Diyalektik Materyalizm doğa bilimlerinin araştırma sonuçlarıyla özdeş bir ilişki temelinde olumsuzlanacak bir yöntem değildir. Nesnel gerçekliğin gelişim ve işleyişinin anlaşılmasında tanımlanmış bilimsel bir felsefeyi kapalı bir bilim alanına hapsetmek, diyalektik materyalizmi hiç anlamamış olmakla eş değerlidir. Engels’in doğa felsefesini yargılayan yaklaşımlar da tıpkı Marksizm’in kendisine yapıldığı gibi; bugünün ihtiyaçlarının, problemlerinin ve yaklaşımlarının tarih yazımına yansıması olan şimdiciliğin (Presentizm) izleri vardır. Bugüne ait bilimsel bilgilerin geçmişin nesnel anlatım metinlerine mal edilmesi üzerinden tarihsel tutarlılığı olan yeni kuramsal metinler ortaya çıkarmak mümkün değildir. Eski ve yeni bilgilerin zaman ve mekan algımızdaki yerleri doğru yere oturmadıkça, olgu, dil ve yaklaşım alanında ortaya çıkan anakronizme, yani tarihsel olguların zamanıyla ilgili sapmaya yol açacaktır.
Geçtiğimiz yüzyıldan kalan Marksist külliyatın algılanması, eleştirisi ve yorumlanması, içinde bulunduğumuz zamanın anlam dünyasının izlerini taşımaktadır. Günümüzün postmodern şartlarından etkilenen bir bakış açısıyla, proletaryanın tarihsel üst anlatım metinlerinin doğru bir değerlendirmesinin yapılamayacağı açıktır. Yazar Engin Erkiner’in “Doğanın Diyalektiği” eserine yönelik olgusal anakronizm tutumu, tarihin devrimci olaylarını bugünün bilgisel penceresinden gören ve böylece bir tarihçi için en kötü şey olan dünün ve bugünün birbirine karıştırılması anlamında bir yeteneksizlik değilse bile, Engels’e karşı ideolojik anlamda özel bir tutumdan kaynaklandığı objektif olarak kesin gibidir. Bizler için diyalektik Materyalizm bugünün ihtiyaçları üzerinden yargılanacak bir şey değildir. Şimdiki zaman endişesini yaşayan bir tutum ile diyalektik materyalizmin ilk tarihsel birikimine yaklaşmak, ideolojik savurganlığın/zayıflığın şimdilerde demode olan postmodernizme bulanmış biçimi olmaktadır. Marksist felsefe anakronist bir doktrin olmadığı gibi “Öklid Geometrisi” gibi kapalı bir bilim alanı da değildir. Yazar Erkiner, modern matematiğin terminolojisindeki operatörler, matrisler ve yeni sayısal semboller üzerinden diyalektik materyalizmin ilk nesnel metinlerini Anakronist bir hatalı anlayışla tarih ötesinde kalmış Newtonyen bir dünyanın tarihi eseri ilan etmek istemektedir. Ama bizim için modern matematik diyalektik materyalizmin tarihten ötelenmesinin bir kanıtı olmaktan uzaktır. Çünkü bizler bütün bu gelişmeleri, diyalektik yöntemin çağın yeni bilimsel gelişmeleri ışığında geliştirilmesi amacıyla realist bir soyutlamaya neden olması gereken işaretler olarak algılamaktayız. Bu anlamda maddenin en genel hareketine odaklanmış bir düşünce modelini, Öklid’in “Elementler” eseri gibi dönemin toplumsal iş bölümünün ürünü olan ve antik çağın üst yapısına dayanan bir eser gibi görmek anakronist bir sapmadır. Bir yapıtın hangi tarih anlayışıyla ortaya çıktığı yeterince kavranmadan, o yapıtın ve yapıtta dile getirilen yöntemin zaman ile ilişkisini doğru kurmak mümkün olmamaktadır. Geçmişte bilimsel sosyalizmden etkilenmiş bazı insanlar neden proletaryanın tarih içerisinde ortaya çıkan nesnel anlatım metinlerini zamanı geçmiş bulur?. Ve tabi ki neden bu metinlerin yaratıcılarını günümüz bilim insanlarıyla yan yana getirmeyi, tıpkı tarihte Büyük İskender’in bir roman ortamında laboratuvarında salgın hastalıklara karşı araştırma yapan Robert Koch ile bir araya getirilmesi şeklindeki bir Anakronizm olarak görür. Işığı ve hatta bilinci madde