesinin 1952’den 1954’e kadar yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. 

 İngiliz manda yönetimi Goran’ı takip ve zaman zaman tutuklama işini sürdürdü. 1950’lerin ikinci yarısında, Barış Komitesi üyesi olarak Sovyetlere gitti, Nazım Hikmet’le tanıştı. Çin’i ve Kore’yi gezdi. 

 Goran, komünist partisi yayın organı Âzâdî başta olmak üzere değişik yayınların sorumlusu oldu. Kanser tedavisi için ikinci defa Moskova’ya gitti. Birkaç ay kaldıktan sonra Kürdistan’a döndü. Sovyetlerdeyken yazıp yayınlanmasını istediği şiirlerden bazıları kendisine sorulmadan değiştirilince Sovyetlerle ilişkilerini resmileştirdi. Sorun, Irak askeri diktasının başı General Abdülkerim Kasım’a yönelik eleştirilerin şiirlerden çıkarılması, yani şiirin devlet çıkarlarına kurban edilmesiydi. 

 Modern Avrupa şiiri ile Mevlevi gibi klasik Kürt şairlerinin şiirlerinden güç alan Goran’ın asıl şiir dili, Soraniceydi. Kürt şiirinin biçim, öz, uyak ve müzikalite bakımından modernleşme yönünde değişimine, Nali geleneğinden kısmen kopuşuna yol açtı. İlk dönem şiirlerinde kullandığı arûz veznini kaldırdı, onun yerine Kürt halk şiirinin veznini yerleştirdi. Çabalarını, Kürtçenin Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden arındırılması ve lehçelerin iç içe geçerek birbirlerini özümlemeleri ve tek bir Kürdistan dilinin yaratılması yönünde yoğunlaştırdı. Bu, bir şiir dili çabasıydı aynı zamanda; Sorânîce ile Kurmançinin güçlü ve işlek yanlarını birleştirmek, ölü yanlarını da geri plana iterek tek bir edebiyat dili yaratmak çabasıydı. 

 Goran’ın birinci dönem şiirine klasizm, (Melâyê Cizîrî, Ehmedê Xânî, Hecî Qadirê Koyî iklimi,) ikinci dönemine ise romantizm egemendir. İkinci dönemde doğa ile insan iç içe geçmiş bir şekilde, birbirlerini tamamlayan iki varlık olarak, romantik ve yer yer realist bir biçimde betimleniyor ve kadının güzelliği baskın öge olarak kendini hissettiriyor. Doğanın anlatımında, dilin ve doğanın gücü, şiirin beylik kalıplarını kırarak, diğer Kürt şairlerinde az rastlanır bir biçimde, şiirin beylik kalıplarını kırarak, onu enginleştiriyor, özgürlüğe açıyor. Sınıflı toplumun yakıcı sorunları üçüncü dönem şiirlerinde, Nazım’ın ve modern Arap şiirinin de etkisiyle politik gücünü gösteriyor. Vezin serbesttir. Liriktir. Hayal havzası, özgürlüğü ve müzikalitesi güçlüdür. Hem Kürt divan hem de halk şiirinin zenginliğini, modern bir biçim ve berrak bir Kürtçe ile birleştirerek, Kürt şiirine alışılmadık, yepyeni bir estetik doku ve ruh kazandırılıyor.

 Petrol işçileri, kapitalizmin topraktan koparıp kentlere savurduğu perişan köylüler, emperyalizme karşı Arap Kürt kardeşliği ve direnen dünya halkları şiirin dokusunda yerlerini alıyor. Şiir, “Ben halkım, Irak halkıyım, bir ayağım Kürt diğeri Araptır,” diye bağırıyor.

Kadın üzerindeki sahiplik ve mülk duygusunun yarattığı cinayetler, şiirin yargı divanında ve çarmıhında buluyor kendini. 



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Kültür-Sanat Haberler