Bizimle iletişime geçin

Makale

Bağlantısız Sıçrayışların Hükmü Altında Olan Bir Doğa Anlayışının Eleştirisi- 1

Diyalektik materyalizmin tıpkı zamanı dolunca tarihin tozlu raflarına kaldırılan kapalı bilim alanları gibi anakronist bir özelliğinin olmadığını hatırlatmak istiyoruz.

Yeni başlattığımız bu makaleler süreciyle yazar Engin Erkiner’in eklektik doğa anlayışını çağdaş fizikteki yeni gelişmeler ışığında farklı başlıklar altında değerlendirmeye çalışacağız.

Yazar Erkiner, muhtelif tarihlerde gerek sosyal medyada paylaştığı makalelerinde ve gerekse de YouTube da gösterime koyduğu “Modern fizik ve doğa felsefesi olarak diyalektik Materyalizm” konulu görsel anlatım yayınlarında parçacık fiziğindeki gelişmeler nedeniyle Engels özgülünde diyalektik materyalizmin tarihsel nesnel anlatım mirasına sert eleştiriler getirmektedir. Erkiner’in ileri sürdüğü tezlerin hepsinin değerlendirmesini sırası geldiği zaman yapacağımız için konunun anlaşılması için şimdilik burada öne çıkan iddialardan bazılarını vereceğiz.

Erkiner, matematiğin nesneleri olarak kuantum alan teorisinin konusuna giren sanal parçacık alemindeki yerleşmiş sağduyulara aykırı gizemli geçişlerin diyalektik materyalizmi çürüttüğünü iddia ediyor. Ayrıca Einstein’ın “Özel Görelilik” teorisinin ortaya koyduğu evrenin sabitlerinden biri olan ışığın hızının boşlukta değişmez oluşu durumunun diyalektik materyalizmin yasalarıyla çeliştiğini söylemektedir. Yani yazar, modern fizikteki gelişmelere yol açan iki ana kolon üzerinden tezlerini ileri sürmektedir. Bizce bu durum yenilgi ve ideolojik geri çekilme zamanlarında tamda beklenen bir yerden gelmektedir.

Post modern doğa anlayışına kaynaklık eden eğilimlerin Einstein’ın “Rölativite Teorisi” ile “Kuantum mekaniği”nin idealist yorumlarından beslendiğini biliyoruz. Niels Bohr özgülünde ortaya konulan kuantum mekaniğinin nesnelere öznel nitelik kazandıran “Kopenhag İlkeleri” ve ayrıca Heisenberg’in “Belirsizlik Yasası”nın fizikist ve felsefi yorumları günümüz burjuva ana akımlarının epistemolojik kaynaklarıdır. Bırakalım günümüz post modern siyaset ve felsefe dönemini, bundan yaklaşık bir asırdan fazla bir zaman öncede söz konusu olan çağdaş fizikteki gelişmeleri dayanak yapan idealist siyaset ve teori anlayışı kendisini dönemin komünist hareketine dayatıyordu.

Rusya’da 1905 Şubat Devrimi yenilgisi sonrası gelişen politik ortamda, nesnel gerçekliğin doğasının göreli ve muğlak olması gibi nedenlerle Marksist öğretinin kendisinin de değişmesi gerektiği yönündeki burjuva eğilimlerin güçlendiğini biliyoruz. Lenin’in dönemin fizik bulgularını inceleyerek Einstein gibi bilim insanlarının çoğunlukla felsefi etkisi altında olduğu Machçılık eleştirisi üzerinden diyalektik materyalizmi geliştirme çabası böyle bir ihtiyacın ürünüydü.

Engels’e ait olan “Doğanın Diyalektiği” adlı eserin aslında “hiç yazılmaması gereken bir eser olduğunu” ilan etmek yazar Erkiner’in düşün dünyasının en ilginç yönünü oluşturmaktadır. Erkiner’e göre Kuantum Teorisi önce Mars gezegeninde oluşup sonra bir paraşüt yardımıyla yeryüzüne inmediyse bile, tıpkı büyük patlamanın ilk saniyelerinin trilyonlarca bölüne bilinen küçük zaman aralığında ortaya çıkan bir olgu gibi aniden yeryüzüne doğmuş gibidir. Makalemizin daha sonraki bölümünde tek tek göstereceğimiz üzere kuantum mekaniğine yol açan öncü gelişmelerin Engels zamanında başladığını yazar unutmuş görünüyor. Erkiner hızını alamıyor ve aynı gerekçelerle Lenin’in “Materyalizm ve Ampiryokritisizm” adlı eserini de hiç tarih sahnesine çıkmaması gereken gereksizler sınıfının içine alıyor.