olarak gören bir felsefi anlayışın Einstein ile yan yana getirilmesi neden alakasız ve çelişkin bir durum olsun? Biz eğer Marksizm’e ve tabi ki Diyalektik ve Tarihsel Materyalizme tıpkı diğer şeyler gibi kapalı zamanın Anakronist ürünleri gibi bakarsak, böyle bir hatalı paradigma açısının yarattığı algıyı aşmak için toplumsal devrimlerin yaratıcı sonuçlarını bekleyen ve ancak dünya çapında devrimci bir dalganın ardılı olarak aydınlanma ihtimali bulunan dönemin insanlarına dönüşürüz. İşçi sınıfının kendi bağrından çıkan aydınlara tarihin iki özel evresinde oldukça ihtiyaç duyduğu tarihsel tecrübelerle sabittir. Birincisi Sosyalizmin inşa sürecinde, ikincisi ve belki de en önemlisi ise yenilgi ve ideolojik geri çekilme döneminde bu aydınlara daha fazla ihtiyaç duyar. işçi sınıfının aydını olmak, yenilgi ve her türden geri çekilme döneminde de çağının ötesinde paradigmal ilerleme içerisinde olmayı gerektirmektedir. En azından önceden ortaya çıkmış olan devrimci tarihsel metinlerin toptan bir reddiyesi üzerinden böylesi özgün tarihsel süreçlerde savrulup başka bir şeye dönüşmemek nasıl mümkün olabilir?.
Eğer toplumda egemen olan düşünceler tarih boyunca esasen egemen sınıfların düşünceleriyse, aslında biz kendimizi en iyi Marksist görsek bile bu durum egemen düşüncelerden tamamen soyutlanmış olduğumuz anlamına gelmeyebilir. Gonzalo’nun dediği gibi; gerçekten de ideolojiye felsefe hükmetmektedir. Biz ancak felsefemizin nasıl olduğuyla ideolojimizi belirleyebiliriz. İdeolojinin özünün felsefe olduğu gerçeği burada yatmaktadır. etkili bir örnek vermek gerekirse; Marksizm’in krizde olduğu ya da altın çağını yaşaması önünde aşılması imkansız görünen hiçbir engelin olmadığı yönündeki ideolojik algımızı belirleyen şeyin taşıdığımız felsefe olduğu açıktır. Kapitalizmin işleyişini Marksizm’den daha iyi açıklayan bir teori olmadığı halde, sosyal bilimler, ekonomi ve bir çok teori alanında entelektüel hegemonyasını sürdürdüğü halde, bizler, zamanımızda yaşayan insan toplumlarının her türlü varoluş krizlerini sadece teorik ve kavramsal bir alanda yaşanan bir kriz olarak görebilir miyiz? Acaba taşıdığımız ideolojilerimizin krizde olması gerçeği, Marksizm’in krizde olduğu gerçeğinin kendisi midir?.
Aslında anakronizm olgusu, bütünlüklü Marksist tarih anlayışından şüphe eden ve postmodern yapısallığın dönüşümüne uğramış sol orjinli ana akımda bolca yaşanmaktadır. Bu durum kendisini daha çok, sanayi devrimi öncesi yereldeki anlatı, figür ve sembollerin modernite döneminin anlatılarıyla birlikte harmanlanması şeklinde gerçekleşmektedir. Mesela Marks ve Engels’in eserlerinin modasının geçmiş olduğuna kendisini inandırmış birçok birey, ortaçağın mezarlık kalıntıları arasında kendisine toplumsal bir dayanak aramakta bir sakınca görmemektedir. Çünkü modern tarih içerisinde değişmeyen şeylerden biriside; Marksizm’i kaldırdığınız zaman yerine köhnemiş bir olgu koyma zorunluluğunun değişmemiş olmasıdır. Bu anlamda enternasyonal proletaryanın önderleri, düşünce, yapıt ve oynadıkları tarihsel rol itibariyle herhangi bir tarihsel olgu gibi kendi gerçek zaman ve mekanlarından kopartılıp farklı bir çerçeveye oturtulan Anakronist kategoriler gibi değerlendirilmemelidirler. Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmi tarihin koşullarının ürünü olarak doğan yeni bilimsel bulguların ışığında geliştirmek ve onun yardımıyla dünyayı yorumlamak; bir kavram veya olayın gerçek tarihsel bağlamı dışarısına çıkartılması çabası olarak algılanmaması gerekmektedir.