Yenilgi yıllarından sonra sosyalistleri peşinden sürükleyen Ernst Mach ve Richard Avenarius gibi idealist bilim filozoflarının eleştirisi ve ayrıca onların ampirik görüşlerinin politik sonuçlarıyla verilen mücadeleyi tarihin içinde park ettirmek düsturu nerelerden ileri gelmektedir? Enternasyonal proletaryanın tarihsel nesnel anlatım metinlerinin bilimsel bir şüphecilikle eleştiri altına alınarak varsa hatalarından arındırmak ve onları günümüz bilimsel bulgularının ışığında geliştirilmesi çabasına diyeceğimiz bir sözümüz olamaz. Ama diyalektik materyalizmin tıpkı zamanı dolunca tarihin tozlu raflarına kaldırılan kapalı bilim alanları gibi anakronist bir özelliğinin olmadığını hatırlatmak istiyoruz.

Sonsuzdan gelen ve sonsuzluğa doğru giden maddenin milyarlarca yılda bilinç kazanmış bir formu olan insanın hikayesi, evrenin geriye kalan kısmını dolduran maddelerin deviniminden soyutlanmış değildir. İnsan var oldukça kendi tarihiyle doğanın tarihi belli şartlarda birbirini koşullayacağı diyalektik bir geçekliktik. Marks ve Engels’in “Alman İdeolojisi” adlı eserinde; ” Biz tek bir bilim tanırız, o da tarih bilimidir.” şeklindeki yöntemsel önermelerinin; doğa tarihinin nesnesi üzerinde gerçekleşen post modern yapısal müdahalelerle elde edilen gerçeklik tasarımlarının belirleniminde anlaşılamayacağı açıktır.

Peki insan toplumlarının tarihsel yorumunu belgisizliğe koşullayan bu doğa yorumları nerelerden gelmektedir ve sınıf mücadelelerinin hangi tarihsel koşullarında ivme kazanmaktadırlar? Kapitalist sınıflı toplumun tarihi boyunca neden her yenilgi ve ideolojik geri çekilme döneminde proleter üst yapı anlatımların doğruluğundan şüphe etmek devrimci saflarda yaygın bir eğilim haline gelir? “Şüphe ediyorum, öyleyse varım” felsefi önermesi bir politik aktivist özgülünde değerlendirilmeye layıktır belki ama, maddenin dolaylı bir yansıması olarak bütün soyutlamalarımızın kendisini çıkarımsadığı maddi zorunluluklar dünyasının göreli bilgilerimiz özgülündeki sınırları şimdilik nerede başlayıp, nerede bitmektedir? Gözle görülemeyecek kadar küçük bir atomun çekirdeği etrafındaki bir yörüngeden diğerine saniyede yüz milyon kez sıçrayan elektronların bu özelliği bile bizim bu soruları sayısız çoğaltabileceğimize dair olanaklılığın maddi işaretlerini verir.

Hareketin maddede çok yaygın bir olay olmasının belirlenimine varmanın toplumsal teorideki karşılığı, paradoksları sağlayan büyük bilimsel şüphe ve soruların ortaya çıkmasının kendi tarihsel koşulları içerisinde hiçbir zaman imkânsız olmamasında yatmaktadır. Marksistler kendi düşünce sistemini paradokslara sürükleme iddiası taşıyan meydan okuyuşlardan korkmazlar. Yaklaşık yüz yılın üzerinde bir zamandır her bilimsel buluş ve gelişmeyle diyalektik materyalizmin defalarca sonu ilan edildi. Lenin daha kendi döneminde çağdaş fizikteki devrimsel gelişmeler nedeniyle diyalektik materyalizmin “ölümünü” ilan eden sayının binlere hatta milyonlara ulaştığından bahseder.

İnsan toplumlarının tarihinde hakkında en çok anti tezi yazılıp eleştirisi yürütülmüş, dezenformasyon, küfür ve kara çalmaya maruz olmuş bu düşünce sistematiğinin kendisini hala tarihe dayatmasının altında yatan kaynak nedir? Marksist teoriyi kuran toplumsal diyalektik ve onu yansıyarak koşullayan doğadaki karşılığı olan diyalektik materyalizm neden yok edilebilecek bir yöntem değildir?…

 Makalemizin bundan sonraki kısımlarında bütün bu sorulara yanıt arayacak, bir bilimsel yöntem olarak Diyalektik Materyalizmi, kendisini zorunlu gelişmeye itimleyen maddi bulguların belirleniminde yadsımaya uğrayacak bir olgu olmamasının nedenlerini anlatmaya çalışacağız. Ayrıca Erkiner’i de “bağlantısız sıçrayışlar, esrarengiz geçişler, değişmeyen sabitler ve vardan yok olan zerrecikler”le dolu evreninde dolaştıracağımız uzun bir yolculuk bizi beklemektedir…

Devam edecek…



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler